Table Of ContentMustafa Kemal Atatürk
NUTUK
Günümüz Türkçesiyle Eksiksiz Tam Metin
Hazırlayan
Kemal Gurulkan
Nutuk Nedir ve Nasıl Okunmalıdır?
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Başkanı
sıfatıyla fırkanın ikinci büyük kongresinin ger çekleştiği 15 - 22 Ekim 1927
tarihleri arasında toplam 36 saat 31 dakika süreyle verdiği büyük nutku
cumhuriyet tarihimizin önemli kaynaklarından birisidir. Atatürk’ün, 19 Mayıs
1919’da Samsun’a çıkışından başlayarak 1926 yılı ortalarına kadar anla tılan
olayların daima odak noktasında yer alması ve anlattıkla rını bir kısım
belgelerle desteklemesi eserin önemini arttırmak tadır.
Nutkun neden verildiği hususunda Atatürk’ün ifadelerine baktığımızda
bunu milletine karşı bir görev saydığını görürüz: “Yıllardan beri devam eden
çalışma ve davranışlarımızın hesa bını millete vermenin görevim olduğu
düşüncesindeyim.” Nut kun öncelikle “inkılabımızın anlaşılmasında tarihe
yardımcı ol ma” amacına yönelik olduğu, bununla birlikte mazi olmuş bir
devrin hikayesinde “millet için, gelecek nesiller için dikkat ve uyanıklığı
davet edebilecek bazı noktaları ortaya koymak” çaba sı içinde olduğu da
bizzat Atatürk’ün ifadeleriyle sabittir. Yuka rıdaki alıntılarda Atatürk’ün
millete hesap vermekten çok, söz konusu dönem içerisinde önemli gördüğü,
özellikle yeni nesille rin öğrenmesini istediği bazı noktalarda kendi
görüşlerini bir kez daha hatırlatmak isteği ön plana çıkmaktadır.
Atatürk’ün nutuk hazırlığına 1927 yılı başlarında giriştiği, ancak sağlık
sorunları nedeniyle ara verdiği ve İstanbul’da ta mamladığı bilinmektedir.
Atatürk malzemeyi kendi dosyaların dan, ilgili bakanlıkların 1920-1926
yılları arasındaki çalışma özetlerini içeren raporlarından oluşan çok sayıda
belgeden ken di ayırmış ve yazdırmıştır. Yazdırma işlemi katiplerden
bazıları nın bayılmalarına yol açacak kadar uzun ve yoğun geçmiştir.
Nutkun başladığı 19 Mayıs 1919 tarihinden 1927’ye kadar geçen sürece
baktığımızda, Millî Mücadele’yi yapmak için yola beraber çıkan kadronun
hemen tamamen dağıldığını görmekte yiz. Cumhuriyetin ilanı ile başlayıp,
Nutuk’ta kısaca bahsedilen İzmir suikasti ile Kâzım Karabekir, Rauf Orbay
ve Ali Fuat Ce-besoy gibi en önde gelen yardımcılarının da Türk siyasi
hayatın daki etkinliklerinin kısıtlanmasından sonra Mustafa Kemal Ata türk
nutuk vermekte ve bu gelişmelerle ilgili zihinlerde belirme si muhtemel
soruları cevaplamaktadır. Atatürk, tasfiye edilen insanların hepsinin de yolun
bir noktasında takılıp kaldıklarını, Türk Milletini çağdaş medeniyet
seviyesine ulaştıracak tek yol olan Cumhuriyeti anlayamadıklarını iddia
etmektedir. Ata türk’e göre bu şahıslar hedefi anlayamamakla kalmamışlar,
hat ta engel olmaya çalışmışlardı. Ulaşılan noktada en büyük pay sahibi,
eserini korumak için bu tasfiye hareketine girişmek duru munda kaldığını
ifade ediyor. İşte nutuk bir bakıma gelinen bu durumu açıklamaya
çalışmaktadır.
“Nutuk Nedir?” sorusuna cevap ararken Nutkun “Atatürk çü düşünce
sisteminin temeli” olmaktan “siyasi bir vesika”ya, “Türkler için bir iftihar
destanlığı”ndan bir “hesaplaşma” ve “ithamnameliğe” kadar çeşitli uçlarda
değerlendirmelerle karşılaş mak mümkündür.
Nutuk, mücadelenin Cumhuriyet rejimine geçişle noktalan masında en etkin
şahsiyet Mustafa Kemal Paşa olduğuna göre, bu inkılâbın metodu, başlangıç
ve gelişme safhaları, geçirdiği aşamalar, tehlikeler ve sonucu üzerinde
birinci elden kaynak mahiyetindedir.
Nutuk, Atatürk’ün daha XX. Yüzyılın ilk yıllarından itiba ren şekillenen
siyasi anlayış ve düşüncelerini imkân bulduğun da nasıl uygulamaya
koyduğunu gösteren âdeta kendi kendisi ni anlatıyor diyebileceğimiz en özgün
çalışmadır.
Nutuk’ta ortaya koyduğu fikirler, ana hatları ile Atatürk’ün ölümüne kadar
olan dönemin politikalarının da hareket nokta larını oluşturmuştur.
Nutuk her şeyden önce 19 Mayıs 1919’dan 1927 yılı başları na kadar geçen
süre içinde Mustafa Kemal Paşa’nın olaylara ve şahıslara bakışını,
değerlendirmelerini birinci elden veren bir kaynak niteliğine sahiptir. Bu
itibarla Atatürk’ün kendisi üzerin de yapılacak çalışmalar için vazgeçilmez
bir kaynaktır.
Nutuk sahibinin, söz konusu ettiği konularda daima bir nu maralı şahsiyet
olması, verdiği bilgilerin değerini arttırırken kendisinin söz konusu olaylarda
taraf olduğu da unutulmama lıdır. Bu nedenle Nutuk’ta söz konusu edilen
şahıslar ve olaylar la ilgili farklı hatıralar ile belgelerin de göz önüne
1
alınması bi limsel bir zorunluluktur.
Kemal Gurulkan
1 Doç. Dr. Cezmi Eraslan’ın Nutku yazıldığı zaman, zemin ve içeriği ba kımından ele aldığı “Türkiye
Cumhuriyeti Tarihinin Temel Kaynakla rından Biri Olarak Nutuk” adlı makalesinden özetleyerek
sunmuş ol duğumuz bu bilgileri kullanmama izin verdiği için hocam Sn. Cezmi Eraslan’a teşekkür
ederim.
Konuyla ilgili geniş ve doyurucu bilgiler için bkz. Cezmi ERASLAN, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin
Temel Kaynaklarından Biri Olarak Nutuk”, Tarih Boyunca Türk Tarihinin Kaynakları Semineri 6-7
Hazi ran 1996, İÜ. Edebiyat Fak. Tarih Araştırma Merkezi, İst. 1997.
Samsun’a Çıktığım Gün Genel Durumun Görünüşü
1335-1919 yılı Mayısı’nm 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Durumun genel
görünüşü:
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş,
Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları son derece ağır bir ateşkes
antlaşması imzalanmış. Dünya Savaşı’nın uzun yılları zarfında, millet, yorgun
ve fakir bir hâlde. Millet ve memleketi dünya savaşına sürükleyenler, kendi
hayatlarının derdine düşerek ülkeden kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamını
işgal eden Vahdettin, soysuzca, yalnız kendini ve tahtını koruyabileceğini
hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın
başkanlığındaki kabine; aciz, haysiyetsiz yüreksiz, yalnız padişahın iradesine
tabi ve onunla birlikte kendilerini de koruyacak herhangi bir durumu
kabullenmişler.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilaf devletleri, ateşkes hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer
bahane ile İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana vilayeti
Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Antep) İngilizler tarafından işgal edilmiş.
Antalya ve Konya’da İtalyan askerî birlikleri; Merzifon ve Samsun’da İngiliz
askerleri bulunuyor. Her tarafta, yabancı subay ve memurları ile özel
adamları görevde. Nihayet, söze başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün
önce, 15 Mayıs 1335-1919’da İtilaf devletlerinin izniyle Yunan ordusu
İzmir’e çıkarılıyor.
Bundan başka, memleketin her yanında, Hristiyan unsurlar gizli ve açık
kendi arzu ve isteklerinin gerçekleşmesi için devletin, bir an önce çökmesine
çalışıyorlar.
Daha sonraları elde edilen belge ve bilgiler ile doğrulandı ki, İstanbul
Rum Patrikhanesi’nde kurulan “Mavri Mira” heyeti (Belge 1), şehir
merkezlerinde çete kurmak ve idare etmek, mitingler ve propagandalar
yapmakla meşgul. Yunan Kızılhaçı, Resmî Göçmenler Komisyonu, “Mavri
Mira” heyetinin çalışmalarına yardımcı oluyor. “Mavri Mira” heyeti
tarafından idare edilen Rum okullarının izci teşkilatları, yirmi yaşını geçmiş
gençler de dâhil olmak üzere her yerde kuruluyor.
Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira heyetiyle uyum içinde
çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor.
Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz kıyılarında kurulmuş ve
İstanbul’daki merkeze bağlı Pontus Cemiyeti sessizce ve başarıyla çalışıyor.
(Belge 2)
Karşı Kurtuluş Çabaları
Durumun dehşet ve zorluğu karşısında, her yerde, her bölgede birtakım
kişiler tarafından karşı kurtuluş çareleri düşünülmeğe başlanmış idi. Bu
düşünce ile yapılan girişimler, birtakım kuruluşları doğurdu. Örnek olarak:
Edirne ve çevresinde Trakya-Paşaeli unvanıyla bir cemiyet vardı. Doğu’da
(Belge 3) Erzurum’da ve Elaziz’de (Elazığ) (Belge 4) genel merkezi
İstanbul’da olmak üzere Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-i Milliye
Cemiyeti kurulmuştu. Trabzon’da Muhafaza-i Hukuk isminde bir cemiyet
bulunduğu gibi İstanbul’da Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti
vardı. Bu cemiyet merkezinin gönderdiği delegelerle, Of kazasıyla Lazistan
livası (ilçe ile il arasında mülki bir idare birimi, sancak)nda şubeler
açılmıştı. (Belge 5,6)
İzmir’in iflgâl olunacağına ilişkin Mayıs’ın onüçündenberi somut belirtiler
görünen İzmir’de bazı genç vatanseverler, ayın 14/15’inci gecesi, bu kötü
durum hakkında fikir alışverişinde bulunmuşlar ve bir oldubittiye geldiğine
şüphe kalmayan Yunan işgâlinin (İzmir’in) vatandan koparılması ile
sonuçlanmasını engellemek prensibinde birleşmişler ve Reddi İlhak (Vatanın
parçalanmasını red) prensibini ortaya atmışlardır. Aynı gecede bu amacın
çerçevesini oluşturmak için İzmir’de Yahudi Maşatlığı’nda toplanabilen halk
tarafından bir miting yapılmışsa da ertesi gün sabahleyin Yunan askerlerinin
rıhtımda görülmesiyle bu girişim ümit edilen derecede bir sonuç
doğurmamıştır.
Millî Kuruluşlar, Siyasi Amaç ve Hedefleri
Bu cemiyetlerin kuruluş amacı, kuruluşlar ve siyasi hedefleri hakkında
özet bilgi vermek yerinde olur düşüncesindeyim.
Trakya-Paşaeli Cemiyeti’nin ileri gelenlerinden, bazılarıyla daha
İstanbul’da iken görüşmüş idim. Osmanlı Devleti’nin yıkılışını çok kuvvetli
bir ihtimal olarak görüyorlardı. Osmanlı topraklarının parçalanması tehlikesi
karşısında, Trakya’yı, mümkün olursa Batı Trakya’yı da birleştirerek bir
bütün olarak İslam ve Türk câmiası hâlinde kurtarmayı düşünüyorlardı.
Fakat bu amacın gerçekleşmesi için o zaman akıllarına gelen tek çare
İngiltere’nin, bu mümkün olmazsa Fransa’nın yardımını sağlamak idi. Bu
amaçla bazı yabancı kişilerle temas ve görüşme yolları da aramışlardı.
Hedeflerinin bir Trakya Cumhuriyeti kurmak olduğu anlaşılıyordu.
Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin kuruluş amacı
da; [tüzüklerinin ikinci maddesi] Doğu vilayetlerinde yerleşmiş bütün
unsurların dinî ve siyasî haklarının serbestçe gelişmesini sağlayacak meşru
sebeplere girişmek, adı geçen vilayetlerin Müslüman halkının tarihî ve millî
haklarını, gerektiğinde, medeni dünya önünde savunmak; Doğu vilayetlerinde
meydana gelen zulüm ve cinayetlerin sebep ve failleri ile sebep olanlar
hakkında tarafsız incelemeler yaparak suçluların hızla cezalandırılmalarını
istemek; unsurlar arasındaki kötü niyet ve düşüncelerin ortadan
kaldırılmasıyla eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin geliştirilmesine çalışmak,
savaşın Doğu vilayetlerinde doğurduğu harap ve sefalet hâline hükümet
katında girişimlerde bulunmak suretiyle, mümkün oldukça, çareler bulmaktan
ibarettir.
İstanbul’daki idare merkezlerinden verilmiş olan bu direktif çerçevesinde,
Erzurum şubesi Doğu illerinde Türk’ün hukukunu korumakla birlikte zorunlu
göç sırasında yapılan kötü muamelelerde milletin kesinlikle suçlu
bulunmadığını ve Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna
karşılık Müslümanların çok gaddarca hareketlere uğradığını ve hatta emre
aykırı olarak göçü engellenen bazı Ermenilerin koruyucularına reva
gördükleri davranışları, belgelerle ispatlayarak ve medeni dünyaya sunarak
Doğu vilayetlerine dikilen kötü bakışları hükümsüz bırakmak için çalışmaya
karar veriyor [Erzurum şubesinin beyannamesi].
Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin ilk Erzurum
şubesini kuran kişiler, Doğu vilayetlerinde yapılan propagandalar ve
bunların hedefleri, Türklük-Kürtlük-Ermenilik sorunlarını, ilmî, teknik ve
tarihî bakış açılarından inceleme ve araştırma yaptıktan sonra, yapılacak
çalışmaları şu üç noktada tespit ediyorlar [Erzurum şubesinin basılı raporu]:
1) Kesinlikle göç etmemek;
2) Acilen ilmî, iktisadî ve dinî teşkilat oluşturmak;
3) Saldırıya uğrayacak Doğu illerinin herhangi bir köşesini savunmak için
birleşmek.
Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin İstanbul’daki
idare merkezinin, çağdaş ve bilimsel yollarla amaca ulaşabileceği hakkında
fazlaca iyimser olduğu anlaşılıyor. Hakikaten bu yolda çalışmaktan geri
durmuyor. Doğu illerinde Müslüman halkın hukukunu korumak için Le Pays
adında Fransızca bir gazete yayımlıyor. Hadisat gazetesinin haklarını
ellerinde bulunduruyor. Bir taraftan da İstanbul’daki İtilaf devletleri
temsilcilerine ve onların başkanlarına muhtıra veriyor. Avrupa’ya bir heyet
göndermeye hazırlanıyor. (Belge 7)
Bu açıklamalardan açıkça anlaşılacağını zannederim ki, Vilayat-ı Şarkiye
Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’ni ortaya çıkaran önemli sebep ve
endişe, Doğu vilayetlerinin Ermenistan’a verilmesi ihtimali oluyor. Bu
ihtimalin gerçekleşmesi de, Doğu vilayetleri nüfusunda Ermenilerin
çoğunluğa sahip gösterilmesine, tarihî haklar açısından mukaddem kabul
edilmesine çalışanların, ilmî ve tarihî belgelerle dünya kamuoyunu iğfal
başarısında ve bir de Müslüman ahalinin Ermenîleri katleden vahşiler
olduğu iftirasının gerçek olduğunun kabulü hâlinde olabileceği düşüncesi
hakim oluyor. Bundan dolayı cemiyet, aynı sebep ve yollarla millî ve tarihî
hakları savunmaya çalışıyor.
Karadeniz’e kıyısı olan bölgelerde de, bir Rum Pontus hükümeti
oluşturulabileceği korkusu vardı. İslam halkı, Rumların boyunduruğu altında
bırakmayıp, varlıklarını sonsuza dek korumak amacıyla, Trabzon’da da bazı
kişiler ayrıca bir cemiyet kurmuşlardı.
Merkezi İstanbul’da bulunan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet
Cemiyeti’nin amaç ve siyasi hedefi, adından da anlaşılacaktır: Herhâlde
merkezden kopmak amacını güdüyor.