Table Of ContentSayı: 57 (Mayıs - Ağustos 2018)
• RAŞİT ÖZKARDEŞ •HULUSİ ORAL’IN ANILARI
• KALEİÇİNDE BAKKALLIK •YATAĞAN KILICI
Merhaba
Pedagojide bilinen bir öğretim ilkesi vardır: yakından uzağa.
Öğrenme işi, önce yakın çevreden başlar. Oldukça keyifli
ve o kadar da didaktiktir. Yerel kültür unsurları bu yolla
daha iyi tanınır. Tarihe mal olmuş kişileri bu yolla daha iyi
öğreniriz. Öğrendiklerimiz, öğreneceklerimizin listesi uzar
gider. Dergimizin yazı konuları ilhamını işte bu ilkeden alıyor.
Yanımızdaki, yanıbaşımızdakilere odaklanıyor ve buradan
uzaklara, çok uzaklara gidebiliyoruz. Bilgi çeperimiz hacim
kazanıyor böylelikle. Bu sayıda yine böyle yaptık.
Ömer Gökmen sözlü tarih görüşmelerinin ikincisini geciken bir
girizgâhla (bu eksiklik editöre ait) Raşit Özkardeş’le yapıyor.
Yaşar Tok, Hulusi Teoman Oral’la yaptığı uzun söyleşinin bir
kısmını tadımlık bizimle paylaşıyor. Metin Türktaş, bakkalığın
geleneğini Necip Yavuzçehre yazısıyla aralıyor.
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden Cemal
Meran ve Olcay Canyurt hocalarımız, bir sempozyumda
sundukları bir bildiriyi bizim için damıtıp Yatağan bıçağı
konusunda bize detay veriyorlar.
Yanımızdakilerden öğrenmeye devam eden bu dergimizle
kalın, güzel günler dileğiyle…
Önemli not: Dijitalleşme devrinde, taşıdığımız tarihsellik ve
muhafaza etme hassasiyetiyle biz de isterdik kağıt baskıyla
devam etmeyi. Ancak yeni tarz okumada dijitalleşme
dergicilikte bir mecburiyet olarak karşımıza çıkıyor. Ne yazık ki
kağıttan okumaya alışkın biz yaştakilerin ve bizden büyüklerin
de maruz kaldığı bir gerçek bu. Derdimiz de deyim yerindeyse
torunla dedenin irtibatını kopartmaması. İşte bu sebeple, bu
sayıyla birlikte bundan sonra ‘elektronik dergi’ (e-dergi) olarak
dijital mecraya kayıyoruz. Daha çok yayılmak ve ulaşmak için.
Bizi anlayacağınızı düşünerek dergimizi http://dergi.csavakfi.
org.tr/ adresinden takip ediniz.
Süley man İnan
2-12 RAŞİT ÖZKARDEŞ
Ömer GÖKMEN
78
13-15 RAŞİT ÖZKARDEŞ’İN ARDINDAN...
16-21 YATAĞAN KILICI
Cemal MERAN - Olcay Ersel CANYURT
22-31 HULUSİ ORAL’IN ANILARINDA ‘’BİR DÖNEMİN DENİZLİ’Sİ’’
Yaşar TOK
32-37 NECİP YAVUZÇEHRE’ NİN ANLATIMIYLA KALEİÇİ VE CİVARI BAKKALLIK GELENEĞİ
Metin TÜRKTAŞ
38-39 ALİ CİLLOV İLE KALEİÇİ’Nİ GEZİYORUZ…
Sema YILMAZTÜRK-Büşra ERDEM
Denizli'nin köklü ve çok
varlıklı bir ailesinden
2 Nisan 1939
2
Sözlü Tarih Görüşmeleri
Bu yazı dizimizi sunarken sözlü tarih görüşmeleri hakkında bilgi vermeyi –bir sayı geç de olsa- faydalı
gördük. Devlet her şeyi kaydeder. Toplumsal olaylar, ekonomik veriler ve daha aklınıza gelebilecek her alana
ait bilgi devlet tarafından kaydedilir. Bunu kentler açısından düşünürsek, hangi yılda pamuk üretiminin ne
kadar olduğundan, o yıl kaç çocuğun okula başladığına, kentte kaç cinayet vakası olduğundan, sanayideki
istihdam artışı oranına kadar her şeyi devlet arşivlerinde bulabilirsiniz. Resmi tarih, kabaca, bu bilgilerin
süzülüp işlenmesiyle oluşur. Oysa kentlerin çok daha renkli, ilgi çekici ve sıcak bir tarihleri daha var;
bir anlamda kentlerin ‘kendi tarihi’ diyebileceğimiz Yerel Tarih... Yerel Tarihin yolu her türden malzeme
toplamaktan geçiyor. Sözlü Tarih bunun yöntemlerinden biridir. Sözlü Tarih, bir tür tarih değildir; bu günü
anlamayı ve yarını yönlendirebilmek için, geçmişi değerlendirmeyi kolaylaştırıcı bir katkıdır.
Her insan, dedelerinin, atalarının nasıl bir fiziksel çevrede ve nasıl yaşadıklarını, hangi işi nasıl yaptıklarını,
hangi olaylar karşısında ne düşünüp nasıl davrandıklarını doğal olarak merak eder. Bu ihtiyacı önemli bir
oranda Sözlü Tarih karşılayabilmektedir.
2002 yılından yakın zamanlara kadar sürdürdüğümüz Sözlü Tarih çalışmalarının küçük bir bölümünü
kısa parçalar halinde dergimizin ilk sayılarında yayınlamıştık. Bu sayımızdan başlayarak hepsini bütün
olarak sizlere sunuyoruz. Gerek yukarıda sözünü ettiğimiz açıdan hemşerilerimize bir katkı yapabilmek ve
hem de, ileride kent hakkında yapılacağını umduğumuz daha derin, daha kapsamlı çalışmalara bir nebze
malzeme bırakabilmektir muradımız.
Görüştüğümüz insanların pek çoğu bu gün hayatta değil; anıları önünde saygıyla eğiliyor minnetlerimizi
sunuyoruz. Hayatta olanlara da, görüşme isteğimizi geri çevirmeyip çok değerli bilgileri, anıları bizimle
paylaştıkları için yürekten teşekkür ediyor sağlıklı ömürler diliyoruz.
RAŞİT ÖZKARDEŞ
Ömer GÖKMEN
Raşit Özkardeş Denizli’nin köklü Ö.G. Annenizden, babanızdan Özkardeş, İsmail Özkardeş, Şükrü
ve çok varlıklı bir ailesinden gelmiştir. ve birlikte yaşamak Özkardeş. Dört de kardeşim var:
Ancak yaşam öyküsüne baktığımızda imkânınız olduysa, diğer aile Hayriye Bermant, Ulviye Şarkaya,
sadece aileden devraldığı varlıkla açık- büyüklerinizden söz edebilir Bahriye Abalıoğlu ve Zehra Yavuz-
lanamayacak bir hayat görülmektedir. misiniz? çehre.
Yeterli bir eğitim almamış olmasına
R.Ö. Babam Hacı Ahmet Özkar- Ö.G. Anne-babanızla ilişkiniz
rağmen, zekâsı, ticari yeteneği ve ileri
deş 1293, yani 1877 doğumlu idi. nasıldı? Sorunlarınızı veya
görüşlülüğü ile çağının koşullarına çok
Mesleği tabaklıktı. Dedem Hacı Ra- düşüncelerinizi onlara rahatlıkla
iyi uyum sağlamış, bu nedenle de hem
şit idi. Ailenin lakabı Topalömero- anlatabilir miydiniz?
ticaret hayatında, hem sosyal hayatında
ğulları imiş. Memleketin ileri gelen
örnek oluşturabilecek bir başarı sağla- R.Ö. Evet, ben rahatlıkla anlata-
bir ailesi idi. Dedemin mesleği de
mıştır. Ayrıca, insanın yetiştiği toprağa bilirdim. Annemle de, babamla da
tabaklıktı ve tabakların ileri gelen-
borçlu olduğu bilinciyle yaptığı çalış- gayet rahat ilişki kurabiliyordum.
lerindenmiş. Eskiden tabaklarda
malar takdirle anılacaktır.
Ö.G. Anne-babanız, büyüdüğünüz
“Yiğitbaşı” denilen bir çeşit başkan
20 Şubat 2005 yılında kaybettiğimiz olurmuş, dedem yıllarca tabakhane- zaman sizin ne olmanızı
değerli büyüğümüzü, biz de rahmet ve isterlerdi? Böyle bir düşünceleri
nin Yiğitbaşılığını yapmış. Meselâ
saygıyla anıyoruz. var mıydı?
tabaklardan alacağı olup da alama-
TABAK HACI RAŞİTLER’DEN yanlar gelip dedeme müracaat eder- R.Ö. Öyle bir düşünceleri olduğu-
1327 DOĞUMLU HACI RAŞİT miş. Dedem o parayı ödeyip, daha nu bilmiyorum. Ben ilkokulu bitir-
sonra o işçiden tahsil edermiş. An- dikten sonra bir sene ortaokula git-
Ömer GÖKMEN: Nerede, kaç
nem Çakmak Memioğlu ailesinden- tim. Okulda başarılıydım ve sınıfımı
yılında doğdunuz?
di. Tabii bunlar 100–150 yıl öncesi- da geçmiştim. Babam bana, “Oğlum
Raşit ÖZKARDEŞ: 1327, yani nin lakapları, soyadı olmadığı için sen memur mu olmak istiyorsun,
miladi 1911 senesinde Denizli’nin aileler lakapları ile anılırlardı. Biz de yoksa esnaf mı? “ diye sordu. Ben
Kuyupınar Mahallesinde doğdum. dedemden sonra Hacı Raşitler ola- de kendisine, böyle bir kararı tek ba-
10–11 yaşlarına kadar doğduğum rak anılmaya başladık, soyadı kanu- şıma veremeyeceğimi, kendileri ne
evde yaşadıktan sonra Çaybaşı Ma- nu çıkarıldıktan sonra da Özkardeş diyorsa onu yapacağımı söyledim.
hallesine taşındık. soyadı alındı. Üç amcam vardı: Nuri Bunun üzerine babam, kendisine
3
bıraktığıma göre, ticarete atılmamı ima ilgilenirdi. Eski işadamları işçi- R.Ö. Tatil günlerinde Çamlık’a gi-
istediğini söyledi. Böylelikle de ben, lerini çok korurlardı. dilirdi, mesire yeri Çamlık’tı. Daha
daha önce tabaklığı bırakıp mani- sonra İncilipınar çıktı, ama orası
KIP KIP AHMET
faturacılığa başlamış olan babamın fazla rağbet görmedi. Çamlık biz-
yanında, ona yardımcı olarak ticaret Ö.G. Elektrik yokken yaşam den çok çok önceleri de gidilen bir
hayatıma başlamış oldum. nasıldı? Etrafınızı nasıl mesirelikmiş, yüzyıllardan beri gi-
aydınlatıyordunuz? dildiği söylenir. Sultan Nevruz’da
Ö.G. Evinizin yiyecek, giyecek (Hıdrellez - 6 Mayıs) halk oraya
R.Ö. Gaz lâmbası ile... Hatta daha
ve benzeri ihtiyaçlarını kim ve akın ederdi.
eskiden zeytinyağı kandili vardı.
nereden karşılardı?
Bu kandil ocağın içine asılırdı, çün- Ö.G. Bugünkü anlamda sinema,
R.Ö. Babamız karşılardı. O zaman kü çok is yapardı. Daha sonra gaz tiyatro, futbol ve benzeri
kadınlar çarşı-pazar bilmezlerdi. lâmbası kullanılmaya başlandı. Tür- eğlenceler olmadığına göre, bir
Kaleiçi’nde hemen hemen her şey kiye çok zor şartlardan geçti; neler genç adam olarak nasıl vakit
vardı. Ayrıca, yine bugün olduğu yaşandı... Şimdi en küçük bir şeye geçiriyordunuz?
gibi mahalle bakkalları ve manavla- isyan ediyoruz.
R.Ö. Vakit geçirilecek tek mekân
rı da vardı. Bir de, bazı şeyleri daha
Ö.G. Peki elektrik ne zaman geldi kahvehaneydi, biz de akşamları
ucuz alabileceğiniz sergiler (işpor-
Denizli’ye? kahveye çıkardık. Ben prafa** me-
tacı) bulunurdu. İhtiyaçlar buralar- raklısıydım. Hemen hemen her
R.Ö. Senesini hatırlamıyorum
dan karşılanırdı. Eskiden yiyecek akşam Meserret Kahvesine çıkar,
ama Denizli’de ilk elektriği Kıp-
çok boldu, nüfus da az olduğu için orada arkadaşlarla prafa oynayarak
kıp Ahmet adında birisi üretmiştir;
yiyecek sıkıntısı çekilmezdi. eğlenir, vakit geçirirdim.
Tersköprü’ye bir motor getirip kur-
Ö.G. Örneğin, haftada kaç kez et muştu. Ö.G. Benim bildiğim sizin bir de
yiyebilirdiniz? avcılık merakınız vardı ve sanki
Ö.G. Tersköprü neresi?
hayatınızda önemli bir yer tutar
R.Ö. Eskiden et çok yenirdi, bu-
R.Ö. Delikliçınar’dan Kayalık’a gibiydi. Bu merakınız nereden
günkü gibi değildi. Haftada üç-dört
inen yolda bir cami vardı, o caminin geliyor, mesela babanız avcı
defa yenirdi, yani istediğiniz zaman
önüne kurmuştu elektrik motoru- mıydı?
et yiyebilirdiniz.
nu. Daha sonra Belediye, Talat Bey
R.Ö. Babam avcılığa pek meraklı
Ö.G. Peki, duyup, isteyip de Bahçesi*nin yanındaki değirmende
değildi. Benim av merakım ise 1931
elektrik üretip şehre vermeye baş-
tadamadığınız bir yiyecek senesinde başladı ve uzun yıllar ar-
ladı.
yok muydu? tarak devam etti. Hatta sonradan
Ö.G. Ankara Radyosu ilk Denizli’de en meraklı avcı olarak
R.Ö. Yoksulluklar çekildi ama
olarak, 1934 yılında yayına ben kalmıştım. 1946 senesinde, sırf
parası olan her şeyi yiyebiliyordu,
başladı. Siz radyoyu ne zaman ava gitmek için otomobil aldım; bir
kıtlığı çekilen bir şey yoktu. Yalnız,
dinleyebildiniz? kaptıkaçtı idi. Ehliyeti de o zaman
Dünya Savaşı sırasında ekmek kıt-
almıştım. Otuz yıldan fazla ava git-
lığı oldu ve karneye bağlandı. O za- R.Ö. 1934 senesinde Denizli’de
tim.
man yine parası olan her şeyi yiye- radyo vardı tahmin ederim. Ama
bildi ama ekmeği bulamadı. Türkiye’nin en büyük eğlence aracı Ö.G. Belki de bu uzun ve
gramofondu. Radyo için, “Bir gün sağlıklı yaşamınızın
Ö.G. Sizin çocukluk ve
radyoda konuşan da görünecek- etkenlerinden biriydi.
delikanlılık dönemlerinizde, miş“ denirdi, hakikaten bu tahmin,
R.Ö. Tabii, mutlaka faydası ol-
şehirde insanlar arasında sınıf aşağı yukarı elli yıl içinde, televiz-
muştur.
farkı hissedilir miydi? yonla gerçek oldu. Yalnız gramofon
bir moda idi ve çok yaygındı. Ö.G. Avcılık arkadaşlarınızdan
R.Ö. Zengin olanlar belli olurdu
kimleri hatırlıyorsunuz?
tabii, ilk önce işinden belli olurdu. Ö.G. Peki, Denizli’de ilk sinema
Sayılı zenginler vardı. filmi nerede oynatıldı? Acaba, R.Ö. Öğretmen Hayrettin Boz-
benim de hatırladığım Himaye-i kaya, Avukat Ali Rıza Bey, Evkaf
Ö.G. Peki, tüccar, esnaf, işçi
Etfal Sinemasında mı? Müdürü Tahir Bey, Ahbap derdik;
gibi katmanlar arasında yaşam
Karahacıoğlugiller’den bir arkada-
standardı açısından ne farklar R.Ö. İlk orada değil. Denizli’de
şımız vardı, Cadı Halil adında bir
vardı? ilk sinema Delikiçınar Meydanında
arkadaşımız vardı, Ekleş Ali vardı...
Lise Caddesinin başlangıcına yakın
R.Ö. İşverenle işçi gayet samimi Bunlar hepsi çok eski arkadaşlar,
bir yerde açıldı.Yazlık sinemaydı.
bugün sağ olsalar yüz ilâ yüz yirmi
idi eskiden. Bir işçi patronuna çok
TATİL, BAYRAM, DÜĞÜN yaşlarında olurlardı.
hürmet ederdi; yani bugünkü gibi
DERNEK, AVCILIK
değil, âdeta emir eri gibi riayet eder- Ö.G. Bayramları biraz anlatır
di, ama iş sahipleri de maiyetlerini Ö.G. Tatil günleri ne yapılır, nasıl mısınız? Mesela Ramazan nasıl
ona göre gözetirdi ve geçimi ile da- eğlenilirdi? yaşanırdı?
*Saracoğlu bahçesi de denirdi. Şimdi içinden Mimar Sinan Caddesinin geçtiği geniş bir bahçeydi.
**Prafa: üç kişi ile oynanan kozlu bir iskambil oyunu
4
R.Ö. Ramazan’lar çok zevkli, ne-
şeli geçerdi. Aileler arasındaki ilişki
daha bir sıcak olur, gece ziyaretleri
sıklaşırdı. Ramazan geceleri özellik-
le keyifliydi; sevinç içinde iftar edi-
lir, sahurda da davulcular çıkarak
mâniler söyleyip evlerden bahşiş
alırlardı. Bayram gelince de, bay-
ramlık elbiseler giyilir, büyüklerden
başlanarak bütün akraba ve dostla-
ra bayram ziyaretine gidilirdi.
Ö.G. Kurban Bayramı?
R.Ö. Kurban Bayramında herkes
kurbanını kendi evinde keserdi. Bu-
günkü gibi apartmanlar yoktu, her
evin bahçesi vardı ve Denizli’de her 20 Ekim 1941
evin bahçesinden mutlaka, bizim
arık tabir ettiğimiz bir su geçerdi. sonra da faytona binmeye başla-
Etler akrabalara, konu komşuya Kurban Bayramı’nın en dı gelinler. Davul zurna eşliğinde
dağıtılırdı. Kurban Bayramı’nın en zevkli yanı, sabahleyin oyunlar, eğlenceler olurdu. Gece da-
zevkli yanı, sabahleyin erkenden erkenden kesilen mat yatsı namazına götürülür, eve
kesilen kurbanın etinden hemen kurbanın etinden gelince de dua okunurdu. Damat
kavurma yapılmasıydı. Kuyruk ya- hemen kavurma ayrılırken sırtını yumruklamak gibi
ğından da kuyruk helvası yapılırdı. bir de âdet vardı. Düğünler Perşem-
yapılmasıydı. Kuyruk
Tabii bunlar, bugünkü beslenme be günü yapılırdı. Henüz tatil günü
yağından da kuyruk
alışkanlığına uymayan, çok yağlı cuma idi o zamanlar. Damat o gün
helvası yapılırdı.
ve çok ağır yemeklerdir. O zaman arkadaşlarıyla yemeğe, eğlenceye
herhâlde insanların bünyeleri alışık Tabii bunlar, bugünkü gider, akşamüzeri eve dönerken de
olduğundan bu ağır yemekleri kal- beslenme alışkanlığına çerez getirirdi. Tabii ki o zaman çe-
dırabiliyormuş. uymayan, çok yağlı ve rez paketlerde değildi. Mendil boh-
çok ağır yemeklerdir. ça şekline sokulur, içine de çerez ve
Ö.G. Düğünler nasıl yapılırdı?
benzeri şeyler konurdu. Yani dama-
Evlenme ve sünnet düğünleri… O zaman herhâlde
dın düğünün ertesi cuma günü eve
insanların bünyeleri
R.Ö. Düğünlerde gelin arabası- çerez getirmesi âdettendi. Sünnette
alışık olduğundan
nın önünde dümbelek tabir edilen ise mevlüt okutulur ve yemek ve-
bu ağır yemekleri
çalgılar olurdu. İlk zamanlar araba rilirdi. Bugün de pek çok aile hâlen
yerine tahtırevan vardı. Daha son- kaldırabiliyormuş. bu geleneği sürdürüyor.
ra çardaklı arabalarla gelin alındı,
Ö.G. Bir de sizin evliliğiniz var
tabii, lütfen evliliğinizi ayrıntılı
olarak anlatır mısınız?
R.Ö. 1929 senesinde, 18 yaşında
iken evlendim ve 47 senelik bir be-
raberlikten sonra, 1976 senesinde
eşimi kaybettim. Evliliğim babamın
arzusu ile gerçekleşti; halamın kızı
ile evlendim. Rahmetli eşim Pakize
Özkardeş’ in annesi, Merzeci Hacı
Ali Efendi’nin eşi, babamın da kar-
deşi idi. Dolayısıyla bir yakın ak-
raba evliliği idi. 1978 senesinde de
ikinci evliliğimi yaptım.
Ö.G. Kaç çocuğunuz var?
İsimlerini ve doğum tarihlerini
söyler misiniz?
R.Ö. Beş çocuğum var: 1931 do-
ğumlu Saadet Mazıoğlu, 1933 do-
ğumlu Nail Özkardeş, 1936 doğum-
lu Gülseren Cillov, 1943 doğumlu
Metin Özkardeş ve 1945 doğumlu
Rezzan Mazıoğlu.
5
Ö.G. Bu kadar çocuğunuz olamayan sınıfını geçemezdi. layabildikleri herkesi getirip, Sökeli
olmasını önceden kararlaştırmış Ali’nin adamlarına göstererek: “Bu
Ö.G. Siz esnaf çocuğu olduğunuz
mıydınız? var mıydı? “diye soruyorlar, “Efem
için, herhalde tatillerde bir
olmayan yok ki, bu da vardı, bu da
R.Ö. Hayır, öyle bir kararımız başkasının dükkânında çırak
vardı “derken muazzam bir tutukla-
yoktu. olarak çalışmamışsınızdır.
ma oluyor. Bu arada benim babamı
Ö.G. Birçok mahallede olduğu R.Ö. Çalıştım. Babamın dükkâ- da götürüyorlar. Babam, “Fuzuli
gibi, sizin mahallenizde de önem nına gitmeden önce, dükkânımızın cana kıymayın, ben hocayım (babam
verilen, saygı duyulan insanlar karşısında bulunan Ateşoğlu Tevfik Arasta Camisinde hocalık da yapar-
Usta’nın yanında, iki sene terzi çı-
vardı mutlaka. dı) tavuk bile kesmem, değil ki insan
raklığı yaptım.
canına kıyayım“ demiş. Bunun üze-
R.Ö. Evet, mesela Halil Bektaş
DEMİRCİ EFE’NİN rine Demirci Efe kızanlara sinirle-
bizim mahallemizdendi. Hocaoğlu
DENİZLİ KATLİAMI nip: “Doğru dürüst bakın, olmayan
Hasan diye bir zat vardı, Durmuş
insanın canını yaktırmayın bana“
Akay (İhsan ve Cahit Akay’ın ba- Ö.G. Benim bildiğim kadarıyla,
diye bağırıyor. Kızan da efenin sinir-
baları) vardı, Şakirler diye bir aile sizin çocukluk, hatta belki
lenmesi üzerine korkusundan keke-
vardı –ki bizim eniştemiz olurdu-, ilk gençlik dönemlerinizde,
leyince babam kurtuluyor. Babamla
tabak Kazoğlu ailesi vardı. Bunlar Denizli’de azınlıklar yaşıyordu;
birlikte götürülen Salih Tütüncüoğ-
mahallemizin sayılı şahısları ve ai- yani Rum, Ermeni, Yahudi
lu ise maalesef kurtulamamış ve
leleri idi. toplulukları olması lazım.
diğer tutuklular gibi, boğazlanmak
Ö.G. Anneniz babanız bildiğim R.Ö. Vardı tabii. Ben Rumların veya bıçaklanmak suretiyle katledil-
kadarıyla hacı idiler. Hacılar nasıl sürgün edildiklerini iyi hatırlıyo- miştir.
uğurlanıp karşılanırdı? rum. Sonradan Yunanlıların iddia
ettiği gibi zulüm veya işkence al- Denizli’de bu vaka çok zalimane
R.Ö. Hacılar trenle giderlerdi, tında değil, normal olarak trenlere bir şekilde yaşandı, âlimi uleması da
dolayısıyla da istasyondan uğur- bindirilerek gönderildiler. O gün- gitti, zengini fakiri de gitti. Velhasıl
lanırdı. Babam ilk hacca gittiğinde lerde Denizli’de bir de çete hadisesi çok büyük bir felaket oldu. İşin kötü
çok gençmiş, 20 yaşlarındaymış. O oldu. Denizli’ ye gelen Demirci’nin tarafı, her şey unutuldu ve Demir-
zaman develerle ve iki ayda falan ci Mehmet Efe tarihte adı geçen bir
gidilip gelinebiliyormuş. Ayrıca şahsiyet haline geldi. Hâlbuki De-
yollar da çok tehlikeliymiş. Hüccac mirci Efe Denizli’ye haksız yere çok
Cumhuriyet kutlaması
(hacılar), Arapların kötü hareket- büyük bir fenalık yapmıştır.
pek öyle büyük,
leriyle karşılaşıyormuş. Soygunlar
mutantan (görkemli, Ö.G. Bu olaylar sırasında veya
çok olurmuş, hatta öldürmeler dahi
olmuş. Babam en son 1950 senesin- şatafatlı) bir kutlama öncesinde birçok aile başta
Tavas olmak üzere, çeşitli yerlere
de, vapurla hacca gidip geldi. olmadı. Ben o vakit
kaçmışlar, siz kaçmadınız mı?
on iki yaşında idim.
Ö.G. Benim çocukluğumdan,
Demirci hadisesinde R.Ö. Çete vakası olduktan sonra
mahallemizdeki bir hacının
Denizli’nin pek çok Tavas’a gittik ve aşağı yukarı bir ay
karşılanışı kalmış aklımda, sanki
insanı katledildiği için kadar Tavas’ta kaldık. Denizli’ye
hacı süslü bir atın üzerindeydi.
döndüğümüzde bile hâlâ çete vardı,
memlekette yas vardı,
R.Ö. Evet, atları şallarla, örtülerle tam temizlenmiş değildi.
o sebeple de coşkulu
süsleyerek hacı karşılayanlar olur-
bir kutlama olmadı. CUMHURİYET’İN İLANI VE
du ama bizim ailede öyle bir şey
DEVRİMLER
olmadı.
Ö.G. Peki, Cumhuriyet’in ilânı
Ö.G. Siz çocukluğunuzda kuran
Denizli’de nasıl kutlandı?
kursuna gittiniz mi? adamlarından Sökeli Ali Efe ve kı-
zanları, kadınlara, kızlara sarkıntı- R.Ö. Pek öyle büyük, mutantan
R.Ö. Kur’an kursuna çok kısa bir
lık etmişler. Bu sebeple de Sökeli Ali (görkemli, şatafatlı) bir kutlama ol-
müddet gittim. Şimdiki Sosyal Si-
Efe’yi, şimdiki Gazi İlkokulu’nun madı. Ben o vakit on iki yaşında
gortalar Çarşısının [bugünkü Ga-
karşısında bulunan eski tabakhane idim. Demirci hadisesinde Deniz-
zeticiler Cemiyeti’nin olduğu bina]
önünde vurdular. Bu sıradan hadi-
li’nin pek çok insanı katledildiği için
olduğu yerde Esat Efendi * Camisi seyi, Demirci Mehmet Efe Atatürk’e
memlekette yas vardı, o sebeple de
ve Medresesi vardı. Orada altı ay ‘Denizli’de Kuvayı Milliye’ye isyan
coşkulu bir kutlama olmadı.
kadar ders gördüm. Dershanede var’ diye rapor etmiştir. Sökeli Ali
namaz kıldırırlar, bazen de camiye vurulduğunda Demirci Efe Gonca- Ö.G. Siz eski alfabe ile öğrenime
götürüp camide kıldırırlardı. Daha lı’da imiş; hemen mevcut adamları- başladınız, daha sonra, 1928
sonra orası yıkıldı. Bizim okuduğu- nı alıp trene binerek geliyor ve De- yılında Harf İnkılâbı oldu ve yeni
muz okulda zaten kuran dersi vardı nizli’yi kuşatıyor. Eski hükümetin alfabeye geçildi. Bu çok önemli bir
ve en önemli dersti. Onda başarılı avlusuna bir kürsü kuruluyor, yaka- değişiklik, ne gibi zorluklar oldu?
*Gerelizade Esat Efendi Demirci katliamında öldürülenler arasındadır.
6
R.Ö. Eski yazıyı ben çok güzel
yazardım, okulda bir taneydi be-
nim yazım. Ne zaman yeni yazı
çıktı, ben de hemen öğretmenlerle
beraber kursa girdim. Kursu başarı
ile bitirince bana da yeni yazı öğ-
retebilir diye bir vesika verdiler ve
beni yeni yazı öğretmek üzere Göz-
ler köyüne tayin ettiler. Ben Gerzile
gibi, Manasır gibi civar köylerden
birisi olursa gidebileceğimi, aksi
takdirde gidemeyeceğimi söyleye-
rek reddettim.
Benim yeni yazıyı öğrenmem zor
olmadı, çünkü o zamanlar Ali Rıza
Bey diye bir İngilizce öğretmeninin
açtığı İngilizce kursuna devam edi-
yordum, dolayısıyla Lâtin harfleri-
ni tanıyordum, üç ay kadar devam
ettim, sonra da zaten Harf İnkılâbı
oldu. Bu kurs Çaybaşı Mahallesin-
de bulunan Türk Ocağı binasında
açılmıştı, Hatta yine bu binada, Vali
Talat Bey zamanıydı sanırım, Deniz-
li’de ilk dans kursu açılmıştı. O za-
manın sosyetesine mensup insanlar
bu kursa katılmışlardı.
Ö.G. 1925’te Şapka Kanununu ve
1934’te Kılık Kıyafet Kanununu
da yaşadınız. Bu değişimler nasıl
gerçekleşti, anlatır mısınız?
R.Ö. Şapka Kanununda, önce
fesler çıkarılıp, kalpak giyildi; bil-
diğiniz gibi Atatürk’ün de kalpak-
la çekilmiş birçok fotoğrafı vardır.
Kalpaktan sonra kasket çıktı, ondan
sonra da fötr şapkalar giyilmeye
başlandı.
Kıyafet Kanunu ise vatandaşı çok
huzursuz etti. Camiden takkeyle
çıkan adamı hapsetmişler, çarşaflı
kadınların çarşaflarını yırtıp hapse 19 Aralık 1940
atmışlar. Ben bu suretle tutuklanan-
lardan belki 100–150 kişiyi hapisten
R.Ö. İyi karşılanmadı. Rahmetli kü alayda sepetli motosiklet kul-
kurtarmışımdır. Politika ile uğraş-
Adnan Menderes ezanı tekrar Arap- lanabilen yokmuş, ben kullandım.
tığım ve Cumhuriyet Halk Partisi
ça okutmaya başlayınca, milletten Yürüyüşlerde falan önde sancağı
İl İdare Heyetinde olduğum için, o
çok iyi bir not almış ve çok takdir sepetli motosikletle ben taşırdım.
günün Emniyet Müdürü –Niğdeli
edilmiştir. Yani Türkçe ezana bizim
idi, ama ismini hatırlayamıyorum- TİCARET… KUMAŞTAN
insanımız hüsnükabul göstermedi.
ile çok iyi ilişkilerim vardı. “Tayin OTOMOBİLE SEKSEN YILLIK
edilirsem Raşit Bey bana arka çıkar Ö.G. Askerliğinizi anlatır mısınız? BİR SERÜVEN
“diye, benden medet umardı. Tek
R.Ö. Ben ilk askerliğimi bedelli
Ö.G. “Ticarete atılmam
Parti dönemi olması dolayısıyla
olarak Denizli’de yaptım. İkinci as-
kararlaştırılınca, okulu bırakıp
CHP İktidarda olduğundan, diğer
kerliğimi ise, 1940 senesinde Çorlu
babamla birlikte çalışmaya
memurlardan da böyle düşünenler
ve Kırklareli’nde yaptım. Kolordu
olurdu. Kıyafet Kanununda Türkiye başladım” demiştiniz, yani
Muhafız Alayı’nda şofördüm. Ko-
çok zorluk çekti. babanız manifaturacı olduğu için,
mutanımız, İstiklal Savaşı komu-
siz de hayata manifaturacı olarak
Ö.G. 1932 yılında ezan Türkçe tanlarından Salih Omurtak Paşa idi.
atılmış oldunuz.
olarak okunmaya başlandı. 7,5 ay başarılı bir askerlik dönemim
Bu değişiklik Denizli’de nasıl oldu. Otomobil şoförlüğü değil de R.Ö. Evet, 1938 senesine kadar
karşılandı? motosiklet sürücülüğü yaptım; çün- babama hizmet ettim. Babam ma-
7
nifatura işine, Demirciler kapı ağzındaki bir
dükkânda, rahmetli Mustafa Tütüncüoğlu
(İsmail Tütüncüoğlu’nun kardeşi) ile birlikte
başlamıştı. Daha sonra Kaleiçi’nde, Kestane
Pazarı denilen yerdeki dükkânı alarak oraya
geçti, Mustafa Bey de Demircilerdeki dük-
kânda ticarete devam etti. Babam o sene bir
bilânço yaparak, benimle ortak olarak çalış-
maya başladı.
1940 yılı sonlarında, ben ihtiyat askerliğim-
den dönüp yeniden çalışmaya başladığım
sıralarda, bir gün manifaturacı arkadaşlar
gelerek, “Raşit Bey, birlikte bir şirket kura-
lım ve her şeyi bırakıp, sadece Sümerbank’ın
mallarını satalım “dediler. İkinci Dünya Sa-
vaşı yıllarıydı ve Milli Korunma Kanununun
en şiddetli tatbik edildiği bir dönemdi. Bu işi
yapmak üzere Manifaturacılar Birliği adında
bir şirket kurduk. Bu şirketin müdürlüğünü
de benim üstlenmemi istediler. Ben, babamı
yalnız bırakamayacağımı söyleyerek reddet-
tim. Arkadaşlar, “Biz babana yardımcı olu-
ruz “deyip ısrar edince kabul etmek zorunda
kaldım. 1941–42–43–44 yılları boyunca da bu
şirketin müdürlüğünü üstlendim. Isparta-
lı Vali Osman Nuri Tekeli ve ondan sonraki
Vali Cevat Ökmen dönemlerinde bu şirkette
çalıştım.
Günde 300–400 kişiye mal verirdik. Mallar
nüfus cüzdanı ile veriliyordu; nüfus başına
4 m basma veya patiska… Sonradan sadece
Sümerbank mallarını değil, Ticaret Ofisinin
getirttiği malları da, valiliğin tahsisi ile biz
8
Description:RAŞİT ÖZKARDEŞ •HULUSİ ORAL'IN ANILARI. • KALEİÇİNDE Yaşar Tok, Hulusi Teoman Oral'la yaptığı uzun söyleşinin bir .. Bizim okuduğu-.