Table Of ContentSTANISLAW LEM • Yıldız Güncesi
Giriş
Genişletilmiş Baskıya Giriş
YEDİNCİ YOLCULUK
SEKİZİNCİ YOLCULUK
ON BİRİNCİ YOLCULUK
ON İKİNCİ YOLCULUK
ON ÜÇÜNCÜ YOLCULUK
ON DÖRDÜNCÜ YOLCULUK
YİRMİNCİ YOLCULUK
YİRMİ BİRİNCİ YOLCULUK
YİRMİ İKİNCİ YOLCULUK
YİRMİ ÜÇÜNCÜ YOLCULUK
YİRMİ BEŞİNCİ YOLCULUK
YİRMİ SEKİZİNCİ YOLCULUK
İngilizce Çeviriye Not
Giriş
Ijon Tichy'nin yolculuklarının bu baskısı -tam ve kesin
şekli değildir- daha öncekilere kıyasla bir gelişmeyi
yansıtmaktadır. Bu kitaba şimdiye kadar bilinmeyen iki
yolculuk, Sekizinci ve Yirmi Sekizinci yolculuklar,
1
eklenmiştir . Bu sonuncu yolculuk, Tichy ile ailesinin
özgeçmişiyle ilgili yeni bilgiler vermektedir; bunlar sadece
tarih değil, tıp bilimi açısından da ilgi çekicidir, çünkü benim
de uzun zamandır kuşkulandığım bir fenomene, akrabalık
2
derecesinin hıza olan bağımlılığına işaret etmektedir.
Sekizinci Yolculuk'a gelince, bir Ticholojist psikanaliz
ekibi -elinizdeki kitap baskıya gitmeden hemen önce- Ijon
3
Tichy'nin rüyasında gördüğü bütün olayları doğrulamıştır.
İlgilenen okur, Dr. Hopfstosser'in eserinde bu konuda
karşılaştırmalı bir bibliyografi bulacaktır. Burada, başka
tanınmış kişilerin -örneğin Sir Isaac Newton ve Borgiaların-
rüyalarının Tichy'nin rüyaları, Tichy'nin rüyalarının da
onlarınkiler üzerindeki etkisi açıklanmaktadır.
Diğer taraftan elinizdeki baskıda Yirmi Altıncı Yolculuk,
uydurma olduğu kesin bir şekilde gösterildiği için, yer
almamaktadır. Enstitümüzde elektronik metin analizi yapan
4
bir ekip bunu ispatlamıştır. Bu arada "Yirmi Altıncı
Yolculuk" adlı hikâyenin sahte olduğunu her zaman
düşündüğümü de burada belirteyim, bunun nedeni metinde
rastlanan birçok hatadır: Ooflar (metinde verildiği gibi Ooplar
değil), Guzzardlar, Meoptikanlar ve Lovthların türleri
(Phlegmus Invariabilis Hopjstosseri) hakkında söylenenler
bunlardan birkaçıdır.
Son zamanlarda, Tichy'nin metinlerinin gerçek yazarı
konusunda şüphe uyandıracak bazı sözler edildi. Basında ise,
Tichy'nin bir gölge yazar kullandığı veya ortada Tichy diye
biri olmadığı ve kitapların "Lem" adında bir cihaz tarafından
yazıldığı yolunda iddialar var. Hatta bu iddialar arasında en
aşırıya varan bir tanesi, bu "Lem"in insan olduğunu ileri
sürüyor. Şimdi, uzay yolculuğunun tarihi hakkında biraz
bilgisi olan bir kimse, LEM'in, LUNAR EXCURSION
MODULE'ün (Ay Yolculuğu Modülü) kısaltılmış şekli
olduğunu bilir; bu, "Apollo Projesi" (Ay'a ilk iniş projesi)
dahilinde ABD'nin inşa ettiği bir keşif gemisidir. ljon
Tichy'nin ne bir yazar, ne de bir gezgin olarak savunulmaya
ihtiyacı vardır. Yine de bu aptalca söylentilere kesin bir son
vermek için bu fırsattan yararlanmak istiyorum. O halde
açıkça belirteyim ki, LEM'in gerçekten de küçük bir beyni
(elektronik) vardı; bununla birlikte bu cihaz seyirle ilgili çok
kısıtlı işler yapıyordu ve tek bir tutarlı cümle yazması
mümkün değildi. Başka bir LEM'in varlığı konusunda
elimizde hiçbir bilgi bulunmuyor. Ne büyük çaplı elektronik
makine kataloglarında (bak. Nortronics, New York, 1976-
1979), ne de Büyük Cosmica Ansiklopedisi'nde (Londra,
1989) böyle bir şeyden söz ediliyor. O halde, elimizdeki işin
ciddiyetiyle hiç bağdaşmayan bu söylentinin, Ticholojistleri
çalışmalarından alıkoymasına bir son vermenin vakti geldi,
zira bu bilim adamları Ijon Tichy'nin OPERA Mona’sını
derlemek için daha çok emek -ve uzun yıllar-harcamak
zorundalar.
Profesör A. S. Tarantoga
Karşılaştırmalı Astrozooloji Bölümü, Fomalhaut
Üniversitesi,
Ijon Tichy'nin Toplu Eserlerinin Editör Komitesi ve
üç aylık Tichiana dergisinin Editör Kurulu ile birlikte
Ticholoji Enstitüsü Bilim Konseyi adına
Genişletilmiş Baskıya Giriş
Ijon Tichy'nin metinlerinin bu yeni baskısını okurlarımıza
sevinçle ve büyük bir heyecanla sunuyoruz; çünkü bu kitapta,
şimdiye kadar bilinmeyen yolculukların (On Sekizinci,
Yirminci ve Yirmi Birinci Yolculuk) ve yazarın kendi elinden
çıkmış paha biçilmez çizimlerin yer almasının yanı sıra,
bugüne dek Ticholoji uzmanlarının uykusuz geceler
geçirmesine neden olan bazı esrarlı noktalar da açıklığa
kavuşuyor.
Çizimlere gelince, yazar uzunca bir süre bunları vermek
istememiş; kendi gözlemlerinden ya da koleksiyonundan
devşirdiği yıldız ve gezegen modellerini yalnızca zevk için
çizdiğini, üstelik bunları hep alelacele çiziktirdiği için sanatsal
ya da bilimsel bir değer taşımadıklarını iddia etmiştir. Yine de,
karalama bile olsalar -kaldı ki bütün uzmanlar bu fikirde
değildir-çoğunlukla zor ve karanlık olan bu metinlerin
okunması sırasında görsel açıdan yarar sağladıkları inkâr
edilemez. Ekibimizin bu yeni baskıyı sunmaktan duyduğu
memnuniyetin ilk nedeni budur. İkinci olarak, yeni
yolculukların metinleri, insanoğlunun kendisine ve Dünya'ya
dair sorduğu o köklü sorulara kesin yanıtlar arayan kimselere
hatırı sayılır bir tatmin sağlamaktadır: Evreni gerçekte kim inşa
etmiştir ve niçin başka türlü değil de böyle yapmıştır, ayrıca
doğal evrimin ve genel tarihin, zekânın ortaya çıkışının,
hayatın ve en az bunlar kadar önemli başka şeylerin sorumlusu
kimdir? Ve ünlü yazarımızın, bu yaratıcı işte bizzat, belirleyici
olmasa da büyük bir rol oynadığını öğrenmek gerçekten de hoş
bir sürpriz değil mi? Bay Tichy'nin, el yazmalarının durduğu
çekmeceyi herkesten sakınmasındaki alçak gönüllüğü çok iyi
anlıyoruz, sonunda onu ikna etmiş olanların büyük bir sevinç
duymuş olmasını da. Yıldız yolculuklarının
numaralanmasındaki boşlukların nedeni de bu kitapta açığa
çıkıyor. Okur bu baskıyı inceledikten sonra, sadece Bay
Tichy'nin neden bir Birinci Yolculuk'u olmadığını değil, neden
asla olmayacağını da görecektir ve bir parça kafa yormakla
yirmi birinci yolculuğun aynı zamanda on dokuzuncusu
olduğunu anlayacaktır. Doğrusu, bunu hemen görmek mümkün
değildir, zira yazar söz konusu el yazmasındaki son otuz-kırk
satırı silmiştir. Peki neden? Yine sınırsız alçak gönüllüğünden.
Dudaklarımı mühürleyen gizlilik yeminini bozamam; yine de
perdeyi biraz olsun aralamama izin verilmiştir. Bay Tichy, tarih
öncesini ve tarihi iyileştirme teşebbüslerinin sonunun ne
olacağını görerek, Zaman Enstitüsü Müdürü olmanın verdiği
yetkiyle, bir şey yapmış ve bu şeyin sonucunda Zaman Araçları
ve Yolculuğu Teorisi hiçbir zaman ortaya konamamıştır. Onun
emriyle bu teorinin ortaya konamaması sonucunda, tarihi
düzeltmeyi hedefleyen Uzakzaman Programı, Zaman Enstitüsü
ve -ne yazık ki- enstitünün müdürü olan Bay Tichy de ortadan
kalkmıştır. Bu kaybın neden olduğu acıyı kısmen de olsa
hafifleten iki husus var: İlki, artık (hiç olmazsa) geçmişten
kaynaklanacak hoş olmayan sürprizlerden korkmamıza gerek
kalmaması; diğeri de trajik biçimde aramızdan ayrılan kişinin,
yeniden canlanmamakla birlikte, şaşırtıcı bir biçimde hâlâ
yaşıyor olması. Kabul etmek gerekir ki, bu durum kafa
karıştırıcıdır; tatmin edici bir açıklama için okur uygun yerleri,
yani Yirminci ve Yirmi Birinci Yolculukları incelemelidir.
Sözlerime son verirken, derneğimizde özel bir gelecek
bilim bölümü açıldığını duyurmak isterim. Bu bölüm,
çağımızın ruhuna uygun bir şekilde -kendi kendini
gerçekleştiren öngörü adı verilen yöntemi kullanarak- Bay
Tichy'nin ne bugüne dek yazdığı, ne de yazmak niyetinde
olduğu yıldız günlüklerini ortaya koyacaktır.
PROF A. S. TARANTOGA
Betimlemeli, Karşılaştırmalı ve Öngörmeli Ticholoji,
Tichografi ve Tichonomik Enstitüleri Derneği adına
YEDİNCİ YOLCULUK
Bir pazartesi günüydü, nisanın ikisi. Betelgeuse
yakınlarında yol alırken, bir bezelyeden daha büyük olmayan
bir göktaşı dış kaplamayı deldi, motor regülatörünü ve
dümenin bir kısmını parçaladı, bunun sonucunda roket
manevra yeteneğini yitirdi. Uzay giysimi giydim, dışarı çıktım
ve mekanizmayı onarmaya çalıştım, ama yedek dümeni -onu
yanımda getirme akıllılığını göstermiştim- birisinin yardımı
olmaksızın takmanın mümkün olmadığını gördüm. İmalatçılar
roketi o kadar salakça tasarlamışlardı ki, bir kişinin ingiliz
anahtarıyla cıvatanın kafasını sabit tutması, diğerinin de
somunu sıkıştırması gerekiyordu. İlk başta bunun farkına
varmadım ve ayağımla ingiliz anahtarını tutmaya çalışarak, iki
elimi de diğer ucunda somunu sıkıştırmak için kullanarak
saatler harcadım. Fakat bir sonuç alamadım, üstelik öğle
yemeğini de kaçırdım. En sonunda neredeyse başaracaktım ki,
ingiliz anahtarı ayağımın altından fırladı ve uzaya uçup gitti.
Böylece bir şey elde edememekle kalmayıp, değerli bir aletten
oldum. Çaresiz bir şekilde, ingiliz anahtarının yıldızlı
gökyüzüne karşı git gide küçülerek uçup gidişini izledim.
Bir süre sonra ingiliz anahtarı uzun bir elips çizerek geri
geldi; artık roketin bir uydusu olmuştu, ama hiçbir zaman onu
yakalayabileceğim kadar yaklaşmadı. İçeri girdim ve sade bir
akşam yemeği yemek üzere oturdum, bir taraftan da kendimi
bu aptalca durumdan en iyi nasıl kurtaracağımı düşünüyordum.
Bu arada gemi dosdoğru uçmaya devam ediyor, hızı durmadan
artıyordu, zira o lanet göktaşı motor regülatörümü de
parçalamıştı. Gerçi yolumun üzerinde hiç göksel cisim yoktu,
ama bu paldır küldür gidiş sonsuza kadar süremezdi. Bir süre
öfkeme hâkim oldum, sonra bulaşıkları yıkamaya
başladığımda, bu arada aşırı ısınan atom reaktörümün en leziz
sığır filetomu mahvetmiş olduğunu fark ettim (onu pazar günü
için buzdolabımda saklıyordum) ve bir an için her zamanki
sakinliğimi kaybettim, ağza alınmadık küfürler edip birkaç
tabak kırdım. Bu beni biraz yatıştırdı, ama sorunu halletmedi.
Ayrıca, geminin dışına attığım sığır filetosu, boşlukta
uzaklaşacak yerde, roketi bırakmak istemiyor gibiydi; roketin
çevresinde ikinci bir yapay uydu halinde dönüyor ve her on bir
dakika dört saniyede küçük bir güneş tutulması meydana
getiriyordu. Sinirlerimi yatıştırmak için akşama kadar onun
yörüngesini ve uçan ingiliz anahtarının meydana getirdiği
yörünge sapmasını hesapladım. Gelecek altı milyon yıl
boyunca geminin çevresinde dairesel bir yol çizen sığır filetosu
ingiliz anahtarının önünde olacaktı, daha sonra arkadan gelip
onu yakalayacak ve yeniden geçecekti. Sonunda bu
hesaplamalarla yorgun düşerek yatağa gittim. Gece yarısı
birisinin omzumu sarstığını hissettim. Gözlerimi açtığımda
yatağın üzerine eğilmiş bir adam gördüm; yüzü tuhaf bir
şekilde tanıdıktı, ama kim olabileceği hakkında en ufak bir
fikrim yoktu.
"Ayağa kalk," dedi adam "ve kargaburunu al, dışarı çıkıp
dümen cıvatalarını sıkıştıracağız..."
"Bir kere, tavrınız biraz kaba, üstelik daha birbirimizi
tanımıyoruz bile," dedim. "İkinci olarak, sizin burada
olmadığınızı kesinlikle biliyorum. Ben bu roketin içinde tek
başımayım, iki yıldır da, Dünya'dan Koç takımyıldızına
yolculuk ederken, tek başımaydım. Bu yüzden siz sadece bir
rüyasınız, başka bir şey değil."
Buna rağmen adam beni sarsmaya ve hemen onunla gidip
aletleri almam gerektiğini söylemeye devam etti.
"Bu aptalca bir şey," dedim, sinirlenmeye başlayarak,
çünkü rüyadaki bu tartışma beni uyandırabilirdi ve
tecrübelerime dayanarak tekrar uykuya dalınanın ne kadar zor
olduğunu biliyordum. "Bana bakın, ben hiçbir yere
gitmiyorum, bunun bir yararı olmaz. Rüyada sıkıştırılan bir
cıvata gün ışığında durumu değiştiremez. Lütfen artık beni
rahatsız etmeyi bırakın ve buharlaşarak ya da başka bir şekilde
ortadan kaybolun, yoksa uyanabilirim."
"Ama sen uyanıksın, yemin ederim!" diye haykırdı inatçı
hayal. "Beni tanımadın mı? Buraya bak!"
Ve bunu söylerken, sol yanağında yer alan çilek
büyüklüğündeki iki siğili gösterdi. Elimde olmaksızın kendi
yüzümü tuttum, çünkü evet, benim de iki siğilim vardı, tamı
tamına aynı biçimde ve aynı yerde. Ansızın bu hayalin niçin
bana tanıdığım birisini hatırlattığını anladım: Tıpatıp bana
benziyordu.
"Tanrı aşkına, beni rahat bırak!" diye haykırdım, gözlerimi
kapayarak, uyanmamaya çalışıyordum. "Eğer sen bensen, iyi o
halde, aramızda resmiyete gerek yok, ama bu sadece senin var
olmadığını ispat eder!"
Bunları dedikten sonra öbür yanıma döndüm ve yatak
örtülerini başıma çektim. Adamın "çok saçma" gibisinden bir
şeyler söylediğini duyabiliyordum; en sonunda ben yanıt
vermeyince bağırdı: "Buna pişman olacaksın, taş kafa! Bunun
bir rüya olmadığını anlayacaksın, ama çok geç olacak!"
Bense yerimden kımıldamadım. Sabahleyin gözlerimi
açınca hemen geceleyin başıma gelen o tuhaf olayı hatırladım.
Yatakta oturarak, insan zihninin ne kadar tuhaf oyunlar
oynayabildiğini düşündüm: Zira burada, gemide, tek bir
hemcinsim bile yokken ve çok acil bir durumla karşılaşmışken,
o fantezi denebilecek rüyada kendimi, duruma çare olmak için
-adeta- ikiye ayırmıştım.
Kahvaltıdan sonra roketin geceleyin daha da hızlanmış
olduğunu keşfettim ve geminin kütüphanesini gözden
geçirerek, bu beladan kurtulmama yardımcı olacak bilimsel
kitapları inceledim. Ama tek bir şey bile bulamadım. Ben de
yıldız haritamı masanın üzerine yaydım, yakındaki
Betelgeuse'nin ışığında -bu ışık yörüngedeki sığır filetosu
yüzünden sık sık kararıyordu-yakınlarda yardımıma
gelebilecek herhangi bir kozmik uygarlık var mı diye
bulunduğum yeri inceledim. Ne yazık ki burası tam bir yıldız
çölüydü, bütün gemiler çok tehlikeli bir bölge olduğu için
buradan uzak duruyordu, çünkü burada çekimsel girdaplar
vardı, korkunç oldukları kadar esrarlıydılar; tam yüz kırk yedi
tane girdap vardı, bunların varlık nedenini açıklayan altı
astrofizik teorisi vardı, her biri farklı bir şey söylüyordu.
Uzay gemiciliği almanağında bu girdaplar konusunda
uyarılar vardı, zira bir girdabın içinden -özellikle de yüksek bir
hızla- geçmenin kestirilemeyecek bazı izafî etkileri olabilirdi.
Ama yapabileceğim pek bir şey yoktu. Hesaplarıma göre
ilk girdabın kenarına saat on bir sularında değecektim, bu
yüzden öğle yemeğini aceleyle hazırladım, tehlikeyi boş
mideyle karşılamak istemiyordum. Son tabağı kurulamayı
henüz bitirmiştim ki, roket her yöne doğru sallanıp sarsılmaya
başladı, sonunda sıkıca bağlanmamış bütün nesneler hızla uçup
duvardan duvara çarpmaya başladı. Zorlukla koltuğa
tırmandım ve kendimi bağladıktan sonra, gemi git gide artan
bir şiddetle sallanırken, kabinin diğer tarafında soluk, leylak
rengi bir çeşit duman oluştuğunu fark ettim; dumanın
ortasında, lavabo ile ocağın arasında, önlük takmış ve tavaya
çırpılmış yumurta döken bulanık bir insan şekli vardı. Şekil
bana ilgiyle, ama şaşkınlık göstermeden baktı; sonra titreyerek
parıldadı ve ortadan kayboldu. Gözlerimi ovuşturdum. Tek
başıma olduğum besbelliydi, bu yüzden görüntüyü anlık bir
hayal olarak yorumladım.
Koltukta oturmaya devam ederken -daha doğrusu onunla
birlikte sıçrarken- ansızın, baş döndürücü bir aydınlanmayla,
Description:Yıldız Güncesi, Evren’in Candide’i Ijon Tichy’nin uzayın -kimi kez zamanın- derinliklerinde yaptığı yolculuklara dair notlarından oluşuyor. Yer yer ilginç çizimlerle süslediği bu notlarda, hafızaları insanlığın kıyım tarihiyle yüklenmiş bir robot topluluğu, uzay yolculu