Table Of Content1
GĐRĐŞ
Đnsanlığın uzak geçmişinin aydınlatılması için çaba gösteren arkeoloji bilimi,
bilinen ilk yerleşmelerden günümüze kadar olan süreçte insanoğlunun geçirmiş
olduğu tüm aşamaları aydınlatma çabası içindedir. Arkeoloji, insanoğlunun geçmişi
ile ilgilendiğinden, arkeolojiyi antropolojinin bir boyutu ve geçmiş zamanı olarak
adlandırmak yanlış olmayacaktır. Geçmişi bulmak, soyut olan bir şeyi bulmak kadar
zor ve algılanması güç bir durumdur. Arkeolojik kazıda elde edilen bulgular geçmişe
ait olmasının karşısında, bulguların yorumlanması günümüze aittir ve bir kurgulama
gerektirir. Bu, aynı zamanda arkeolojinin bir tanımlama bilimi olduğunun da
göstergesidir.
Geçmişin algılanabilmesi ve yeniden kurgulanabilmesi, belirli ölçüde bilgi
birikimi, çaba ve daha önemlisi farklı bir düşünce yapısını gerekir. Farklı düşünce
yapısına sahip olabilmek, farklı bilgileri literatüründe sistematik olarak bulunduran
ve aynı amaçlar doğrultusunda çalışan antropoloji, etnoloji ve tarih gibi bilimlerin
verilerinden yararlanılarak bir ölçüde kazanılabilinir. Bu, bir anlamda arkeolojik
kazılarda karşılaşılan sorunlarla ilgili yeni sorulara sahip olmak anlamına geldiği
gibi karşılaşılan soruna yeni yaklaşımlar da getirmiş olabilir ve yeni soruları
kazılarda karşılaşılan problemlere uygulamak, geçmişin özellikle de uzak geçmişin
anlamlandırılmasına katkı sağlayabilir.
Arkeolojide uzak geçmişin kurgulanmasında yeni yaklaşım arayışları, bir alt
disiplin olarak yüzyılımızın ikinci yarısında kendini farklı isimlerle ortaya
çıkarmıştır. Söz konusu yeni yaklaşımlardan biri olan etnoarkeoloji, arkeoloji
dünyasındaki tüm tartışmalara rağmen, özellikle son yıllarda arkeoloji çevrelerine
kendini kabul ettirmiş görünmektedir. Anadolu’da ise bu konuda yapılan
araştırmalar, oldukça sınırlı sayıda olmakla birlikte, özellikle Doğu Anadolu
Bölgesi’nde yapılan ilk etnoarkeolojik çalışmaların oldukça yoğun ama günümüzden
yaklaşık 40 sene önce yapılmış olduğu düşünülürse, bu alt disiplinin ülkemizdeki
yaşı ile dünyadaki yaşının birbirine yakın olduğu ortadadır. Yaklaşık olarak 40
yıldan bu yana Anadolu’da gerçekleştirilen etnoarkeoloji çalışmalarının konuları,
kapsamları ve sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde, etnoarkeoloji çalışanların
amaçlarına ulaşmada, Anadolu’nun oldukça uygun şartlar taşıdığı
2
gözlemlenmektedir. Arkeolojik bağlamda geleneksel mimariden çömlekçiliğe,
yerleşim dokusundan arazi kullanımına, kırsal ekonomik sistemlerden en genel
anlamı ile kültüre kadar hemen her konuda etnografik kayıtlardaki bilgiler
arkeologlara yeni bakış açısı kazandırmıştır. Ayrıca bu bilgiler geçmişi
anlamlandırmada araştırmacılara analojik malzeme sağlamıştır.
Anadolu’nun bu özel durumu şüphesiz coğrafi koşullarla yakından ilgilidir.
Topografik, jeolojik, iklimsel ve bitki örtüsü bakımından oldukça çeşitlilik gösteren
Anadolu, tarihöncesi çağlardan günümüze kadar yaşayan çeşitli topluluklara doğal
yaşam alanları sunmuştur. Özellikle tecrit edilmiş yaşam alanları, içinde barındırdığı
kültürleri bir kalıba sokarken, yüzyıllar içinde değişmesi kaçınılmaz olan kültürün de
daha uzun ömürlü olmasını sağlamıştır. Anadolu’da XXI.yüzyılın başlarında
olduğumuz günümüzde dahi sosyal, kültürel ve ekonomik sistemlerinin, geleneksel
bir sisteme dayandığı sayısız kırsal topluluk, belirli habitatlarda yaşamaktadır.
Anadolu’da etnoarkeoloji çalışmanın diğer bir avantajı da bu toplulukların etnografik
olarak detaylı bir şekilde kayıt altına alınması olmalıdır. Bununla birlikte
etnoarkeolojinin bütünsel kültürü tanımlamada tüm bu iyi niyetlerine rağmen,
arkeolojik bakış açısıyla etnoarkeoloji, bir yöntem olarak değil, materyal kültürü
tanımlamada bir strateji olarak görülmelidir.
Materyal kültürü tanımlamada alan çalışmalarının hem arkeolojide hem de
etnografyada yeri tartışmasız çok önemlidir. Çalışmamızın Batı Anadolu bölümünde
üzerinde durduğumuz Gökeyüp’teki (Salihli-Manisa) geleneksel çömlekçilik ile
ilgili verilerimizin büyük bir bölümü, Doç.Dr.E.Akdeniz’in başkanlığında,
TÜBĐTAK’ın 107K030 no’lu SOBAG Projesi kapsamında yürütülen “Prehistorik-
Protohistorik Çağlarda Manisa ve Çevresi” adlı yüzey araştırmasından elde edilen
bilgilere dayanmaktadır.
Ayrıca çalışmamızın içeriğinde kullanmış olduğumuz, kaynağı belirtilmeyen
fotoğraflar, Gökeyüp’te (Salihli-Manisa), Mudurnu’da (Bolu) ve Düzce yöresinde
yapmış olduğumuz araştırmalara ve kişisel arşivimize dayanmaktadır.
3
Problem
1960’ların sonlarında Anadolu’da Keban Projesinin başlamasıyla kendini
yoğun olarak gösteren etnoarkeolojik çalışmalara karşın, izleyen yıllarda ve özellikle
günümüzde, ülkemizde yapılan etnoarkeolojik yayınlarda görülen azlık dikkat
çekerken, ülkemiz dışındaki arkeoloji dünyasında kendisini bir alt disiplin olarak
kabul ettirmiş ve oldukça ilgi gören etnoarkeolojinin, Anadolu’da da
uygulanabilirliği problem olarak belirlenmiştir.
Amaç
Araştırmanın amacı, Anadolu’da başlangıcından günümüze kadar olan
dönemde gerçekleştirilmiş olan etnoarkeolojik çalışmaları ele alıp, Anadolu’nun
etnoarkeolojik çalışmalar için arkeologlara uygun olanaklar sunduğunu
gösterebilmektir.
Önem
Ülkemiz dışındaki arkeoloji dünyasında, yeni bir yaklaşım olarak kabul
edilen etnoarkeolojik çalışmalar yoğun bir şekilde artarak devam ederken,
Anadolu’nun etnografik materyal bakımından etnoarkeoloji çalışanlara oldukça iyi
imkanlar sunmasının ve köklü bir etnoarkeoloji geleneğinin olmasına rağmen, bu
konuda yapılmış yayınlar hem dağınık hem de oldukça sınırlıdır.
Bu çalışma, Anadolu’da etnoarkeoloji konusunda yapılmış yayınları derleme
niteliği taşırken, daha önce bu konunun bu seviyede araştırılmamış olması
bakımından da önem taşımaktadır.
Çalışma, ülkemizde bundan sonraki yıllarda, bu konuda araştırma yapacak
olan bilim insanlarına, Anadolu’da etnoarkeolojinin uygulanabilirliği konusunda
yardımcı olması bakımından da önem taşımaktadır.
Sınırlılıklar
Anadolu’da gerçekleştirilen ve yayınlanan etnoarkeolojik çalışmaların sınırlı
sayıda olanları dışındaki çalışmalar, genellikle birer makale niteliği taşımaktadır.
Bunun yanında devam etmekte olan etnoarkeoloji projelerinin sonuçlarının arkeoloji
4
çevrelerine sunulamaması, çalışmamızı sınırlandırmıştır. Çalışmamız süresi boyunca
Tralleis (Üçgözler-Aydın) ve Kolophon (Değirmendere-Menderes) gibi çeşitli
arkeolojik yerleşimler ile çevresindeki modern yerleşimler arasındaki ilişkileri
sorgulama çabasında olsak da genel olarak bu çalışma, literatür taramasında
bulunabilen kaynaklarla sınırlı kalmıştır.
Tanımlar
Etnoloji: Đnsanı konu edinen bir bilim olmasının yanında, insanı biyolojik bir
varlık değil, bir kültür yaratıcısı olarak ele alan etnoloji, yaşayan toplum ya da
kültürlerin sosyal ve kültür tarihi ile ilgilenir. Toplum türleri, kültürel yayılma,
kültürel evrim, töreler, bunların kökeni, kaynakları ve değişimi etnolojinin araştırma
alanlarıdır (Örnek, 1971).
Arkeoloji: Đnsanların yaşamları ve kültürel yapıları konusunda temel
göstergeler oldukları gerçeğinden yola çıkan arkeoloji, eski çağlardan kalma her türlü
maddesel kültür kalıntısını toplar, sınıflandırır ve ele geçen bulguların durum ve
koşullarını da göz önünde tutarak sonuçlara varır (Sevin, 1999).
Etnoarkeoloji: Arkeolojik bilginin yorumlanmasına yardım sağlamak için
etnografik verilerden yararlanılarak analojilerde bulunmaktır (David-Kramer, 2001).
Anadolu: Küçük Asya olarak da kaynaklarda anılır. Türkiye Cumhuriyeti
topraklarının % 97’sini oluşturan, Asya kıtasından batıya doğru uzanmış olan
yarımadayı ifade eder (Ana Britannica, 2004).
5
I. BÖLÜM
ETNOLOJĐ
I.A. Etnolojinin Tanımı
Etnoloji, insanı konu edinen bilim olmasının yanında insanı biyolojik bir
varlık değil de bir kültür yaratıcısı olarak ele alır. Yaşayan toplum ya da kültürlerin
sosyal ve kültür tarihi ile ilgilenir. Toplum türleri, kültürel yayılma, kültürel evrim,
töreler, bunların kökeni, kaynakları ve değişimi etnolojinin konularıdır1.
Etnoloji bilimi genellikle kendi içinde etnografya ve etnoloji olarak ikiye
ayrılır. Etnoloji kelimesi, Yunanca ethnos-halk ve logia-bilim terimlerinin,
etnografya kelimesi ise ethno-halk ve graphie-tasvir terimlerinin birleşmesiyle
oluşmuştur2. Sözcük, ilk kez Đsviçre’de XVIII.yüzyıl sonlarında kullanılmış olmakla
birlikte, bugün anladığımız anlamda, antropolojik mahiyette telaffuz edilmesi,
Paris’te 1838’de ilk etnoloji enstitüsünün kurulmasıyla olur3. Etnoloji, etnografik
malzemeye dayanarak maddi ve manevi kültür öğelerinin sistematik açıklamasına
yönelmekte, çeşitli kültürler arasında karşılaştırmalar yapmakta4, bunun sonucunda
“öteki”5 toplumları ve kültürleri tanıma, bilme ve anlamayı hedefleyen bir
disiplindir6. Toplumun tasviri anlamına gelen etnografya ise hem tekniğin hem de
ürünün ( sonucun ) adıdır7. Saha çalışmalarından sonra sunulan yorumsuz tanıtmalara
etnografya denir. Etnologlar, araştırma yapacakları kültürün yaşamına katılarak8,
bilgi toplayacakları toplulukla bir süre birlikte yaşayarak, katılımcı bir gözlemci
olma amacındadırlar9.
1 Örnek 1971, 9; Örnek 1971, 81; Örnek 1969, 165; Güvenç 1992, 69; Pritchard 1998, 12; Haviland
2002, 45.
2 Atay 2000, 143.
3 Atay 2000, 142.
4 Örnek 1969, 165.
5 “Öteki” kavramı, günümüz sosyal antropoloji/etnoloji literatüründe oldukça revaçta bir terimdir.
Farklı olanı anlamak, tanımak, bilmekten öte, yaşamak; kısaca “kendimizi ve başkalarını keşfetmek”
anlamında kullanılmaktadır. Atay 2000, 142.
6 Atay 2000, 4.
7 Güvenç 1992, 72.
8 Susar 2005, 141.
9 Haviland 2002, 45.
6
XX.yüzyılın başlarına kadar antropoloji denilince akla sadece fiziksel
antropoloji geliyordu10. Amerikalıların “kültürel antropolojisi”ne11, Alman dilinin
konuşulduğu ülkelerde, “völkerkunde”12 ya da “etnoloji”, “kültür tarihi” veya
“felsefi antropoloji” adı veriliyordu. Sosyalist Avrupa ülkelerinde,“kültür
sosyolojisi” ya da “etnoloji”, Đngiltere’de ise “sosyal antropoloji” olarak13 uzun süre
anılmıştır14. Hatta birbirlerine çok yakın olan ve kesin çizgilerle ayrılması da
mümkün görünmeyen (çeşitli yayınlarda birlikte kullanılan)15 sosyal antropoloji ve
etnoloji farklılığı yaklaşım ve çözümleme düzeyinde aranmaktadır16. Sosyal
antropoloji, Kültürel antropoloji ve etnolojiyi değerlendirmede en yaygın kanı, bu
isimlerin hemen hemen aynı anlama geldiği ve bunlar arasındaki farkın belli bir ülke
ya da coğrafyada aynı bilimsel etkinliğe verilecek isim konusunda bir tercihten öteye
gitmediği şeklindedir. Bu örnekler, antropolojideki terminolojinin karmaşıklığı
hakkında fikir verebilir. Kısacası, sosyal antropoloji, kültürel antropoloji ve etnoloji
aynı bilimsel çalışma etkinliğe farklı coğrafyalarda, o coğrafyaların özgül tarihsel,
toplumsal ve kültürel dinamiklerine bağlı olarak verilmiş adlardır. Folklor ise
başlangıç itibari ile “modern” Batı’nın kendi geçmişine ilişkin kültürel muhtevayı
10 Arkeolojinin temel taşlarından Braidwood da antropolojiyi yalnızca “fiziksel antropoloji” olarak
algılamıştır. Braidwood 1995, 1.
11 Kültürel antropolojinin, sosyal antropoloji ve etnolojiden farklılığını savunanların çıkış noktası,
kültürel antropolojinin, pratikten çok kuramsal-düşünsel etkinliğidir. Atay 2000, 139.
12 Yüzyıl öncesine kadar “völkerkunde” teriminin “etnoloji” terimi ile yan yana anılması tepki
çekmemiş olsa da günümüzde artık “völkerkunde-folklor-halkbilim” bağımsız bir bilim haline
gelmiştir. Bu konu ile ilgili tartışma için bkz. Tan 1995, 18.
Türkiyede’ki üniversitelerin etnoloji-halkbilim kürsülerinin yakın ilişkileri için Erdentuğ’un
makalesi oldukça yeterlidir. Erdentuğ 1982, 3.
Ülkemizde yaygın olarak kullanılmakta olan, “halkbilim” ve “folklor” gibi dilimize ait olmayan
terimlerin akademik camiada kullanılması yerine, bu terimleri karşılayan ve öz Türkçe bir terim olan
“budunbilim” teriminin kullanılmasını karabaş önerir. Karabaş 1999, 23.
Türkçemizde, “budun” terimine ilk olarak, Orhun Anıtları’nda “bodun” şeklinde rastlamaktayız.
Kelimenin anlamı “boy” u karşılamaktadır; Türk bodun, Oğuz bodun, Kırgız bodun gibi. Kafesoğlu
1986, 219.
13 Briggs 2007, 103.
Terim olarak “Sosyal Antropoloji” Đngiltere’de, London School of Economics adlı kuruluşta 1922
yılında ortaya çıkmıştır. Aslında, alanın bu kuruluştaki tarihçesi 1905’e kadar gitmektedir. O yıllarda
sömürgelere atanan Đngiliz kamu görevlilerinin gittikleri yörelerdeki yerli halkların örf ve adetlerini
bilmeleri gerektiğinden etnoloji programı oluşturulmuştur. Sosyal Antropoloji olarak değişime
uğraması, I. Dünya savaşı sonrası B. Malinowski ile gerçekleşmiştir. Erdentuğ-Magnarella 2000, 43;
Diğer taraftan, sosyal antropoloji, etnoloji ve kültürel antropolojiyi modern Batı’nın,
endüstrileşmiş Batı insanının, kendi dışına bakışı ve “öteki” toplumsallıkların bilgisini derleme
ihtiyacından doğduğunu da savunanlar vardır. Emiroğlu 1982, 105; Atay 2000, 158.
14 Güvenç 1992, 70.
15 Haviland 2002, 45.
16 Pritchard 1998, 12-16; Atay 2000, 137.
7
kayda geçirmek ve değerlendirmek maksadıyla ortaya çıkmış bir etkinliktir17. Belki
de bu karmaşıklık, antropoloji kelimesinin içindeki insan kavramının
tanımlanmasındaki zorluğun göstergesidir.
I.B. Etnolojinin Konuları
Etnolojinin 5 önemli araştırma sahası vardır.
I- Maddi kültür ve teknoloji: Bu sahaya besin elde etmek için her türlü araç-
gereç, mesken tipleri ve yapımı, kap-kacak imalatı, işlikler, taşıt araçları, silahlar, av
aletleri, tuzaklar, giyim-kuşam, süs eşyaları gibi18.
II- Đlkel Ekonomi19: Đlkel ekonomi, çoğu zaman maddi kültür ve teknoloji ile
yan yana ele alınmaktadır. Bu alana, Ekonomi ve coğrafi çevre; çevrenin ekonomiye,
ekonominin çevreye etkisi, Ekonomi ve toplum; üretim, doğal iş bölümü, teknik iş
bölümü, toplu çalışma, zanaat, Ekonomi ve manevi kültür; ekonominin manevi
kültüre etkisi, manevi kültürün ekonomi üzerine etkisi, Tüketim; paylaşma, değiş-
tokuş, ticaret, Ekonomi şekilleri; avcılık, çobanlık, toplayıcılık, yaylacılık, Mal-
mülk; sermaye, pazarlar, üretim araçları ve bu araçların kullanılışı girmektedir20.
III- Sosyal Organizasyon: Toplumsal örgütün kapsamına, temelinde belirli ve
karşılıklı bir takım görevlerin yattığı insancıl ilişkiler girmektedir. Bunlar, gelenek,
görenek, örf, adet, sosyal alışkanlıklar, kanunlar, aile tipleri, akrabalık grupları,
sosyal sınıflar, politik, ekonomik ve dinsel kurumlardır21.
IV- Din, Büyü, Mitoloji: Bu alana doğaüstü güçler, bu güçlerin nitelikleri ve
etki alanları, yüce varlık kavramı, büyücüler, şamanlar, rahipler ve kutsal kişiler ile
bunların toplumun diğer üyeleri ile olan ilişkileri girmektedir. Bunun yanında din ile
büyü arasındaki benzerlikler ve farklılıklar, dinin ve büyünün toplumun diğer
17 Atay 2000, 157.
18 Örnek 1969, 166; Örnek 1971, 12; Tan 1995, 8-9.
19 Antropoloji literatüründe yerleşmiş olduğu anlamda “ilkel” kelimesi nitelediği toplumların zaman
içerisinde ilk olanlar veya diğerlerine göre aşağı derecede olanlar anlamına gelmez. Đlkel toplumlar da
bizimkiler kadar eski bir tarihe sahiptirler ve bazı yönlerden bizden daha az gelişmiş olmalarına
rağmen bazı yönlerde bizden daha fazla gelişmişlerdir. Ancak bu kelime teknik bir terim olarak
oldukça yaygın kullanılmaktadır. Antropolojik açıdan “ilkel” kelimesi; sayıları, yaşadıkları toprak
parçası ve sosyal ilişkilerin düzeyi itibari ile küçük ölçekli, daha gelişmiş toplumlarla kıyaslandığında
basit bir teknolojiye, basit bir ekonomiye sahip, uzmanlaşmanın oldukça az olduğu toplumları ifade
eder. Diğer önemli kriterlerden biri de yazılı kültürün olmayışıdır. Pritchard 1998, 15-16.
20 Örnek 1969, 167; Örnek 1971, 13; Örnek, 1977, 18.
21 Örnek 1969, 167; Örnek 1971, 13-14.
8
kurumlarına etkisi, dinsel ve majik ritüellerin tasviri ve tanımlanması, ayinler,
törenler bu bölümün konularını teşkil eder22.
V- Sanat, Oyun ve Müzik: Resim, resmin stilize unsurları, heykel, mimari,
müzik, edebiyat etnolojik sanat araştırmalarının temelini oluşturur23.
I.C. Etnolojinin Tarihsel Gelişimi
Tarih biliminin kurucusu olarak bildiğimiz Herodotos’u (M.Ö.484-425),
etnoloji biliminin kurucusu24 olarak da değerlendirebiliriz. Çünkü Herodotos,
Akdeniz çevresindeki ülkeler konusunda görüp işittiklerini yazmakla yetinmemiş, bu
ülkelerde yaşayan insanların, tarihsel açıdan niçin farklı olduğu sorusuna cevaplar
aramıştır. Herodotos, bu toplumların giyim-kuşam, töre, davranış biçimleri, iklim,
teknoloji ve politika düzeylerinde nasıl farklı olduklarını ustalıkla anlatmıştır. Genel
deyişle kültürlerini incelemiştir25.
“ …Asurya’da yağmur dönemi kısadır; oysa tahıl köklerinin gelişmesi için yağmur
gereklidir; bununla beraber sulama sayesinde ekin büyür, buğday gelişir;
Mısır’dakine benzemez, ırmak kendiliğinden taşıp ekili toprağı basmaz; sulama
insan eliyle ve sulama boruları ile yapılır…Asurya’nın üst yanlarına düşen
Ermenistan’dan söğüt ağaçları kesip gemiler için kaburga çatalı yaparlar, bunun
üstünü dıştan deri ile kaplarlar…Giyimlerine gelince: ketenden uzun bir gömlek
giyerler, üstüne yünden bir tane daha geçirirle; omuzlarına küçük beyaz bir aba
atarlar; ulusal pabuçları vardır. Boiotia’lıların uzun konçlu ayakkabılarına
benzer…Giyimleri böyledir. Şimdi de ülkede yürürlükte olan ya da daha eskiden
yürürlüğe konmuş bulunan yasalara bakalım. Her köyde yılda bir kez şöyle bir tören
yaparlar: Kocaya varma çağına gelmiş olan kızları toplarlar, hepsi bir arada bir
yere götürürler, erkekler de gelip çevrelerini alırlar; tellal en güzellerinden
başlamak üzere, hepsini teker teker kaldırıp satışa koyar; bu iyi bir para ile
satıldıktan sonra, geri kalanların en alımlısını artırmaya çıkarır… en yüz kızartıcı
22 Örnek 1969, 167; Örnek 1971, 14.
23 Örnek 1969, 168.
24 Dundes 2007, 81.
25 Güvenç 1992, 19.
9
adetleri şudur; Her kadın ömründe bir kez, Aphrodite tapınağında oturmalı ve
kendini yabancı birine sunmalıdır…”26.
Etnoloji bilimine katkıda bulunan bir başka yazar, Poseidonios (M.Ö.135-51),
yaşadığı dönemin ünlü kişileri ile dostluklar kurmuş, elçi olarak Roma’da çalışmış,
bir dönem de Çiçeron’un hocalığını yapmıştır. Poseidonios, Đtalya’ya ve Đspanya’ya
yaptığı birçok seyahatte coğrafi ve etnografik gözlemlerini sistematik bir şekilde
tespit etmiştir. Keltler hakkındaki şu satırları onun yaptığı işin önemini vurgular
niteliktedir;
“…Keltler uzun boylu, kumral saçlı ve beyaz tenlidir. Sakallarını ya tıraş
ederler ya da sadece çenelerinde olmak üzere bırakırlar. Aristokrat sınıfına mensup
olanlar, ağızlarını örtecek kadar uzun ve kalın bıyık bırakırlar. Öyle ki yemek yerken
bıyıklarına yemek bulaşmaktadır. Giyimleri süslüdür, Braken dedikleri üstleri
işlemeli pantolonları vardır. Silahları süs yönünden gösterişsiz, miğferleriyse
sahibine heybet veren cinstendir. Savaş sırasında kimileri zincirden örme göğüs
kalkanları taşırken, kimileri de çıplak göğüsle savaşırlar… Yüz hatları kudretli bir
ifade taşımaktadır. Seslerinin tonu vahşi ve tehdit edicidir. Mübalağalı bir biçimde
konuşurlar, keskin zekâlı ve kabiliyetlidirler…”27.
Strabon’un ( M.Ö. 64-M.S.24 ), coğrafyacı kimliğinin yanında etnolojiye
doğrudan olmasa da dolaylı olarak katkı sağladığı kanaatindeyim. Bu düşünceyi şu
satırlar doğrular görünmektedir;
“… Bithynia’lılarla Phrygia’lıların ve Mysia’lılar hatta Kyzikos dolayındaki
Dolion’lar ve Mygdon’lar ve Troia’lılar arasındaki sınırı belirtmek zordur ve her
kabilenin diğerinden ayrı olduğu gerçeği kabul edilmiştir. Buna neden, oraya giden
yabancıların barbar ve asker olmalarından, fethedilmiş olan ülkeyi devamlı bir
şekilde elde tutamamaları ve çoğu zaman göçebe olduklarından önlerine gelen
halkları kovaladıkları ve sırası gelince diğerleri tarafından kendilerinin de ülkeden
sürülmüş olmalarıdır. Bütün bu kabileler, Thrak kökenli oldukları varsayılır. Çünkü
26 Herodotos Historia I, 193-199.
27 Örnek 1969, 169; Tan 1995, 17.
10
Thrak’lar, hemen öbür tarafta otururlar ve her iki taraftaki halk birbirlerinden çok
farklı değildir…” 28.
Ksenophon (M.Ö.430-355)29,Anabasis adlı eserinde Pers kralı Artakserkses’e
karşı düzenlenen ve kendisinin de bulunduğu seferde, özellikle Anadolu’nun farklı
bölgeleri hakkında bilgiler vermektedir. “…Yunanlılar kaleleri yağmalayıp
Mossynoik’lerin dediğine göre babadan oğla geçen ekmek dolu ambarlar ve ayrıca
yeni hasat edilmiş buğdaylar, özellikle kızılca buğday ile saklanmış saman sap
buldular. Ayrıca tuzlanarak küplere bastırılmış, yunusyağı vardı. Mossynoik’ler bu
yağı Yunanlıların zeytinyağı kullanması gibi kullanırlar. Ambarlarda yassı ve
dilimsiz pek çok ceviz vardı. Başlıca besinleri idi bu. Kaynatıp ekmek gibi
pişiriyorlardı. Şarap da bulundu; sertliği yüzünden biraz kekreydi, su katılınca hafif
hoş kokulu bir şarap oluyordu…”30.
Bu Antikçağ yazarlarının dışında kimi yazarlar da etnolojiye dolaylı olarak
katkıda bulunmuşlardır. Coğrafyacı Pausanias’ın M.Ö.176 yıllarında yazdığı
“Yunanistan’ın Yol Rehberi” adlı eserinde dolaştığı ülkelerdeki kavimlerin
özelliklerinden, inanç sistemlerinden bahşetmiştir31. M.Ö.460-400 yıllarında yaşayan
Thukydides, M.Ö.23-M.S.79 yıllarında yaşayan Plinius, M.S. 55-120 yıllarında
yaşamış Tacitus’un eserleri etnoloji bilimi ile ilgilenenlerin başvurduğu kaynaklar
arasındadır32.
Diğer yandan Antikçağ filozoflarından, Thales, Anaximandros33, Pythagoras,
Herakleitos, Sokrates, Platon ve Aristotales, gibi düşünce adamları özel olarak
etnoloji bilimine katkısı olmasa da, şüphesiz doğayı ve insanı açıklama çabaları ile
tüm bilimlere katkıda bulunmuşlardır.
Ortaçağın “insanla ilgili olan her şey, kutsal kitaplarda açıklanmıştır”
anlayışı, tüm bilimlerde olduğu gibi etnolojik araştırmaların kesintiye uğramasının
gerekçesi olarak düşünülebilinir. Bununla birlikte Antikçağ bilgilerini koruyan,
kaybolmasını engelleyen Đslam bilginleridir. Đslam dininin geniş coğrafyalara
yayılmış olması, genelde tek bir kültür dili konuşuluyor olması, Đslam bilginlerinin
28 Strabon Geographika XII. IV.4.
29 Gür 2005, 103.
30 Ksenophon Anabasis, V, 27.
31 Tan 1995, 17.
32 Örnek 1969, 169; Örnek 1971, 11; Tan 1995, 17.
33 X.yüzyıl Yunan dil bilginlerinden Suidas’ın, bazı metin parçalarına göre, Anaximandros’un
antropoloji ile ilgilendiği nakledilmektedir. Saraç 2002, 162.
Description:ve aynı amaçlar doğrultusunda çalışan antropoloji, etnoloji ve tarih gibi bilimlerin A.H.Pitt-Rivers'in “Bia” sözlük anlamı itibarıyla bilinmemekle.