Table Of ContentTürkçcsi : F.ndcr Gürol
❖
İLKEKİTAP
NEDEN HIRİSTİYAN DEĞİLİM
BERTRAND RUSSELL
NEDEN HIRİSTİYAN
DEĞİLİM
(WHYIAM NOT A CHRİSTtAN)
Çeviren:
Ender G ürol
ATIF ŞENEL
AVUKAT
İstanbul Barosu 12318 Sicil
Gaziosmanpaşa V.D. 10640070660
Ali GalipBey Cad. 15/4-56
Gaziosmanpaşa İstanbul
İlke Kitap
1. Basım
Eylül 1996
Dizgi: Cem Yayınevi
ISŞN 975-8069-02-0
Baskı: Yaylacık Matbaası
İlke Basın Yayım
Eski Osmanlı Sok. Dilan Sitesi
A Blok Kat 5 D. 10 Mecidiyeköy-tST.
Tel: (0212) 274 98 74 - 274 98 75
Faks:(0212)288 59 62
I
NEDEN HIRİSTİYAN DEĞİLİM^
Bugün ele alacağım konu, "Neden Hıristiyan değilim?"
adını taşıyor. İlkin "Hıristiyan" sözünden ne anlaşıldığını belirt
mek iyi olur sanırını. Bugün bu sözcük çoğu kimse tarafından
gelişigüzel kullanılmaktadır. Bazıları, iyi bir hayat sürmeye ça
lışan kimse olarak görüyor sadece. Bu anlamda, sanırım bütün
dinlerde ve mezheplerde Hıristiyan denecek kiliselerin olması
gerekecek; ama bunun, sözcüğün gerçek anlamı olduğu kanısın
da değilim, çünkü Budistler, Konfüçyüsçüler, Müslümanlar gibi
Hıristiyan olmayan birçok insan da iyi bir hayat yaşamaya çalış
maktadır. Hıristiyandan anladığım, kendi içine, doğan ışıkların
kılavuzluğu altında yaşamaya çalışan kimse değildir. Kendinize
Hıristiyan diyebilmeniz için önce, belli bir ölçüde kesin inancı
nızın olması gerektiğini sanıyorum. Bu sözcük St. Augustine
veya S t. Thomas'ın zamanındaki anlamı taşımamaktadır bugün.
O günlerde, biri Hıristiyanım dediği zaman, ne demek istediği
açıkça anlaşılırdı. Büyük bir kesinlikle açıklanmış bir inançlar
topluluğunu kabul ediyordunuz demekti, bu inançların her bir
noktasına bütün gönlünüzle inanıyorsunuz demekti.
5
HIRİSTİYAN KİME DERLER?
Bugünkü anlamı biraz değişti. Hıristiyanlıktan anladığımız
bugünkü anlam daha bir belirsiz. Bununla birlikte, kendine Hı
ristiyan diyen kimsenin iki ayrı özelliğe sahip olması gerek
mektedir. Bunlardan biri, dogmatik niteliktedir - Tanrıya ve
ruhun ölümden sonra yaşadığına inanmanız gerekir. Bu iki şeye
inanmıyorsanız, Hıristiyanım diyemezsiniz. Sonra, İsa konu
sunda da bazı şeylere inanmanız gerektir. Örneğin, Müslüman-
lar da Tanrıya ve ruhun öldükten sonra yaşadığına inanırlar,
ama kendilerine Hıristiyan demiyorlar. Hiç olmazsa, İsa'nın,
Tann değilse bile, insanların en iyisi ve en bilgesi olduğuna
inanmanız gerekir. Buna da inanmazsanız kendinize Hıristiyan
demenize hakkınız yoktur. Almanaklarda veya coğrafya kitap
larında bu sözcüğün ayn bir anlamı yok değildir, dünyanın nü
fusunu, Hıristiyan, Müslüman, Budist veya fetişistler v.s. diye
ayırmaktadırlar, bu anlamda doğal olarak hepimiz hıristiyan
oluyoruz. Coğrafya kitapları hepimizi içine alıyor, ama bu sade
ce coğrafya ile ilgili bir konu olduğu için göz önüne getirmeye
biliriz. Bu yüzden, sizlere, Hıristiyan değilim derken, iki nokta
yı göz önünde tutmamız gerekiyor, birincisi Tanrıya ve ruhim
ölümden sonra yaşadığına niçin inanmadığımda", İkincisiyse,
her ne kadar İsa'yı büyük bir ahlakçı olarak kabul ediyorsam
da, insanların niçin en iyisi ve bilgesi olmadığıdır.
Geçmişte, Tannya inanmayanıann başarılı birtakım çabala
rı olmasaydı, Hıristiyanlığın bu denli esnek bir tanımım yapa
mazdım. Demin de dediğim gibi, bu sözcük eskiden daha çok
şey ifade ediyordu. Örneğin, cehenneme inancı, kapsıyordu.
Yakın zamanlara kadar sonsuz cehenneme inanç, Hıristiyanlı
ğın temel bir konusuydu. İngiltere'de bildiğiniz gibi, Meşveret
Meclisinin bir kararıyla temel niteliğinden çıkmıştır, Canter-
6
bury Başpiskoposuyla Yoık Başpiskoposu bu karan kabul et
memişlerdir, ama bizim ülkemizde dinimiz Parlamentodan
çıkan bir yasa ile düzenlenmektedir, bu bakımdan Meşveret
Meclisi piskopos hazretlerine kulak asmadan, cehennem kavra
mım Hıristiyan için gerekli kılmamıştır. Böylece Hıristiyanın
cehenneme inanması gerektiği üstünde durmayacağım.
TANRININ VARLIĞI
Tanrının varlığı konusu büyük ve ciddi bir sorundur, doğru
dürüst ele alabilmem için, îsa yemden gelinceye kadar sizleri
burada tutmam gerekir, bu bakımdan oldukça kısa bir özetini
yaparsam, beni bağışlayacağınızı umanm. Katolik Kilisesinin,
Tannnın varlığının, sadece akılla doğrulanabileceği dogmasını
koymuş olduğunu bilirsiniz tabiî. Bu oldukça acayip bir dogma
dır, ama onların dogmalarından biridir. Bunu koymalarının ne
deni, bir zamanlar, Özgür düşünürlerin, Tanrının varlığına karşı
akim ileri sürebileceği filan falan kanıtlar olduğunu, ama Tanrı
nın varlığını inançlarıyla kavradıklanm söylemeyi âdet edinmiş
olmalarıydı. Kanıtlar ve nedenler, uzun uzun ortaya konmuş,
Katolik Kilise ise bunlara bir son verilmesi zorunluluğunu duy
muştu. Bu yüzden Tannnın varlığının akılla tek başına doğrula
nabilir olduğunu söylemişler ve bunu doğrulamak için kanıt
diye düşündükleri bazı şeyleri ileri sürmüşlerdir. Tabiî bu kanıt
lar çoktur, biz sadece birkaçını ele alacağız.
İLK NEDEN
Anlaşılması en kolay ve basit olan Ük Neden'dir hertıalde.
7
(Buna göre, bu dünyadaki her şeyin bir nedeni vardır, ama bu
nedenler zincirinde gittikçe geriye gidecek olursanız tik
Neden'e varırsınız, bu tik Neden'e de Tanrı denmektedir.) Bu
muhakeme, günümüzde büyük önem taşımamaktadır, çünkü,
bir kere, neden dediğimiz şey, eskiden nedenden anlaşılan şey
değildir artık. Filozoflar ve bilim adamları nedensellik üstünde
çalışmışlardır, ama bugün eskisi gibi önem taşımamaktadır; ay
rıca bir İlk Neden muhakemesinin geçerli olmadığım da görebi
lirsiniz. Gençken ve bu sorunlar üstünde ciddi olarak kafamı
yorarken uzun bir süre İlk Neden muhakemesini benimsemiş
tim, sonunda, bir gün 18- yaşında John Stuart Mill'in kendi
hayat hikâyesini okudum; orada şu cümleyle karşılaştım:
"Babam bana "Beni kim yarattı?" diye sorusunun cevaplandın-
lamıyacağım öğretti, çünkü bu soru başka bir soruya yol açıyor
du hemen, "Tanrıyı kim yarattı?" sorusuna. " Bu basit cümle, İlk
Neden muhakemesinin yanlışlığını öğretti, hâlâ da böyle düşün
mekteyim. Her şeyin bir nedeni olması gerekiyorsa, Tannnın da
bir nedeni olması gerektir. Nedensiz herhangi bir şey olabilirse,
dünya Tanrının kendi de olabilir, böylece bu muhakemenin ge
çerli yanı kalmaz. Bu, Hindulann görüşüne benzer. Onlara göre
dünya, bir fil üstünde durmaktadır, filse bir kaplumbağanın.
"Peki, ya kaplumbağa?" diye sorulunca, Hintli, "Konuyu değiş
tirsek nasıl olur?" diye cevap vermiştir. Bu muhakeme de
hemen hemerç berikiyle aynı. Dünyanın bir başlangıcı olması
için sebep yok; aynı şekilde ezelden beri var olmuş da olabilir.
Dünyanın bir başlangıcı olması için neden yok. Nesnelerin bir
başlangıcı olması fikri, hayal gücümüzün yoksulluğundan olsa
gerek. Bu yüzden, İlk Neden muhakemesi konusunda fazla dur
mayabilirim.
8
DOĞA YASASI
Doğa yasasından da sık sık görülen bir muhakeme çıkmak
tadır. Bu muhakeme, bütün onsekizinci yüzyıl süresince, özel
likle de Sir Isaac Newton'un etkisi altında, gözde bir düşünüş
yoluydu. İnsanlar, gezegenlerin güneşin çevresinde çekim kanu-
nua göre döndüğünü gözlemişlerdi, Tann bu şekilde dönmeleri
ni buyurduğundan, bu gezegenler böyle dönmek zorundaydılar.
Bu, onları, çekim kanunun açıklanmasından kurtaracak olan
uygun ve basit bir açıklamaydı. Günümüzde, çekim kanununu,
Einstein’m getirmiş olduğu, oldukça karmaşık bir şekilde açıklı
yoruz. Sizlere, Einstein'm çekim kanunu üstünde ders verecek
değilim, çünkü o da epey uzun zaman alır. Bilinmesi gereken şu7
var ki, günümüzde artık Newton'un sistemindeki doğa yasası
geçerli değil, Newton'un sisteminde, kimsenin anlayamayacağı
bir nedenden dolayı, doğanın birömek bir hareketi vardır. Doğa
yasası sandığımız birçok şeyin, bugün, aslında insanın alışkan
lıkları olduğunu görüyoruz. Yıldızlar uzayının en uzak derinlik
lerinde bile ölçülerin aynı olduğunu biliyorsunuz. Bu elbette ki
ilginç bir olgu, ama doğa yasalan diyemezsiniz buna. Doğa ya-
salafı diye bakılan birçok şey de bu cinsten. Öte yandan, atom
ların nasıl hareket ettiğini görecek olursanız, insanların sandı
ğından ayn olarak bu atomların doğa yasasına boyun
eğmediğinin farkına varırsınız, vardığımız kanunlar istatistik
birtakım ortalamalardır ki, rastlantısal olabilirler. Hepimiz bili
riz, zar attığınızda düşeş gelmesi için otuzaltı atışta bir olasılık
vardır, buna, zann herhangi bir niyetle atılmasının kanıtı olarak
bakmıyoruz; tersine, her atışımızda düşeş gelecek olsaydı, o
zaman bunun ardında bir niyet olduğuna inanırdık. Doğa yasa
larının çoğu bu durumdadır. Rastlantı yasalarından çıkan istatis
9
tik ortalamalardır, bu da doğa yasası konusunu eskisinden çok
daha anlamsız yapmaktadır. Yarın değişebilecek olan bilimin
geçici durumu bir yana, doğa yasalannın bir kanun koyucusunu
gerektirdiği düşüncesi, doğa ve insan yasaları arasındaki bir ka
rışıklıktan doğmuştur. İnsan yasaları, size belli bir şekilde dav
ranmanızı söyleyen, belli bir şekilde davranabileceğiniz veya
davranmıyacağımz, emirlerdir, ama doğa yasalan nesnelerin as
lında nasıl hareket ettiklerini anlatır, aslında ne yaptıklarının
sırf bir gözlemi olduğu için de, onlara bu şekilde davranmasını
söyleyen bir kimse olması gerektiğini ileri süremezsiniz, çünkü
böyle bile olsa o zaman şu soru çıkar karşınıza; "Tann niçin
filan yasayı çıkardı da falan yasayı çıkarmadı?" Tannnın bunu
sırf kendi cam öyle istediğinden yapmış olduğunu, herhangi bir
nedene dayanmadığım söyleyecek olursanız, o zaman yasayaa
tâbi olmayan bir şeyin varolduğunu düşüneceksiniz, böylece
doğa yasası silsileniz bozulmuş olacaktır. Koyu dindarların de
diği gibi, Tannmn filan yasayı koyup, falan yasayı koymama
sında bir hikmet vardır derseniz - nedenin doğal, en iyi evreni
yaratmak olduğunu düşünürseniz - Tannmn koyduğu yasalarla
bir neden olsaydı, o zaman Tannmn kendi de yasaya bağımlı
olması gerekirdi, denebilir. Bu bakımdan, Tannyı araya soka
rak herhangi bir fayda elde etmiş olmuyorsunuz. Tannsal buy
rukların dışında ve ondan önce bir yasa vardır gerçekte, Tann
sizin amacınıza hizmet etmemektedir, çünkü kendi, En Son-
Yasa Koyucu değildir. Kısacası, bu doğa yasayı muhakemesi
nin eski gücü kalmamıştır. Muhakemeleri gözden geçirirken,
zaman içinde yolculuğuma devam etmekteyim. Tannmn varlı
ğını doğrulamak için ileri sürülen kanıtlar zaman geçtikçe nite
liklerini değiştirmektedirler. İlkin kesin birtakım yanlışlar taşı
yan, katı birtakım zihin muhakeme yolları vardı. Modem
10