Table Of ContentRAİF KARADAĞ
MUHTEŞEM
İMPARATORLUĞU
YIKANLAR
Dördüncü Baskı
DİVAN YAYINLARI
Cağaloğlu, Çatalçeşme Sokağı
No: 29/12 - 34410 İSTANBUL
Tel: 520 70 70
Kapak : Kenan Özcan
Baskı, Cilt:
Bayrak Yayımcılık - Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Tel: 528 39 53 - İstanbul/1991
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GİRİŞ
İLÂN OLUNAN MEŞRUTİYET VE SALİB
MEŞRUTİYETTE MUHALEFETİN DURUMU
MUSTAFA REŞİT PAŞA DA MASON’DU
MEŞRUTİYETİN İLÂNINDAN SONRA AVRUPA’NIN ENDİŞELERİ
İNGİLTERE VE RUSYA İMPARATORLUĞU YIKMA HUSUSUNDA
BİRLEŞMİŞLERDİ
ARNAVUTLARIN OSMANLI İÇİNDEKİ YERLERİ
BÜYÜK REŞİT PAŞA MUAMMASI
MUSTAFA REŞİT PAŞA
TÜRK - İNGİLİZ - FRANSIZ İTTİFAKI
MUSTAFA REŞİT PAŞA SADRAZAM
MUSTAFA REŞİT PAŞANIN HALK NAZARINDA GÖZDEN
DÜŞMESİ
MUSTAFA REŞİT PAŞANIN AZLİ VE AVUSTURYA
LONDRA ANLAŞMASINDAN SONRAKİ HADİSELER
MUSTAFA REŞİT PAŞANIN ÖLÜMÜ VE SONRASI
SULTAN ABDÜLÂZİZ HAN’IN CÜLUSU
DENİZLERDE BÜYÜK İNKILÂP
KIRIM HARBİNİN SEBEBİ
KIRIM HARBİNİN İLÂNINA TEKADDÜM EDEN SİYASÎ
HADİSELER
KARADAĞ MESELESİ
YENİ RUS SEFİRİ PRENS MENÇİKOF İSTANBUL’DA
İNGİLTERE-FRANSA HARP HAZIRLIĞI
İNGİLTERE VE FRANSA HARBE GİRİYOR
İNGİLİZ - FRANSIZ İTTİFAKI
SULTAN ABDÜLÂZİZ HAN TAHTA ÇIKIYOR
BİR YANDA RUM PATRİK'İ, BİR YANDA ERMENİ BAŞPİSKOPOSU
VE HAHAMBAŞI
RUS SEFİRİNİN ENTRİKALARI
ABDÜLÂZİZ TAHTA CÜLUS ETTİ
SULTAN ABDÜLÂZİZ VE TEKNİK İHTİLÂL
DONANMA VE ORDU KURULUYOR
KUDRETLİ DONANMA DOĞUYOR
OSMANLI TUNA ZIRHLI FİLOSU
OSMANLI KARA ORDUSU
MÜLKİ İSLÂHAT
FİKRÎ HAREKET VE VİLAYET MATBAALARI
İNGİLTERE, MUSTAFA FAZIL PAŞA VE JÖN TÜRKLER
MİTHAT PAŞA (AHMET ŞEFİK) KİMDİR?
RUSLARIN, MİTHAT PAŞA’YA SUİKAST TEŞEBBÜSLERİ
TÜRK - RUS HARBİNİN MESULÜ MİTHAT PAŞADIR
DEVLETİ BORÇLANDIRANLAR DEVLETLÜ PAŞALARDIR
SULTAN ABDÜLÂZİZİN HAL'İNE VE KATLİNE TEKADDÜM EDEN
HADİSELER ZİNCİRİ
JÖN TÜRKLER VE FAALİYETLERİ
ABDÜLÂZİZ HAN'IN İLERİLİK HAMLESİ
DEVLETİN DEMİRYOLU SİYASETİ
DEVLETÎ ALİYYEDE TELGRAF ŞEBEKESİ
AHMET MİTHAT EFENDİ VE İHTİLÂLCİLER
İHTİLÂLCİLER VE MASON LOCALARI
ALİ SUAVİ EFENDİ
ALİ SUAVİ FİRAR EDİYOR
PRENS MUSTAFA PAŞA KİMDİR?
HÜSEYİN AVNİ PAŞANIN İHANETİ
SULTAN ABDÜLÂZİZ HAN MÜSRİF DEĞİLDİ
SULTAN ABDÜLÂZÎZ HAN’IN KATLİNDE KULLANILAN
PEHLİVAN MUSTAFA İLK DEFA SAHNEYE ÇIKIYOR
HÜSEYİN AVNİ PAŞA İKBAL YOLUNDA
ALİ VE FUAT PAŞALARIN GAFLETİ
HÜSEYİN AVNİ PAŞA AVRUPA’DA
İHANET KADROSUNUN BAŞI MİTHAT PAŞA
MİDHAD - ELLİOT İKİLİSİ
İNGİLİZ SEFİRİNİN SAYGISIZLIĞI
MİTHAT PAŞA İÇİN ELLİOT NE DİYOR
OSMANLININ NE OLDUĞUNU BİLMİYORLARDI
GAYRİ MÜSLİM İKTİDARI
HIRİSTİYANLARIN GÜYA İMHASI PLANI
İNGİLİZ SEFİRİ İÇİN İSLÂHAT NEDİR?
İNGİLİZ AMİRALİ İSTANBUL’DA
ULEMA TAHRİK EDİLİYOR
Dr. KAPOLEONE DENEN AJAN
MASON BİR ŞEHZADE
BEYNELMİLEL SERMAYE - MUSTAFA FAZIL PAŞA İŞBİRLİĞİ
İHANETİN SON SAFHASI: HAL’
MİTHAT PAŞA LONDRA’DA
MİTHAT PAŞA BAĞDAT VALİSİ
MİTHAT PAŞA İZMİR VALİSİ
YILDIZ MAHKEMESİ
ÖNSÖZ
Dünya’da petrol denen ham maddenin mevcudiyetinin,
siyasî hadiselere tesirlerini hasbelkader tetkik mecburiyeti,
bizi Türk tarihinin bilhassa yakın safhasının içine girmeğe
mecbur etmiştir. Bu mecburiyet, Türk tarihi bakımından bizi
dehşete düşmeğe mecbur eden bir takım pek ciddî hadiselerle
karşı karşıya getirmiştir. Ve bütün bu tetkiklerimizi 30 yıldan
fazla bir zaman içinde yaptıktan sonra ilk eserimiz olan
PETROL FIRTINASI adlı eserimiz ile, ŞARK MES’ELESİ adlı
eserimizi Türk efkârının engin müsamaha ve tetkikine
arzetmiştik. Fakat bu tetkiklerimiz sonunda öğrendik ki, Türk
tarihi henüz yazılmamıştır ve gerek memleketimizde, gerek
memleketimizin dışında okutulan veya öğretilen Türk tarihi,
maalesef, Türk'e düşman çevrelerin belli bir takım gayeler
sonunda yazdıkları veya yazdırdıkları Tarihlerdir.
Biz, bir tarih yazdığımız iddiasında veya cür'etinde değiliz.
Ancak tetkik edebildiğimiz kadarı, ile, dehşete düştüğümüz
fahiş yanlışların bir kısmını olsun düzeltebilmek iyi niyeti ile
kalemi elimize atmış ve bir iki tecrübeye girmiş
bulunmaktayız.
Türk tarihi elbette yazılacak ve bir gün bu tarihi yazacak
olan müverrihler, ortaya çıkacak acı hakikatlar önünde hem
kendileri hayrette kalacaklar, hem de fahiş hataları önüne
koyacakları Türk milletini dehşete düşüreceklerdir.
-5-⇧
Biz, bu fahiş hatanın, daha doğru tabiri ile; bile bile devam
eden bir yanlışın elimizden geldiği, kadar tashihi yolunda bir
deneme yaptık. Ne derece muvaffak olduğumuzu okuyucunun
takdirine terk ettiğimiz bu tarih hatası SULTAN
ABDÜLAZÎZ'in HAL’i ve KATLİ hâdisesidir.
Bugüne kadar böylesine bir hatanın israrla devam
ettirildiğini, öyle zannediyoruz ki, dünya milletlerinin hiç
birisinin tarihlerinde bulmak mümkün değildir. Nihayet
mazlumların, katiller ve hainlerle yer değiştirdikleri; bu
hâdisedekine benzer şekilde bir ikinci misal de bulmak
zannımızca, imkânsızdır.
Elde mevcut vesikalar pek yanlış değerlendirilmek sureti ile
işlenen bu fahiş hata, öyle zannediyoruz ki, Türk milletinin
talihi ve târihi seyri üzerinde çok menfi tesirler icra etmiş ve
etmekte devam edegelmiştir. Bugün dahi aynı hatalar
üzerinde israrla durmaktayız ve bu israrın pek tabii neticesi
olarak da Türk Milleti, yanlış tarihi bilgiler üzerine bina
ettiği devletini ve kendi belini bir türlü doğrultamamaktadır.
Biz şuna kaniiz ki, bir millet eğer tarihini bilmiyorsa, eğer
tarihi yanlış öğretiliyor ve bilerek başka bir istikamete
sevkediliyorsa, o millet için çöküş mukadderdir.
Pek geriye değil, fakat 100 yıl evveline dönüp baktığımız
vakit, Türk devletinin, OSMANLI adı altında dünya siyasî
haritasında işgal ettiği yerleri dehşet ve ibretle görürüz.
Üç kıt'aya yayılmış devâsa bir imparatorluktan, dünyanın
en kudretli iki donanmasından birisine sahip olduktan,
dünyanın en modern harb tekniğine göre hazırlanmış ve
devrinin bütün askerî otoritelerin gıptasını çekmiş kudretli bir
orduya sahip bir devletten geride kalanlarla meydana gelmiş
küçük bir devlet durumuna nasıl indirildiğimizi anlamak
cidden pek zordur. Aklın ve idrakin reddetmeğe daima meyyal
bulunduğu bu anlamak keyfiyetini, derinlemesine inmedikçe,
Osmanlı ciddi surette tetkik edilmedikçe tesbit etmek asla
mümkün değildir.
-6-⇧
Biz işte bu ANLAMAK keyfiyetini yerine getirmek için bu
tecrübeyi yaptık ve SULTAN ABDÜLÂZİZ HAN’ın Hal'i ve
Katli hadisesini ele aldık. Zira bu mevzu üzerinde, Türk
milletinin selâhiyetli bildiği zevatın hemen hepsinin
yazdıkları, birbirlerinin devamı veya teyidi mahiyetinde
olarak daima bir istikamette gelişmiş ve hepsi bir noktada
ittifak etmişlerdir. SULTAN ABDÜLÂZİZ KATLEDİLMEMİŞ,
İNTİHAR ETMİŞTİR.
Biz, bu iddianın karşısına çıkmış tek insan değiliz, bizden
evvel de bu iddianın karşısına çıkmış olanlar bulunmuş ve
iddialarını isbat etmek için gayret sarfetmişlerdir. Onların bu
gayretleri bir çok vesaikin gün ışığına çıkmasına yardımcı
olmuş, böylece bu vesikaların ışığında yaptığımız tetkik; bizi,
hadisenin mahiyetini tamamen değiştiren bir neticeye
götürmüştür. SULTAN ABDÜLÂZİZ HAN İNTİHAR
ETMEMİŞTİR, fakat KATLEDİLMİŞTİR.
Bu kitabımızda göreceğiniz vesikalar, bu vesikaların
ışığında ileriye sürmeğe cür'et ettiğimiz mütalealar öyle ümit
ediyoruz ki, okuyucuyu tatmin edecek ve bizim vardığımız
neticeye, bu kitabı okuyan her okuyucu da iştirak edecektir.
Katil hadisesini intihar'a tebdil etmek için düzenlenen yanlış
ve maksatlı rapor, Serasker'in bir padişah cesedi başındaki
küstahlığı, sarf ettiği sözler insanı dehşete düşürecek bir
takım tezahürlerdir. Bizim hiç kimseye ne düşmanlığımız, ne
de bir başka cepheden kinimiz yoktur. Bu sebeple kitabımızda
sık sık rastlanacak HAİN, ÇETE gibi sıfatları okuyucunun çok
görmeyeceğini ümit etmek isteriz. Çünkü ortada bir olay
vardır. DEVLETE İHANET edilmiştir ve bu ihanet sonunda
da TÜRK devletlerinin en ulusu, en muhteşemi dize
getirilmiştir. DEVLETE İHANET edilmiştir ve bu ihanet
sonunda da TÜRK devletlerinin en ulusu, en muhteşemi dize,
getirilmiştir. Sadece dize mi getirilmiştir? Hayır... dize
getirilmekle kalınmamış, parçalanmış, tarumar edilmiş ve
daha, dün denecek kadar yakın bir geç-
-7-⇧
mişte dünya siyasetinde kendisinden, (ACABA O NE DER?)
diye bahsedilen koskoca devlet, sözü edilmez, küçük bir devlet
menziline indirilmiştir.
Bu devleti, ilhamını dışardan alan bir takım hareketlerle
parçalayanlar hakkında elbette HAYIRHAH OLACAK
DEĞİLİZ. Ve sadece bu sebeple de onlara gerçek sıfatları ile
hitab etmek isteyecek ve bunu bir vatan borcu olarak
yapacağız. İster dünün, isterse bugünün devletine, Türk’ün
devletine yabancı telkinleri ile karşı çıkanlar, onu yıkmak
isteyenler tek kelime, ile tavsif edilirler. İHANET... Biz de bu
fiili işleyenleri aynı sıfatla andık ve anmakta devam edeceğiz.
Okuyucunun bizi affedeceğine inancımız sonsuzdur.
Pendik -Nisan 1971
Raif KARADAĞ
-8-⇧
GİRİŞ
SALİB’İN HİLÂL’E AÇTIĞI HARB
OSMANLI İmparatorluğunun son bir asırlık siyasî, iktisadî
ve içtimaî hayatı sarih olarak göstermiştir ki, Türkler
olmadıkça İslâmiyet payidar olamaz. Bu bakımdan
İslâmiyetin yegâne istinadgâhı olan Osmanlı İmparatorluğunu
her türlü terakki ve ilerlemeden mahrum bırakmak, iktisaden
çökertmek, içtimaî sahada da temeline dinamit koyarak bunu
ateşlemekten başka çıkar yol yoktu. Avrupa, daha doğru tabiri
ile hıristiyan âlemi ve bilhassa Rusya ile Fransa bunu böyle
düşünüyorlar ve bu hususların tahakkuku için azami derecede
Osmanlı İmparatorluğu aleyhine çalışıyorlardı. 19. asır tarihi,
Fransa ile Rusya arasında Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak
için yapılan bir çok anlaşmalarla doludur. Bu hususu
bilmezlikten gelmek, halen içinde bulunduğumuz buhranlı
günlerin Türkiyeyi nerelere kadar götürmekte olduğunu
anlamamak demektir.
Dün Deli Petronun vasiyetine sıkı sıkıya sarılmış olan
Çarlık Rusyası diplomasisi, sıcak denizlere inmek
-9-⇧
için sarfettikleri bütün gayretlerin, hatta en zayıf zamanında
dahi Osmanlı İmparatorluğu tarafından akamete uğratıldığını
müşahede etmiş ve bu devleti çökertmek, siyasî haritadan
kaldırmak için bütün güçlerini seferber etmişti.
Rusya bunu böyle yapmak için kendisini haklı çıkaran bir
takım gayri mantıki sebebler ortaya koymakta idi. Bunların
başında Boğazların Türk hakimiyeti altında bulunuşu
kendilerince en büyük bir sebeb olarak mütalâa edilmekte idi.
Rusya genişlemek, dünya ham maddelerine sahip olmak,
büyük, cihanşumul bir imparatorluk kurmak ve dünyayı kendi
Description:Biz şuna kaniiz ki, bir millet eğer tarihini bilmiyorsa, tarihi yanlış öğretiliyor ve bilerek başka bir istikamete sevkediliyorsa, o millet için çöküş mukadderdir.
Pek geriye değil, yüz yıl evveline dönüp baktığımız vakit, Türk devletinin, Osmanlı adı altında dünya siyasi