Table Of ContentSUUDİ ARABİSTAN-ABD
İLİŞKİLERİ
Riad Domazeti
Analiz 20
Giriş
Suudi Arabistan’ın Amerika Birleşik Devletleri İslami hareketleri destekleyen bir ülke ile iş birliği
ile 1930’ların sonundan itibaren ve özellikle yapmakla suçlanmıştır.2 Buna rağmen iki ülke
petrolün bulunmasıyla başlayan ekonomik, siyasi arasındaki ilişkiler, zaman zaman inişli çıkışlı
ve stratejik ilişkileri, zaman içerisinde iki ülkenin bir seyir izlemekle birlikte, genel olarak sabit
de maksimum çıkar ilkesi çerçevesinde şekillenerek
bir şekilde ilerlemiştir. 11 Eylül 2001 el-Kaide
stratejik anlamda yakın iş birliğine dönüşmüştür.
saldırılarından sonra iki ülke, “teröre karşı” iş
Petrolün bulunmasıyla zenginleşen Krallık, bir
birliğini geliştirmek zorunda kalmıştır.
yandan dış ülkelerden bağımsızlaşırken bir yandan
da içerideki kabilecilik anlayışından doğabilecek Raporumuzda Suudi Arabistan-ABD ilişkilerini
anlaşmazlıklardan dolayı, olası tehditlere karşı şekillendiren başlıca faktörler ele alınmaktadır.
ABD gibi güçlü bir ülke ile ittifak yapmıştır. Ancak Bunlar; Suudi devletinin iç ve dış güvenlik
ilişkilerinin tarihi boyunca hem ABD hem de Suudi
endişesi, iktisadi ilişkiler -özellikle petrol etkisi-,
devleti bu ilişkiler sebebiyle iç kamuoyunun baskısı
Filistin meselesine bakış farklılıkları, din faktörü
ile karşılaşmıştır.
ve ABD’nin Suudi Arabistan’a reform baskısı
Suudi Arabistan “Siyonizm destekçisi” ile iş birliği başlıklarında incelenecektir. Zira bu konular,
yapmak ve onlara teslim olmakla itham edilirken,1 ABD ile Suudi Arabistan ilişkilerini ve seyrini
ABD ise aşırı muhafazakâr ve radikal şekillendiren temel meselelerdir.
1
İç ve Dış Güvenlik Endişesi
Suudi Arabistan, iç yapısından kaynaklanan 1979 ile 1981 yılları arasında Suudi Arabistan silah
sosyal ve siyasi birçok avantajın yanında kırılgan ithalatının yarısına yakını ABD’den yapılmıştır.7
ve problemli yanları olan bir ülkedir. Mekke ve
1976 yılında Suudi Arabistan Krallığı ABD’den 60
Medine gibi İslam’ın kutsal beldelerine ev sahipliği
adet F-15 savaş uçağı talep etmiş, Yahudi lobilerinin
yapması Suudi Arabistan’a İslam dünyası nezdinde
ve İsrail destekçilerinin muhalefetine rağmen, bir
büyük bir prestij sağlarken, sahip olduğu yer altı
sonraki yıl Kral Halid ABD Başkanı Gerald Ford ile
zenginlikleri de ülke için büyük bir ekonomik
anlaşmanın sağlandığını açıklamıştır. Suudi Kralı,
avantajdır. Bununla birlikte ülkenin katı geleneksel
bu anlaşma ile petrol ambargosundan muzdarip olan
yapısı ve sosyal dengeleri, zaman zaman ciddi bir
Batılı ülkeleri rahatlatan bir kararı kabul ederek
dezavantaja dönüşebilmektedir. Bu yüzden Krallık,
petrol üretiminin %5’ten fazla arttırılmayacağının
mevcut sistemin devamı için iç ve dış güvenliğe
garantisini vermiştir. Bunun karşılığında da ABD
özel önem atfetmektedir. Bu durum, oluşturulan
Başkanı Ford, Krallığın her türlü saldırıdan
dış politika doktrinine de yansımıştır. Suudi
korunacağı sözünü vermiştir.8
Arabistan’ın dört dış politika ilkesi bulunmaktadır:
İslami hayatı bölge ve dünya genelinde korumak, Suudi Arabistan yönetimi 1990 yılında Saddam
Hüseyin’in Kuveyt’i işgaliyle yeni bir meydan
ulusal ekonomik refahı muhafaza etmek, Arap ve
okumayla karşı karşıya kalmıştır. Kuveyt yönetimi
İslam ülkelerine yardımda bulunmak ve rejimin
Suudi Arabistan’a sığındığından Suudi Kral Fahd’ın
devamını sağlamak. Ancak Suudi Arabistan için en
inisiyatifinde Kuveyt’in işgalden kurtarılması
temel dış politika ilkesi, her şeyden önce rejimin
için ülke üs haline getirilmiştir. Suudi yönetimi
güvenliğidir.3 İç ve dış güvenlik meselesi ise
Saddam Hüseyin’in bir sonraki işgal girişiminin
bir yanda ABD ile ilişkilerde diğer yanda genel
Suudi Arabistan toprakları olabileceği endişesiyle
olarak Suudi Arabistan dış politikasının karar
geleneksel müttefiki olan ABD’yi Krallığı
alma süreçlerinde önemli bir unsur olarak öne
korumaya davet etmiştir.9
çıkmaktadır.4
Silah satın alımını her yıl arttırarak devam ettiren
Suudi Arabistan, kuruluşundan itibaren genellikle
Suudi Arabistan, bugün dünyada en fazla silah
Batı dünyasıyla barışık olmuştur. Soğuk Savaş
satın alan ülkelerin başında gelmektedir; 2014
döneminde de Komünizm ve Sosyalizm gibi
yılı verilerine göre 6,5 milyar dolar civarında silah
tehdit olarak algıladığı ideolojilere karşı Batı
satın almıştır.10 Aynı yıl ABD, 23,7 milyar dolarla
Bloğu’nda yer almıştır. Bu dönemde Suudi Krallığı
dünyada en fazla silah satan ülkeler sıralamasında
Ortadoğu’da oluşan sosyalist rejimlere karşı ABD
başı çekmektedir. Suudi Arabistan’ın savunma
ile ortak hareket etmiştir. Bu amaç doğrultusunda
harcamaları ve silah alımı yaptığı ülkeler arasında
hem ülke içinde sosyalist grupların oluşmasının
ABD ilk sırada yer almaktadır.
önüne geçmek hem de Yemen gibi ülkelerdeki
Komünizm tehlikesini bertaraf etmek için daima ABD ile Suudi Arabistan arasında 2007’den
ABD ile yakın iş birliği içinde olmuştur. ABD için itibaren yürütülmekte olan silah alım müzakereleri,
ise Suudi Arabistan Sovyet yayılmacılığına karşı ilk olarak 12 Eylül 2010’da Amerikan yönetimi
tarafından kamuoyunun gündemine getirilmiştir.
bir tampon bölge vazifesi görmüştür.
Süreç, Amerikan Savunma Bakanlığı’nın silah
Suudi Arabistan -kendisi için anlaşılır biçimde- satışına yönelik 20 Ekim 2010’da Kongre’yi
rejimin devamını ve güvenliğini sağlama adına, bilgilendirmesiyle resmî olarak başlatılmıştır.
özellikle 1979 yılındaki İran Devrimi’nden sonra Kongre’ye yapılan bildirimden; savaş uçakları,
hissettiği tehditlere karşı, her yıl 15-20 milyar helikopterler, füzeler ve radar sistemleri dâhil,
dolarlık askerî ve güvenlik harcaması yapmaktadır.5 gelişmiş silahların Suudi Arabistan’a satılmasıyla
Bu harcamaların en büyük tedarikçisi ise ABD’dir.6 ilgili pazarlıkların yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
Analiz 20
2 3
60,555 milyar dolar tutacağı öngörülen bu silah Krallık, bölgede İran’ın artan nüfuz ve etkinliğinin
anlaşmasında, söz konusu silah sistemlerinin kendisi ve Körfez’deki komşu ülkeler için
teslimatı ve Suudi ordusuna entegrasyonunun barındırdığı olası tehditlerden ciddi rahatsızlık
ise 5 ila 10 yıllık bir sürede gerçekleşmesi duymaktadır. İran’ın Suudi Arabistan içindeki Şii
planlanmaktadır. Bu paketin yanı sıra Suudi azınlık nüfusu yönlendirme veya kendi çıkarları
Arabistan’ın donanmasını güçlendirmek için doğrultusunda kullanma olasılığı, ülke güvenliği
de ABD ile 30 milyar dolar civarında yeni bir için ABD ile kurulan iş birliğinin oranını ve seyrini
silah paketi görüşmelerinde bulunduğu ifade belirlemede en önemli faktörlerdendir. Zira Suudi
edilmektedir.11 Yapılan bu anlaşma ile ABD, Arabistan sınırları içerisinde azımsanmayacak
tarihindeki en büyük silah satışını gerçekleştirmiş sayıda bir Şii nüfus bulunmaktadır. Ayrıca
bulunmaktadır.12 Bu anlaşmalar ayrıca ABD ile Yemen, Suriye, Irak ve Lübnan’da da İran’ın
faaliyetlerinden rahatsız olan Suudi yönetimi,
Suudi Arabistan arasındaki ilişkiyi de gözler önüne
son dönemde ABD’nin İran’la nükleer anlaşma
sermektedir.
yapmasından ciddi anlamda endişe duymakta ve
Diğer yandan Suudi Arabistan’ın güvenliği ve bu konuda çeşitli tedbirler almaktadır.
Ortadoğu’da istikrarlı bir ülke olması, ABD
Suudi Arabistan ayrıca, radikal grupların tehdidi
güvenliği açısından şu üç noktadan kritik
karşısında da zaman zaman kendini güçsüz
önemdedir: Birincisi, büyük bir petrol üreticisi olan
hissetmiştir. Suud devletinin kuruluşundan itibaren
Suudi Arabistan’ın enerji kaynaklarının güvenli bir
ülke içinde ve dışında Soğuk Savaş’ın da etkisiyle
şekilde taşınması.13 İkincisi, silah satışlarının ABD
artan radikal akımlar, ülkeyi istikrarsızlaştırmaya
ekonomisi için iyi bir gelir kaynağı olması; zira
çalışan önemli unsurlardandır. Bu yapılar Suudi
özellikle 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik
devletini iki şekilde rahatsız etmektedir: Birincisi
krizinden dolayı savunma bütçesinde kesintilere
erken dönem İhvan hareketi,16 el-Kaide veya
gidilmesi konusunun dillendirilmeye başlandığı
DAEŞ gibi örgütlerin bizzat devletin varlığını
bir dönemde silah satışından elde edilen gelirin
tehdit eden ideolojilerine yakınlık duyan kişi ve
ekonomiye sağladığı katkı yadsınamaz. Üçüncüsü
grupların oluşması; yani varoluşsal (ontolojik)
ise siyasal anlamda güçlü bir Suudi Arabistan’ın
tehdit. İkincisi, bu tür aşırı grupların kimi zaman
bölgede bir yandan İran’ın artan nüfuzunun
Suudi vatandaşların da katılımıyla yurt dışında
dengelenmesi diğer yandan da radikal grupların
yaptıkları eylemler sonucunda uluslararası medya
faaliyetleri sebebiyle bozulmaya başlayan düzenin
ve düşünce kuruluşları tarafından kendisine yapılan
devamının sağlanması için önemli olması.
suçlamalar. Bu türden olaylar uluslararası alanda
Krallığı zor durumda bırakmaktadır. Bütün bu
Suudi Arabistan’ı ABD ile ilişkilerini geliştirmeye
endişelerinden dolayı Suudi yönetimi ABD ile çok
iten sebeplerin başında ise İran tehdidi ve içeride
büyük miktarlarda güvenlik ve silah anlaşmaları
büyüyen muhalefetten duyduğu rahatsızlık
yaparak iç ve dış güvenliğe yönelik ciddi adımlar
gelmektedir. 1979 yılında Cüheyman el-Uteybi
atmaktadır.
isyanını bastırmakta güçlük çeken Suudi yönetimi,
bu dönemde Fransızlardan yardım istemek Görüldüğü üzere güvenlik endişesi, Suudi Arabistan-
zorunda kalmıştır.14 Suudi Arabistan 1979 İran ABD arasındaki iş birliğinin ve müttefikliğin en
İslam Devrimi’nden sonra İran’dan gelebilecek önemli sebeplerden biridir. ABD, petrol akışının
bölgesel ve iç tehditlere karşı güvenlik anlamında sürekliliğini sağlamak için hem iç hem de dış
ABD ile daha da yakınlaşmış ve İran Devrimi’yle güvenlik endişeleri taşıyan Suudi Arabistan’a
beliren rejim ihracı gibi tehlikelere karşı birçok kuruluşundan günümüze kadar mevcut düzenin
Amerikan şirketi ile silah anlaşmaları yapmıştır. devamı adına güvence vermiştir. Üstelik Suudi
1991 yılındaki Körfez Savaşı sırasında da Irak Arabistan için önem arz eden diğer komşu Körfez
tehdidine karşı topraklarına Amerikan askerlerinin ülkelerinin güvenliği ve istikrarının sigortası da
konuşlandırılmasına izin vermiştir.15 uzun yıllar boyunca yine ABD olmuştur.
Analiz 20
2 3
Petrol ile Silah Arasında Ekonomik İlişkiler
Suudi Arabistan-ABD ilişkilerini şekillendiren savunma sistemleri yanı sıra makine ve araçlar
en önemli unsurlardan biri şüphesiz ekonomik teşkil etmiştir.22
sebeplerdir.17 ABD, ucuz enerji ihtiyacını
Petrol gelirleri sayesinde dünya ekonomik ve
karşılayabilmek için Suudi Arabistan’a; Suudi
stratejik sektörlerine entegre olan Suudi Arabistan,
Arabistan da petrol yataklarını işletmek ve
aynı zamanda yüklü miktarlarda askerî donanım
pazarlayabilmek için ABD’ye muhtaç konumdadır.
da satın alabilmektedir. Suudi Arabistan’ın ABD
ABD-Suudi ilişkileri ABD’nin petrol ihtiyacının ile arasındaki stratejik ilişkilerin temelini de sahip
artmasıyla başlamıştır. 1920 yılında Amerikan olduğu petrol rezervleri oluşturmaktadır. Petrol
Standart Oil şirketi yöneticisi W. Fairish, ABD’li ihracatının sürekliliğini sağlama karşılığında,
senatör Henry Cabot Lodge’a bir mektup Amerikan yönetimleri, 1940’lardan bugüne
yazarak Teksas ve Oklahoma petrol rezervlerinin kadar, Suudi Arabistan’ın siyasi istikrarını ve
tükenmekte olduğunu belirtmiştir. Aynı yıllarda askerî güvenliğini güvence altına almaktadır.
Büyük Britanya da eski Osmanlı topraklarında Bu nedenle Suudi Arabistan’ın dış politika ve
petrol aramak için girişimler başlatmış18 ve kurulan ekonomi alanındaki stratejileri, ABD ile olan
İngiliz-Pers petrol şirketi aracılığıyla Suudi ilişkilerine göre şekillenmektedir. Çünkü Suudi
Hanedanı’ndan petrol arama imtiyazı istenmiştir. Arabistan’ın ekonomik ve siyasi istikrarı,
Ancak Suudiler bu imtiyazı ABD’li senatörün Amerikan yönetimlerinin desteğine ve ülkelerin
girişimiyle ABD’ye vermeyi tercih etmiştir. Bu karşılıklı rızasına dayanmaktadır. Bu durum, Suudi
kararda ABD’nin işgal tecrübesinin olmaması rejimini, ABD’nin önderliğini talep etmek zorunda
etkili olmuştur. 1933 yılında petrol arama imtiyazı bırakmaktadır.23 Suudi ailesinin ARAMCO’daki
verilmesinden sonra, 1944’te Arap-Amerikan petrol payı 1973’te %25 iken 1974’te %60 ve 1980’de
şirketi ARAMCO kurulmuştur.19 ARAMCO’nun bölgedeki millileştirme hareketlerinin geç de olsa
Suudi Arabistan-ABD ilişkileri üzerindeki etkisi ülkeye yansımasıyla %100 olmuştur.24
bir yana, Suudi Arabistan’ın ekonomik, sosyal ve
eğitim programlarının hayata geçirilmesinde de Petrol, iki ülke arasındaki ilişkilerin seyrini genel
çok büyük etkisi olmuştur. Şirket özellikle Zahran olarak olumlu etkilemiştir. Ancak uluslararası
bölgesinde ve Şiilerin çoğunlukta olduğu yerlerde, arenada yaşanan bazı gelişmeler petrol temelli
Şiilerin topluma entegrasyonu ve eğitimleri ilişkileri oldukça olumsuz etkilemiştir. Her ne
konusunda önemli rol oynamıştır. kadar Kral Faysal babası gibi “petrolün siyasetle
karıştırılamayacağı”nı25 söylese de 1973 yılında
Petrol, Suudi Arabistan ekonomisinin belkemiğini
İsrail-Arap Savaşı’ndan sonra de facto oluşan
oluşturmaktadır. Ülkenin tüm gelirlerinin
durumdan dolayı, ABD’nin savaş boyunca
%75’i, ihracat gelirlerinin %90’ı petrolden
İsrail’e yaptığı yardımlar sebebiyle, petrol
karşılanmaktadır. Suudi Arabistan, 264,2 milyar
ambargosu uygulama kararı almıştır.26 Bu kriz
varillik petrol rezerviyle dünyadaki toplam petrol
ABD’nin, özellikle dönemin ABD Dışişleri Bakanı
rezervlerinin %22’sine sahiptir.20 Petrol ihracatının
Henry Kissinger’ın, özel diplomasi çabalarıyla
ülkelere göre dağılımına bakıldığında, toplam
aşılabilmiştir. Ambargo kararı, Arap dünyasında
ihracatının %17’sini ABD’ye yapan21 Suudi
bilhassa da Suud kamuoyunda Kral Faysal’ın tam
Arabistan’ın, ithalatının %13,2’sini ABD’den
bir kahraman olarak algılanmasına sebep olmuştur.
gerçekleştirdiği görülmektedir. Başka bir ifadeyle,
2015 yılında Suudi Arabistan’ın ABD’ye yönelik Suud-ABD ilişkilerini etkileyebilecek önemli
ihracatı 22 milyar dolardan fazla olurken ABD’nin bir diğer mevzu ise, Suudi enerji kaynaklarının
Suudi Arabistan’a ihracatı 19,7 milyar dolar Hindistan, Çin ve Rusya gibi küresel güçlere
olmuştur. ABD’nin ithalatını petrol ürünleri teşkil pazarlanması ve bu ülkelerle ekonomik ilişkilerin
ederken, Suudi Arabistan’ın ithalatını ise silah ve geliştirilmesi meselesidir.
Analiz 20
4 5
Ekonomik bağımlılık ikili ilişkilerin şekillenmesinde açmıştır.27 Kral Faysal, Yahudi devletini kurmak
ve istikrarlı bir biçimde devam etmesinde en önemli için Arap halklarına yapılan haksızlıklardan ve
sebeplerdendir. Buna rağmen 1973 yılındaki Sünni İslam dünyasının üçüncü kutsal mekânı olan
OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) krizinde Kudüs’teki el-Aksa Camii’nin İsrail tarafından işgal
olduğu gibi, bölgesel sebepler ve diğer görüş edilmesinden dolayı Filistin davasına güçlü destek
farklılıklarından dolayı sorunlar yaşansa da, süreç vermiş28 ve bu konuya özel bir önem atfederek
içerisinde iki ülke arasındaki bağımlılık artmış, Filistin için ümmeti cihada davet etmiştir.29 1973
sorunlar karşılıklı çıkarlar gözetilerek aşılmıştır. yılında ABD’ye petrol ambargosu uygulamasının
Ayrıca Suudi Arabistan’ın petrol satışlarından sebebi de Filistin meselesidir. Suudi Arabistan,
elde ettiği gelirin önemli bir kısmını ABD ile olan 1990’lı yıllarda diğer Körfez ülkeleriyle beraber
güvenlik ve silah ticaretine ayırması da iki ülke İsrail’e karşı sürdürülen boykotu kaldırarak Oslo’da
arasındaki problemlerin çözümünde her zaman başlayan müzakere sürecini desteklemiş ve Filistin
orta bir yol bulunmasında etkili olmuştur. Nitekim yönetimine yıllık 100 milyon dolarlık yardımda
bugün Ortadoğu’da ABD’nin en büyük ticari ortağı bulunmuştur. Suudi yönetimi Hamas direnişine
Suudi Arabistan’dır. de maddi destek sağlamıştır.30
Filistin Meselesi Buna karşılık ABD’nin Filistin meselesine bakışı
Suudi Arabistan’la tam bir tezat teşkil etmiştir.
Bütün Arap ülkelerinde olduğu gibi Suudi Arabistan
Bilhassa İsrail’in kuruluş yıllarında ABD her zaman
dış politikasında da Filistin meselesi önemli bir
Arapların karşısında, İsrail’in yanında yer almıştır.
yer işgal etmektedir. Suudi yönetimi, Arabistan
Wilson’dan itibaren ABD başkanları Yahudilerin
topraklarının İslam’ın doğuş yeri olmasından
bir anavatana kavuşması meselesine sempati ile
ötürü özel bir gurur duymaktadır. Suudiler, kutsal
bakmıştır. Bu sebeple hem Balfour Deklarasyonu
şehirlerin koruyucuları olmaları sebebiyle de
hem de Sykes-Picot Anlaşması ABD tarafından
kendilerini İslami yaşam biçimini savunmakla
desteklenmiş, 1947 yılındaki Birleşmiş Milletler’in
yükümlü görmektedirler.
Filistin’in üçe bölünmesini öneren taksim planı,
küçük de olsa bir Yahudi devletinin kurulmasını
1932’de kuruluşundan bu yana Suudi Arabistan
öngörmesi nedeniyle benimsenmiştir.
Filistin konusuna önem vermiş, özellikle Kral
Abdülaziz bu meseleye çok büyük alaka göstermiş
Nixon’un Ortadoğu temelli doktrininin merkezine
ve çözümü için bir dizi görüş ortaya koymuştur.
İsrail’in oturtulması sonucu, Washington
Kral Abdülaziz, Yahudilerin Filistin’i sahiplenme
yönetiminde, radikal ve düzen bozucu olarak
ve orada bir Yahudi devleti kurma girişimlerine
görülen Filistinli grupların (FKÖ) ortadan
kesinlikle karşı çıkmış ve Filistin halkının özgürlüğü
kaldırılamasalar da marjinalize edilmesi fikri ağırlık
ve istiklalini savunmuştur. 6 Aralık 1947’de
kazanmış, ABD’nin bu tezi İsrail’in tezleriyle
Suudi Arabistan’daki ilgili şer’i mahkemeler,
örtüştüğü için de Yahudilerce takdir edilmiştir.31
bütün Müslümanların Filistin’e tecavüz etmiş
ABD, İsrail’e yaptığı yardımı 3 milyar dolara
olan Yahudilere karşı cihat etmelerinin lüzumuna
çıkarmış ve 1985 yılında bir de serbest ticaret
dair fetva yayınlamıştır. Kral Abdülaziz, Filistin’e
anlaşılması imzalamıştır. Soğuk Savaş yıllarında
ilk yardım olarak bir milyon İngiliz sterlini
İsrail’i “stratejik bir değer” olarak gören ABD,
göndermiş, bir o kadar bağış da Suudi vatandaşları
İsrail’den ekonomik, askerî ve diplomatik desteğini
tarafından yapılmıştır. 1948 Arap-İsrail Savaşı
neredeyse hiç esirgememiş, bu desteği sebebiyle
sırasında, hafif silahlarla teçhiz edilmiş olan
de ciddi mali bedeller ödemiştir.32
Suudi kuvvetleri uçaklarla Mısır’a, ağır silahlı
kuvvetler ise gemilerle Süveyş’e gönderilmiştir. 2002 yılında Suudi Arabistan Prensi Abdullah,
Suudi birlikleri Mısır ordusuyla Filistin cephesine Oslo görüşmelerinin başarısız olması ve Filistin
gitmiştir. Suudi hükümeti Filistinli mültecilere intifadasının başlaması üzerine Lübnan’da toplanan
maddi destek sağlamış ve ülkenin kapılarını onlara Arap Birliği’ne Filistin Barış Planı’nı sunmuştur.
Analiz 20
4 5
Global terörizmin artmasının Filistin meselesinin Bunun yanında İslam’ın doğduğu toprakları içinde
çözümünü zorunlu kıldığını söyleyen Abdullah’ın barındıran Suudi Arabistan, iki kutsal mekâna,
planı, İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesini önererek Mekke ve Medine’ye ev sahipliği yapmaktadır. Bu
iki devletli bir çözüm sunmaktaydı.33 Nisan 2002’de özelliği ile gerek İslam ülkeleri gerekse Müslüman
Prens Abdullah Teksas’ın Krauford kasabasında toplumlar arasında önemli bir yere sahiptir. Suudi
ABD başkanına sekiz maddelik Filistin Barış Arabistan bu ayrıcalıklı ev sahipliği dolayısıyla
İslam ülkeleri özelinde kurulan birliklere adeta
Planı’nı sunmuştur. Buna göre karşılıklı çatışmanın
doğal bir ortak olarak görülmüştür. Yine bu
kesilmesi ve görüşmelerin tekrar başlaması
bağlamda diğer İslam ülkelerinde çıkan çatışma ve
önerilmekteydi.34 Bush döneminde yaşanan
kargaşa ortamlarıyla ilgili söz söylemesi beklenen
intifada esnasında İsrail’in Filistinlilere yönelik
ilk ülkelerden biri kabul edilmiştir.38 Dolayısıyla
aşırı güç kullanması ve bu şiddet görüntülerinin
Suudi devletin felsefî kuruluşunda dinin önemli
uydu kanalları üzerinden yayınlanması, Suudi
bir yer işgal ettiği görülmektedir. Nihayetinde
vatandaşların hükümete baskı yapmasına sebep
Suudi Arabistan, siyasal bir liderle dinî bir liderin
olmuştur. Halkın tepkisi üzerine Suudi hükümeti
koalisyonundan oluşmuş bir ülkedir. Ulemanın
ABD’nin İsrail’e baskı yaparak katliamları
resmî olarak karar almada bir etkisi yoktur, ayrıca
durdurmasını talep etmiştir.
Suudi yöneticiler de her zaman ulemayı rahatsız
Görüldüğü üzere Filistin meselesi iki ülkeyi etmemeye özen göstermiştir. Bu dinî anlayış Suudi
devletin dış ilişkilerine de yansımıştır.
pek çok defa karşı karşıya getirmiştir. Zira iki
ülkenin Filistin konusuna bakışı tam bir tezat
Suudi devletin ABD ile geliştirdiği özel ilişkiler
teşkil etmektedir. Özellikle Filistin meselesinden
Suudi kamuoyunu rahatsız etmiştir. Nitekim
kaynaklanan 1973 petrol krizi, Suudi Arabistan-
1979 yılında Cüheyman el-Uteybi’nin isyanı da
ABD ilişkilerinin bu meseleden ötürü ne kadar
iç sebeplerin yanı sıra dış politikanın, özellikle ABD
etkilenebileceğini göstermiştir.35 ile olan ilişkilerin sorgulamasıyla ilgilidir.39 Ulema
ve kamuoyunun rahatsızlığı özellikle 1980 sonrası
Din Faktörü
dönemde daha belirgin hale gelmiştir. Bu dönemde
devletin dış politika kararları hakkında olumlu
Suudi Arabistan’ın kurucusu sayılan Muhammed
fetva veren âlimler olmakla birlikte, bu politikayı
b. Suud’un mensup olduğu aşiret, Necid’in büyük
sorgulayan âlimler de olmuştur. Bunlardan özellikle
kabilelerinden olan Aneze’ye aittir. Arabistan’daki
Selman el-Avde ve Sefer el-Havvali gibi âlimler,
Suudi hâkimiyetinin tarihi, genelde yıkılış ve tekrar
Körfez Savaşı sırasında ABD askerlerinin Suudi
kuruluş olarak ortaya çıkmaktadır. Birinci devlet,
topraklarına gelmesini ciddi manada sorgulamıştır.40
Muhammed b. Abdülvehhab ile Muhammed b. Suud
Dolayısıyla Suudi yönetimi ulemayı kızdırmamak
arasında gerçekleştirilen Dir’iye beyatleşmesinden
ve ulema ile olan ilişkilerini bozmamak için ABD
başlatılmaktadır.36 Muhammed b. Abdülvehhab dinî
ile olan ilişkilerinde daha dikkatli davranmak
bir lider iken İbni Suud bir kabile lideridir. İkinci
durumunda kalmıştır.
ve üçüncü Suudi devletinin kuruluşunda da dinî
faktörler etkin olmuştur. Abdülaziz b. Suud’un Din konusunda iki ülke arasındaki iş birliğinin
kurduğu devletin bugünkü sınırlara sahip olması, özellikle Soğuk Savaş döneminde şekillendiği
şüphesiz silahlı bir güç olan “İhvan hareketi” görülmektedir. ABD Suudi Arabistan’ın Müslümanlar
sayesindedir. Suud İhvanı Hicaz’ın fethinde başat üzerinde etkili olduğunu fark edince, bu yöndeki
rol oynamıştır.37 İhvan, Vehhabi düşüncesinin en iş birliğini arttırmanın yollarını aramış, Suudi
katı uygulandığı yerlerden biri olan Necid’de Arabistan’ın dinî etkisini ikili ilişkilerde kullanmanın
ortaya çıkmıştır ve haliyle bedevi gelenekleriyle hesabını yapmıştır. Nitekim Suudi Arabistan, hem
mündemiç olmuştur. Hareket mensupları yeni Sovyetlere karşı Afganistan’da Taliban’ı hem de
kurulan Suudi devletinde Vehhabi anlayışın en Pakistan’da farklı unsurları desteklemiştir. Ayrıca
katı şekliyle uygulanmasını istiyorlardı. Suudi vatandaşı olan Usame bin Ladin gibi küresel
Analiz 20
6 7
cihadı savunan kişiler, bizzat Afganistan’a gidip Bir yanda Suudi vatandaşların terör eylemlerine
buradaki savaşa katılmıştır. Suudi Arabistan, ABD ile bizzat katılmaları diğer yanda Suudi hükümetinin
birlikte bu tür unsurları Sovyetlere karşı mücadelede desteklediği Vehhabi hareket içindeki farklı âlim
maddi ve lojistik anlamda desteklemiştir. ABD, ve gruplar, ABD açısından Suudi Arabistan’la
Suudi dinî nüfuzunu kullanabileceği bir diğer bölge olan ilişkisini zora sokmaktadır. Meseleye Suudi
olarak da Kafkasları görmüştür. Nitekim Rusya’daki Arabistan açısından bakıldığında ise, Suudi
Müslüman çoğunluklu küçük otonom yapılarda selefi yönetiminin terör konusunda ABD ile iş birliği
ekolün yıllar içerisinde arttığı gözlenmektedir. Suudi sağladığı ancak bu durumun ülkeyi ABD’ye karşı
Arabistan’dan sağlanan maddi imkânlarla bu bölgede dezavantajlı bir konumda bırakarak daha fazla
Sovyet nüfuzunun dengelenmesi ve sınırlanması muhtaç hale getirdiği görülmektedir.
adına iş birliği içinde çalışan bu iki ülkenin ortak
1979 yılında, Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinin
çıkarlar üzerinde birleştiği görülmektedir.
ardından ABD, Suudi yönetimi ile birlikte, bu ülkede
Diğer yandan ABD’nin Suudi Arabistan’la olan başlatılan cihat hareketini gerek silah yardımlarıyla
ilişkilerini zaman zaman sorguladığı da vakıadır. gerekse lojistik anlamda desteklemişti. 1989
Bilhassa 11 Eylül olaylarına Suudi vatandaşların yılında savaşın bitmesinden sonra ise Afganistan’a
karışması Amerikan kamuoyunun tepkisine savaşmak için gidenler, dünyanın farklı bölgelerine
sebep olmuştur. ABD’deki düşünce kuruluşları, dağılmaya başlamış ve bu durumun etkileri küresel
akademisyenler ve gazeteciler Suudi Arabistan bir şiddet dalgası halini alarak kontrolden çıkmıştır.
ile olan yoğun ekonomik ve siyasi ilişkilerin
1990’daki Körfez kriziyle birlikte yabancı
gözünden geçirilmesini talep etmişlerdir. Özellikle
askerlerin ve özellikle Amerikan askerlerinin
silah satışı anlaşmalarının iptal edilmesi, Suudi
Suudi topraklarına gelmesi, kendilerine alan arayan
hükümetine baskı yapılması ve tazminat davaları
bu mobil savaşçı grupların bir bölümünü ülkeye
açılması gibi talepler artmıştır. Son olarak ABD
geri döndürmüş ve Suudi Arabistan’da eylemler
senatosu tarafından 11 Eylül olaylarında hayatını
başlamıştır. Suudi kamuoyunu rahatsız eden bu
kaybedenlerin yakınlarına Suudi Arabistan’a dava
durum üzerine, 1990’lı yıllarda Irak müdahalesine
açma hakkı tanınması, Suudi Arabistan-ABD
karşı çıkan ve Cüheyman el-Uteybi’ye benzemeyen
ilişkilerini ciddi boyutta etkilemiştir.41 Senatonun bu
eğitimli ve üniversite mezunu âlim ve aydınlar,
kararı akabinde Suudi yetkililer ABD’de bulunan
Suudi yönetimine karşı muhalefeti yükseltmiştir.43
760 milyar dolarlık yatırımlarını çekme tehdidinde
Zira bu dönemde ABD askerlerinin ülkedeki varlığı,
bulunmuştur.42 Karşılıklı restleşmeler ve hamlelerle
Suudi halkını ciddi şekilde rahatsız etmekteydi.
geçen bu süreç, Obama’nın Suudi Arabistan’a
Kasım 1995’te Riyad’da Suudi Ulusal Muhafız
yaptığı ziyaretle şimdilik sakinlemiş görünse de bu
Birliği’ni eğiten askerlerin bulunduğu ABD merkezi
meselenin iki ülke arasındaki ilişkileri etkilemeye
bombalı bir saldırı ile hedef alındı. Patlamada beş
devam edeceği muhakkaktır.
Amerikalı ve iki Hintli öldü. Olayı daha önce adı
Teröre Karşı Mücadelede İş Birliği duyulmamış üç örgüt üstlendi ve hepsi de ABD
askerlerinin Suudi Arabistan topraklarını terk
11 Eylül olaylarından sonra terör, ABD ile Suudi etmesini istiyordu. 1996 yılında Suudi yönetimi
Arabistan arasındaki ilişkileri belirleyen en önemli televizyonda Afganistan’da Usame bin Ladin’in
meselelerden biri haline gelmiştir. Ancak terör kamplarında eğitim aldığını itiraf eden dört kişiyi
konusunun iki ülke arasında 11 Eylül’den önce idam etmesi, içerideki gerilimin boyutlarını
de önemli problem alanlarından biri olduğu gözler önüne seriyordu.44 1996 yılında ABD hava
bilinmektedir. Terör konusu iki ülke ilişkilerini kuvvetlerine ait bir binada büyük bir patlama
kimi zaman yakınlaştırmış kimi zaman da oldukça meydana geldi. Patlamada 19 ABD personeli
sorunlu bir hale getirmiştir. ABD açısından öldü, yüzlercesi yaralandı. Patlamanın sorumluları
bakıldığında Suudi Arabistan sorunun hem anlaşılamamakla birlikte, ABD ve Suudi yönetimi
çözümünü hem de kaynağını teşkil etmektedir. patlamadan Şii militanları sorumlu tuttu.45
Analiz 20
6 7
11 Eylül 2001 tarihinde Washington ve New York’ta 11 Eylül saldırılarından sonra ABD-Suudi Arabistan
yaşanan saldırılardan sonra iki ülke ilişkilerinde ilişkileri ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıya
ciddi bir kriz yaşandı. Saldırıları düzenleyen 19 kalmıştır. Bu dönemdeki ilişkilerin seviyesinin
kişiden 15’inin Suudi Arabistan vatandaşı olması, anlaşılması bakamından Suudi Arabistan’ın 2001
iki ülke arasında güvensizlik yarattı. Usame Afganistan ve 2003 Irak işgallerine katılmaması
bin Ladin’in saldırıların arkasında olduğunun önemli göstergelerdir.50
anlaşılmasından sonra da tüm dünya medyasının
11 Eylül olaylarından sonra Suudi Arabistan’ın
ve uluslararası kamuoyunun dikkati Suudi devleti
teröre karşı mücadelesi bariz bir şekilde artmıştır.
üzerine çevrildi.
Riyad yönetimi teröre karşı cephe almaya ve millî
ABD-Suudi Arabistan ilişkilerini türbülansa egemenliğini sağlamaya çalışmıştır. Bu dönemde
sokan ve ilişkileri derinden etkileyen 11 Eylül Riyad yönetimi kendi dinî retoriğini kullanarak
saldırılarından sonra birçok Amerikan vatandaşı, el-Kaide gibi terör örgütlerinin dinî anlayışlarının
Suudi yönetimini Vehhabilikle olan geleneksel ve doğru olmadığını, Suudi Arabistan’ın temsil ettiği
kapalı ilişkisinden dolayı el-Kaide ile bağlantılı
dinî anlayışın en ideal ve doğru İslami anlayış
grupların çoğalmasına sebebiyet vermekle suçlamış olduğunu ifade etmiştir.51 Suudi Arabistan 2005
ve Suudi yönetiminin saldırılardan sonra bile bu
yılında teröre karşı uluslararası bir konferans
grupları yok etmek için gerekli adımları atmadığını
organize ederek ülkenin uluslararası arenadaki
düşünmüştür. Bu görüş, Suudi Arabistan’ın 2003
imajını değiştirmeyi hedeflemiştir.52 Ayrıca bu
Irak müdahalesine katılmaması ve ABD’ye yardım
dönemden sonra teröre karşı ortak mücadele
etmemesi sebebiyle daha da pekişmiştir.46 ABD
kapsamında Suudi Arabistan ile ABD arasındaki
kamuoyunda, hatta birçok sivil toplum kuruluşunda,
istihbari iş birliği de arttırılmıştır.53
Suudi Arabistan’ın dolaylı da olsa bu terör
saldırılarına sebep olduğu algısı hâkimdir. Özelde İki ülke arasında terör ve güvenlik alanındaki iş
Suudi Arabistan’a genelde ise İslam dinine atfedilen birliği, 11 Eylül saldırıları ve takip eden süreçte
bu olumsuz imaj, bu dönemde birçok yayında yaşanan karşılıklı şüphelerin ardından son on yılda
gözlenmiştir. Bunlar arasında Hatred’s Kingdom çarpıcı bir biçimde gelişmiştir. ABD, özellikle el-
(Gold 2003), Sleeping with the Devil (Baer 2003) Kaide ve çeşitli bölgesel örgütlerin yol açtığı tehdidi
ve The Two Faces of Islam: The House of Saud from Suudilere vurgulayarak iş birliği olanaklarını
Tradition to Terror (Schwartz 2002) gibi yayınlar arttırmıştır. İki ülke arasındaki iş birliğini arttıran
dikkat çekicidir. Bu dönemde think-tank kuruluşları diğer bir faktör ise Yemen’deki el-Kaide varlığıdır.
da kamuoyundaki bu algıyı büyütmüştür. Örneğin Suudi Arabistan bölgesel güvenlik ve terörle
Rand Coorporation’ın 2002 Suudi Arabistan raporu, mücadele konusunda ABD’nin müttefiki olduğunu
Suudi devletini ABD düşmanı olarak tanımlıyordu. göstermiş54 ve Yemen’deki el-Kaide tehdidine
Bu tarihten itibaren yayımlanmış olan STK raporları karşı ABD’nin yaptığı drone saldırıları55 ve diğer
ABD dış politikasını bir hayli etkilemiştir.47 Aynı operasyonlarda Suudi topraklarının kullanılmasına
şekilde The Cato Institute’un 2002 yılı raporunda izin vermiştir. Suudi Arabistan ayrıca, DAEŞ
da Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’daki sorunların
tehlikesinden dolayı da terör konusunda ABD ile
çözümünde yer almak bir yana sorunların bir
iş birliğini geliştirmiştir.
parçası olduğu belirtilmiştir.48 Saldırıların hemen
akabinde ABD’de yaşayan 600’den fazla Suudi Ancak Suudi hükümetinin terörle mücadelede ABD
vatandaşı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. ile ortak hareket etmesi, Suudluların bazı dernek
Bunlar arasında ABD’de ticaretle uğraşan Al Suud ve vakıflara sağladıkları maddi imkânlar sebebiyle
ailesine mensup kişiler de vardı. ABD’de yapılan ABD’nin şüphelerini bertaraf edememiştir. Suudi
kamuoyu araştırmalarında 2001 yılının ilk aylarında Arabistan kendi benimsediği dinî anlayışı yaymak
Amerikalıların %56’sı Suudi Arabistan hakkında adına dünyanın farklı ülkelerinde milyarlarca dolar
olumlu görüş bildirirken, aynı yılın aralık ayındaki para harcamaktadır. ABD bu kaynaklardan bir
araştırmalarda bu oran %24 olarak kaydedilmiştir.49 kısmının antisemitik gruplara, mezhep çatışmalarını
Analiz 20
8 9
körükleyen ve demokrasi karşıtı olan yapılara Valisi Prens Selman’dır- muhalefet saflarında yer
gittiğini düşünmektedir. Üstelik bazı Suudi âlimler, almıştır. Batı değerlerini ve Suudi Arabistan-ABD
11 Eylül saldırılarının bir ABD komplosu olduğu, ilişkilerini destekleyen bir tutum benimseyen bu
Şii grupların ve faaliyetlerinin sürekli kınanmasının isimler, hem İslami gelenek ve kabilevi ilişkilerin
dolaylı da olsa DAEŞ’in söylemlerine zemin hem de ülke ekonomisinin Batı ile entegre olmasını
hazırladığı görüşündedirler.56 istemişlerdir. Bu da Suudi Arabistan’ın anayasal
demokrasiye geçmesini isteyen kesimlerce onlara
Suudi Arabistan-ABD arasında hem 11 Eylül
daha olumlu bakılmasına sebep olmuştur.61
olayları hem de 2003 Irak Savaşı sırasında
yaşanan güvensizlik, ilişkilerde sabit olmayan bir Başkan Bush döneminde ABD yönetimi reformlar
durumun ortaya çıkmasına yol açmıştır.57 Ancak konusunda Suudi Arabistan’da önemli girişimlerde
bu olumsuzluklara rağmen yaşanan gelişmeler, bulunmuştur. Bu dönemde ABD Uluslararası
iki ülke tarafından da terör unsurlarına ve bu Gelişim Fonu Suudi Arabistan’daki Effat College
tür gruplara karşı beraber mücadelede askerî ve adındaki kız koleji için 100 bin dolar değerinde bir
savunma alanlarında iş birliğini arttırmak için bir program finanse etmiştir. Program Effat Koleji ile
fırsat olarak görülmüştür. Duke Üniversitesi arasında iş birliği kurulmasıyla
ilgili bir protokol öngörüyordu. Bush yönetimi
ABD’nin Reform Talepleri
bu programı destekledi.62 2005 yılında Teksas’ın
Krauford şehrinde görüşen ABD Başkanı Bush ile
Politik reform yapma konusunda Suud ailesi
Suudi Arabistan Kralı Abdullah, eğitimde reform
içerisinde farklı tutumlar ortaya çıkmıştır. Bu
konusunda mutabakata vardı.63
farklılıklar o kadar keskin olmuştur ki, 1950’li
yılların sonunda ve 1960’lı yılların başında Kraliyet
Eğitimin yanında siyasi ve ekonomik reformların
ailesinin birçok ferdi başka bir ülkeye sığınmak
yapılması konusunda da ABD yönetiminin Suudi
zorunda kalmıştır.58 Ancak aile içerisindeki reform
Arabistan’dan sürekli bir talebi olmuştur. 2005
mücadeleleri ile güç mücadelelerini ayırt etmek
yılında Kral Abdullah’ın başa gelmesinden sonra
oldukça zordur. Reform meselesi, taraflar arasında
ülkede sosyal, siyasal, insan hakları, belediye
bir rekabet enstrümanı haline gelmiştir. Bundan
seçimleri ve kadın hakları gibi konularda devrim
dolayı da aile içindeki gerçek reform yanlıları ile
niteliğinde reformlar yapılmıştır.64 Ancak bütün
güç mücadelesinde bulunanların kimler olduğunu
bunlara rağmen ne tarafların reformla ne kastettiği ne
anlamak kolay değildir.59
de reformdan ne anladığı tam olarak açıklanmıştır.
Batılılar, ülkedeki Batı yanlısı düşünce ve fikirleri
ABD-Suudi ilişkilerini etkileyen bir faktör olarak
siyasal reforma çevirmeye çalışmış; Kraliyet
ABD’nin yaptığı reform baskıları her zaman
ailesinden Batı yanlısı tutum alanların, Batı değer ve
etkili olamamıştır. Zira Suudi Arabistan’ın sahip
normlarını benimseyenlerin ve ABD ile iyi ilişkiler
olduğu petrol rezervleri ve bölgenin istikrarının
kurmak isteyenlerin, ülkeyi demokratikleşme
korunmasının önemi, ABD’yi reform talepleri
sürecine taşıyacaklarını var saymıştır. Ancak bu
konusunda dayatmacı bir tutum izlemekten
sadece bir varsayım olarak kalabilecek bir durum
alıkoymuştur. Çünkü hem bölgesel güvenlik hem
olabilir. Zira Suud ailesi, içerisindeki bölünmelere
de uluslararası ekonomik dengelerin istikrarı için
rağmen; mesela Kral Abdullah muhafazakâr dinî
Suudi yönetimin iş başında kalması Amerikan
gelenek, kabile hiyerarşisi, Arap milliyetçiliği ve
çıkarlarına daha uygun görülmektedir.
ABD ile ilişkiler konusunda kapalı biri olarak
tanınmıştır.60 Kral, rejimin siyasal açılım sağlaması Sonuç olarak ne ABD yapılan reformlardan
ve daha şeffaf hale gelmesi konularına meyilli memnun kalmış ne de Suudi Arabistan bu baskıları
olmamıştır. Diğer yandan “Sudairi Yedilisi” yani hoş karşılamıştır. Ayrıca iki ülkenin kamuoyları da
Kral Fahd ile aynı anneye sahip olan prensler -ki ilişkilerin durumundan memnun değildir. ABD’de
bunların en dikkat çekenleri Savunma Bakanı yönetimin Suudi Arabistan’la olan ilişkisini
Prens Sultan, İçişleri Bakanı Prens Nayif, Riyad sorgulayan ve Suudi yönetime desteğin çekilmesini
Analiz 20
8 9
isteyen sesler artarken, Suudi Arabistan’da da Suudi petrol endüstrisinin gelişimi üzerine
ABD’nin bölgede ve dünyada İslam ülkelerine yürümekteydi. Ancak böylesine derinlikli ekonomik
karşı izlediği politikalardan memnun olmayan ilişkilere rağmen, kendi halkının tepkisinden çekinen
ve Suudi hükümetin ABD ile yakın ilişkilerinden Suudi rejimi, ABD ile siyasi ve diplomatik ilişki
rahatsızlık duyan kesimler rahatsızlıklarını sıklıkla kurarken dikkatli davranma ihtiyacı hissetmiştir.
dile getirmektedir. Suudi rejimi, ABD ile müttefiklik ilişkilerine her
zaman özel bir önem vermiştir. Filistin meselesi
Suudi toplumu ABD’ye kıyasla çok kapalı bir
ve özellikle 1990 yılından itibaren “terör” sorunu
toplumdur. ABD’de herkesin doğuştan sahip
bu iki ülke arasındaki ilişkileri şekillendiren
olduğu haklar olarak kabul edilen kadın hakları,
önemli faktörlerden olsa da ekonomi ve güvenlik
seçimler, ifade özgürlüğü gibi haklar Suudi
meseleleri ilişkilerin temel belirleyicisi olmuştur.
Arabistan’da yasaktır. Ancak bugüne kadar bu
durum ABD için Suudi Arabistan’la iyi ilişkiler Bölgede ABD ile birlikte hareket etmesi ve yoğun
kurması önünde bir engel teşkil etmemiştir. ABD ekonomik ve güvenlik ilişkileri geliştirmesi, Suudi
başkanları zaman zaman kamuoyu baskısıyla Arabistan’ın imajına çoğu zaman zarar vermiştir.
karşılaşsalar da bu meseleyi diplomatik açıdan Bölge ve dünya Müslümanları Suudi Arabistan’ın
çözmekte sıkıntı yaşamamışlardır. Sonuç olarak bu ilişkilerini sorgulamış ve hoş karşılamamıştır.
güvenlik ve ekonomi diğer konuları gölgede
Başlangıçtan itibaren ortak çıkar ilişkisi, Suudi
bırakmıştır. İki ülke için de tali bir durum olan
Arabistan-ABD ilişkilerini şekillendirmiştir. İnsan
reform meselesi ilişkilerde birincil bir konu olarak
hakları ve demokrasi anlayışındaki ayrışmalar ve
öne çıkmamıştır. Ancak ilerleyen süreçte bölgesel
sosyolojik farklılıklara rağmen, özellikle güvenlik
ve diğer konulardan kaynaklanması muhtemel
ve ekonomi konuları, birbirine muhtaç hale gelen
sorunlar sebebiyle bu meselenin iki ülke arasında
iki ülke arasındaki ilişkilerde belirleyici olmuştur.
masada pazarlık mevzusu haline getirilmeme ve
bir baskı unsuru olmama garantisi yoktur.
İki ülke ilişkilerinin tesisinde hassas konular olsa da
İran’ın bölgede artan nüfuzu, Irak’taki belirsizlik,
Sonuç
Filistin’deki fiilî durum ve bütün bunların yanı
Suudi Arabistan, Ortadoğu bölgesinin en büyük sıra ekonomik ilişkiler ve güvenlik endişeleri
ekonomilerden biridir. Kendini İslam dünyasının Suudi Arabistan’ı ABD’ye yaklaştırmıştır. Bugün
lideri konumunda gören Suudi Arabistan, dış yine aynı konular iki ülke ilişkilerinin en önemli
politikada tüm İslami söylemlerine rağmen -ABD belirleyenlerini oluşturmaktadır. İnsan hakları
ile olan ilişkilerinde görüldüğü üzere- laik bir devlet konusunda, en azından 11 Eylül olaylarına kadar
gibi hareket edebilecek zihinsel kodlara ve araçlara Suudi hükümeti uluslararası baskılardan neredeyse
sahip, gerekli gördüğü reel-politik uygulamaları muaf tutulmuştur.
meşrulaştırabilecek konumunda bir ülkedir.
Sonuç olarak, Suudi Arabistan ve ABD’nin hâlâ
Suudi yönetimleri, ülkenin dış politika öncelikleri birçok konuda ortak çıkarları bulunsa da uluslararası
olarak sosyalizm gibi ideolojik görüşlerden beslenen bir krizde iki ülkenin otomatik olarak aynı tarafta
yabancı ülke etkilerini, İran yayılmacılığını, terör olacağı fikri Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra
saldırılarını ve enerji güvenliğini ilk sıraya almıştır. sona ermiştir. Bugün bu düşüncenin özellikle Arap
İçeride ise mevcut sosyal dengeleri, ekonomik Baharı olarak bilinen süreçle daha da belirginleştiği
refahı ve istikrarı korumaya gayret eden Suudi görülmektedir. Obama yönetimindeki ABD’nin
ailesi, son yıllara kadar bu stratejik hedefleri İran’la nükleer anlaşmaya varması Suudi
gerçekleştirmek için öncelikli partner olarak ABD Arabistan’da alarm zillerinin çalmasına sebep
ile ilişkilerine önem vermiştir. olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sonrası jeopolitik temelli ABD- ABD’li politika yapıcıların, gelen her talebe sadece
Suud ilişkileri, Soğuk Savaş süreci ve ABD’nin olumlu yanıt vermelerini beklemek artık zordur.
Analiz 20
10 11
Description:dolarlık askerî ve güvenlik harcaması yapmaktadır.5. Bu harcamaların en Suudi Arabistan, bugün dünyada en fazla silah satın alan Suudi Arabistan'ın savunma faaliyetleri sebebiyle bozulmaya başlayan düzenin devamının