Table Of ContentIıa SLAM VE YORUM
Yorumun Tarihsel - ve
Düşünsel Bağlamı
Güncel Toplumsal Hayata
Yansıması
illa
CİLT
Yayma Hazırlayan
Prof. Dr. Fikret KARAMAN
MALATYA İLAHİYAT VAKFI
MALATYA 2017
Malatya ilahiyat Vakfı İlmi Araştırmalar Serisi No: 1
Yayına Hazırlayan -
Prof. Dr. Fikret KARAMAN
Takım Numarası
978-605-68015-0-1 (Tk)
lSBN
978-605-68015-3-2 (3.C)
1. Baskı Aralık 2017 Ankara 500 Adet
Editörler
Prof. Dr. Mustafa ARSLAN
Doç. Dr. M. Korkut ÇEÇEN
Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir KIYAK
Yrd. Doç. Dr. Tuncay AKGÜN
Yrd. Doç. Dr. Serkan DEMİR
Arş. Grv. Mehmet Emin ŞAHİN
İsteme Adresi
inönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
-· __ 44280 Kampüs/ MALATYA
Telefon: (0422) 3774999
'· e-posta: [email protected]
!
'
'- - .( l Baskı
.... ~.~
TDVuia
!
;_} _:._ i ] -~T'lrô.a,moml
Serhat Mahallesi 1256 Sk. No: 11
Yenimahalle I Ankara
Tel.: 0312. 354 91 31 (pbx)
Faks: 0312. 354 91 32
e-posta: [email protected],ır
Açıklama: Bu eserde " Kitaptan Bölüm" olarak yer alan metinlerin tüm sorumluluğu,
yazarlarına aittir.
MODERN ZİHNİYETİN EPİSTEMİK DESAKRALİZASYONU
VE İNSANLIGIN KURTULUŞU İÇİN İSIAM'IN VAHİY
TEMELLİ EPİSTEMESİNİN İHYASI
(Seyyid Hüseyin Nasr Örneği)
Yrd. Doç. Dr. Tuncay AKGQN
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Felsefesi Ana Bilim Dalı
[email protected]
Giriş
"Modern olanın karakteri, yenilik, değişme, yenilenme, çağa ayak uydurma"
gibi anlamlara gelen "Modernite" kavramı, genel olarak bir medeniyetin, özel
olarak Batı medeniyetinin kendi gelişmesi içinde en son ulaştığı hayat tarzını
ifade eder. Modernitenin ideolojik yansıması olarak "Modernizm"e, yeniye
taraftarlık, yenilik tÜtkunlu~. eski olana karşı iler~ derecede düşmanlık ve
yerleşik her şeyi değiştirme ... gibi anlamlar yüklenmiştir.1
Modernizm bilimden sanata, mimariden musikiye kadar her alanda
sekülerleşmeyi esas almı_ştır. Kutsal olanla varlığın irtibatını koparmayı temel
ilke haline getiren bu anla)rışın sekülerleştirme eyieminden en çok zararı dini
anlayışlar görmüştür.2
Modernite ile gelenek arasında gözlemlenebilecek en önemli ayrım,
kuşkusuz kişisel ve toplumsal değerlerdeki köklü değişmelerdir. 20. yy.
modernleşme süreeini, geçmiş ile ilişkisi açisından metafizik anlamda "değer
kaybı" il~ ifade etmek mümkün görünmektedir.3
Nasr, bu dönemi tarihte büyük bir sapma olarak değerlendirirken, modern
bilimsel dünya görüşünü Allah'ın yarattıklarına biçimselci bir anlayışla
yaklaştığını ve dünyaya tahrip edici bir gözle baktığım öne sürer. Bu iddia bize,
ı Süleyman Hayri Bolay, Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, 10. Baslo, Nobel Yayın Dağıtım,
Ankara 2009, "Modernleşme (Modemite)" maddesi, s. 251.
Hüseyin Kır, "Seyyid Hüseyin Nasr'ın "İslam Geleneği" Anlayışında Kur'an-ı Kerim'in Konumu",
lslıimi İlimler Dergisi:/. Kur'an Sempozyumu (14-15 Ekim 2006), 2007, s. 220.
3 Abdülkerim Bahadır, "Modemitenin Yılocı Etkileri Karşısında Savunmasız İnsan", Selçuk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002, sayı: 13, s. 131:
248 İSLAM VE YORUM
hem onun hem de diğer Gelenekselcilerin modernizm karşıtlığının nedenini
gösterir: Onlara göre modernizm yanlış öncüllere dayanmakta ve insanüstü
hakikati değil insanı esas almaktadır:'
-
.
Modern bilimin başlıca zaafı kendini maddeyle. kısıtlaması, kutsal alanı
dışlamasıdır. Bu temel perspektif yokluğu ve körlük tüm ayrıntılara yansıyarak
aslında modern bilimin de sağlıklı yol almasına engel oluyor. Bu bilgi, realitenin
en aşağı düzeyinde bulunan bilgidir.5
Bir kavram olarak "modern" teriminin kullanılması daha çok Avrupa'da
sanatın gelişmesiyle alakalıdır. Fakat bizi ilgilendiren Aydınlanma zihniyetinin
bir sonucu olan kültürel modernitedir. Max Weber'in de belirttiği gibi kültürel
modernite din ve metafizik içinde kendini ifade eden aklın bunlardan bağımsız
olarak bilim, ahlak ve sanat gibi üç otonom alanda kendini _yeniden
tanımlamasıyla başlar. Hıristiyanlığın sunduğu külli dünya goruşu
Aydınlanmanın tesiriyle parçalanınca bilim, ahlak ve sanat kaçınılmaz olarak din
ve metafizikten ayrıldı. Öyle ki XVIII. yüzyıl Aydınlanma filozoflarının formüle
ettiği proje, kendi iç mantığına göre oluşan objektif bilimi evrensel ahlak ve
hukuku ve bağımsız sanatı geliştirmeyi hedeflemişti. Fakat XX. yüzyıl,
modernistlerin bu iyimser projelerini yıktı. Habermas'ın da işaret ettiği gibi
bilim ahlak ve sanatın dini düşünceden ayrılması aslında bu alan!ardan bi_rinin
diğerinden ayrı olarak uzmanlar tarafından geliştirilip değerlendir_ilrrıesi
demekti. Böylelikle insan, bütünlüğünden koparılıyor; düşünce, yaşayış ve
günlük ilişkileri itibariyle kendi ifade edeceği ayrı ayrı alanlar tespit ediliyor ve
bu alanlar birbirinden bağımsız olarak geliştiriliyordu. Bunlara zemin olacak ve
aralarindaki irtibatı sağlayacak din ve metafiziğin bilim; hukuk-ahlak ve
sanattan koparılması aynı zamanda onların günlük hayattaki ilişkilerden el
çekmesi anlamına geliyordu.6
· Son yüzyılın büyük düşünürlerinin hemen hemen hepsi modernitenin
büyük bir krizde olduğunu kabul eder. Bazıları post-modernizm veya post
yapısalcılığın söz konusu olan krize bir çözüm üreteceğini söylerken; bazıları ise
çözümün yeniden maneviyata dönuşte olduğunu söyler. Mesela;Daniel Beli, Batı
toplumundaki krizin ilerlemesinin temelinde kültürle toplumun birbirlerinden
ayrılmasının yattığını iddia etınektedir. O, modernizmi hazırlayan diİıamiğin
Erdal Baykan,"Gelenekselci Ekolün Din-Bilim Bağlamında Aydınlanma Eleştirisi -S. Hüseyin
Nasr Örneği", Dokuz Eylül Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2002, sayı: 16, s. 208-209.
Mehmet Hakan, "Modern İslam Düşüncesinde Gelenekselciliğe Baloş",Tezkire, 1991, sayı: 1, s.
87.
6 Adnan Aslan, "Geleneksel Ekolün Modernizm Eleştirisi ve İslam Düşüncesindeki Yansımaları",
İslam ve Modernleşme(//. Kutlu Doğum İlmi Toplantısı), 1997, s. 56.
İSLAM VE YORUM 249
aslında insanı tüketen bir iştah ve oburluk olduğunu söyler. Beli devam ederek
şöyle diyor: "Kendini her an her dakika yeni bir şey yapmaya şartlandırmış bir
kimse aynı zamanda ölüm fermanını da imzalamış demektir. Yenilik her an
mümkün ve devamlı genişlemekte ise ·de yaratıcılığını artık kaybetmiştir.
Modernizm hakim olsa dahi ölüdür."7
Geleneksel ekol modern derken '!yeniyi", "çağdaşlığı" ve doğa}'l fetheden bir
başarı}'l ve bunun sonucu olan teknolojiyi kastetmiyor. Bunlarla alakası olmakla
beraber modernizm, onlara göre vahye dünya görüşünde fonksiyener bir yer
vermeyen, aklı Allah'tan ve kutsal prensiplerden bağımsız gören Aydınlanma
düşüncesiyle felsefi temellerini oluşturmuş ve insanı hakikatin tek ölçüsü bilen
ve modem bilim ve teknolojinin prensip ve gayesini tespit ederek bugün bütün
bir dünyanın yaşam biçimi ve toplumsal yapılanmasını tayin etmeye çalışan
ideolojidir.s
Modernitenin fikri temellerini modern felsefe oluşturur. Modern felsefenin
temelinde, düşüncenin bireyselleştirilmesi olgusu yatmaktadır. Guenon'un da
söylediği gibi geleneksel ·medeniyetlerde düşüncenin mülkiyetini insanın
kendine mal etmesi kabul edilmez bir şeydir. Eğer bir düşünce gerçekten
doğruysa, onu anlayabilen herkese eşit derecede ait olmalıdır. Doğr4 bir
düşünce yeni olamaz. Çünkü hakikat insan aklının bir ürünü değildir. Doğrusu,
hakikat insandan bağımsız olarak vardır ve insan sadece onu bilmekle
mükelleftir. Diğer taraftan modern düşünce ise sadece insanın idrak edebildiği
şeylerin doğru olduğunu kabul eder. Modern insanın aklıyla bulduğu veya "ispat
ettiği" Tanrı'ya inanmada güçlük çekmesinin sebebi bu olsa gerektir. O kendisini
hakikatin seviyesine yükseltmeye çalışacağı yerde hakikati kendi seviyesine
indirmek istemektedir.9
. - Moderİıiteyie-geieİıekSeİ ekolü, felsefi ofarak karşılaştırırsak, Modern Batı
zihniyetinin episten:ıolojisi rasyonalizm ve bilime dayanırken geleneksel ekol
vahyi bilgi kuramının merkezine y~rleştirmiştir. Modernitenin ontolojisi
natüralizm ise· geleneksel ekolün. varlık anla}'lŞI da "supra-natiir?lizm"dir.
Modern düşünce varlığın oluşunu Darwin'in evrim teorisiyle izah ederl~en,
geleneksel ekol yaratılışa inanmaktadır. Modernite insanlığın gayes.inin
"İle~leme" · oldugunu savunurken, geleneksel ekol hedefin "iki dünya
mµtluluğu'.'na ulaşmak olduğunu söyleı:nektedir.10
7 Aslan, a.g.m., s. 56-57.
s Aslan, a.g.m.,s. 58.
9 Aslan, a.g.m.,s. 58-59.
ıo Aslan, a.g.m.,s. 61.
250 İSLAM.VE YORUM
Geleneksel dünya görüşünde ilmin gayesı ınsanı Hakk'a ve hakikate
ulaştırmaktır. İlim bu gayeye göre şekillenip mahiyet kazanmaktaydı. Halbuki
Aydınlanma zihniyeti ile birlikte bilim gayesini kendi çizmeye başladı ve insana
düşen şeyin ilmin açtığı yolda ilerlemek olduğunu söyledi. -Bu amansız
ilerlemeye bir sınırlama getirme düşüncesi bilimin bütün bir insanlığı bir anda
yok edecek toplu imha silahları icat etmesi ve çevreyi yaşanılmaz .hale
getirmesiyle ancak gündeme gelebildi. Guenon'un ileri sürdüğü gibi, maddenin
kaba kuwetini alabildiğine serbest bırakan modern insan, şu anda.ki durumu
itibariyle aynı kaba kuwetin kendi varlığını tehdit eden bir tehlike haline
geldiğini görmeye başlamıştır.11
S. Hüseyin Nasr'a göre, Müslümanların Batılı modernite anlayışı ve
sömürgecilik karşısındaki üç ana tepkisi çağdaş ıslahat projelerinin hedeflerini
belirlemesi açısından önemlidir. Bunlar;
ilk olarak dünyanın artık sonu gelmiştir; yapacak tek şeyin Mehdi'yi
beklemek gerekir diyenler.
İkinci olarak Müslümanların mağlubiyetlerinin nedeni, İslam'ın iyi
uygulanmaması olduğunu düşünmek; dolayısıyla zafer-refah ve felah için İslam
saf ve özgün şekliyle yaşanması gerektiğini (Köktenci eğilimler ve akımlar)
vurgulayanlardır.
Üçüncü olarak İslam, modern şartlara ve dünyaya adapte edilerek varlığım
devam ettirebilir, tezini savunanlardır. Bu çerçevede; İslam'ın teklifi, ilahi
mesajın tarihi sapmalar, bozulmalar ve geleneğin mani olucu müdahaleleri
olmadan yeniden keşfedilmesi olduğu belirtilir.12
Batı iyi ya da faydalı olan şeyin ne olduğunu hep moderniteqin l<.riterlerine
göre belirlemeye çalışmış bu kriterlere uymayanlar ise faydasız, gereksiz ya da
çağdışı olarak değerlendirilmiştir. Buna sadece bir örnek bile versek ne demek
istediğimiz anlaşılmış olacaktır. Mesela hayatın diğer alanlarından kopartılmış
bir ekonomik başarı, İslam açısından baloldığında anlamsızdır. Bu başarı,
hayatın nihai hedefi olan insanın kurtuluşa ulaşması parantez içine alinarak
tanımlanamaz. Bizim bu dünyada iyi Müslümanlar olarak yaşayıp iyi
Müslümanlar olarak ölmemize imkan tanıyan bir sistem anca~ başarılı kabul
edile~ilir. Eğer Batı ekonomisi başarılı görülüyors·a, unutmamak gerekir ki bu
başarı, Batı'nın başarı tanımına göre kabul edilmiş bir başarıdır. Bu kritere göre
de başarının ölçüsü, mal biriktirmektir. Oysa bu sistem özellikle birkaç noktada
ı ı Aslan, a.g.m ..s . 62.
ı2 Mevltit Uyanık, "Modern İslam Düşüncesi"ııin Teşekkül Devri: Modernist ve Gelenekselci
Eğilimler Merkezli Bir İnceleme", Muhafazakar Düşünce, 2016, cilt: Xll, sayı: 47, s. 24-25.
İSLAM VE YORUM 251
son derece başarısız olmuştur. Her şeyden önce, bugün daha somut olarak idrak
ettiğimiz gibi, tabiatın katledilmesi, bu ekonomik sistemin doğrudan bir
neticesidir. ı3
Modern Zihniyetin Epistemolojisine ve Akıl Anlayışına Genel
Bir Bakış ve Modern Zihniyetin Epistemik Desakralizasyonu
İngilizce !de "bilgi" sözcüğüyle eşanlamlı olan Yunanca epistemeden gelen
epistemoloji'4 ,bilindiği üzere, en genel anlamıyla, Epistemoloji, felsefenin üç
temel dalından birisidir. Bilginin kaynağı, doğası, doğruluğu ve sınırlarını
araştıran dalına gönderme yapmaktadır.ıs Genel olarak bilginin imkanı ve
tabiatına ilişkin sorulara cevap arar. Fakat zihnin değişken ve üretken olması,
diğer pek çok alanda olduğu gibi bilginin tanımlanması hususunda da ciddi bir
zorluk oluşturmaktadır.16
Modernizmin aklı (lntellect) usa/zihne (reason) indirger, insan aklının
kurnazlık ve zekilikle sınırlandırır. Oysa aklın bağlamakla ilişkisi vardır; insanı
Allah'a bağlar. Etimolojik olarak da dinle karşılaştırılabilir. Din de insanı Allah'a
bağlar, Onunla irtibatlandırır. Aklın bu şekilde sınırlandırılması kutsal bilgiyi
ulaşılamaz kılmıştır ki; bilimin ve özellikle din biliminin hikmetten yoksun
kalması insanlık için olumsuz sonuçlar doğurmuştur.17
Modernizm eşittir rasyonalizm midir? Rasyonalizm aklın kullanılması
hadisesinden tamamen farklıd~r. Mesela, İbn Rüşd aklı kullanan en büyük İslam
filozoflarından biridir. Fakat aynı zamanda Kurtuba kadısıdır. Mamafih
İbnRüşd'ün, Batı filozoflarından Descartes ve Boyle'nin rasyonalist olduğu
anlamda, ı:asyonalist olduğu söylenem~z. Nitekim aklı rasyonalist olmadan da
kullanmak mümkündür, Fakat rasyonalist iseniz, insanı aklı (reason) kendi
başına vahiyden ve ilahi akıldan (intellect) ayrı bir nesne olarak görüyorsunuz
demektir. İşte sekülerleşmenin kaynağı aklı, vahiyden ayrı görme sürecidir. Bu
bakımdan, İslami rasyonalizmin, mesela Mu'tezile'nin aklı kullanması,
Descartes' cı ve Kant' çı rasyonalizmden tamamen farklıdır. 18
13 İbrahim Kalın, "Seyyid Hüseyin Nasr ile iş-Ahlakı, iktisadi Faaliyet ve Ekonomi-Din ilişkileri
Ozerine. .." ,/sldmf Araştırmalar, 2005, cilt: XVlll, sayı: 4 [lsl.am ve İktisat -il·), s. 488.
14 K. Adjukiewicz, Felsefeye Giriş - Temel Kavramlar ve Kuramlar, çev: Ahmet Cevizci, Ankara:
Gündoğan Yayınları, 1994, s. ıs.
15 Kasım Küçükalp, "Modern Epistemolojik Kriz ve Postmodem Epistemoloji", Bi/imname:
Düşünce Platfonnu, 2003/2, cilt ı, sayı: 2, s. 85.
l6 Nebi Mehdiyev, Çağdaş Epistemolojiye Giriş, lstanbul: İnsan Yayınlan, 2011, s. 20.
17 Kır, a.g.e.,s. 220.
1s Adnan Aslan, "Din ve Geleneksel Bakış Açısı Seyyid Hüseyin Nasr ile Mülakat",Bilimname:
Düşünce Platfonnu, 2004/3, cilt: il, sayı: 6, s. 43.
252 İSLAM VE YORUM
Aydınlanma sürecinin Hıristiyanlık temelinde ulaştığı sonuçlar, evrensel
bir aklın ürünü olei!ak genelleştirilmiş bir postüla kabul edildiğinden dolayı
dünyayı değerlendiren bakış açılan, aşkın bir referans alanınd~n yalıtılarak
seküler bilinci kurmuş ve profan yani kutsaldan koparılmış bilgiyi bilimsel bilgi
olarak en üst kategoriye yerleştirmişlerdir. 19
Son tahlilde Aydınlanma kilisenin kutsallığını reddetmek bakımından belki
haklı sayılabilir, ama bunu hakikatin ilahi referanslarını reddetmeye ve tüm
"üst-değerleri"' yeryüzünden silmeye doğru götürmesi -hem Nasr'ın hem de
diğer Gelenekselcilerin sık sık vurguladıkları gibi- aklın anlam kaybına
uğratılmasıdır.20 Aydınlanma, diğer gelenekselciler gibi Nasr'a göre de tarihsel
bir kesit olmanın ötesinde tarihte yaratılan bir profan larılmadır.21
Modern düşüncenin fikir babası Descartes İnanan biri olarak fikirlerinin
dinin aleyhine gelişecek bir zihniyete temel olmasını belki de hiç istemezdi.
Kendinden sonra başlayan düşünce süreci, önce Aydınlanmayı ve daha sonra
modernizmi doğurdu. Descartes, "Düşünüyorum o halde varım." derken sadece
şüpheyi en son sınırına kadar götürmemiş, aynı zamandaferdi şuuru da varlığın
temeli yapmıştır. Descartes her şeyden şüphe etse bile şüphe ettiğinden şüphe
etmiyordu. Buradan kendi ferdi ve sonra dış dünyanın varlığına ve daha sonra
da Tanrı'nın varlığına ulaşıyor, kainatın ve Tanrı'nın varlığını adeta insanın
varlığına bağlayarak, düşünce tarihinde ilk defa insanı merkeze alıyordu. Bu
köklü paradigma değişikliği modern zihniyette "Her şey insan için vardır"
sloganıyla formülleştirildi. Felsefi, ekonomik, siyasi ve kültürel alanda bu slogan
"Her şey insanın bu değerini takdir edebilenler içindir" fikrine tahvil edildi.22
Yani Kartezyen düalizmi XVII. yüzyıl Batı düşüncesinde başlayan ve günümüze
kadar gelen sekülerleşmenin e·n önemli sebeplerinden birf olduğu·· gibi
Descartes'ın XVII. yüzyılda ileri sürdüğü özne-nesne ayrımının modern dünyada
varlığı unutma ve tabiat üzerinde teknolojik tahakkümüne araç olduğu da
aşikardır. Seyyid Hüseyin Nasr'ın da işaret ettiği gibi, Descartes'ın düşünen ferdi
egoyu gerçekliğin merkezi ve her çeşit bilginin kriteri olarak koyması felsefeyi
saf bir rasyonalizme ve Avrupa felsefesinin asli ilgisini ontolojiden
epistemolojiye çevirdi. Dolayısıyla bilen süje, sadece aklın (reason) alanına
19 Baykan, a.g.e., s. 211.
20 Baykan, a.g.e.,s. 211.
21 Bay~n, a.g.e.,. s. 212.
22 Aslan, İslam ve Modernleşme, s. 59.
İSLAM VE YORUM 253
hapsedilerek vahiy ve sezgiden koparılıyor ve ne sezgi ne de vahiy objektif
düzenin bilgisinin kaynağı kabul ediliyordu.21
Descartes'ın metodu kesin bir bilim yapmak amacıyla geometrik metodu
metafiziğe uygulamaktı. O'nun bu metodu metafiziğe uygulamasıayrı bir başarı
olarak dikkat çekmektedir. Descartes bununla Dünyaya hükmetmenin yoİlarını
göstereceği metodunu kurmak istemiştir. Dünyaya hükmetme fikri ise kutsal
kitaba terstir: Çünkü kutsal kitap, "Ben Dünya'ya hükmetmeye değil, onu
günahtan kurtarmaya geldim" der. Bu yüzyıl ise tabiata yani dünyaya
hükmetmenin yollarını gösterme mücadelesi veriyordu.2-1
Descartes'ın felsefesi sadece ferdiyetçiliğe sebep olmamıştır; aynı zamanda
sebep-sonuç ilişkisinin kesin olduğuna inanildığı mekanizm düşüncesinin de
yerleşmesine sebep olmuştur. xvıı. yüzyılda hakim olan düşünceye göre tabiat
bir makine ve bilim bu makineyi kullanma sanatının reçetesiydi. Akıl maddeyi,
doğayı, insanın nasıl çalıştığını izah edebiliyor ve hatta insan bunları
gözlemleyebiliyordu. Bu mekanist kesinlik içinde transandantal bir faile ihtiyaç
yoktu. Descartes'a göre hayvanlar makine gibi çalışıyor, Newton ise yıldızların
birer makine olduğuna inanıyordu. Hobbes bu fikri cemiyete teşmil ediyor; La
Mettrie insan vücudunu bir makine gibi görüyor; Pavlov ve Skinner iı;ısan
davranışlarının mekaniksel olduğunu iddia ediyorlardı.25
Descartes'ten sonra Kant insanın eşyayı nasıl algılayıp bilebildiğini tahlil
ederek bilginin alanı ve sınırlarını tespit etmeye çalıştı. Böylelikle o, insanın neyi
idrak edip edemeyeceği meselesini hallettiğine inanıyordu. Ona göre eğer
insanlar hep bizim gibi ise, Tanrı'yı bilme imkanımız yok demektir. Böylece Kant
dikkatleri insani bilgiye çevirerek, vahyin bir bilgi kaynağı olması fikrini tahrip
etmiştir. Kant adeta "İnsan yeterince olgunlaşmıştır; insanlık kendi dünyasını
kurmada artık semanın yardımına muhtaç değildir" deriıekteydi.26
Seyyid Hüseyin Nasr'ın işaret ettiği gibi, bu düşünce sürecinden doğan
Hegelcilik, pozitivizm ve analitik felsefe, bilgiyi dinden, maneviyata olan ihtiyacı
rasyonalite ve mantıktan, en kötüsü dil ve düşünce sürecini kutsaldan
kopararak bilginin kutsal vasıflarını yok etmiştir. Ne yazık ki sekülerleşmiş akrl,
23 Aslan, İslam ve Modernleşme, s. 59.
2~ MevlütAlbayrak, "Descartes, Felsefesi ve Etkileri", Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, 1994, sayı: l, s.197-198.
25 Adnan Aslan, İslam ve Modernleşme, s. 60.
26 Adnan Aslan, İslam ve Modernleşme, s. 60.
254 İSLAM VE YORUM
ürettiği her bilgiye ladini vasıflarını yüklüyor ve dolayısıyla modern bilimsel
disiplinlerin kutsalla olan alakalarını kesiyordu.27
Modernizmin öngöremediği hususlardan birisi de, akla atfettiği büyük
önemin, bir süre sonra kendi diyalektiğini yeniden kurgulayarak,-alternatif bir
yaklaşımla biizat mo4ernizmi sorgular bir konuma gelmesi ve dini yeniden aktif
bir noktaya ulaştırabileceği ihtimalidir.2s
Gelenek, Geleneksel Olan, Gelenekselcilik ve Seyyid Hüseyin
Nasr
Moderniteye karşı topyekün bir karşı duruş sergileyen geleneksel ekol,
kendisine güvenen, ne dediğini bilen kc:rarlı tavırlarla moderniteyi detaylı
şekilde_ tahlil etmiş, zararlı sonuçlarını ortaya koymuştur. Bununla da kalmamış
Moderniteye alternatif olarak Gelenekselciliği önermiş, geleneğin günümüzde
de yaşanabileceğini savunmuştur ki, dünyanın farklı bölgelerinde özellikle
doğuda hala canlılığlnı devam ettirmektedir.29 Modern uygarlık ve onunla özdeş
Batı uygarlığlçürümüştür ve çökmeye mahkı'.imdur. Bunun temel nedeni de
gelenekselden yani kutsal olandan kopmadır.30
Modernitenin her alanı istila etmesinden sonra kullanılan "Gelenek"
kavramı Türkçedeki adet, töre, görenek anlamında kullanılan gelenekten farklı
bir anlama sahiptir. Gelenek fikri, gelişigüzel icat edilmiş bir şey değildir.
Geleneksel ekol mensuplarına göre o, var oluşumuzun temeli, maziden bize
intikal eden bütün norm, prensip ve değerleri muhtevi olan şey ve dolayısıyla
medeniyetin en asli unsurudur. Nasr, geleneği İslam'ı merkeze alarak
tanımlamaktadır: "Gelenekselciler gelenek terimini hem vahiy yoluyla insana
bildirilen kutsal olanı, hem de insanlık tarihinde bu kutsal mesajın açılması ve
kendini göstermesi anl_amında kiıJianmaktadırlar.31
"Gelenek" insanların nesiller boyunca birbirlerinden aktara geldikleri
şeyler demektir. Bu tanım sosyolojideki töre veya örfü karşılamaktadır. Buna
göre gelenek katı veya yumuşak yaptırımları olan, bir şey yaparken belli yoJları
izleme imkanı veren, dolayısıyla da daha önce ortaya konmuş şeyleri devam
ettirmeyi esas alan kültür kalıplaridır. Ancak gelenek, birbirine zıt anlamlarda
27 Adnan Aslan, İslam ve Modernleşme, s. 61.
28 HiisnüAydeniz, •Gelenek ve Modemite Çanşması Ekseninde Din-Siyaset İlişkisi:
SeyyidHüseyinNasr'ın Görüşleri Üzerine Eleştirel Bir inceleme", Din Bilimleri Akademik
Araştırma Dergisi, 2015, cilt: XV, sayı: 2, s. 51
29 Kır, a.g.m.,s. 220.
30 Haka!J, a.g.m., s. 85.
31 Kır, a.g.m.,s. 220.
Description:Modern bilimin başlıca zaafı kendini maddeyle. kısıtlaması, kutsal alanı dışlamasıdır Aklın bu şekilde sınırlandırılması kutsal bilgiyi ulaşılamaz