Table Of ContentKayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp
I of Kayıp Zamanın İzinde
Marcel Proust
Yapı Kredi Yayınları (2001)
Derecelendirme:
Etiketler:Fransız Edebiyatı, Roman
" 'Mademoiselle Albertine gitti!' Istırap, insan psikolojisine, psikoloji
biliminden çok daha derinlemesine nüfuz eder. Daha bir dakika önce,
hislerini tahlil ederken, Albertine'le son bir kez görüşmeden, bu şekilde
ayrılmanın, en çok istediğim şey olduğuna kanaat getirmiş, Albertine'in
bana verdiği hazların vasatlığıyla beni mahrum ettiği hazların
bolluğunu karşılaştırıp kendimi çok zeki bulmuş, onu artık görmek
istemediğim, sevmediğim sonucuna varmıştım. Oysa, 'Mademoiselle
Albertine gitti' sözleri, kalbime öyle bir acı saplamıştı ki, bu acıya pek
uzun süre dayanamayacağımı hissediyordum. Benim nazarımda bir hiç
olduğunu zannettiğim şey, demek ki aslında bütün hayatım, her
şeyimdi."
Marcel Proust'un dev yapıtının altıncı cildi Albertine Kayıp, tam da
Mahpus'un gittiği yerden başlıyor: "Mademoiselle Albertine gitti!"
Hizmetçi Françoise'ın bu ünleminin yankısı, romanı genişleyen
halkalarla kuşatıyor: Andree'yle yüzleşme, birbirini izleyen telgraflar,
Boulogne Ormanı'ndaki sarışın, birbirini yankılayan Combray ve
Venedik... Gelgitin ardından, bir gondol gezintisinde ağır ağır açılan
2
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
yeni ufuklar.
3
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
Kayıp Zamanın İzinde
Albertine Kayıp
Kitap 6
Marcel Proust
Fransızca aslından çeviren: Roza Hakmen
Şiir çevirileri: Ahmet Güntan
Yapı Kredi Yayınları
4
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
Marcel Proust
10 Temmuz 1871'de Auteuil'de doğdu. Bütün yaşamını
etkileyecek astım krizlerinin ilkini 1881'de geçirdi. 1890'da
Hukuk Fakültesi'ne ve Siyasal Bilgiler Okulu'na kaydoldu. Aynı
yıl Maupassant'la tanıştı. Arkadaşlarıyla birlikte Le Banquet
yayınlarını kurdu; burada edebiyat eleştirileri yayımladı. 1893'te,
Swann'ınBir Aşk'ının "eskizi" olabilecek nitelikte bir metin yazdı.
1894'te Dreyfus olayı başladı. Marcel Proust, babasıyla birlikte,
Dreyfus yanlıları arasında yer aldı. 1895'te felsefe lisansı
diplomasını aldı. 1898'te Dreyfus olayı büyüdü. Aynı yıl Zola'nın
"J'accuse" adlı açık mektubu L'Aurore gazetesinde yayımlandı.
Proust 1908'de büyük yapıtını (Kayıp Zamanın İzinde) yazmaya
koyuldu. 1914'te Guermantes Tarafı'nı Grassef'ye hazırlamaya
başladı. 30 Kasım 1918'de Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
yayımlandı. 10 Aralık 1919'da bu kitap Goncourt ödülü aldı. 30
Nisan 1921'de Guermantes Tarafı II ile Sodom ve Gomorra
yayımlandı. Aynı yıl Proust Gallimard'a Sodom ve Gomorra II ile
Sodom III'ün elyazmalarını verdi. 1922'de Mahpus ile Kaçak
(Sodom III) daktiloya çekilmeye başlandı. Proust, Ekim ayı
başında bir bronşit krizi geçirdi, bunu zatürre izledi. Yazar, 18
Ekim'de öldü.
Roza Hakmen
1956'da İzmir'de doğdu. 1974'te İzmir Amerikan Kız Koleji'ni,
1979'da ODTÜ Ekonomi Bölümü'nü bitirdi. Başlıca çevirileri:
Ernest Hemingway, Çanlar Kimin için Çalıyor; Mario Vargas Llosa,
Kent ve Köpekler; Nina Berberova, Eşlik Eden: Soneçka
5
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
Antonovskaya; Juan Benet, Madrid'de Sonbahar; Oscar Wilde, De
Profundis; Marguerite Duras, Mavi Gözler Siyah Saçlar; Anthony
Burgess, Bir Elin Sesi Var; Carson McCullers, Yelkovansız Saat;
Tama Janowitz, New York Köleleri. Mircea Eliade, Matmazel
Christina; Anne Rice, Vampirle Konuşma; Miguel de Cervantes
Saavedra, Don Quijote; Marcel Proust, Çiçek Açmış Genç Kızların
Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Swann'ların
Tarafı.
6
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
Birinci Bölüm
"Mademoiselle Albertine gitti!" Istırap, insan psikolojisine,
psikoloji biliminden çok daha derinlemesine nüfuz eder. Daha bir
dakika önce, hislerimi tahlil ederken, Albertine'le son bir kez
görüşmeden, bu şekilde ayrılmanın, en çok istediğim şey
olduğuna kanaat getirmiş, Albertine'in bana verdiği hazların
vasatlığıyla beni mahrum ettiği hazların bolluğunu karşılaştırıp
kendimi çok zeki bulmuş, onu artık görmek istemediğim,
sevmediğim sonucuna varmıştım. Oysa, "Mademoiselle Albertine
gitti" sözleri, kalbime öyle bir acı saplamıştı ki, bu acıya pek uzun
süre dayanamayacağımı hissediyordum. Benim nazarımda bir hiç
olduğunu zannettiğim şey, demek ki aslında bütün hayatım, her
şeyimdi. İnsan kendini ne kadar az tanıyor! Bu acıya derhal bir
son vermem lazımdı; annemin, ölüm döşeğindeki büyükanneme
gösterdiği şefkati, ben de şimdi kendime gösteriyor,
sevdiklerimizin acı çekmesini önlemekte gösterdiğimiz
kararlılıkla, "Azıcık sabret, bir çaresini bulacağız, merak etme,
böyle acı çekmene izin vermeyeceğiz," diyordum kendi kendime.
Korunma içgüdüm, bu tür düşüncelerin arasında, açık yarama
sürülebilecek ilk merhemleri arıyordu: "Bütün bunların hiç
önemi yok, çünkü onu derhal geri getirteceğim. Çözüm yollarını
araştıracağım, ama her halükârda bu akşam dönmüş olacak.
Dolayısıyla, kaygılanmama gerek yok." Kendi kendime, "Bütün
bunların hiç önemi yok," demekle yetinmemiş, çektiğim acıyı
belli etmeyerek Françoise'da da bu izlenimi uyandırmaya
çalışmıştım; çünkü böylesine şiddetli bir acı çekerken bile, aşkım,
özellikle Albertine'i sevmeyen ve samimiyetinden daima şüphe
etmiş olan Françoise'm nazarında, mutlu bir aşk gibi, karşılıklı bir
aşk gibi görünmenin önemini unutmuyordu. Evet, az önce,
7
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
Françoise gelmeden önce, Albertine'i artık sevmediğime
hükmetmiş, kusursuz bir tahlil yaptığımı, her şeyi hesaba
kattığımı düşünmüştüm; kalbimin derinliklerini gayet iyi
bildiğimi zannetmiştim. Ama zekâmız ne kadar keskin olursa
olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu
zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek
bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece, kendilerini belli
etmezler. Kendi kalbimin içini açıkça görebildiğimi zannederken
yanılmıştım. Ne var ki, zihnin en keskin algılarının bana
sağlayamadığı bilgi, şimdi acının ani tepkisiyle, billurlaşmış bir
tuz gibi sert, parlak ve tuhaf bir görünümde, karşımda belirmişti.
Albertine'in yanımdaki varlığından hiç kuşku duymazken,
ansızın Alışkanlığın yeni bir çehresini görmekteydim. O güne
kadar, Alışkanlığı her şeyden çok, algılamanın özgünlüğünü,
hattâ algılama bilincini ortadan kaldıran, yok edici bir güç gibi
görmüştüm hep; şimdiyse, korkunç bir tanrıça gibi görüyordum
onu; bu tanrıça bize sımsıkı bağlıdır, anlamsız çehresi kalbimize
öylesine gömülüdür ki, neredeyse farkına bile varmadığımız bu
tanrıça, bizden kopmaya, uzaklaşmaya kalktığında, akla
gelebilecek en dayanılmaz acıları yaşatır bize, ölüm kadar acımasız
olur.
Albertine'i geri getirmenin bir yolunu bulmak istediğime göre,
her şeyden önce, yazdığı mektubu okumam gerekiyordu. Onu
geri getirebileceğimi düşünüyordum, çünkü gelecek, henüz
sadece bizim düşüncemizde var olan bir şeydir ve dolayısıyla,
irademizin son andaki bir müdahalesiyle, onu
değiştirebileceğimizi düşünürüz. Ama aynı zamanda, geleceği
benim dışımdaki güçlerin de etkilediğini hatırlıyordum; daha
fazla vaktim olsaydı bile, bu güçlerin karşısında etkisiz kalırdım.
Olacakları değiştiremeyeceksek eğer, vaktinin henüz gelmemiş
olması ne işe yarar? Albertine evdeyken, ayrılık inisiyatifini
elimde tutmaya çok kararlıydım. Sonra Albertine gidivermişti.
8
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
Mektubunu açtım. Şunları yazmıştı:
Sevgili arkadaşım, bu yazdıklarımı size yüz yüze
söylemeye cesaret edemediğim için beni affedin, ama
korkaklığım yüzünden, sizin karşınızda hep korkuya
kapıldığım için, kendimi zorladığım halde, bunu yapacak
cesareti toplayamadım. Size söyleyeceğim şey şuydu:
Birlikte yaşamamıza artık imkân kalmadı; zaten geçen
akşamki münakaşa sırasında da, ilişkimizde bir şeylerin
değiştiğini fark etmiş olmalısınız. O gece düzelttiğimiz
şeyler, birkaç gün sonra düzeltilmez hale gelecekti.
Barışma şansını elde ettiğimize göre, dostça ayrılmamız
daha iyi olacak; işte bu yüzden, sevgilim, size bu
mektubu yazıyor ve sizi birazcık üzdüysem, benim
muazzam kederimi düşünerek, beni affetmenizi rica
ediyorum. Canım sevgilim, sizin düşmanınız olmak
istemiyorum, zamanla, hattâ pek yakında, bana karşı
kayıtsız olacağınızı bilmek bile, benim için yeterince
üzücü; yani, kararım kesin, bu mektubu size verilmek
üzere Françoise'a teslim etmeden önce, bavullarımı
hazırlamış olacağım. Elveda, varlığımın en olumlu
kısmını size bırakıyorum. Albertine.
"Bütün bu sözlerin hiçbir anlamı yok," diye düşündüm; "hattâ
durum zannettiğimden daha iyi; Albertine bu sözlerin hiçbirine
inanmadığına göre, sırf beni korkutmak amacıyla, ağır bir darbe
indirmek için yazmış olmalı. Onun akşama dönmesi için acilen
bir yol bulmalıyım. Bontemps'ların, benden para koparmak
uğruna yeğenlerini kullanan, namussuz insanlar olması çok acı.
Ama ne fark eder? Albertine bu akşam dönsün diye servetimin
yarısını Mme Bontemps'a vermem gerekse bile, ikimize, rahatça
9
Kayıp Zamanın İzinde 6 Albertine Kayıp Marcel Proust
yaşamaya yetecek kadar para kalır geriye." Aynı zamanda, sabah
gidip Albertine'in istediği yatla Rolls Royce'u sipariş etmeye
vaktim olup olmadığını hesaplıyor, bütün tereddütlerim
silindiğinden, ona bir yatla bir otomobil hediye etmeyi pek akıllıca
bulmadığımı da hatırlamıyordum. "Mme Bontemps'ın onayı
yeterli olmasa bile, Albertine teyzesine itaat etmese ve dönüş şartı
olarak, bundan böyle tam bağımsızlık talep etse bile, ne yapalım,
benim için ne kadar üzücü olsa da, ona bağımsızlık tanırım;
keyfince, tek başına dışarı çıkar; insan en çok istediği şey uğruna,
acı da verse, fedakârlığa razı olmalı; benim en çok istediğim şey
ise, sabahki ayrıntılı ve saçma çözümlemelerimden çıkan sonuca
rağmen, Albertine'in burada yaşaması." Zaten ona özgürlük
tanımanın bana gerçekten acı vereceğini söyleyebilir miydim?
Yalan olurdu. Yapacağını benden uzakta yapması için Albertine'i
serbest bırakmanın vereceği acının, benim yanımda, benim
evimde sıkıldığını hissettiğim zamanlar içimi kaplayan kedere
kıyasla, belki de daha az olacağını birçok kere sezmiştim. Hiç
şüphesiz, Albertine bir yere gitmek için benden izin istediği
esnada, orada mutlaka sefahat âlemleri düzenlendiğini
düşüneceğime göre, istediği izni vermek işkence olurdu. Ama
ona, "Yatı alın veya trene binin ve benim bilmediğim,
yaptıklarınızdan haberdar olmayacağım filanca yere gidip, bir ay
geçirin," demenin hoş olacağını sık sık düşünmüştüm, çünkü
benden uzaktayken, kıyaslamalar sonucu beni tercih edecek ve
dönüşte mutlu olacaktı. "Ayrıca, onun istediği de muhtemelen
bu; kendisi böyle bir özgürlük talep etmiyor katiyen; üstelik ona
her gün yeni zevkler sunarak, bu özgürlüğü azar azar sınırlamam
da mümkün. Hayır, onun istediği, ona artık kötü davranmamam
ve daha da önemlisi, –bir zamanlar Odette'in Swann'dan istediği
şey–, onunla evlenmeye karar vermem. Bir kez evlendik mi,
bağımsızlığını bu kadar önemsemeyecek, ikimiz burada oturup
mutlu olacağız." Hiç kuşkusuz, bu, Venedik'ten vazgeçmek
10
Description:Ernest Hemingway, Çanlar Kimin için Çalıyor; Mario Vargas Llosa,. Kent ve Köpekler Touraine'e giden trenin uğradığı istasyonların adını duyup.