Table Of ContentATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
^N-IDIBİYAT FAKÜLTESİ
YAYBM3
SİİR SANATI DERSLERİ
W
-Cumhuriyet Devri Poetikası-
DoçDr. Orhan OKAY
ERZURUM-1987
içindekiler
I. ORHAN YELİ KANIK 1
Garip Mukaddimesi 3
Orhan Veli'nin Şiir Anlayışı 12
Orhan Veli'nin Şiiri 20
II* AHMET HAŞİM 25
Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar 2G
Haşim’in Şiir Anlayışı 31
III. NECİP FAZIL KISAKÜREK 41
Poetika»daki Düşünceler 43
Necip Fazıl*ın Şiiri 47
IV. AHMED HAMDİ TANPINAR 54
CUMHURİYET DEVRİNDE ŞİİR SANATI
- P o o t i k a 1 a r -
I. OR H A N VE I, İ
Batı dillerinden türkçamize girmiş olan poetika ke
limesi* (fr«po^tique, ing»poetic, lat«poeticö, yun«poiâ-
tikâ) basit mânâsıyla şiir sanatı demektir. Vaktiyle
Fransızcada, bütün giizel sanatlar için güzellik felsefe
si, yani estetik yerine kullanılmışla da, bugün yalnız
şiir sahasında kullanılan bir deyim olmuştur* Şemseddin
Sami, Kamus-a. Fransev-1.• de (1882) , Fransızca poet:i.quö ke
limesine, "fenn~i şiir9 iİm-i aruz" mânâsını vermiştir*
Bugün poetika, şiir ile ilgili her türlü yazı, şii
rin şekli (vezni,, kafiyesi, nazım şekilleri) bu şeklin
şiir için değeri, şiirde âhengin. önemi, şiirin dış yapı
sı, ritra meseleleri, dilin kullanılması, şiirin muhtevi
yatı (konusu, mânâsı, imajlar sistemi, edebî sanatlar,
temalar), şiirin ferdî veya içtimâi oluşuj nihayet bütün
bunlardan sonra ve bunlarla beraber şiirin güzelliği,ya
ni estetiği, bir başka deyişle, güzel*in felsefesi ile
meşgul olan bir ilim şubesi hâline gelmiştir.
Dünya edebiyatında bilinen en eski poetika kitabı
Aristo.1 ya aiittir. Aristo’nun M.Ö„344’de yazdığı tahmin
edilen ve Poetika adını taşıyan bu kitaptan günümüze an
cak bir bölüm kalmıştır. Derslerimizde, Necip.Fazıl1 m
Poetikası dolayısıyla Aristo’nun'bu kitabındaki fikirle
re de temas edeceğiz. Burada sadece şu kadarını söyleye
lim ki, Aristo’dan sonra şiir sanatı ile ilgili birçok
kitabın adı poetika olmuş ve bu tarz yazılara da umumi
olarak poetika gözüyle bakılmıştır. Batı edebiyatında
meşhur birkaç poetika kitabı: Horace (M.0*65), Ronsard
(1565), Boileau (1674), Paul Claudel (1907), Max Jacop
(1*22).
Bizim klâsik edebiyatımızda şiir sanatı ile ilgili
müstakil bir kitaba rastlamıyoruz. Ancak, şiirin şekli
ile ilgili bir takım aruz risaleleri vardır» Ayrıca şu-
arâ tezkirelerinde şiir hakkında bir takım mülâhazalara
yer verilmiştir. Bir de bazı şairlerin divanlarında dî~
bâce (önsöz)lerinde kendi şiir anlayışlarıyla ilgili
görüş ve mütalâalar yer almaktadır. Yine bazı divan şa
irlerinin şiire dair manzum parçalarını da görüyoruz.
Hiç şüphesiz bunların hepsi, gözden geçirilip bir sis
tem hâline getirildiği takdirde, divan şiirimizin de
poetikası ortaya çıkmış olacaktır*
Cumhuriyet devrinde, şiir sanatı üzerine pek çok
yazı yazılmıştır. Bunların bir kısmı, şiir dediğimiz
sanatı, bir tarafı ile izah eden, deneme mahiyetinde ya
2
zılardır. Bir kısmı da bir edebiyat'grubunun fikirlerini
aksettiren beyanname karakterindedirler. Bazıları, şiir
kitaplarının baş tarafında, bîr çeşit takdim yasımı gibi
kalmıştır* Çoğu da, bir şairin şiirleri için yaptığı iti
raflara kendisi tarafından verilmiş cevap g ü r ünü ş tin d e di r,
Bu derelerimizde, Cumhuriyet devrine hakim olan bel
li başlı poatikaları ve kısmen de bu poetika yazarlarının
bası şiirierini inceleyeceğiz0 Bu demektir kif hem şairs
hem de şiiri üzerinde düşünen yazarları seçtik o Devrin?
derli toplu, programlı ve disiplinli tek poetikası, Hecip
Fazılpxn, şiir kitaplarına koyduğu ve poetika adını taşı
yan uzun yassısıdır* Bu poetikadan birkaç yi], evvel Orhan
Veli'nin Garip önsözü ortaya çıkmıştır ki şiir hakkında
birçok meseleleri su üzerine çıkarmış^olması bakımından
Önce onu incelemeyi tercih ediyoruz■ İkinci olarak, her
ne kadar Cumhuriyet devrinden Önce yazılmış ise de Orhan-
Veli'ye kadar pek çok şaire tesir etmiş olan Ahmet Haşim-
in şiir anlayışını göreceğiz» Üçüncü olarak ele alacağı
mız Necip Fazıl*dan sonra da meseleye değişik cephelerden
yaklaşan birkaç şairin daha şiir sanatı hakkmdaki fikir
lerini göreceğiz.
Orhan Veli'nin Garip adlı kitabına yazdığı önsöz,bir
reaksiyon poetikasıdır. Kendi şiir anlayışını açıklamanın
yanısıra, şiirlerine, bilhassa 1938'de neşredilen "Kita-
be~i Seng-i Mezar” adlı şiirine yapılan itirazlara bir ce
vap gibidir. Bu şiir ilk defa İnsan dergisinde (W.5- Ekim
1938) çıkar. Daha çok aleyhinde, kısmen de lehinde yazılar
görülür* Şiir kısa zamanda meşhur olur» Bu arada 1936Tdan
beri yazdığı Varlık dergisinde de başka şiirleri çıkmakta
dır, Aynı şekilde Melih Cevdet ve Oktay Rıfatşm da vezin
siz, kafiyesiz şiirleri görünmektedir. İşte, gerek tenkit
ler, gerekse takdirler, Orhan Veli'nin. bu yeni şiir anla
yışını ortaya koyan bir beyanname yazmasını gerektirmiş
tir. Varlık dergisinde dört makale (Aralık. 1939 ~ Ocak
1940) bu beyannameyi oluşturur o Daha sonra, 1941*de çıkan
ve kaptığında Orhan Veli’nin, içinde ise üç Gari-p* çinin
isimlerini gösteren Garip kitabının önsözü, bu parça par
ça .çıkan dört yazının derlenmesinden meydana gelmiştir.
Garip, büyük boyda, kaba bir kâğıda basılmış olup, 60. say
fa içinde„'Melih Cevdet'in 16, Oktay Rıfat’ın 21, Orhan
Veli’nin 2‘3 şiirini ihtiva etmektedir* Kitap, üzerinde ”Bu
kitap, sizi alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir”
cümlesi yazılı bir kuşakla satışa çıkarılmıştır.
Garip mukaddimesiç neler getirmiştir, alışılmış şey
ler neydi ve okuyanları nelerden şüpheye davet etmiştir?
Önce bu çok şöhret yapmış olan mukaddimenin metnini göre-
1 im
3
G A R İ P
Şiir* yani söz söyleme sanatı* geçmiş asırlar içinde
birçok değişikliklere uğramış ve en sonunda bugünkü nok
taya gelmiştir,, Bu noktadaki şiirin doğru dürüst konuşma-
dan bir hayli farklı olduğunu kabul etmek lâzımdır. Yani
şiir, bugünkü haliyle9 tabiî ve alelade konuşmaya nazaran
bir ayrılık göstermekte, nisbî bir garabet arzetmektedir-
Fakat işin hoş tarafı, bu şiirin birçok hamleler netice
sinde kendini kabul ettirmiş ve bir an'ane kurmak sure
tiyle mezkûr acaipliği ortadan kaldırmış olmasıdır, Yeni
doğan ve bugünün münevveri tarafından terbiye edilen ço
cuk kendini doğrudan doğruya bu noktada idrak etmekte
dir- Şiiri, kendine öğretilen şartlar içinde aradığından
bir tabiileşme arzusunun mahsulü olan eserleri hayretle
karşılayacaktır. Garip telâkkisi, öğrendiklerini tabiî
kabul edişinden gelmektedir. Ona buradaki izafîliği gös
termelidir ki öğrendiklerinden şüphe edebilsin♦
- 2 -
An'ane, şiiri nazım dediğimiz bir çerçeve içinde mu
hafaza etmiştir• Nazmın belli başlı unsurları vezinle ka
fiyedir. Kafiyeyi ilk insanlar ikinci satırın kolay ha
tırlanmasını temin için, yani sadece hafızaya yardımcı
olmak maksadıyla kullanmışlardı. Fakat, onda sonradan bir
güzellik buldular* Onu, hikmeti vücudu aşağı yukarı aynı .
olan vezinle ■ birlikte kullanmayı bir maharet telâkki et
tiler. Şiirin de menşeinde, diğer sanatlarda olduğu gibi
böyle bir oyun arzusu vardır. Bu arzu iptidaî insan için
nazarı itibara alınabilecek bir ehemmiyetteydi* Halbuki
insan o zamandan beri pek çok.tekâmül etti. Bugünkü insan
öyle zan ve temenni ediyorum ki vezinle kafiyenin kulla
nılışında kendini hayrete düşüren bir güçlük, yahut da
büyük heyecanlar temin eden bir güzellik bulmayacaktır.
Nitekim bu rahatsız edici hakikati görmüş olanlar,vezin
le kafiyeye "ahenk" denilen yeni bir şiir unsurunun ebe
veyni nazarıyla bakmışlar ve bu yeni nimete dört elle
sarılmışlardır. Bir şiirde eğer takdir edilmesi lâzımge-
len bir ahenk mevcutsa, onu temin eden vezin veya kafiye
değildir» 0 ahenk vezinle kafiyenin haricinde ve vezinle
kafiyeye rağmen mevcuttur* Fakat onu şiirde şuurlu hâle
getiren ve anlayışları en kıt insanlara bile bir ahengin
mevcut olduğunu haber veren şey vezinle kafiyedir. Bu su
retle farkına varılan yani vezin ve kafiye ile temin edi
len bir âhenkten zevk duyabilmek yahut da lâkırdıyı bu
basit ölçüler içinde söylemeyi maharet «ayabilmek; saf
dilliklerinin herhalde en muhteşemi olmalıdır. Bunun ha
ricinde bir âhenge inanmaksa, - onun şiir için ne kadar
lüzumsuz, hattâ ne kadar zorunlu olduğunu ileride anla
tacağım •
4
- 3 ~
Vezinle ltaf iyenin hor şeye rağmen birer kayıt olduğu
nu da kabul' edelim. Bunlar şairin düşünce ve hassasiyeti
ne hükmettikleri gibi lisanın şeklinde de değişiklikler
vücuda getirirler» Hazım dilindeki nahiv acaiplikleri ve
zin ve kafiye zaruretinden doğmuştur0 Bu acaiplikler bel
ki de ifadeyi genişletmesi itibarijrle şiir için faydalı
olmuştur» Hattâ onların.; nazım endişelerinin haricinde
dahi ban tacı edilmeleri ihtimal dahilindedir» Fakat bu
kuruluş:;bazılarının kafalarına "şiir dilinin kendine has
yapısı” diye dar bir telâkki getirmiştir» Bu çeşit insan
lar bir takım şiirleri reddederken "konuşma diline benzi
yor" demektedirler» Köklerini vezinle kafiyeden alan bu
telâkki, hakikî mecrasını arayan şiirde hep aynı İzafî
garabeti bulacak ve onu kabul etmek istemeyecektir.
- 4 -
tLâfız ve mânâ sanatları çok kere zekânın tabiat üze
rindeki değiştirici ve tahrip edici hassalarından istifa
de eder. Bilgisini ve terbiyesini geçmiş asırlara borçlu
olan insan için bundan daha tabiî bir şey yoktur. Teşbih,
eşyayı olduğundan başka türlü görmek zorudur* Bunu, yapan
insan acaip karşılanmaz, kendine hiçbir gayri tabiilik
isnad edilmez. Halbuki teşbih ve istiareden kaçan, gördü
ğünü herkesin .kullandığı kelimelerle anlatan adamı bugü
nün münevveri "garip" telâkki etmektedir. Hatası muhtelif
d e v i a t i o n'larla gelinmiş bir şiir anlayışını ken
dine çıkış noktası yapmasıdır. Yazının peyda olduğu gün
den beri yüzbiıılerce şair gelmiş, herbiri binlerce teşbih
yapmıştır. Hayran olduğumuz insanlar bunlara birkaç tane
daha ilâve etmekle acaba edebiyata ne kazandıracaklardır?
Teşbih, istiare s mübalağa ve bunların bir araya gelmesin
den çıkacak bir hayal zenginliği* ümit ederim ki, tarihin
aç gözünü artık doyurmuştur.
_ 5 -
Edebiyat tarihinde pek çok şekil değişiklikleri ol
muş ve yeni şekil, her defasında, küçük garipsemelerden
sonra kolayca kabul edilmiştir. Güç kabul edilecek deği
şiklik, zevke ait olanıdır» Böyle değişmelerin pek seyrek
vukua geldiğini? üstelik, bu suretle meydana çıkarı edebi
yatlarda da herşeye rağmen değişmeyen, yine devaıa eden ve
hepsinde müşterek olan bir taraf bulunduğunu görüyoruz.
Bugüne kadar burjuvazinin malı olmaktan,yüksek sanayi
devrinin başlamasından evvel de dinin feodal zümrenin kö
leliğini yapmaktan başka hiç bir işe yaramamış olan şiir
de bu değişmeyen taraf5 "müreffeh sınıfların zevkine, hi
tap etmiş olmak” şeklinde tecelli ediyor. Müreffeh sınıf-
‘lar:ı. yaşamak için çalışmaya ihtiyacı olmayan insanlar
teşkil .ederler ve o insanlar geçmiş devirlerin hâkimi
dirler 0 sınıfı temsil etmiş olan şiir lâyık olduğundan
daha büyük bir mükemmeliyete'erişmiştir* I<‘akat yeni şii
rin istinat edeceği zevk artık akalliyeti teşkil eden o
sınıfın zevki değildir. Bugünkü dünyayı dolduran insan
lar yaşamak hakkını mütemadi bir didişmenin sorumda bul-
maktadırlar„ Herşey gibi şiir de onların hakkıdır ve on
ların z-evkine hitap edecektir. Bu5 mev?;ubahi,s kitlenin
istediklerini eski edebiyatın âletleriyle anlatmaya ça
lışmak demek de değildir* Mesele bir sınıfın ihtiyaçla
rının müdafaasını yapmak olmayıp- sadece zevkini aramak,
bulmak ve sanata hakim kılmaktır?
Yeni bir zevke ancak yeni yollarla ve yeni vasıta
larla varılır. Bir takım ideolojilerin söylediklerini
bilinen kalıplar içine sıkıştırmakta hiçbir yeni ve sa
nat kârane hamle yoktur. Yapıyı temelinden değiştirmeli
dir. Biz senelerden beri zevkimize ve irademize hükmetmiş
onları tayin etmiş, onlara şekil vermiş edebiyatların sı
kıcı ve bunaltıcı tesirinden kurtulabilmek için, o edebi
yatların bize•öğretmiş olduğu herşeyi atmak.mecburiyetin
deyiz. Mümkün olsa da "şiir yazarken bu kelimelerle dü
şünmek lâzımdır" diye yaratıcı faaliyetimizi tehdit eden
lisanı bile atsak. Ancak bu suretledir ki, kendimizi
alışkanlıkların gayri tabiî inhiraftan kurtarmış, safi
yetimize ve hakikatımıza irca etmiş oluruz.
- 6 -
Tarihin beğenerek aldığı insanlar,daima dönüm nokta
larında bulunanlardır. Onlar, bir an'aneyi yıkıp yeni bir
an*ane kurarlar. Daha doğrusu kurdukları şey içlerinden
gelen yeni bir kayıtlar sistemidir. Ancak ileriki nesil
lere intikal ettikten sonra an'ane olur. Büyük sanatkâr
nâmütenahî kayıtların içindedir» Fakat bu kayıtlar hiçbir
zaman evvelkiler tarafından vazedilmiş değildir- 0; ki
tapların öğrettiğinden daha fazlasını arayan, sanata yeni
kayıtlar sokmaya çalışan adamdır. 17. asır Fransız kİâsi-
sizmi kaideci olmuş fakat an’aneperest olmamıştır. Zira
kaidelerini kendi getirmiştir- 18..asır yazıcıları daha
çok an'aneperebt oldukları halde sanatkârlıkları bakımın
dan an’aneyi kuranlar seviyesine yükselernemişlerâir.. Çün
kü kayıtları hissetmemişler, öğrenmişlerdir, Birşeyin ya
lüzumunu yahut da lüzumsuzluğunu hissetmeli fakat herhal
de hissetmelidir. Lüzumu hissedenler kurucular, lüzumsuz
luğu hissedenler yıkıcılardır. Her ikisi de cemiyetlerin
fikir hayatı içiıı devam ettirici insanlardan daha fayda
lıdırlar, bu çeşit insanlar be],ki her zaman muvaffak ola
mazlar* Yaptıkları işin tutunabilmesi, işin İçtimaî bün
yedeki tebedüllerle olan münasebetine ve bu tebeddüllerin
6
ehemmiyetine tâbidir e Ademi muvaf fakiyetin sebeplerinden
biri de yapmanın, yapılması lâzımgeleni bilmekten farklı
oluşudur* .Bir insan kurduğunu mükemmelleştiremeyebilir.
Fakat kendisini hemen takip edecek olana kıymetli bir te
mel tevdi eder» Ya bir yol gösterir yahut bir yolun yan
lış olduğunu söyler* Bu insan bir davanın bayraktarı, sı
ra neferi veya, fedaisi demektir. Bir fikir uğrunda fedaî
olmayı göze almış insan takdir ve minnetle karşılanmalı
dır, Bununla beraber fedaî olmayı göze almış insanın tak
dir ve teşvike ihtiyacı yoktur» Çünkü bunlar ondaki emni
yet hissine hiçbir şey ilâve etmeyecektir. En koy-u irtica
hareketlerinin cesaretinden hiçbir şey eksiltemeyeceği
gibi,o.
7
- -
Ben sanatlarda tedahüle taraftar değilim* Şiiri şiir
resmi resim, müziği müzik olarak kabul etmelidir. Her sa
natın kendine ait hususiyetleri ve ifade vasıtaları var
dır, Meramı bu vasıtalarla anlatmak ve şu hususiyetlerin
içinde kapalı kalmak hem sanatın hakikî kıymetlerine hür
met kâr olmak; hem de bir cehde bir emeğe yer vermek de
mektir. Güzel olanı temin edecek güçlük herhalde bu olma
lıdır,, Şiirde müzik, müzikte resim ve resimde edebiyat bu
güçlüğü yenemeyen insanların müracaat ettikleri birer hi
leden başka birşey değildir. Bundan maada bu sanatlar,
öteki sanatların içine girince hakikî değerlerinden pek
çok şey kaybetmektedirler. Mesela bir şiirde âhenktar
birkaç kelimenin yanyana meydana gelmesinden çıkmış bir
müziği, melodilerindeki tenevvü ve skorlarındaki zengin
likle muazzam bir sanat olan sahici müzik yanında küçüm-
sememeye imkân yoktur. Mahreçleri aynı olan harflerin bir
araya toplanmasıyla vücuda gelen "ahengi taklidi" de bu.
kadar basit ve bu kadar âdi bir hiledir. Ben bu gibi hile
lerden zevk duymanın o ahengi şiirde hissetmekten gelen
bir memnuniyet olduğuna kaniim. İnsan anlaşılmaz sandığı
bir şeyi anladığı vakit memnun olur. Bu memnuniyeti, an
laşılmaz sanılan eserin muvaffakiyeti addetmek ise, insa
nın kendini muharrir ile bir tutmak, yani kendini beğen
mek arzusundan doğar* Bu itibarla halk-tarafından sevilen
eserler en kolay anlaşılanlardır. Meselâ müzik zevkleri
yeni teşekkül etmeye başlamış insanlar Tolabkovslcyfnin;
mevzuu,-Napolyonfun Moskova seferinden alınmış ve vakala
rı resim gibi, hikâye gibi tasvir edilmiş olan 1812 uver
türünü hayranlıkla dirilerler. Keza onlar için Saint-
Saens'ms Ölülerin gece saat on ikiden sonra mezarların
dan kalkıp dans edişlerini, sonra sabahın oluşunu,horoz
ların ötüşünü, iskeletlerin tekrar mezarlarına girişini
anlatan "Danse Macabrf,ı ile Borodin'in bir kervanın su ve
çıngırak sesleri arasında "'Asya'nın Steplerinde" isimli
eserleri en büyük musiki eserleridir. Müzik gibi ifade