Table Of ContentKitabın orijinal adı:
Histoire de la diplomatie
ULUSLARARASI İLİŞKİLER TARİHİ –Diplomasi Tarihi– / Birinci Cilt /
Bu cilt SSCB Bilimler Akademisi Üyesi V. Potyemkin yönetiminde, SSCB
Bilimler Akademisi Üyeleri Prof. S. Bakruşin, Prof. A. Efimov, Prof. İ. Mintz,
Prof. E. Kosminski tarafından yazılmıştır. / Dilimize Fransızcadan ATTİLA
TOKATLI tarafından çevrilmiştir.
ULUSLARARASI
İLİŞKİLER TARİHİ
–Diplomasi Tarihi–
CİLT 1
SSCB Bilimler Akademisi Üyesi
Vladimir Potyemkin
Yönetiminde
SSCB Bilimler Akademisi Üyeleri
Prof. S. Bakruşin, Prof. A. Efimov,
Prof. İ. Mintz, Prof. E. Kosminski
Çeviren: Attila Tokatlı
Tarih-İnceleme
Doğa Basın Yayın
Dağıtım Ticaret Limited Şirketi
Eskişehir Mah. Dolapdere Cad.
Karabatak Sok. No: 27A
Şişli / İstanbul
Tel: 0212 247 65 17 (pbx)
Faks: 0212 247 24 61
web: www.evrenselbasim.com
e.posta: [email protected]
Evrensel Basım Yayın - 381
Uluslararası İlişkiler Tarihi - 1
–Diplomasi Tarihi–
Çeviren
Attila Tokatlı
Redaksiyon
Aydan Cankara
Genel Kapak Tasarım
Savaş Çekiç
Kapak Uygulama
Vahit Akça
Birinci Basım: Eylül 2009
ISBN 978-605-4156-18-4
978-605-4156-17-7 (tk.)
Sertifika No: 11015
Baskı
Ezgi Matbaası
Sanayi Caddesi Altay Sokak No: 10 Çobançeşme -Yenibosna / İSTANBUL
Tel: 0212 452 23 02 - 654 94 18 e-posta: [email protected]
ULUSLARARASI
İLİŞKİLER TARİHİ
–Diplomasi Tarihi–
CİLT 1
ÖNSÖZ
Uluslararası İlişkilerde Tarih ve Teori
Bu önsöz yazısı okuyucuya elimizdeki eserin günümüzde
uluslararası ilişkiler alanındaki araştırmalara nasıl bir katkı
sağlayabileceğini tartışmayı amaçlıyor. Eser, ilk çağlardan
modern çağlara diplomasinin tarihsel gelişimini analiz ederek,
geleneksel siyasi tarih kitaplarından ayrılıyor. Uluslararası
ilişkiler ve siyasi tarih disiplinleri genelde modern
uluslararası sistemin doğuşu kabul edilen Westphalia
Antlaşması’nı (1648) başlangıç noktası kabul ederler. Böylece
bu yaklaşım, kapitalist üretim tarzı üzerinde yükselen modern
uluslararası sistemi fetişleştiriyor ve uluslararası ilişkilerin
tarihsel dönüşümünün anlaşılmasını engelliyor. Bu bağlamda
günümüzün dünya siyasetini açıklayacak ve dönüştürecek bir
perspektife sahip olmanın öncelikli bir sorun olduğunu
düşünüyor ve eserin bu yönden değerlendirilmesini
önemsiyoruz.
Uluslararası İlişkiler Disiplininin Ortaya Çıkışı ve
Gelişimi
Günümüzde uluslararası ilişkiler disiplini olarak bilinen alan
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında ortaya çıktı. İki
dünya savaşı arasındaki dönemde Norman Angell, David
Mitrany gibi liberal düşünürler, Milletler Cemiyeti ve
devletler arasında savaşı yasaklayan Briand-Kellogg Paktı
gibi kurumları dünya barışına giden gelişmeler olarak
değerlendirdiler. Buna karşı Edward Hallet Carr bu liberal
düşünceleri ütopyacılık olarak tanımlayıp, uluslararası
ilişkilerde “realizm” olarak tanımladığı yaklaşımı savundu.
Kariyerine diplomat olarak başlayan Carr, giderek bir yandan
tarihçiliğe ve bilim adamlığına, bir yandan da Marksizme ilgi
duyup sonunda Galler Üniversitesi’ndeki ilk defa kurulan
uluslararası ilişkiler Woodrow Wilson kürsüsüne profesör
atandı. 14 ciltlik Sovyetler Birliği tarihinin ve önemli bir
tarihyazımı kitabının yanında, Carr’ın uluslararası ilişkiler
alanına en bilinen katkısı 1939 yılında yayınlanan ve (Wilson
dahil) ütopyacılığın güçlü bir eleştirisini sunan Yirmi Yıl Krizi
1919-1939 adlı kitabı oldu. Bu kitapta Carr liberallerin iradeci
(voluntarist) yaklaşımlarını veya deyim yerindeyse “desteksiz
iyimserliklerini” eleştirdi ve dünya politikasının bireyleri ve
kurumları aşan neden-sonuç dinamiklerinin araştırılması
gerektiğini savundu.
Bu bağlamda İkinci Dünya Savaşı’nın iki önemli sonucu
vardı: birincisi, ABD İngiltere’nin hegemonyasını devraldı ve
uluslararası ilişkiler disiplini bu ülkede çok daha önemli bir
konuma geldi; ikincisi, Milletler Cemiyeti ve Briand-Kellogg
Paktı gibi uluslararası hukuk kurumlarının savaşa engel
olamaması liberallerin inandırıcılıklarını yitirmelerine neden
oldu. Dolayısıyla Soğuk Savaş dönemine (nükleer silahların
yarattığı korku ortamının da etkisiyle) realizm hem bir
bilimsel teori hem de bir dünya görüşü olarak damgasını
vurdu. Soğuk Savaş’ın bitmeye yüz tuttuğu 1980’ler ve
90’larda uluslararası ilişkilerde alternatif yaklaşımlar
realizmin egemenliğini sarsmış olsa da bu yaklaşım hâlâ
nispeten kuvvetini muhafaza ediyor. Günümüzde uluslararası
ilişkiler Soğuk Savaş sonrası dönemin belirsizliğini
yansıtmaya devam ediyor: disiplin farklı paradigmaların
birbirini dışladığı, ancak aralarında gerçek bir tartışma
ortamının olmadığı bir alana dönüşüyor. Bir başka deyişle
uluslararası ilişkiler düşünsel bir kriz yaşıyor. Bu krizin
temellerini anlamak ve önümüzdeki eserin bu krizin
çözümüne nasıl bir katkı sağlayacağını anlamak için kısaca
realizmin gelişimine göz atmakta fayda var.
Soğuk Savaş döneminin “iki kutuplu” siyaseti maalesef Carr
gibi “eleştirel” realistleri değil, “güç siyaseti” veya “güçler
dengesi” yaklaşımının dar çerçevesi içinde ABD ve Sovyetler
Birliği’nin karşılıklı stratejilerini inceleyen realistleri öne
çıkardı. Soğuk Savaş’ın mimarlarından George Kennan’ın
yanında Hans Morgenthau, Arnold Wolfers ve John Herz gibi
isimler “güçler dengesi” teorisini uluslararası ilişkilerin başat
yaklaşımı haline getirdiler. Aynı zamanda kendini Amerikan
üniversite sistemine yeni bir disiplin olarak kabul ettirmeye
çalışan uluslararası ilişkiler kendi araştırma konusunun,
teorisinin ve metotlarının diğer sosyal bilimlerden farklılığı
ve biricikliği üzerine yoğunlaştı. Sonuçta realizm, devletleri
tamamen bağımsız özneler, devlet çıkarlarını objektif olarak
tanımlanabilen veriler olarak varsayan ve dolayısıyla sadece
devletler arası ilişkilere yoğunlaşıp, devletlerin içindeki
ilişkileri tamamen görmezden gelen bir yaklaşıma dönüştü.
Sömürgeciliğe karşı mücadeleler ve yeni bağımsız devletlerin
ortaya çıkışı ve farklı disiplinlerden modellerin alana sızması
realist yaklaşımın egemenliğini sarssa da ortadan kaldırmadı.
Kenneth Waltz’ın 1970’lerde ortaya attığı neo-realizm
uluslararası ilişkileri mikro-ekonomik bir sistem olarak
tanımlayıp ve güç siyasetini piyasa ilişkilerine eşitleyip,
dünya siyasetini tamamen devletler arasındaki (genellikle
askerî ve ekonomik verilerle tanımlanan) güç değişiklikleriyle
açıkladı.
1970’lerde yeni liberal yaklaşımlar ve 1980’lerde ortaya
çıkan konstrüktivizm uluslararası ilişkilere iki alternatif
sundu. Yeni liberaller devletlerin, güç dengesi siyaseti
izleseler dahi işbirliği yapmak için bazı uluslararası kurallar
ve kurumlar oluşturduklarını ileri sürdüler. Yeni liberallere
göre bu kurumlar oluştuktan sonra devletlerin bu kurumları
sürdürmekte ve geliştirmekte çıkarları vardı. Konstrüktivizm
ise daha radikal bir eleştiriye yönelerek, devlet çıkarlarının
ideolojik olarak tanımlandığını ve objektif olmadığını öne
sürdü. Devlet çıkarları bunları tanımlayan ideolojilerle
değiştiğine göre uluslararası ilişkilerdeki değişiklikleri
anlamak ancak ideolojik değişimleri anlamakla mümkün
olabilirdi. İşte bu noktada konstrüktivizm realizmin güçler
dengesi teorisinin önemli bir açığını göz önüne serdi:
realistlere göre güçler dengesi teorisi uluslararası ilişkilerin
değişmez bir yasasıydı. Tarih boyunca tüm siyasi birimler
(kabileler, antik imparatorluklar, feodal beylikler, Ortaçağ
imparatorlukları, mutlakiyetçi monarşiler, sömürgeci
imparatorluklar, liberal demokratik devletler) hep güçler
dengesi kurallarına göre hareket etmişlerdi. Buna göre,
devletin dayandığı toplumsal sınıfların, üretim ilişkilerinin,
ideolojilerin hiçbir önemi yoktu. Mühim olan devletlerin
diğer devletlere oranla sahip oldukları güçtü. Böylece
uluslararası ilişkilerdeki yegâne değişiklik kutup sayısındaki
değişikliğe indirgendi (çok kutupluluk, iki kutupluluk ve tek
kutupluluk). Buna karşı konstrüktivistler neo-realistleri
uluslararası ilişkilerdeki tarihsel gelişimi kavrayamamakla
Description:Bugüne kadar yazılan diplomasi tarihleri arasındaki en önemli çalışmalardan biri SSCB Bilimler Akademisi'nden yirmiyi aşkın profesörle, Paris Üniversitesi'ne bağlı Collège de France ve Institut du Droit International üyesi üç profesörün kolektif çalışmasıyla ortaya çıkan Ulu