Table Of Contentjostein Gaarder
Sofi'nin Dünyası
Norvecceden çeviren: Gülav Kutal
SOFÎ'NlN DÜNYASI JOSTEÎN GAARDER
Gri Yayın Dizisi
Pan Yayıncılık
Barbaros Bulvan 74/4
80700 Beşiktaş - istanbul
Tel: (0212) 261 80 72 • Faks: (0212) 227 56 74
Birinci Basım: Ekim 1995
Jostein Gaarder ve H. Aschehoug & Co. Oslo 1991 Bu kitap ilk kez Sofies verden adıyla
Oslo'da H. Aschehoug & Co. tarafından 1991 yılında yayınlanmıştır.
Pan Yayıncılık 1994
Kitabın Türkçe yayın hakları Pan Yayıncılık'a aittir.
Kitabın Norveççeden çevirisi NORLA tarafından desteklenmiştir.
ISBN 975-7652-41-5
Kapak Grafiği: Firuz Kutal • Baskı: Mart Matbaası
Jostein Gaarder
Sofi'nin
DÜNYASI
Felsefe tarihi üzerine bir roman
Norveççeden Çeviren: Gülay Kutal
Çeviriyi okuyup Türkçe felsefe terimleri açısından gözden geçiren Oruç Aruoba'ya teşekkür
ederiz.
Pan Yayıncılık
Bu kitap Siri Dannevig'in desteği olmaksızın varolamazdı. Ayrıca Maiken Ims'e metni okuyup
değerli yorumlarda bulunduğu ve Trond Berg Eriksen'in yıllar boyu sürmekte olan yorumlar
ve profesyonel desteği için teşekkür ederim. J. G.
İçindekiler
CENNET BAHÇESİ........................................ 9
...sonuç olarak, şu ya da bu, bir zamanlar yoktan varolmuş olmalıydı...
SİLİNDİR ŞAPKA.............................................18
...iyi bir filozof olmak için gereken tek şey, hayret etme yetişidir...
MİTLER....................................,.......................30
...iyi ve kötü güçler arasında nazik bir denge...
DOĞA FİLOZOFLARI..................................... 37
...hiçbir şey yoktan varolamaz...
DEMOKRlTOS.................................................52
...dünyanın en müthiş oyuncağı...
KADER.............................................................58
...falcı aslında öngörülemeyecek şeyleri öngörmeye çalışır...
SOKRATES...................................................... 68
...en bilge kişi bilmediğini bilen kişidir...
ATİNA.............................................................. 85
...harabeden bir sürü yüksek yapı yükseldi...
PLATON...........................................................92
...ruhun gerçek yuvasına özlem...
BİNBAŞININ EVİ.......".................................. 109
...aynadaki kız iki gözünü birden kırptı...
ARİSTOTELES...............................................120
...insanların kavramlarında temizlik yapmak isteyen titiz ve düzenli bir adam...
HELENİZM.....................................................139
...ateşten bir kıvılcım...
KARTPOSTALLAR........................................159
...kendi kendime güçlü bir sansür uyguluyorum...
İKİ KÜLTÜR..................................................168
...yalnızca böylelikle boşlukta dolanmaktan kurtulabilirsin...
ORTAÇAĞ.,.....................................................185
...yolun birazını katetmiş olmak yolunu şaşırmış olmak demek değildir...
RÖNESANS....................................................212
...ey, insan kılığındaki kutsal soy...
BAROK DÖNEMİ..........................................246
...rüyaların yapıldığı maddeden...
DESCARTES..................................................265
...eski malzemelerin tümünden kurtulmak istiyordu...
SPİNOZA........................................................280
...Tanrı bir kukla oynatıcısı değildir...
LOCKE............................................................291
...öğretmen sınıfa girmeden önce yazısız ve bomboş duran bir karatahta gibi...
HUME..............................................................303
...o zaman yakın gitsin...
BERKELEY...................................................320
...alev alev yanan bir güneşin etrafında dönmekten sersemleşmiş bir gezegen gibi...
BJERKELY.....................................................326
...büyük büyükninesinin çingene bir kadından aldığı sihirli bir ayna...
6
AYDINLANMA ÇAĞI.................................... 345
...iğne yapımından top dökümüne kadar...
KANT..............................................................366
...üzerimdeki gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası...
ROMANTİZM DÖNEMİ................................388
...o gizemli yol içimize açılan yoldur...
HEGEL...........................................................408
...doğru olan tarihe direnebilen şeydir...
KİERKEGAARD.............:..............................421
...iflasın eşiğinde bir Avrupa...
MARX.............................................................436
...Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor...
DARWÎN........................................................ 456
...yaşamın içinde yüzen, genlerle yüklü bir gemi...
FREUD...........................................................484
...kadının içinde beliren kötü ve bencil düşünceler...
KENDİ ÇAĞIMIZ.......................................... 504
...insan özgürlüğe mahkûm edilmiştir...
BAHÇE PARTÎSÎ.......................................... 531
...beyaz bir karga...
KONTRPUAN............................................... 547
... aynı anda ses veren birden çok ezgi...
BÜYÜK PATLAMA...................................... 569
...bizler de yıldız tozuyuz...
Üçbin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır.
"Goethe"
CENNET BAHÇESİ
.sonuç olarak, şu ya da bu, bir zamanlar yoktan varolmuş olmalıydı...
Sofi Amundsen okuldan eve geliyordu. Yolun bir kısmını kız arkadaşı Jorün'le yürürken,
robotlardan bahsetmişlerdi. Jorün'e göre insan beyni gelişmiş bir bilgisayar gibiydi. Sofi ise
pek emin değildi bundan. İnsanın bir makineden, daha öte bir şey olması gerekmez miydi?
Büyük süpermarketin orada ayrılmışlardı. Sofi geniş bir alana uzanan tek katlı evlerden
birinde oturuyordu. Evleri, Jo-rün'lerin evinden iki misli daha uzaktı okula. Ardında başka ev
olmayıp derin bir orman başladığından, Sofi'ye evleri dünyalın ta en ucundaymış gibi
geliyordu.
Sofi Yonca Sokağı'na saptı. Sokağın en dibinde "Kaptan Virajı" denen bir dönemeç vardı. Bu
yoldan cumartesi pazar günleri dışında pek geçen olmazdı.
Mayıs'm ilk günlerinden biriydi. Bazı bahçelerde meyve ağaçlarının dibinde öbek öbek
nergisler açmıştı. Ağaçlar yeşil, ince bir örtüye bürünmüşlerdi.
Her şeyin yılın bu vaktinde büyüyüp gelişmeye başlaması ne ilginçti! Karlar eriyip havalar
ısınmaya başlar başlamaz onca yeşil bitki özünün cansız topraktan fışkırmasını sağlayan şey
neydi?
Sofi bahçe kapısını açarken posta kutusuna bir gözattı. Postada bir sürü reklam broşürü ve
annesine gelmiş birkaç büyük zarftan başka bir şey olmazdı pek. Sofi yukarı çıkıp ders
çalışmaya başlamadan önce bunlardan mutfak masasının üzerinde koca bir yığın yapardı.
SOFİNİN DÜNYASI
Babasına arada bir bankadan birkaç mektup gelirdi, o kadar. Babası başka babalara
benzemezdi ama! Koca bir petrol tankerinin kaptanı olan babası, yılın büyük bir kısmını
dışarıda geçirirdi. Birkaç haftalığına eve geldiği zamanlar pıtır pıtır ortalıkta dolaşır, Sofi ile
annesine hoş vakit geçirtirdi. Ama gemide olduğu zamanlar epey uzaklaştığı olurdu onlardan.
Bugünse posta kutusunda tek bir mektup vardı ve o da So-
fi'ye idi.
Küçük zarfın üzerinde "Sofi Amundsen" yazıyordu. "Yonca Sokağı No. 3". Zarfta başka da
bir şey, mektubun kimden olduğu filan yazmıyordu. Hattâ pul bile yapıştırılmamıştı zarfa.
Sofi bahçe kapısını ardından çekip kapadığı gibi, mektubu açü. Küçücük zarfın içinden
kendisi kadar küçük bir kâğıt çıktı sadece. Kâğıtta şöyle yazıyordu: Kimsini
Bundan başka bir şey yazmıyordu kâğıtta. Ne bir selam, ne kimin gönderdiği... Soru işaretiyle
son bulan bu tek sözcük, o kadar.
Sofi zarfa tekrar baktı. Evet, mektup kendisineydi işte. Ama kim koymuştu bu mektubu posta
kutusuna?
Sofi aceleyle kırmızı evlerinin kapısını açtı. Kedisi Şere-kan her zamanki atakhğıyla çalıların
arasından fırlayıp girişteki merdivenleri tırmanarak Sofi tam kapıyı çekecekken içeriye daldı.
- Gel pisi pisi pisi!
Sofi'nin annesinin kafası bir şeylere bozuk olduğunda evlerini hayvanat bahçesine benzettiği
olurdu. Sofi'nin de pek övündüğü küçük bir hayvanat bahçesi yok değildi doğrusu: önce
kırmızı balıkları olmuştu - Keloğlan, Kırmızı Başlıklı Kız ve Kara Korsan. Sonra muhabbet
kuşları Edi ile Büdü, kaplumbağası Govinda ve de sarı-kahverengi renkli tekir kedisi Şerekan.
Tüm bu hayvanlar annesi işten eve geç geliyor, babası da evden
10
CENNET BAHÇESİ
uzakta denizlerde çalışıyor diye onun olmuştu.
Sofi çantasını omuzundan çıkardıktan sonra Şerekan'm yemeğini bir kaba koydu. Elinde
gizemli mektubunu tutarak mutfaktaki taburelerden birine oturdu.
Kimsin?
Ah, bir bilseydi! Tabii ki Sofi Amundsen idi ama, ya o kimdi? Henüz bunu keşfedebilmiş
değildi.
Ya adı Sofi değil, başka bir şey olsaydı? Mesela Anna Knut-sen. O zaman başka biri mi
olurdul
O anda aklına babasının ona aslında Synnöve adını vermek istediği geldi. Sofi kendini
Synnöve Amundsen olarak tanıtırken gözünün önüne getirmeye çalıştı. Hayır, olmuyordu.
Kendini böyle tanıştıran o değil, başka bir kız oluyordu.
Yere atlayıp elindeki garip mektupla banyoya gitti. Aynanın önünde dikilip gözlerinin içine
baktı.
- Ben Sofi Amundsen'im, dedi.
Aynadaki kız ise yüzünü buruşturarak olsun cevap vermedi. Sofi ne yaparsa onun aynısını
yapıyordu. Jet gibi hareketlerle aynadaki aksini yanıltmaya çalıştı ama o da onun kadar
hızlıydı. Sofi:
- Sen kimsin? diye sordu.
Sorusu yine cevapsız kaldı ama Sofi bir an için soruyu kendinin mi, aynadaki görüntüsünün
mü sorduğu konusunda kuşkuya düştü.
İşaret parmağını aynadaki burnuna dayayıp:
- Sen bensin, dedi.
Cevap alamayınca cümleyi tersine çevirip:
- Ben senim, dedi.
Dış görünüşünü pek beğenmezdi Sofi Amundsen. Güzel badem gözleri olduğunu söylerlerdi;
ama o bunu burnu çok küçük, ağzı da çok büyük olduğundan söylediklerini düşünürdü.
Üstelik kulakları da gözlerine çok bitişikti. Hele o pırasa saçla-
11
SOPfNİN DÜNYASI
rı! Babası Claude Debussy'nin bir eserinden esinlenerek "Lepiska saçlı kız" diyerek saçlarını
okşardı arasıra. Kolaydı elbet söylemesi; bütün yaşamı boyunca bu dümdüz kara saçlar onun
değil Sofi'nin omuzuna dökülecekti. Ne sprey fayda ediyordu ne de jöle!
Bazen doğumu sırasında bir terslik olmuş olabileceğini düşünürdü. Annesi doğumunun zor
olduğunu anlatmıştı zaten ona. Peki ama insanın dış görünüşünü belirleyen şey doğum anının
kendisi miydi?
Kim olduğunu bilmemesi garip değil miydi? Dış görünüşünü kendinin belirleyememesi de
akıl alır şey değildi. Kendi oluvermişti işte. Arkadaşlarını seçmek elindeydi ama kendi
kendisini seçmemişti. İnsan olmak bile onun fikri değildi!
İnsan neydi?
Sofi tekrar aynadaki kıza baktı. Gidip Fen ödevimi yapayım, dedi özür dilercesine ve bir
çırpıda koridora fırladı.
Yok, en iyisi bahçeye çıkayım, dedi sonra da.
- Gel pisi pisi pisi!
Kediyi merdivenlere iteleyip ardından kapıyı çekti.
Elinde gizemli mektubuyla dururken içini garip bir duygu kapladı. Sanki aslında bir
kuklaymış da birisi bir büyü yapmış, böylelikle yaşayan bir canlı olmuş gibi hissetti kendini.
Şu an dünyadaydı işte ve garip değil miydi, böyle müthiş bir masalda yaşıyor olması?
Şerekan çitten atlayıp çalılara daldı. Yaşam dolu bir kediydi Şerekan; beyaz bıyıklarından
başlayıp dümdüz vücudunun en gerisinde sallanan kuyruğuna dek capcanlı. Kedi de
bahçedeydi, ama o, Sofi gibi bunun farkında değildi herhalde.
Sofi varolduğunu düşünürken aklına hep de böyle varolmayacağı geldi.
Şimdi varım, diye düşündü, ama birgün yokolacağım.
12
CENNET BAHÇESİ
Ölümden sonra hayat var mıydı? Kedinin bundan da haberi yoktu herhalde.
Sofi'nin kısa bir süre önce babaannesi ölmüştü. Yarım seneden fazla bir süredir hep
babaannesini düşünüp özlemişti. Yaşamın bir an gelip son bulması haksızlık değil miydi?
Sofi çakıl taşlı yolda durup düşünmeye daldı. Hep varolmayacağı düşüncesini unutmak için
varolduğunu düşünmeye çabalıyordu, ancak yapamıyordu. Varolduğu düşüncesine
yoğunlaşabildiğinde hemen aklına hayatın sonu geliyordu. Ve tersi: bir gün gelip
yokolacağmı düşündüğünde, yaşamın ne kadar değerli olduğunu anlıyordu. Madeni bir
paranın bir ön bir arka yüzünü döndürüp duruyordu sanki. Bir taraf ne kadar büyük ve
belirginse, öbür taraf da o kadar büyük ve belirgin oluyordu. Yaşam ve ölüm madalyonun iki
yüzüydü.
Ölümün farkında olmadan yaşadığını anlamak olanaksız, diye düşündü. Yaşamanın ne
muhteşem ve garip bir şey olduğunu düşünmeden ölümü düşünmek de olanaksız.
Sofi, babaannesinin doktordan hasta olduğunu işittiği zaman söylediği sözleri hatırladı:
"Yaşamanın ne harika bir şey olduğunu ancak şimdi anlıyorum".
Yaşamanın ne güzel bir şey olduğunu anlamak için hasta olmanın gerekmesi ne üzücü bir
şeydi! Bak işte kimine gizemli bir mektup çıkıveriyordu posta kutusundan!
Gidip başka bir şey var mı diye baksa mıydı posta kutusuna? Hemen kapıya koşup posta
kutusunun yeşil kapağını kaldırdı. Kutuda aynen bir önceki gibi bir zarfm durduğunu
gördüğünde aklı çıktı. İlk zarfı aldıktan sonra kutuyu iyice kontrol etmemiş miydi acaba?
Bu zarfta da Sofi'nin adı yazılıydı. Zarfı açtığında içinden aynen öbürü gibi beyaz bir kâğıt
çıktı.
Kâğıtta, Dünya nasıl meydana geldf! diye yazıyordu.
Hiçbir fikrim yok, diye düşündü Sofi. Kim bilebilir ki böyle
13
SOFÎ'NİN DÜNYASI