Table Of ContentABDÜLBÂKİ GÖLPINARLI
YUNUS EMRE
HAYATI
VE BÜTÜN ŞİİRLERİ
HASAN ÂLİ YÜCEL KLASİKLER DİZİSİ
ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI
YUNUS EMRE-HAYATI VE BÜTÜN ŞİİRLERİ
görsel yönetmen: BİROL BAYRAM
düzelti: ALKAN İNAL
grafik tasarım ve uygulama
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
istiklal caddesi, no: 144/4 beyoğlu 34430 istanbul
Tel. (0212) 252 39 91
Fax. (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr
Genel Yayın: 990
Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan
sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en
zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi
idrakinde tekrar etmesi; zekâ ve anlama kudretini o eserler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden
yaratmasıdır. İşte tercüme faaliyetini, biz, bu bakımdan ehemmiyetli ve medeniyet dâvamız için müessir
bellemekteyiz. Zekâsının her cephesini bu türlü eserlerin her türlüsüne tevcih edebilmiş milletlerde
düşüncenin en silinmez vasıtası olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyat, bütün kütlenin ruhuna
kadar işliyen ve sinen bir tesire sahiptir. Bu tesirdeki fert ve cemiyet ittisali, zamanda ve mekânda bütün
hudutları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Hangi milletin kütüpanesi bu yönden zenginse
o millet, medeniyet âleminde daha yüksek bir idrak seviyesinde demektir. Bu itibarla tercüme hareketini
sistemli ve dikkatli bir surette idare etmek, Türk irfanının en önemli bir cephesini kuvvetlendirmek, onun
genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemiyen Türk
münevverlerine şükranla duyguluyum. Onların himmetleri ile beş sene içinde, hiç değilse, devlet eli ile
yüz ciltlik, hususi teşebbüslerin gayreti ve gene devletin yardımı ile, onun dört beş misli fazla olmak üzere
zengin bir tercüme kütüpanemiz olacaktır. Bilhassa Türk dilinin, bu emeklerden elde edeceği büyük
faydayı düşünüp de şimdiden tercüme faaliyetine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okuru için
mümkün olamıyacaktır.
23 Haziran 1941
Maarif Vekili
Hasan Âli Yücel
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar,
Halka mata’ların satar
Yükü gevherdir tuz değil.
ÖNSÖZ
Yunus’un Yaşadığı Çağ
Kösedağı Yenilgisi (641 H. 26 Haziran 1243), Selçuk İmparatorluğu’nu temelinden sarsmıştı. Moğollar,
Sivas’a yürümüşler, Sivas kadısının şefaatiyle halka dokunmamışlar, şehri üç gün yağma etmişler, oradan
Kayseri’ye geçmişler, erkekleri kılıçtan geçirmişler, kadınlarla çocukları alıp yola çıkmışlardı. Yolda
yürüyemeyenleri öldürüyorlar, her yana dehşet saçıyorlardı. Selçuklular, yıldan yıla ağır bir vergi
vermeye razı olarak Moğollarla uzlaşmışlardı. II. Gıyâseddin Keyhusrev’in ölümünden sonra ülkede yer
yer isyanlar çıkmış, beyler bağımsız kalmışlar, birbirlerine düşmüşlerdi. Moğol kumandanı Baycu, bir
kere daha Anadolu’ya yürüdü. 1256’da Konya yakınlarında savaşta Selçuk ordusu bozguna uğradı.
Gıyâseddin’in hapiste bulunan oğlu IV. Rükneddin Kılıçarslan tahta çıkarıldı.
Baycu, Konya’nın batısında, şehre dört saatlik mesafede bulunan Kızılviran’da oturuyordu.
Kılıçarslan’ı da yanına almıştı. Uzun bir süre Konya’da kalan Moğollar, giderlerken Selçuk
hükümdarlarının mezarları bulunan kaleden başka bütün kaleleri yıktılar, Moğollardan sonra Anadolu’da
bir kardeş kavgasıdır başladı. Sonunda Rükneddin’le İzzeddin ülkeyi paylaşmayı kararlaştırdılar. Fakat
Pervâne, Moğolların yardımıyla Rükneddin’in üstünlüğünü sağladı; İzzeddin Bizans’a kaçtı.
Rükneddin, bütün devlet işlerini eline almış olan Muîrneddin’i ortadan kaldırmak istiyordu. Bunu
anlayan Muîneddin, 1265’te Rükneddin’i öldürttü; yerine iki buçuk, yahut altı yaşında oğlu III. Gıyâseddin
Keyhusrev’i getirdi. Anadolu, artık İlhanlıların bir eyaleti hükmündeydi.
1277’de Muîneddin, büyük vezir Sâhib Fahreddin Ali ve IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın kızı Selçuk
Hâtûn’u nişanlısı Abaka’ya götürmek üzere yola çıkmıştı. Fakat halk, hatta beyler buna razı değillerdi.
Beylerden Horasanlı Hatıroğlu, kardeşi Zahîreddin’i, Moğollara düşmanlığıyla ün kazanmış olan Mısır
hükümdarı Melik’üz-Zâhir Baybars’a, yardım istemek üzere gönderdi. Karamanlılarla uçbeyleri de
Hatıroğlu’ya uydular. Niğde civarında muhafız olarak bulunan iki yüz Moğol erini kılıçtan geçirdiler. Şam
askeri de Anadolu’ya girmişti. Hatıroğlu, tam bir zafer kazandığını sanarak dört bir yana fetih-nâmeler
gönderiyor, bir yandan da gelen orduyu beslemek için halktan zorla para ve yiyecek topluyordu.
Moğollar, bunun üzerine harekete geçtiler. Mısır ordusu da erzaksızlıktan Anadolu’dan çekildi.
Hatıroğlu Şerefeddin, Niğde’yle Adana arasındaki Loluva Kalesi’ne sığınmak zorunda kaldı. Kale
muhafızı, Moğollardan korkarak Hatıroğlu’yu teslim etti. Sorguda bütün iş ortakları meydana çıktı.
Kendisi öldürüldü. Pek büyük bir yekûn tutan malları yağmalandı.
Hatıroğlu’nun tarafını tutan Karamanlılar, Moğollara vergi vermemek için son bir gayretle silaha
sarıldılar; Moğollar bozuldu. Uçbeyleri de vergi yüzünden Moğollarla savaşa girişip üstlerine gelen
orduyu bozguna uğrattılar.
Bahar çağında Baybars, büyük bir orduyla Anadolu’ya girdi; Moğolları bozdu. Bir yandan Moğollarla
arasını açmamaya çalışan, bir yandan da Baybars’a taraftarlık eden Muîneddin, Kayseri’ye, oradan da
Tokat’a kaçmıştı. Baybars, Kayseri’de on gün kadar kaldıktan sonra erzak sıkıntısı yüzünden Anadolu’dan
ayrıldı. Bu arada Abaka Anadolu’ya geldi. Muîneddin’i, Baybars’ın geleceğini bildiği halde haber
vermemekle töhmetleyip giderken beraber götürdü; Aladağ’da öldürttü (676 H. 1277).
Bu son mağlubiyet, Selçukluların ileri gelenlerine pek büyük bir tesir yaptı. İleri gelenler, adeta
yarışırcasına öte dünyaya göç etmeye başladılar. Atabek Mecdeddin Abaka’yı geçirdikten sonra Sivas’ta
vefat etti; Tâceddin Mu’tez, onu takip etti; bir kısmıysa Şam ülkesine sığındı.
Aynı yılda, bir müddet dervişlik kisvesine bürünmüş olan Cimri, İzzeddin Keykâvus’un oğlu Gıyâseddin
Siyâvuş olduğunu ileri sürerek isyan etti. İbni Bibi’ye göre “Kızıl külahlı, çarıklı, kara kilimli
Türkmenler”le Konya’yı zapt etti; adına hutbe okuttu. Karamanoğlu Mehmed Bey vezirlik makamına
getirildi. Bu isyanı idare edenler, Moğol akını yüzünden Horasan’dan göçüp Amasya’ya gelen Baba
İlyas’la halifesi Baba İshak’ın adına gelişen ve Selçuk İmparatorluğu aleyhine bir halk isyanı mahiyetini
taşıyan, Selçuk ordusunu bozan, Sivas’a yürüyen, nihayet 1241’de Baba İshak’ın Amasya’da idamına
rağmen bastırılamayan, sonunda Kırşehir civarındaki Malya Ovası’nda devşirme ordu tarafından zorla
bastırılan Babalılar’ın kılıç artıklarıydı. I. Alâeddin Keykubad tarafından alınan Ermenek iline Türkmen
boyları yerleştirilmişti. Bu yüzden de Ermenek’e, Kamereddin ili denmişti. Kamereddin’in torunu ve
Kerimeddin Karaman’ın oğlu Nûreddin Sûfî, yahut meşhur adıyla Nûre Sûfî de Baba İlyas’a mensuptu.
Karaman ve kardeşleri, Anadolu Selçuklularının kardeş kavgasında İzzeddin’in tarafını tutmuşlardı, bu
yüzden de Karaman’ın kardeşleri öldürülmüşlerdi. Karaman’dan sonra yerine geçen Mehmed Bey,
Cimri’ye vezir olduktan sonra, divanda ve sarayda Türkçe konuşulmasına dair meşhur fermanı çıkararak
bu halk hareketinin hüviyetini tarihe armağan etmişti.
Cimri’nin başarısı uzun sürmedi. Moğolların yardımıyla Selçuklular, Cimri’yi bozguna uğratıp esir
ettiler, diri diri derisi yüzüldü ve bu deri, şehirlerde gezdirildi.
1281’de İzzeddin Keykâvus’un oğlu olup Kırım’da oturan Gıyâseddin Mes’ud, Erzincan’a gelip
Abaka’ya itaatini bildirdi, Konya’da padişahlığa geçti. 1284’te Abaka’nın ölümü üzerine yerine geçen
Sultan Ahmed, IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın oğlu Gıyâseddin Keyhusrev’le Gıyâseddin Mes’ud’un, ülkeyi
ikiye bölerek saltanat sürmelerini emretti. Gıyâseddin Keyhusrev, buna razı olmayınca Mes’ud tek başına
hüküm sürmeye başladı, aynı zamanda Moğollardan, adına bir de ferman getirtti ve Gıyâseddin öldürüldü.
Aynı yılda Moğol ordusu Erzincan’a geldi; kışı orada geçirdi. Sâhib Fahreddin Ali, tek başına bu orduyu
beslemek zorunda kaldı. Elli yıldır biriktirdiğini habbesine kadar harcadı. 1284’te Keygato, Sivas’a
geldi, oradan Kayseri yoluyla Aksaray’a vardı. O yıl pek şiddetli bir kış oldu. Şehirlilerin çoğu,
Moğolların korkusundan ovalara dağılmıştı. Bu orduyu beslemek de Sâhib Fahreddin’e düştü. Kazvinli
Fahreddin vezirlik makamına getirilmişti Sâhib Fahreddin Ali, Akşehir’de Nadir Köyü’ne göçtü ve
1288’de orada vefat etti.
Bilgisiz ve insafsız bir adam olan Kazvinli, halka alabildiğine zulmediyordu. Nihayet halkın şikâyeti
üzerine Kazvinli’yi Aladağ’a götürdüler ve 1290’da orada öldürdüler. Bu müddet içinde Ergun, Sultan
Ahmed’e isyan etmiş, 1282’de padişah olmuştu. 1283’te Anadolu halkını, elinden geldikçe koruyan
Sâhib-Divân, yani Moğol veziri Güveynî ölmüş, yerine pek zalim bir adam olan Alâüddevle, 1291’de
Sâhib-Divân olmuş, aynı yılda öldürülmüş, Ergun da ölmüş, yerine Keygato hükümdar olmuştu.
Keygato, 1292’de Anadolu’ya bir kere daha gelmiş, Sultan Mes’ud’un padişahlığını sağlamıştı.
1295’de ölümü üzerine yerine geçen Baydu’nun zamanında Anadolu’da her iş, Moğollara kulluk eden
beylerin eline düşmüştü. Bir yandan Moğollar mal, para, erzak istemekte, bir yandan beyler, iltizam
yoluyla mal elde etmeye çalışmaktaydı. Aynı yılda padişah olan Gazan Mahmud Han’ın Müslümanlığı,
nispeten halkı sevindirmiş, ümitlendirmişti. Fakat Moğol beylerinden Togaçar isyan etmiş, Samakar
Noyan’ın oğlu Arap Noyan’ın hükmü altındaki Danişmendiye iline girmişti. Kumandan Baltu, onu bozguna
uğratıp öldürttü; fakat bu sefer de merkezi tanımamaya başladı; hatta Sultaniye’ye çağrılan Mes’ud’un
gitmesine bile engel oldu. 1296’da Gazan Han’ın gönderdiği ordu isyanı bastırdı; Sultan Mes’ud,
Hemedan’a götürüldü ve orada tutuklandı. Bu sırada II. İzzeddin Keykâvus’un oğlu Ferâmerz’in oğlu III.
Alâeddin Keykubad, 1298’de padişah tanındı. Gene bir isyan üzerine Emir Çoban Anadolu’ya geldi.
Korkusundan Sultaniye’ye gitmek üzere yola çıkan Alâeddin, yolda Şam ülkesine giden Gazan Han’a
rastladı. Gazan Han, Alâeddin’i, kendisine yardıma geldi sanarak pek hoşlandı. Erzurum’dan Antalya’ya,
Description:Yunus Emre – Hayatı ve Bütün Şiirleri Yunus Emre: Hayatın ve halkın dili ile gür bir lirizmi kaynaştırarak, tasavvuf şiirinin kurucularından biri olmayı başaran unutulmaz bir 13. yüzyıl sonu – 14. Yüzyıl başı ozanıdır. Elinizdeki kitaptaysa, Yunus Emre’nin 1307-8 yılları