Table Of ContentSANAT FELSEFESİ
Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Ders Notları
Doç. Dr. İ. Özgür Soğancı & Araş. Gör. Dr. K. Evren Bolat Aydoğan / Bahar 2014
1
Raphael / Francesco Clemente / Yüksel Arslan
Marlene Dumas / Alex Katz / Leon Golub
Modigliani / Nuri Ġyem / Vincent Van Gogh
2
İçerik
ESTETĠK ALANDA DEĞĠġĠMLER VE BATI SANATI
TARĠHĠNDEKĠ BAZI ĠZDÜġÜMLERĠ
Öncesi ve Sonrasıyla Modernizm
Postmodernizm
TEMEL KAVRAMLAR
SANAT FELSEFESĠ / ESTETĠK
ESTETĠK BĠLĠNÇ
GÜZELLĠK-HAKĠKAT-ĠYĠ-HOġ-YÜCE ĠLĠġKĠSĠ
SANAT YAPITININ DÜZENĠ
ESTETĠK NESNE
ESTETĠK SUJE VE ESTETĠK TAVIR
ESTETĠK TAVIR VE ESTETĠK HOġLANMA, ESTETĠK HAZ
YANSITMA TEORĠSĠ
ĠDEALĠST TEORĠ
ESTETĠK ALANINA KATKIDA BULUNAN BAZI ÖNEMLĠ
KURAMCILAR:
PLATON (PLATO, EFLATUN) (i. Ö. 427-347)
ARĠSTOTELES (ARISTOTLE, ARĠSTO) (i. Ö. 384-322)
IMMANUEL KANT (1724-1804)
FREDERICH HEGEL (1770 -1831)
FRIEDRICH SCHILLER (1759-1805)
ARTHUR SCHOPENHAUER (1788-1860)
JOHANN WOLFGANG VON GOETHE (1749 - 1832)
FRIEDRICH NIETZSCHE (1844-1900)
LEO TOLSTOY (1828-1910)
BENEDETTO CROCE (1866-1952)
MARTIN HEIDEGGER (1889-1976)
WALTER BENJAMĠN (1892-1940)
JEAN PAUL SARTRE (1905-1980)
MAURICE MERLEAU-PONTY (1908-1961)
HANNAH ARENDT (1906 – 1975)
ARTHUR DANTO (1924)
HENRI MALDINEY (1912-2001)
NELSON GOODMAN (1906-1998)
JOHN BERGER (1926)
PIERRE BOURDIEU (1930-2002)
JACQUES DERRIDA (1930-2004)
Bu metin aĢağıda belirtilen Ģekilde kaynak gösterilerek ve içerdiği alıntılara sadık kalınarak makul oranda çoğaltılabilir.
Soğancı, Ġ. Ö. (2006-2011). Sanat Felsefesi ve Estetik (YayınlanmamıĢ Ders Notları), Anadolu Universitesi, EskiĢehir.
3
4
ESTETĠK ALANDA DEĞĠġĠMLER
VE
BATI SANATI TARĠHĠNDEKĠ BAZI
ĠZDÜġÜMLERĠ
Günümüzde batı uygarlığında kullanılan birçok ana kavramın temelleri
“Eski Yunan” (ya da “Antik Yunan”) denilen ve Ġsa‟dan önce beĢinci yüzyılla
baĢlayıp Roma uygarlığından hemen önce ömrünü tamamladığı belirtilen
dönemde atılmıĢtır. Sokrates, Eflatun (Plato), Aristo (Aristotle), Öklid,
Epikür, Pisagor, Diyojen gibi düĢünürleri yetiĢtiren bu uygarlık, edebiyatta
da Sofokles, Aristofanes, Homeros, Ezop gibi yazarlarla dünyaya öncülük
etmiĢtir. Bilim ve felsefe gibi birçok temel alanın ilk sistemli çalıĢmalarının
baĢlatıldığı bu dönem sanat, güzel, yaratım, taklit, beğeni ve benzeri
kavramların bize ulaĢabilen ilk tartıĢmalarını konuk etmiĢtir.
Eski Yunan‟ın büyük düĢünürlerinden Sokrates, Eflatun, Aristo (dünyaya geliĢ sıralarına göre).
Yunanca‟da “tekhne” Latince‟de ise “ars” kelimesiyle karĢılanan sanat
terimi, ilk kullanıldığı çağlarda bugünki kısıtlı anlamı olan “güzel sanatlar”
yerine değil insan eliyle gerçekleĢen tüm aktiviteler anlamında
benimsenmiĢti.
Mesela Aristo (Aristotle, Ġ. Ö. 384-322) sanatı bilgiye dayalı ve kurallarla
gerçekleĢtirilen bir çeĢit aktivite diye tanımlar. Ona göre bir birey ressam,
5
heykel ustası ya da ayakkabıcı olabilmek için mesleğe has belli kuralları
bilmekle yükümlüdür.
Eski Yunan kainatta algıladığı kaosa düzen getirmek iddiası ile hep
kurallara sarılmıĢtır. Bu dönem filozofları bilinçli bir Ģekilde hemen hiç
durmadan düzen, denge, uyum (armoni), ve yalınlık peĢinde koĢmuĢlardır.
Onlara göre kurallar doğa üstünde kontrolü ve bu da bir çeĢit kavrayıĢı
getiriyordu. Bu kuralcı yaklaĢım “klasik” denilenin doğasıyla örtüĢür ve
dolayısıyla gelenekçi ve tutucu olarak nitelendirilebilir.
Böyle bir yaĢam ortamında eski Yunan yontucuları ve ressamlar diğer
meslek erbablarından çok da farklı görülmüyorlardı. Beğenilmeleri kendi
mesleklerinin sıkı kurallarını iyi uygulayabildikleri ölçüde, yani teknik
yeteneklerinin elverdiği kadardı.
Ne ressam ne de yontucu “ilham, esin, etkilenme, v.b.” sezgisel ve içgüdüsel
kavramlar ıĢığında iĢler ortaya koyabilirdi. Resim ve heykel asla Ģiir ve
müzik gibi seçkin ve bu yüzden de günlük iĢleri düzenleyen kurallar dıĢında
tutulan uğraĢlardan değildi. ġiir ve müzik en saygıdeğer uğraĢlardan kabul
edilir ve hatta onlara bir çeĢit kutsal statü bile verilirdi. Müziğin ve Ģiirin
çoktanrılı Yunan inanç sisteminde Zeus‟un kızları olan tanrıçaların ilgi
alanında olması, görsel sanatlara bu çeĢit bir tanrısal uğraĢ statüsü
tanınmaması bile resim ve heykelin görece düĢük seviyesini anlamak için
yeterince kanıtlayıcıdır.
Eski Yunan dilinde ressam ya da yontucu için kullanılan banausos kelimesi
esas itibariyle el emeğiyle iĢ yapan zanaat erbabı, usta anlamına gelir. Bu
kelime, el emeğini küçümseyen o dönem aydınları da gözönünde
bulundurulursa, resim ve heykelle uğraĢanların ait görüldüğü sosyal sınıfı
da tanımlıyor. Pratik bir yarar için el emeğiyle çalıĢmayı öteleyen ve görece
kıymetli bulmayan bu önyargı günümüzde de bir dereceye kadar zanaat ve
sanat arasındaki farkı anlatmak için kullanılır.
6
E
flatun (Plato, Ġ. Ö. 427-347) ve Aristo‟dan sonra geç antik çağda yapılan
(Liberal Arts ya da Sosyal Bilimler) tasniflerde gramer, retorik, dialektik,
aritmetik, geometri, astronomi ve müzik yer alırken bugün güzel sanatlar
dediğimiz uğraĢı alanının resim ve heykel dallarının yer almaması tesadüfi
değildir. Eski Yunan ve daha sonra Romalı aydınlar güzel sanatlar diye bir
sınıflandırma yapma gereği duymadılar ve görsel sanatların tümünü el
sanatları baĢlığı altında incelemekten yana bir yol izlediler.
Ġsa‟dan sonra 2. yy.‟a tarihlenen bu büst Anatlaya‟da Perge kazılarında gün yüzüne çıkarılmıĢ.
Yontucusu bilinmiyor ama Antinous adlı yarı-tanrı‟ya ait. Görüldüğü gibi yontu ustasının adı
zamanla unutulabiliyor. Bunu belki de bu ustaların guünümüz anlamında sanatçı olarak değil de
zanaatçi olarak algılanmalarına borçluyuz. Benzer Ģekilde tapınaklarda süsleme yapan ya da
bahcçıvanlık yapan kiĢilerin adları da bilinmiyor, daha doğrusu hatırlanmaya değer görülmüyor.
7
E
rken Ortaçağ, Geç Antik dönemden miras kalan bir tutumla sanatı
“öğretilebilir” aktivite olarak gördü. Bu görüĢ incelendiğinde karĢımıza
keskin kurallara dayanan, yaratıcılığı ve bireyselliği dıĢlayan, dehaya ve
orjinalliğe pek de yer tanımayan bir sanat görüĢü çıkar. Artista teriminin
çıkıĢı da bu döneme denk gelir. Günümüzde kullanılan “artist” kelimesinin
atası olmakla birlikte bu kelime ilk kullanımı itibariyle zanaatkar ya da
yukarıda belirttiğim Liberal Arts alanlarında öğrenci anlamındadır. Bu
tutum yüzünden Ortaçağ boyunca eser vermiĢ birçok ressam ve heykelcinin
ne adı bilinir ne de sonraki dönemlerde sanatçıların hakkettiği düĢünülen
üst sınıf bir yaĢam standartları olmuĢtur. Soylular ve bazen de halk
bunların eserlerini zevkle izlemiĢ ve birçok yaĢam alanını bu eserlerle
süslemiĢlerdir, ancak takdir ettikleri, eliĢçiliğindeki marifetlilik, kullanılan
malzemenin değerliliği ve benzeri zanaat kavramına ait yönler olmuĢtur. Bu
dönemde görsel sanat eseri söz konusu olduğunda beceri ve teknik hep
imgelem, sezgi, düĢünsellik gibi kavramların önünde yer almıĢtır.
12. ve 13. yüzyıllarda bilginin tasnifi üniversitelerin açılmaya baĢlamasıyla
değiĢime uğramıĢ, fakat tıp, ziraat, tiyatro ve benzeri dalları içine alıp
geniĢleyen sistem güzel sanatları ayrı bir disiplin ya da dal olarak değil de
esas dallara yardımcı alanlar olarak görmüĢtür. Örneğin resim anatominin
yardımcı bir dalı heykel ise fizikle ilintili bir çalıĢma alanı kabul edilmiĢtir.
8
R
önesans dönemi (14. ve 16. yy.) sanatçının sosyal ve kültürel
pozisyonuna birçok önemli değiĢim getirdi. Bu dönemin baĢından sonuna
dek ressam, heykelci ve mimarın statülerinde yükselen bir grafik, görsel
sanatlara olan ilgi ve beğenide de artıĢ gözlemlenir. Bu dönemin sanatçıları
toplumun Ortaçağ‟da kendilerini koyduğu alt tabakadan yükselmek ve
kendilerini zanaatçı etiketinden kurtarmak için didindiler ve belli oranda
da baĢarı sağladılar.
14. yy. baĢında bazı resim ve heykel sanatçıları ait oldukları zanaat
örgütlerinden ayrılarak yeni guruplar kurmaya baĢladılar. Bu hareket 15.
yy.‟da artık eskisiyle kıyaslanamayacak bir sanatçı imajını ortaya
koymuĢtur. Öyle ki bindörtyüzlerde bir ressamın eğitimi matematiksel
perspektif, optik, geometri ve anatomi gibi aĢağı sosyal sınıfların bihaber
oldukları disiplinleri içeriyordu.
Rönesans‟ta büyük “geliĢmelerden” biri de bugün imge teknolojileri
dediğimiz ve optik alanındaki buluĢlarla (lens benzeri geçirgen camlar,
camera obscura, ölçüm aygıtları, vb.) desteklenen gerçekçi tasvir
olgusunun resim ve heykelde vurgulanmasıdır. Öyle ki doğayı taklit bu
dönemde optik fenomenlerin bilimsel incelenmesi haline dönüĢmüĢtür. Üç
boyutluluk, ıĢık, gölge ve ilüzyonvari (yanılsamaya dayalı) boĢluk betimleri
yeni geliĢtirilmiĢ olan çizgisel (linear) perspektifle mümkün kılınmıĢtır.
Bu tip değiĢimler resmi ve heykeli entellektüel, kuramsal ve de bilimsel bir
tabana oturturken, sanatçıları da, zanaatçıdan üstün, mesleğı bilgi ve
entellektüel yetiler gerektiren bir birey durumuna getirmiĢtir. Ve nihayet
resim ve heykel temel alan tasniflerinde tıp ya da ziraat gibi kendi baĢina
yer alan ana dallar olmustur.
9
Üstte Alman sanatçı Albrecht Dürer‟in 1528 tarihli artistik anatomi konulu 142 ağac baskıdan oluĢan
kitapçığından insan anatomisi Ģemasi örneği. Altta yine Dürer‟in Londra‟da British Museum
kolleksiyonunda yer alan 1515 tarihli gergedan etüdü. Görüldüğü üzere 16. yy. ürünü bu imgeleri
yapan sanatçı doğayı körükörüne taklit eden bir birey olmaktan ziyade entellektüel bir merakla ve
bilimsel yöntemlerle onu analiz eden ve yapıtını bu analizler ıĢığında ortaya koyan ve böylelikle
kendisini zanaatkardan ayıran bir birey.
10
Description:MAURICE MERLEAU-PONTY (1908-1961). HANNAH ARENDT (1906 – 1975) . kitapçığından insan anatomisi Ģemasi örneği. Altta yine Dürer‟in