Table Of ContentVU2 6 -
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ YAYINLARI; 1468
■’ll
/
İNSAN
AÇISINDAN
EDEBİYAT
İkinci Baskı
NERMİ UYGUR
Prof. Dr.
İNSAN AÇISINDAN EDEBİYAT
YAZARIN OBUR KİTAPLARI
EDMUND HUSSERL’DE BAŞKASININ BENİ SORUNU
Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul, 1. baskı 1958, 2. baskı 1972
DİLİN GÜCÜ
Kitap Yayını, İstanbul, 1962
FELSEFENİN ÇAĞRISI
Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul, 1. baskı 1962, 2. baskı 1971
DÜNYAGÖRÜŞÜ
Elif Yayını, İstanbul, 1963
GÜNEŞLE
Kitap Yayım, İstanbul, 1969
TÜRK FELSEFESİNİN BOYUTLARI
Gerçek Yayını, 100 Soruda Dizisi, İstanbul, 1974
KURAM-EYLEM BAĞLAMI. Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi
Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul, 1975
İ Ç İ N D E K İ L E R
Önsöz, 7
1 . Edebiyatın Yeri, 9
2 . Biricik, 25
3 . Yazarın İstediği, 38
4 . Edebiyatta Bilgi, 63
5 . Töre Bekçileri, 87
6 . Yığın Edebiyatı, 104
7 . Bağlanmanın Çeşitleri, 120
8 . Edebiyat Karın Doyurur, 155
Kavram lar Dizini, 167
Özel Adlar Dizini, 169
Ö N S Ö Z
Durmadan artıyor edebiyata ilişkin güçlükler. Alabil
diğine karmaştk sorularla bezeniyor edebiyat. Biryandan
da belgesiz savlar, yanlış anlamalar, çarpık görüşler,
aldatıcı önyargılar kaplıyor ortalığı. Çeşitli yönlerden
sokulmak zorunda edebiyata araştırıcılar. Alışılagelenden
çok daha etkili bir tutumla dilbilgini, toplum uzmanı, uy
garlık tarihçisi, sanat filozofu, yaratma psikologu iyiden
iyiye incelemek zorunda edebiyatı. Eğitimciye, politika
cıya, töreciye de düşen pek çok görev var bu arada.
Edebiyat okuyucusuyum ben. Dilediğim gibi bir oku
yucu olamadıysam da, büyük yeri var gecemde gündüzüm
de okumanın. Küçüklüğümden beri bulaştığım eski yeni
kültür dillerinin aracılığıyla epeyce değişik okuma tat
larının içinden geçtim. Türlü türlü görünüşleriyle azçok
izleyebildim sanıyorum edebiyatı.
Ayrıca yıllardır bir eğitim kurumunda felsefe öğret
mekteyim. Başka türlü söyleyeyimyazılı ya da sözlü
insan ürünlerini işleyen bir emekçiyim. Belli yöntemlerle
çözümleyerek bilince kavuşturmaya çalışmak benim göre
vim bu ürünleri.
Yazarım herşeyden önce. Ne yaptığımı, uğraşı ala
nımda yapılıp edilenin ne olduğunu apaçık kılmak istiyo
rum kendime. Öbür yazarların pekçoğu paylaşmasa da
bu isteğimi, edebiyat yazarlığının, zamanla edebiyatı so
ruşturmada yoğunlaşacağına inanmaktayım. Evrene insan
açısından bakmaktır edebiyat, evreni dille yorumlamak
tır; edebiyat yazarının anakonusu, başkaca ne kılığa bü
rünürse bürünsün, edebiyattır da ondan. Herkes kendi
uğraşı alanının başsorumlusudur.
Bütün bu varlıkça ilişkiler edebiyat sorularıyla dol
duruyor yaşamımı. Çepeçevre bir edebiyat kuramına gö
türen bir yolda, bazı çözüm-denamelerine eriştiğim kanı
sındayım.
İşte bu kitap hem bu sorulardan biriki tutamı açığa
koyuyor, hem de çözüm doğrultularından birkaç kesiti
belli bir bağlam içinde deşiyor.
■ N.U.
I
Edebiyatın Yeri
Bir okul çocuğunun elindeki kitapta şu satırlar var :
«Bir cisim yerçekimine göre asılı ya da dayalı durum
da bulunur. Cisim yalnızca bir tek noktasında desteklenip
tutulmaktaysa asılı durumdadır. Asılı olan cismin asılı bu
lunduğu nokta asılma merkezidir. Bir cismin yatay bir
düzlem üstünde bir ya da birçok noktası varsa o cisim da
yalıdır. Bu durumda bütün yerçekimi kuvvetleri ile cismi
asılı tutan ya da cismin dayandığı kuvvetler birbirlerini gi
derirler.
Denge ya sürekli, ya süreksiz, ya da bozulmaz olabi
lir. Asılı cisimlerin ağırlık merkezi, asılma noktalarından
inen düşey üzerinde ya da onun altında bulunursa bu ci
simlerin dengesi süreklidir. Böyle bir cisim yerinden oyna
tılırsa yeniden eski durumunu alır. Asılı cisimlerde ağır
lık merkezi asılma noktasından geçen düşeyin üzerinde ol
makla birlikte asılma noktasının altında değil üstünde ola
bilir. Bu durumda cismin dengesi süreksizdir. Gerçekten
de cisim bu durumda kımıldatılırsa eski durumunu almak
biryana, eski durumundan gittikçe daha uzaklaşır. Bozul
maz dengeye gelince, asılı cismin ağırlık merkezi asılma
noktasıyla birleşirse böyle bir cisim bozulmaz dengededir.
Ne denli değişirse değişkin yeri, gene de dengeli durumda
kalır...»
10 insan Açısından Edebiyat
Hep aynı çocuğun başka bir ders kitabındaki parçalardan
biri de şöyle başlıyor :
«Sülüklü’nün dar, dolambaç sokaklarından birinde
çıplak ayaklarındaki takunyaları bozuk kaldınmlarm üze
rinde at nalı gibi tıkırdatarak koşan bir kız çocuğu, viran
bir evin önünde durdu. Kapı tokmağını birkaç defa vurdu,
bekledi; açan olmadı.
Birbirine yaslanmakla ayakta durabilen bu kavşamış
evceğizler, sanki bir sıraya gelmiş, uyuyorlar. Yerde, du
var üstünde sönük bakışlarla ağır ağır gezinen, tüyleri sey
relmiş, derisi kamına yapışmış birkaç aç kedi, sokağın ha
reketsizliğini canlandırıyor... Cumbaların birine asılmış
küçük kafesteki saka kuşu, mahpesinin çubuklarını gaga
layarak aşağı yukarı çırpınıyor.
Takunyalı kızın elinde küçük bir kâSe var. Açılmayan
kapının tokmağına bir daha yapıştı: Tak, tak, tak... Yi
ne çıt yok... Bu defa çocuk sinirlendi, tokmağı oyuneak ya
parak, tak, tak, tak, tak, tak, tak, tak, tak, tuhaf bir ka-
dans tutturdu. Ve bu tıkırdınm ahengiyle gittikçe cezbe
lenerek, elindeki kâse muhteviyatının, çalkana çalkana, ya
rısını döktü. Nihayet içerden kart, kısık bir ses fışkırdı:
— O takırdıyı yapan ellerin İlâhî teneşire gelsin, emi?
Ben alîl-vücut bir kadınım. Hangi bir işe yetişeyim? Sizi
kapı dibinde mi beklemeli? Terbiyesiz! Patladın mı, ne
oluyorsun? Biraz bekle...
Bu taltifkâr sözlerle kapı açılır. Kızcağız, kır saçları
didiklenmiş yün gibi şakaklarına yapışmış koca kafalı, kı
sa, yuvarlak, ellilik bir kadınla karşılaşır. Bu muvacehede
koca karı, öfkesini yenmek lüzumuyla sözünü değiştirerek: