Table Of ContentKitabın adı: İmparatorluğun Son Nefesi
Yazar: İlber Ortaylı
Özgün Adı:
Çeviren:
Yayınevi: Timaş
1. baskı, 2014 İstanbul.
161 sayfa
ISBN: 9786050815085
İmparatorluğun Son Günlerinden
Cumhuriyet'in Kuruluş Öyküsüne...
"En utanılacak yönümüz; tarih yaptığımız hâlde tarih öğrenmemek;
tarih yazmamak konusundaki ısrarımız!"
İlber Ortaylı
"Balkan Harpleri, bizim tarihçiliğimizde imparatorluğun yıkılış süreci olarak
adlandırılır. Aslında bu vaka, bir imparatorluğun yıkılışı olmaktan ötedir. Biz bu
savaşlar sonunda Rumeli'deki anavatanı kaybettik."
"Birinci Dünya Savaşı Türk halkı için en acı hatıralarla doludur. Cephede şehitlerin
yanı sıra cephe gerisinde yokluktan, hastalıktan ölümler ve sıkıntılı bir hayat söz
konusudur. Türk toplumu modern anlamda bir millet olma aşamasına burada
dönmektedir. Bu, Türkleri diğer uluslardan farklı kılan yanıdır. Söz konusu savaşla
direnci artmış ve kimliği oturmuştur."
"Cumhuriyet tarihinin üzerinde en çok tartışılan olaylarından biri Lozan
Antlaşması'dır. Bu konuda Lozan'ı bir hezimet olarak görenler de, bir zafer
olarak niteleyenler de var. Lozan mantıki ve gayet onurlu bir uzlaşmadır.
Kalıcı ve düzeni sağlayıcı bir anlaşma olarak görülmelidir."
"Cumhuriyet, devamlılıktır. Osmanlı, Türklerin imparatorluğuydu, bu
da Türklerin cumhuriyetidir."
"Bir tarihçinin deyişiyle; Dünya tarihinin en hadiseli otuz küsur yılı, Sultan
Abdülhanıid'i yormuştu."
"Enver Paşa cesur planların sahibiydi. Bu planların hepsinin aynı derecede akil ve
bilgili bir şekilde hazırlandığını söylemek mümkün değildir."
"Atatürk'ün başarısındaki en önemli faktör; vazgeçmek bilmeyen iradesidir,
bu noktada Rumeli inadı vardır Gazi Paşa'da. 'Olmalı' dediği an, olabilir yok.
Bu liderlik yapmaya hevesli herkese lazım bir prensip..."
Balkan Harbi'nden I. Cihan Harbi'ne, İstiklal Mücadelesi'nden Lozan
Görüşmeleri'ne, Halifelik tartışmalarından Cumhuriyet'in kuruluşuna, Sultan
Abdülhamid'den Mustafa Kemal Atatürk'e, Enver Paşa'dan Halide Edip'e gündemden
düşmeyen konular ve tartışılan tarihî kişiliklere dair Prof. Dr. İlber Ortaylı'nm
görüşlerini merak edenlerin kaçırmaması gereken bir kitap;
İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ...
1
97860508150
85
618.50
™o5™ BRO
timas.com.tr
İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ
Osmanlı'nın Yasayan Mirası İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ
Cumhuriyet
İlber Ortaylı Osmanlı'nın Yaşayan Mirası
TİMAŞ YAYINLARI | 3465 Cumhuriyet
Tarih İnceleme-Araştırma Dizisi j 61
EDİTÖR ilber Ortaylı
Adem Kocal
DÜZELTİ
Tuğçe İnceoğlu KAPAK
TASARIMI
Ravza Kızıltuğ
1. BASKI
Mart 2014, İstanbul
ISBN ISBN
978-605-08-1508-5
9786050815085
TİMAŞ YAYINLARI
'Cağaloğlu, Alemdar Mahallesi,
Alayköşkü Caddesi, No: 5, Fatih/İstanbul
Telefon: (0212)511 24 24
P.K. 50 Sirkeci / İstanbul
timas.com.tr
[email protected]
facebook.com/timasyayingrubu
twitter.com/timasyayingrubu
Kültür Bakanlığı Yayıncılık
Sertifika No: 12364
BASKI VE CİLT
Neşe Matbaacılık A. Ş.
Akçaburgaz Mah.
Mehmet Kopuz Cad. No: 17
Esenyurt/İstanbul i
Telefon: (0212) 886 83 30
Matbaa Sertifika No: 22861
YAYIN HAKLARI
© Eserin her hakkı anlaşmalı olarak TİMAŞ
Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi'ne aittir.
İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
İÇİNDEKİLER
İLBER ORTAYLI
1947 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (1969)
ile Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nü
bitirdi. Chicago Üniversitesi'nde master çalışmasını Prof. Halil İnalcık ile
yaptı. "Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler" adlı tezi ile doktor, "Osmanlı
İmparatorluğu nda Alman Nüfuzu" adlı çalışmasıyla da doçent oldu. ÖNSÖZ/7
Viyana, Berlin, Paris, Princeton, Moskova, Roma, Münih, Strasbourg,
Yanya, Sofya, Kiel, Cambridge, Oxford ve Tunus üniversitelerinde misafir I. TARİH YAPMAK/TARİH YAZMAK
öğretim üyeliği yaptı, seminerler ve konferanslar verdi. Yerli ve yabancı
TARİH YAPMAK/TARİH YAZMAK İKİ 1 .EMİNDE TÜRKİYE /11
bilimsel dergilerde Osmanlı tarihinin 16'ncı ve 19'uncu yüzyılı ve Rusya
tarihiyle ilgili makaleler yayınladı. 1989-2002 arasında Siyasal Bilgiler TÜRKİYE'DE TARİH YAZICILIĞI / 25
Fakültesi'nde İdare Tarihi Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmış, 2002
yılında Galatasaray Üniversitesi'ne geçmiştir. İlber Ortaylı, Uluslararası II. OSMANLI'YA VEDA
Osmanlı Etüdleri Komitesi Yönetim Kurulu üyesi ve Avrupa İranoloji
Cemiyeti üyesidir. SENED-İ İTTİFAK / 1808 / 41
VİYANA KONGRESİ / 1815 / 43
Yayınevimizdeki Diğer Eserleri
Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzü'(1980) TANZİMAT FERMANI / 3 KASIM 1839 / 47
Gelenekten Geleceğe (1982)
POLONYA VE OSMANLI İLİŞKİLERİ
Osmanlı Toplumunda Aile (2000)
Osmanlı Mirası (2002) AVRUPA'NIN ORTASINDA 600 YILLIK MÜTTEFİK / 57
Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek (2006)
Son İmparatorluk Osmanlı (2006) KIRIM HARBİ / 1853-1856 / 71
Osmanlı Barışı (2007)
AYASTEFANOS ANTLAŞMASI / 3 MART 1878 / 85
Üç Kıtada Osmanlılar (2007)
Tarihin Sınırlarına Yolculuk (2007) OSMANLI-MISIR İLİŞKİLERİ
İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı (2008)
Tarihimiz ve Biz (2008) BATFNIN GÖZÜ HEP MISIR'IN ÜZERİNDEYDİ / 89 ■. ■.
Türkiye'nin Yakın Tarihi (2010)
UŞİ ANTLAŞMASI / 1912 / 101
Defterimden Portreler (2011)
Tarihin Gölgesinde (2011) BALKAN HARPLERİ / 1912-1913 / 105
Yakın Tarihin Gerçekleri (2012)
Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı (2012) EDİRNE'NİN İŞGALDEN KURTARILIŞI / 1913 / 115
İlber Ortaylı Seyahatnamesi (2013) "■ !
II. ABDÜLHAMİD / SON İMPARATOR / 119
MUSTAFA KEMAL'İN BULGARİSTAN'DAKİ YILLARI /125
I. CİHAN HARBİ'NE NEDEN GİRDİK?
OSMANLI VE MÜTTEFİK ALMANYA / 133
ENVER PAŞA/147
Son devir Osmanlı tarihinin ve onun mirasçısı Cumhuriyet'in
kuruluşunun önemli fasıllarını, kronolojik bir sıra içinde tespit
eden makale ve röportajları bir araya toplamayı teklif ettiklerinde
bunun yararlı olabileceğini düşündüm ve bazı yeni ilavelerle
tartışılan konuları da ele alarak bu derlemeyi yaptım.
Kitabın son bölümünde de bilhassa İstanbul üzerindeki ge-
lişmeleri ve mirasın tahribini ele alıyor, halkımızın dikkatine
sunuyoruz. Türkiye şehirleri maalesef çevreci bir mimariden,
bilgiden, fennin gereklerinden uzak gelişiyor. Sadece cahil mü-
teahhitlere değil, çokbilmiş mimarların yarattığı feci sonuçlara
da bakılmalı. Para kazanma merakı ve yolsuzluk insanoğlunun
üniversal bir kusuru... italyanlar da zahmetsiz para kazanmayı
seviyor ama nihayet kazanılan para güzel bir çevrede tarihin I TARİH
estetiği, aile onurunun ve geçmişten gelen bir asaletin eşliğinde
YAPMAK/TARİH YAZMAK
yenmelidir diye düşünüyorlar ki bütün zorluklara rağmen
Roma'yı koruyorlar.
?x Çevre ve tarih bir arada; bu düstura sahip olmayan "En utanılacak yönümüz; tarih yaptığımız hâlde tarih
öğrenmemek, bilimsel yöntemle tarih yazmamak
toplumlar tarihî mirası yiyip bitirmek değil, doğrudan berbat
konusundaki ısrarımız."
ederler.
İLBER ORTAYLI
n= Şubat 2014
Galatasaray Üniversitesi
TARİH YAPMAK/TARİH YAZMAK
İKİLEMİNDE TÜRKİYE
Türkiye maalesef tarihçi bir ülke değildir. Evet, tarihî bir
ülkedir, tarihi yapan uluslardan biridir, ama tarih bilimine
gerekli özeni göstermemiştir. Peki tarih yapmak kavramı ile
kastedilen nedir? Bazıları vardır; "Tarihi biz yaptık, tufanlar-
dan önce vardık, tufanlardan sonra da varız" derler. Bazıları
da "Tarihe ciddi bir etkimiz olmamış; göçebeyiz, yağmacıyız"
derler. Şurası bir gerçektir ki, bu iki görüş de abartılıdır.
Meselâ Lüksemburglular, asla "Tarihi biz yaptık, şöyle yaptık,
böyle yaptık" iddiasında olmazlar. Ama Balkanlarda genellikle
bu iddiada bulunanlar vardır. Romenlere sorsanız, tarihi
onlar yapmışlardır; Bulgarlara sorsanız, zaten Şarlman'dan
sonra Avrupa'nın en büyük imparatorluğu onlardır. Keza
Yunanlar aynı abartılı iddialara sahiptirler. Kendi şamata-
cıları dışında romantik destekçileri Avrupalılar arasında da
görmek mümkündür. Oysa biz tarih yapmak derken böyle bir
bakış açısından söz etmiyoruz.
11
İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ
ILBER ORTAYLI
müddetçe "tarihçi" olarak kalmaya mahkûmdur. Aynı şey
Türkler gerçekten tarih yapımında müessirdirler; şuradan
diğer coğrafyalar için de geçerlidir. Meselâ Latince bilmeden
belli ki, bu bölgedeki hiçbir kavmin tarihini Türkler olmadan
Macar tarihi çalışamazsınız. Herkes bilir ki 1848'e kadar
incelemek mümkün değildir. Bu söylediğimiz, elbette ki
Macar Krallığı'nın tüm mensupları, kançılaryası, memurları
Mayaların, Azteklerin, modern Amerika'nın, Afrika'nın veya
Latince kullanırdı. Ya da Orta Yunancayı bilmeden Bizans
Hindiçin'deki devletlerin tarihini içermez. Fakat Eski
tarihçisi olunamayacağı aşikârdır.
Dünya'daki; yani Akdeniz çevresi, Avrupa, özellikle Doğu
Avrupa ve "Asya-yı Vusta" dediğimiz Orta Asya'ya doğru Bu anlamda ülkemizde ciddi bir filoloji uzmanlığı eksik-
uzanan devlet ve milletlerin tarihi Türklere değinilmeden liği var. Ne var ki bu tür eleştiriler Batı tarihçileri arasında
incelenemez. Hatta tarihçi çevrelerde, "Türkçe öğrenilmeden normal karşılanırken, bizim ülkemizde hazımsızlığa sebep
tarih yapılmaz" denilir. Meşhur bir sözdür; "Balkanoloji boş oluyor. Oysa tarih bilimi, filolojiyle yapılır.
bir bilimdir, meğerki Türkçe öğrenesiniz." Türk dili ve Filoloji yönünden kuvvetli olmayan bir kavim, Batı me-
medeniyetini öğrenmeye Balkan dillerini öğrenip tetkik deniyetine girmiş değildir. Batı medeniyetini diğer medeniyet
ederek başlayanlar vardır; meselâ hocam Andreas Tietze, çevrelerinden tefrik eden iki vasıf vardır: filoloji ve musiki.
sonra Georges Dumezil ve bir düzine ünlü âlim. Türkçe Doğu'da bugünkü Batı medeniyetinin, Batı musikisinin
bilmekse Osmanlıca belgeleri okuyabilmek demektir. Belge izlerine rastlanmaz; yani Yunan'da, hatta Roma'da, hele Bi-
okuyamayan Türkçe biliyor kabul edilmez. Tarihçiler zans, İran ve Mısır'da bu izlerin esamisi görülmez. O başka
âleminin gözünde Türkçe biliyor sayılmanız için belgeleri bir müziktir. Onun devamı Türklerin bugünkü alaturka
okuyabilmeniz şarttır. musikisiydi ama 20'nci yüzyılda yozlaştırıldı. Batı medeni-
Eskiden tarih, antropoloji, uluslararası ilişkiler gibi dal- yetinin diğer ayırt edici vasfının filoloji olduğunu söyledik.
larda doçent olmak için Osmanlıca imtihanından geçilirdi. Gerçekten de ciddi bir filoloji bilgisine sahiptirler. Aslında
Aslında o zaman dahi bu, yönetmelikte kalan bir hükümdü; eski dilleri öğrenmek tarihte sırf Avrupalılara has bir durum
benim imtihana girdiğim zaman karşımdaki üç mubassırın değildi. Meselâ Kaide Krallığı'nda, Babilonya'da Sümer me-
(gözetmen) üçü de Osmanlıca bilmiyordu; yani aslında beni tinleri saklanırdı, Hititler çok ayrı bir dil olmasına rağmen,
imtihan etmeleri pratikte mümkün değildi. Korkarım böyle Sümer metinleri okuyabilirdi. Yine Güneydoğu'daki birtakım
giderse, 20 sene sonra tarih dalındaki adayları dahi prensliklerin arşivleri kazılıyor (Sultantepe kazısı gibi);
Osman-lıcadan imtihan etmek mümkün olmayacak. oradan da sadece Hitit metinleri değil, Sümer metinleri de
Ne yazık ki Türkiye'deki sosyal bilimcilerin 70-80 sene ön- çıkıyor. Sümer dili tamamıyla ayrı bir dil, Sami dillerden biri
ceki metinleri okumamak, bunlarla ilgilenmemek konusunda bile değil ama o dönem insanı Gılgamış'ı okuyormuş. İslam
büyük bir ısrarı var. Oysa bir tarihçi Osmanlıca okuyamadığı Ortaçağı'nda ise büyük İslam âlimlerinin çoğu İbranca
. 1 2 13
ILBER ORTAYLI İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ
ve Aramca bilirdi. Meselâ ünlü hadis âlimi Buhari, İbranca çevirdiği yok. Ta ki Tanzimat dönemi geliyor, işte o zaman bu
bilirdi ki İsrailiyat'ı bu sayede tefrik edebildi. metinler Fransızca üzerinden tercüme edilmeye başlanıyor.
Yine de tam manasıyla filoloji yapanlar Batılılardır. Bu- Kur'an-ı Kerim'in artistik nesir, seciyeli nesir dediğimiz bir
nun çok uç örnekleri vardır. Meselâ 18 ve 19'uncu asırlarda stili vardır. Çevirilerde işte bu stili yakalıyorlar. Türklerin
14-15 yaşında iki Fransız çocuk, hayatta Türkiye'ye Kur'an tercümesi ise sadece bir tercümedir; ilmî bakımdan
gelmemelerine rağmen Türkçe öğreniyorlar. Charles Verne doğrudur ama oradaki stil, oradaki lezzet yakalanmış değildir,
adında 14 yaşındaki bir çocuk Fransa'da öğrendiği Türkçe ile öyle bir gayret de yoktur. Hâlbuki Alman'ınkinde vardır,
Sultan Abdülmecid'e bir kaside sunmuştu. Seyyah Thevenot yani Friedrich Rückert'in Kur'an tercümesinde böyle bir
(18'inci asır) 17 yaşında Türkçe öğrenmiş. Fransa'nın bazı lezzeti yakalarsınız.
sefirleri (Girardin ve Guilleragues gibi) Türkçe bilirlerdi. Yine Bir devir ve bir medeniyet düşününüz ki, bir yanda
XIV. Louis devrinin bilim adamlarından Joseph de Guignes, Schubert'ler, Beethoven'lar, bir yanda Rückert'ler ve bütün
Çin metinlerini okuyup içinden Türklerle ilgili bölümleri bunlara eşlik eden felsefî birikim... Meselâ Hegel "Hiç kim-
çıkarıyor. Yani bir Fransız, Sinoloji çalışıyor, metinlerden senin Osmanlı tarihi yazdığı yoktu" diyor, bunu kendisine
Türklerle ilgili bölümleri ayırıyor; bizse onun yaptığı neşriyatı dert ediniyor. Goethe'nin Hafız'dan etkilendiğini, Hafız'ın
yıllar sonra Hüseyin Cahid tercümesi sayesinde öğreniyoruz. Hammer sayesinde çevrildiğini, Doğu'nun rüzgârlarının
Tarihî komşumuzun bizim hakkımızda yazdıklarını tetkik etkisiyle Goethe'nin de büyük West-Östlicher Divan'ı yaz-
etme çabamız yok.: dığını söylüyor. Haydi Hegel'in ilgilenmesini bir dereceye
kadar olağan karşılayalım, daha da ilgincini Engels söylüyor:
Yine meselâArabica, Persicadiye Hafızı, Sadi'yi tercüme
"Hammer denen Alman, -tabir bu- çıkıp da Osmanlı tarihini
ediyorlar. Hatta Friedrich Rückert İran şairlerini çevirmekle
yazana kadar bizim diplomatların o medeniyetten haberi bile
de kalmıyor, Almancada aruz vezni kullanıyor. Oysa Doğu'da
yoktu, bize bir şey vermediler." Yani 18'inci asırda başlayan
hiç kimsenin oturup Titus Livius'u, Vergilius'u, Homeros'u
faaliyete boşuna "aydınlanma" denilmemiş, bu dönemde
dünya hakkında ciddi bir bilgi birikimi oluşuyor.
1 Joseph de Guignes, Histoire generale des Huns, des Mongoles, des
Türkiye'de maalesef böyle bir hareketlenme mevcut değil.
Turcs et des autres Tartares occidentaux, Paris, 1756-1758
(Hunla-rın, Türklerin, Moğolların ve Daha Sair Tatarların Tarih-i Gerçi Türkiye, yakın zamanlarda tıpta ve mühendislikte
Umûmisi, çev. Hüseyin Cahid [Yalçın]. İstanbul: Tanin Matbaası,
büyük işler başardı, umuyorum daha da başaracak. Ordular
1923-1925) adlı eserinde de Çin kaynakları ve terimleri
kullanıyor. VVolfram Eberhard'ın (Nazi Almanyası'nda mülteci) daima kendini reforme ediyor, başarılı da oluyor, eğitim ve-
Çin'in Şimal Komşuları adlı eseri 1942'de TTK tarafından basıldı.
rebiliyor. "İş yöneticisi", bütün hatalarına rağmen birtakım
Yine J. J. M. de Groot'un Die Hunnen der vorchristlichen Zeit (Berlin,
1921), benzer eserler ve tercüme derlemeleri içerir. işleri başarabiliyor. Bunlar elbette önemli gelişmeler ama
14 15
ILBER ORTAYLI
İMPARATORLUĞUN SON NEFESİ
temel noktalarda bir duraklama söz konusu... Bu noktalarda
yakını "arşiv"in ne olduğunu bile bilmiyor. Bir kez dahi arşive
duraklama olunca da toplumun kendini tanıması, iyi
gidip orada ne gibi tasnifler var, o tasniflerden nasıl belge
değerlendirmesi ve gereken siyasi reformları yapması
çıkar, belgelerin içindeki bilgiler neyi/nasıl ifade eder, ne/
mümkün olamıyor.
nasıl değerlendirilir, Osmanlı bir belgeyi 17'nci asırda nasıl
İyi diplomatlarımız var, fakat bu diplomatların kültürel
yazar, 18'inci asırda nasıl yazar bilmeden feveran ediyorlar:
ilişkiler sahasında fazla yaratıcı olabilmeleri mümkün değil;
"Arşivleri kapalı tutuyorlar!" Daha ilginci, bunu söyleyen
çünkü Franco'nun diplomatları gibi değiller. "Efendim, biz
kişiler yabancı arşivler üzerinde çalışmayı da bilmiyorlar,
kendimizi tanıtmalıyız" diyorlar. Çok güzel, peki devamı
yani belgeleri senkronize okumak gibi bir vasıfları söz konusu
nerede? Franco'nun diplomatları örneğine bir bakarsak, bil-
hassa 1945'ten sonraki dünyada Franco İspanyası istenmeyen bile değil. Zaten bu konudaki külliyatın çoğu propaganda
ülke idi. Nazi Almanyası'nın ve Faşist İtalya'nın müttefiki mahiyetli... İki taraf da ezbere davranıyor, üslup olarak
olmuştu, fazla bir geliri de yoktu ve tek parti rejimini problemi anlayan yok. "Holokost" benzeri bir jenositten
değiştirme niyeti taşımıyordu. Bunun üzerine ülkelerinin bahsediliyor. Oysa ne bu taraf ne de diğer taraf Holokost'u
diplomatik etkinliğini artırmak isteyen İspanyol diplomatlar biliyor. Bilgiden uzak düşülünce bir tarafın suçlaması ve
kültür ilişkileri ve tanıtımına yöneldiler. Görüldü ki İspanyol
öbür tarafın savunması üzerine kurulu yaramaz bir tartışma
diplomat sınıfının böyle bir kapasitesi vardı. Maalesef bizim
içinde buluyoruz kendimizi. Bu sözler, ciddi heyetler önünde
kadrolarımızda bu tür uğraşlar geç geldi ve her zaman da
geçerliliği olan ifadeler değildir.
isabetli olmadı.
Şöyle de ilginç bir durum söz konusu oluyor: Ecnebi
Tekrar tekrar söylemek gerekir ki tarih bilgimizin çok zayıf
çevrelerden biri, hakikaten Ermeni jenosidini savunmak için
olduğu aşikâr... Meselâ Musul konusu ileri sürülüyor ve deni-
arşive giriyor; bir müddet sonra bakıyor ki mesele pek öyle
liyor ki, "Bizim Musul'da çok yüksek haklarımız var." Bunu
söyleyenler aslında ne tür hakları olduğunun farkında bile değil, bunun Holokost'a benzer yanı yok, o andan itibaren
değiller. Meselâ "havass-ı hümayun" dediğimiz imparatorluk Türk tezini savunmaya başlıyor. Bundan sonra "Efendim,
hasları vardır. Padişahın özel mülkü olarak görünürler. Daha Türkler para verdi" diye söylentiler çıkıyor. Böyle bir durum
bunların statüsünü etüt etmeden, ne olduğunu bilmeden söz konusu değil. Çünkü Türklerin bu adamlardan haberleri
kulaktan dolma iddialarla konuşuyoruz. bile yok. Çok hazin bir gerçek: Türkiye tarihinin teknik
olarak yazımını, birtakım tezlerin teknik tenkidini yapan
"Ermeni" meselesi ve arşivlerin açılması
kişiler ecnebilerdir, yani tarih eğitimlerini, tarihe bakış
Yine sürekli konuştuğumuz bir mevzu: "Ermeni" meselesi
alışkanlıklarını tamamıyla bu çevrenin dışında edinmiş
ve arşivlerin açılması. Bu konuda söz söyleyenlerin tamamına
insanlar... Bunun üzerinde önemle durulması gerekiyor.
16
17
Description:İlber Ortaylı, Uluslararası. Osmanlı Etüdleri İlber Ortaylı Seyahatnamesi (2013). "□ ! Celal (Şengör) bunları görünce "Hepiniz ölecek- siniz" diyor