Table Of ContentO Z G U R ı
ÜNİVERSİTE/
KİTAPLIĞI'
Editör
r
esmi tarih
tartışmaları-10-
Ö2GÜR ÜNİVERSİTE
Resmi Tarih Tartışmaları 10
Rejim ve Ritüelleri
Editör; Mete K. KAYNAR
1. Basım Aralık 2010
İçindekiler
Giriş: Rimellerin İdeolojisi,
Resmî İdeolojinin Ritüellerh ..................... 7
Mete K. KAYNAR
Töre, Dinsel Tören ve Devlet Törenleri....................... 13
Alâeddin ŞENEL
Bir İktidar Dizilimi Sahnesi Olarak
"Cumhuriyet” Törenleri .................. 39
Sibel ÖZBUDUN
Tarihsel Bir Kişilik Olarak Mustafa Kemal’den
Popüler Kültür Metal Olarak Atatürk’e....................... 75
Mete K. KAYNAR
Rejimin Döpiyesli Kadınları.......................................... 115
Aksu BORA
iktidar. Söylem ve Kült: Atatürk Anıtları 131
Aylin TEKÎNER
Türkiye’de Devlet ve Çocuklar: Vekaletten Vesayete,
İlkokul Çocuklarında Atatürk Algısı ii..,*.l.; 155
Esra ELMAS
Tören Devlet iTürkiyede Ulusal Bayramların.
Törenselliği ve Ritüelleri................ 185
Kemal İNAL
Resmi Idelojinin Türk Usûlü Epigonları:
Behçet Kemal Çağlar Üzerine Bir Deneme.....,,........ 211
Kadir DEDE
Türkiye’de Eğitim ve Din Eğitimi Politikalarıt 259
Kamil DEMİRHAN
Türkiye’de Resmî İdeolojinin ve
Siyasal Alanın Simgesel İnşası..................................... 305
Yücel DEMİRER
Giriş
Ritüellerin İdeolojisi,
Resmî İdeolojinin Ritüelleri
Sıradan insanla, onu çevreleyen, kuşatan aşkın, mukaddes bir
ideoloji arasındaki ilişkiyi niteler ritüeller. İster dinsel olsun
ister seküler, ritüeller, bizi çepeçevre sarmalayan bu mukad
desle sıradan insan(lar) arasında (ayinler ve törenler yoluyla)
kurulan bir ilişkinin altını çizerler. Bu ilişki, eşitler arası olma
yan, sıradan insanın aşkın ideolojiye Teslimiyetini, tâbiyednî
garanti altına alan bir ilişkidir. Buyolla, toplumdaki mevcut
iktidar yapıları, hiyerarşiler, statüler ve statükonun meşruluğu
pekiştirilir, garanti altına alınır ve yeniden üretilir.
“Mukaddes”in statükosunun devamı, “ben”i sarmalayan
üstün irâde karşısındaki teslimiyetimi(zı) gözler Önüne seren
kamusal bir törenle sınanır, kutsanır ve bu ilişki her defasın
da yeniden, yeniden üretilerek “hen”İn zihnine kazınır: Var
lığımı, “ben”İ çepeçevre kuşatan aşkın varlığa (örneğin, 1982
Anayasasındaki ifade ile “Yüce Türk Devletine”) armağan et
tiğim sürece w ben' e {örneğin, yine aynı Anayasadaki başka bir
ifade ile .. millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve keder-
s
ferde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde
ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak” varlığın yani)
"biz in içerisinde bir yer açar statüko; ancak bu şartla benî
bağrına basar ve bir makbul vatandaş, bir (siyasal) mümin
olarak kutsar "ben i. Ritüel, “ben'e “bîzy içerisinde bir yer
açan seremoniler dizgesidir, îtâat etmeli, tâbi olmalı, sorgu
suz, koşulsuz varlığımı ona armağan etmeliyim; rküellerin bu
olmazsa olmaz ideolojisine baş eğmeli, kendimi onun kolla
rına bırakmalı, sadece ama sadece bu yolla, beni sarmalayan
üstün ve mukaddes İrâdenin bana vadettiği yerlere ulaşabile
ceğimi de aklımdan hiç çıkarmamalıyım: Erkekler cemaatine
(“biz'ine) kabul edilmek istiyorsam, sünnetçinin şahsında
somutlaşan irâdeye teslim olmalı, bu kamusal törende (rkü-
elde) çektiğim acıyı “biz t, yani erkeklerin harîm-i ismeti ne,
bir başka ifade ile bu ritüele katılmayanların girmesine İzin
verilmeyen kutsal alana dâhil olmantn sevinciyle teskin etme
liyim; 23 Nisanlarda “neşe dolmalı”, Faruk Nafiz Çamiıbel
ve Behçet Kemal Çağlar ın 10. Yıl Marşı olarak bestelenen o
ünlü şiirlerinde de belirttikleri gibi, kanımla özyurdun hari
tasını çizebilmeliyim1, Nitekim, yine aynı şiirde ifade edildiği
gibi, ancak kanımla özyurdun haritasını çizerek memleketin
yıllar süren yasını dindirebilirim; kendimi özyurda feda ede
rek memleket için faydalı bir şeyler yapabilirim.
Varlığımı Türk varlığına ya da bedenimi sünnetçiye tes
lim etmedikçe makbul vatandaş ve/ya Müslüman olmanın
kapıları -yani “beni “biz t dâhil edecek sihirli kapı- ardına
kadar kapalıdır. Rİrüelin ideolojisi bu kadar serttir. Koşulsuz
itâat sözü almadan kucaklamaz beni "kutsal (olan)”; işte tam
da bu nedenle, statükoya açılan kapıyı aralayarak mukadde
se erişmemin ve o kapıyı araladığımda bana vaadedîlenlerç
kavuşmamın bir oyunu haline gelir rimeller. Bu oyun, ritü-
1 Şiirin ilgili kıtası um olarak şu şekildedir: “Çizerek kanımızla öz yurdun
haritasını/ Dindirdik memleketin yıllar süren yasını./ Biirimledik her yön
den İstiklâl kavgasını,/ Biitün dünya öğrendi Türklüğü saymasını-"
resmi tarih tartışmaları 10 9
eldir ve itaat de bu ritüelin mütemmim cüzü. Çünkü, rime
lin ideolojisi bu oyunun kuralını tartışmasız kabullenmemde
gizlidir: Nitekim Ali Baba, haramilerin mağarasına girerken
oyunutı kuralını tartışma gereği duymaz; mücevherlerin sak
lı olduğu mağaranın kapısının kendi kendine aralanabilmesi
için ritüele uyması, üç defa yüksek sesle “Açıl susam açıl !”
dîye bağırması gerekmektedir.
Ricüel, aynı zamanda, resmî ideolojinin “rew2/”liğini de
teyit eder; garanti altma alır. Resmî ideolojinin rimelleri, bir
yandan “ben\ “biz in üyesi kılarlar, makbul vatandaş hali"
ne getirirlerken, öte yandan da resmî ideolojinin resmîliğinin
sürekliliğini garantilerler. Böylece, tabir-i caizse, ritüel, resmî
ideoloji ile “ben” im aramda kurulan bir “kör topa f’ ilişkisi
halini alır, Ritüel yoluyla kurduğum bu ilişki ile resmî ide
oloji ‘Verniğini, “ben de * makbul vatanda(\\%ıms kazanı
rım. Böylece, resmî ideoloji mukaddes, “ben” ise onu takdis
eden mümin haline gelirim; onu takdis etmeyenlerse kâfir.
Bu yönüyle siyasal sistem içerisinde resmî ideoloji, züocaci-
ye dükkânındaki öl işlevini yerine getirmeye başlan Ritüel -
ler yoluyla resmî ideoloji kendi resmîliğini garanti altına alır,
kendisini yeniden üretirken; Öte yandan da toplumu kırar,
döker, parçalara ayırır. Artık toplum, onun biricikliğini, üs
tünlüğünü takdis eden “makbul vatandaf fer, yani “bızfet ve
"vatan hâini”, “satılmış", “kökü dışarıda”, “sapık ideolojilere sa
hip”, “bölücü” fer, yani “onlar”, "ötekiler" şeklinde tasnif edi
lir. Toplumda bir yanda, bir “makbul vatandaffer, bir başka
ifade ile, siyasal cemaatin üyesi olmaya hak kazanmış, örnek
gösterilen, rejimin kurumlan içerisinde yükselme şansını ya
kalamış, ikbâl İle bahtiyar olmuş kişiler, bir de diğer yanda,
bu toplumda yaşıyor olmasına rağmen siyasal süreçlerin ve
kummların dışında bırakılan kişiler vardır; o veciz (î) ifade
ile tekrarlayacak olursak toplum “ TÎİrksen öğün, değilsen itaat
et, ya sev ya terketf’ şiarında İfade edilen şekilde tasnif edilir
resmî ideoloji tarafından.
10
Toplumu “biz” ve “onlar’ şeklinde bölmeden* tasnif et
meden bir resmî ideolofi var olamaz. Bir başka ifade ile resmî
ideoloji “bizi tesis etmeye çabalar, ama aslında varlığını
“hâin” ve “Ötek?\txt borçludur* Çünkü, resmî ideoloji görü
nürde “biz in sınırlarını çizmeye çalışır, ama bunu İlk başta
“öteki”ni tanımlayarak gerçekleştirir; öteki, artık sadece “öte
ki” değil, “ biz olmayandır ’. Düşmanını, ötekisini tanımlama
dan, kendi “biz”ini üretmesi mümkün değildir resmî ideoloji
nin, Bizi, “biz” yapan, “onlar olmamamızdır. Onları “onlar”
yapansa bizi *biz yapan resmî ideolojiye biat etmemeleri; bu
biatin göstergesi olan ritüellere iştirak etmemeleridir. Oysa,
o toplumda yaşayanların resmî ideolojiyi takdis edenler-et-
meyenler ekseninde bölünerek, bir kısminin siyasal cemaatın
dışına atılması, aynı zamanda, o toplumdan siyasetin kendi
sinin de dışlanması anlamına gelir. Biz ve onlar arasındaki ay
rım ne kadar katıysa, siyasal sistemde resmî ideoloji ne kadar
hâkim ve hâkim olduğu ölçüde de ne kadar fazla yurttaşı öte-
kileştiriyor, dışlıyorsa, o toplumda gerçek anlamıyla siyasetten
bahsetmeye de o kadar az imkân vardır.
Siyasetin önünün tıkandığı yerde ritüeller, siyasal sistem
ve yurttaşlar arasındaki ilişkilerin niteliklerine eklemlenir ve
gittikçe siyasetin kendisinin yerini almaya başlar. Artık siyaset,
resmî ideolojinin söylediklerine imana ve bu imanın törenlerle
sergilendiği bir seremoniye dönüşmeye başlar. Oysa, imanın
rüknü “düşünmek* değil “inanmak”un ritüel ise “inanmadın
teşhiri. Nitekim, “düşünmedin, “sorgulamadın yerini
“inanmak”m aldığı yerde siyasetten bahsetmek mümkün dâhi
değildir. Siyaset, imanı, resmî İdeoloji de “düşünmedi dışlar;
siyasette müminin, resmî ideoloji de ise gerçek anlamda siya
setin öznesi olan “yurttaş”m yeri yoktur. Siyasetin temeline
yerleşen düşünmek, tartışmak, söylemek türünden eylemler
ve bu eylemlerin özünde var olan “acaba”mn, -Descartestekİ,
Bacondaki anlamıyla “scepticism”in- tam da bu nedenle resmî
ideolojide yeri yoktur Çünkü, düşünmenin mayası olan
mm i tarih tartışmaları i O 11
“acaba" (mukaddese siyasal) imanı kökünden sarsar; mümi
ni (makbul vatandaşı) fıska, yani (siyasal) tanrıya itaatsizliğe
iter; bu nedenledir ki, “acaba sorusu, olsa olsa (siyasal)
kâfirin, (siyasal) imansızın, ötekinin yani “kötü"nün soracağı
bir sorudur.
Bu kitapta yer alan makaleler de resmi ideoloji ve onun
rimelleri arasındaki ilişkiyi bu pencereden görmemize İmkân
tanımaktadırlar. Alaâddin Şenel ve Sibel Özbudun, maka
lelerinde, “ben” vç “rejim” arasında rimeller yoluyla kurulan
hiyerarşik ilişkiyi teorik bir perspektiften ele aldılar ve törenin
nasıl bir yöneten-yönetilen ilişkisi kurguladığını ve ulus dev
letin ulusunun devlet tarafından törenler yoluyla nasıl inşâ
edildiğini gözler önüne serdiler. Aksu Bora İse aynı konuyu
kadınların perspektifinden ele aldı, cumhuriyet(in) kızları
nın “inşâ” sürecini anlattı ve “Cumhuriyet Kızlarının, nasıl
Türkiye’deki modernleşme projesinin goriinur yüzü haline
getirildiğini tartıştı. Yücel Demirer İse Türkiye’de resmi İdeo
lojinin ve siyasal alanın simgese! inşası üzerinde durdu, Aylin
Tekiner ise resmî ideoloji içerisinde “tek adam’ın üretilmesini
anıtlar üzerinden okudu bize. Daha da önemlisi, 12 Eylül
darbesi ardından çoğaltma kalıplardan üretilen ve Türkiye’nin
dört bir tarafına dağıtılan tek tip ve tam anlamıyla “kİtsch”
Atatürk anıtları ile devlet otoritesine ve bekasına olan inancın
nasıl tesis edilmeye çalışıldığını örnekleriyle gösterdi. Esra E7-
mas, aynı sürecin okul çağındaki çocuklar üzerindeki etkisini
ele aldı ve ilkokul çağındaki çocukların Atatürk algılarım ana
liz etti, Kemal İnal ise tören ve ritüel kavramlarını tanımlaya
rak başladığı çalışmasında, Türkiye'deki törenlerin sınıfsal ve
hiyerarşik karakterini mercek altına aldı. Kadir Dede, resmî
İdeolojinin yeniden üretilmesinde önemli görevler üstlenen
epigonlat üzerinde durdu. Troçki’deıı ödünç alınan epigoıı
kavramına Türkiye’den bulunabilecek en müstesna örnek,
hiç kuşkusuz, Behçet Kemal Çağlar olabilirdi; nitekim, Dede
de çalışmasında resmî ideolojinin epigonlarını, muakkipleri
12
ni Behçet Kemal Çağlar üzerinden okumaya çalıştı. Kamil
Demirhan ise çalışmasında resmî ideolojinin yeniden üreti
mi sürecinde eğitimin, daha spesifik olarak da din eğıriminin
rolü üzerinde durdu. Son olarak, bu kitapta tarihte var olmuş
bir kişilik olarak Mustafa Kemal’den, bîr popüler kültür me
tal, markası olarak Atatürk’ün nasd imâl edildiğine ilişkin bir
değerlendirmeye de yer verildi.
Keyifli okumalar..,
Mete K. KAYNAR