Table Of ContentDİVAN ŞİİRİNDE HZ. BİLÂL
Hüseyin GÜFTA*
ÖZET
Hz.Bilâl, Hz. Peygamber’in ashabından biri ve müezzinidir. Çok gür ve müessir bir sese sahiptir.
Divan şiirinde teninin rengi, ezanı okuyan ilk kişi oluşu, içe işleyen dokunaklı sesi, hak dini kabulü esnasında
çektiği eziyetler, Hz. Peygamber’e olan sadakati ve uhrevî mükâfatı gibi özellikleriyle konu edilmiştir. Bu
araştırma, Hz. Bilâl’in sayılan bu özelliklerinin Divan şiirine nasıl yansıdığını tespit etmek ve örneklendirmek
amacıyla yapılmıştır.
ABSTRACT
Bilal, who is one of the faithful followers of the Prophet Muhammad, and his muezzin. He has got a
very strong and influential voice. He was being talked about in classical Ottoman Poetry with a number of his
characteristics such as the colour of his skin, his being of the first person of reciting the azan, his touching voice,
his suffering from being badly treated for his religious belief, his loyalty to the Prophet Muhammad, and his
reward in the other world. This research was done in order to establish and exemplify how Bilal‟s characteristics
mentioned above were reflected to classical Ottoman Poetry.
Anahtar Kelimeler: Bilâl, Ezan, Müezzin.
Keywords: Bilal,Tthe azan, Mmuezzin.
Adı Bilâl, künyesi Ebu Abdullah‟tır. Babası Rebâh, annesi Hamâme‟dir. Annesine
nispetle Ġbn-i Hamâme olarak da anılmıĢtır. Anne ve babası aslen HabeĢî olmakla birlikte
kendisi Hicret‟ten yaklaĢık olarak kırk sene önce 581‟de Mekke‟de doğmuĢ ve Benî Cumah‟a
intisap etmiĢtir.
Hz. Bilâl, İslâm dinini ilk kabul edenlerden biridir. Hak dini kabulü esnasında eziyet ve
işkencelere maruz kalmış, bu durumuna şahit olan Hz. Ebu Bekir, iman etmemiş güçlü bir kölesini
karşılık vererek onu kurtarmış ve Allah yolunda azad etmiştir.
Hz. Bilâl gür ve müessir bir sese sahip olduğu için, Hz. Muhammed onu müezzin olarak
görevlendirmiş, Hz. Peygamber yaşadığı sürece onun has müezzini olarak görev yapmıştır. Hz.
Peygamber’in vefatından sonra biri Kudüs’te Hz. Ömer’in, diğeri de tekrar geldiği Medine’de Hz.
Hasan ve Hüseyin’in ısrarıyla olmak üzere sadece iki defa ezan okumuştur.
Hz. Bilâl, Hz. Peygamber’in bütün gazalarına katılmış ve onun hizmetinde bulunmuştur. Derin
bir muhabbetle bağlı olduğu Hz. Peygamber vefat ettikten sonra, ayrılık acısına tahammül edememiş,
ilk halife Hz. Ebu Bekir’den izin alarak Medine’den ayrılıp Şam’a gitmiştir. Şam’a yerleşmiş, burada
evlenmiş ve hayatını sürdürmüştür. 640-641’de Şam’da vefat etmiştir(Nedvî-Ansarî, 1969: II, 119-135;
Fayda, 1992: VI, 152-153; Berki-Keskioğlu, 2000: 73-74).
Türk-İslâm kültüründe Hz. Bilâl, çocuklara ve camilere isim olmuş, sesi gür ve müessir
müezzinlere benzetme unsuru olarak kullanılmıştır. Divan şiiri geleneğinde de “Bilâl”, “Bilâl-i Habeşî”
ve “Bilâl-i Mustafâ” olarak anılmış; teninin rengi, ezanı okuyan ilk kişi oluşu, gür ve dokunaklı sesi, hak
dini kabulü esnasında çektiği eziyetler, Hz. Peygamber’e olan sadakati ve nail olacağı uhrevî mükâfat
gibi özellikleriyle Divan şairlerine ilham kaynağı olmuştur. Bu özelliklerinin Divan şiirine yansımaları,
“Şekli ve Şemâili”, “Çektiği Eziyetler”, “Müezzin Oluşu ve Sesinin Tesiri”, “Hz. Peygamber’e Sadakati”
ve “Uhrevî Mükâfatı” başlıkları altında ele alınacak ve örnek beyitlerle delillendirilecektir.
1. Şekli ve Şemâili
Hz. Bilâl, uzun boylu, zayıf ve kuru yüzlü, gür saçlı ve siyah tenli biri idi(KS, VII, 482; Fayda,
1992: VI, 153). Aslen Habeşî ve siyah tenli olması dolayısıyla “Bilâl-i Habeşî” olarak anılmışsa da, o
“suretde Habeşî, manada Kureyşîdir.” (Tulum, 2001: 85).
Hz. Bilâl, siyah tenli biriydi. İslâm dinini kabul etmeden önce bir köle idi, kabul ettikten sonra
yüce bir şahsiyet oldu:
Siyeh-gulâmı şehenşâh-ı cümle âlemdir
Cihân u cân olup bende-i Bilâl-i Alî
Esrâr Dede
Dedi Cebrâyil işit yâ Muhammed
Ezânı okusun şol abd-i esved
Yazıcıoğlu Mehmed(M.II.178)
Divan şiiri geleneğinde Hz. Bilâl’in şekli ve şemâili konu edilirken en çok onun siyah tenli
oluşundan bahsedilmiştir. Hz. Bilâl’in siyah teni; sevgilinin beni, saçı ve âşığın gözündeki varlığına,
rindmeşrep şairin söyleyişine, geceye, mirac gecesine, Ka‘be’ye, miraciyelerde gök ile ilgili cisimlere
benzetme unsuru olarak kullanılmıştır.
Divan şiiri geleneğinde sevgilinin beni, genellikle yüz ve yüze dair güzellilik unsurları ile birlikte
zikredilmiştir. Sevgilinin yüzü; cennet, güzellik gül bahçesi veya güzellik camii olarak tasavvur edilince,
beni de cennette olan veya güzellik camiinde salâ okuyan siyah tenli Bilâl şeklinde düşünülür.
Sevgilinin siyah beni, Bilâl’dir:
Ol hâl-i siyeh Bilâl ü lebler
Yâkût biri birisi mercân
Bâkî(D.331)
Sevgilinin yüzü cennet, beni de siyah tenli Bilâl’dir. Bilâl-i Habeşî’yi cennette görenler,
sevgilinin yüzündeki siyah benlerine benzetirler:
Yüzünde benlerine benzedirler
Görenler cennet içinde Bilâli
Usûlî(D.234)
Sevgilinin yüzü güzellik gül bahçesi, dudağı cennet suyu, beni ise siyah bir danedir. Sevgilinin
güzellik gül bahçesi olan yüzünde yer alan Kevser suyu dudağının üzerindeki siyah bir dane benini
görenler, Bilâl-i Habeşî cennette Kevser suyuna düştü, derler:
Hâl ü lebini gülşen-i hüsnünde gören der
Cennetde Bilâl-i Habeşî Kevsere düşdi
Ahmed PaĢa(D.285)
Hâl ü la‘lin mi bu yâhûd Kevser üstinde Bilâl
Zülf ü haddin mi bu yâhûd âteş içinde Halîl
Ahmed PaĢa(D.207)
Dedi la‘linde görüp dâne-i hâl-i siyehin
Âb-ı Kevserde karâr etdi Bilâl-i Habeşî
Necâtî(D.438)
Sevgilinin çene çukurundaki beni, güzellik camii olan yüzünde salâ okuyan bir
müezzindir. Bu durum, Ka„be‟de kuyu içinde ezan okuyan Hz. Bilâl‟i andırmaktadır:
Câmi‘-i hüsne salâ eyler zenahdânında hâl
Çâh içinde Ka‘bede gûyâ ezân okur Bilâl
Fevrî(LT.442)
Servi boylu sevgilinin kulak memesindeki siyah beni, kudret nurundan bir minare üstünde Hz.
Muhammed’in siyah tenli sahabîsi Bilâl’dir:
Ya hod ol serv-i bâlânın bünâgûşundaki hâli
Bilâl-i Mustafâdır nûr-ı kudretden menâr üzre
Taşlıcalı Yahyâ(D.513)
Siyah renk ilgisi ile, sevgilinin saçı da Hz. Bilâl’in tenine benzetilmiştir. Sevgilinin, kulağına
düşmüş siyah saçı, ezan okurken sesi daha gür çıksın diye elini kulağına koymuş olan Hz. Bilâl’in bir
parmağı gibidir:
Câmi‘-i hüsne salâ etmez ise n’eyler ola
Zülfi gûşunda çü engüşt-i Bilâl-i Habeşî
Necâtî(D.414)
Rindmeşrep Divan şairi, gelenek çerçevesinde kaleme aldığı şiirlerde şarap içtiğini
söylemekten çekinmediği gibi bu özelliği ile övündüğü de olmuştur. Renk itibarıyla, bazen içtiği şarap
ile Hz. Bilâl’in ten rengi arasında ilgi kurmuştur:
Şîşe-i reng-i Bilâli alalım destimize
Varalım küp dibine farzı edâ eyleyelim
Çankırılı Kadrî(ETEM.78)
Gecenin karanlığı ile Hz. Bilâl’in ten rengi arasında da ilgi kurulmuştur. Gece ve gündüz, güzel
bir sebebe bağlanarak, Paşa’nın kapısında meşhur iki kul olarak tasavvur edilmiştir. Sadakat ve renk
ilgisiyle, Paşa’nın kapısında gece Bilâl, gündüz Ferrûh’tur:
Kapında nâm ile biri Ferrûh biri Bilâl
İki kulundur uşbu sabâh u mesâ-yı iyd
Hayretî
Gerçekte gece karanlık, Ka„be‟nin örtüsü de siyahtır; fakat Ģair, mirac gecesi ile
Ka„be‟nin, Bilâl-i HabeĢî gibi Allah yolunda Hz. Peygamber‟in hizmetine kabul edilebilmek
için, onun ten rengi olan siyaha büründükleri sebebine bağlar:
Kara giyer şeb-i mi‘râc u Hazret-i Ka‘be
Misâl-i mürşid-i kâmil muhassılu’l-âmâl
Garazları bu ki makbûl-i hıdmeti olalar
Hemîşe bâr-geh-i Kibriyâda misl-i Bilâl
Necâtî
Göz Ka‘be’dir, sevgilinin gözdeki varlığı ise siyah tenli Bilâl’dir. Ka‘be’nin Bilâl’i varsa, sâdık
âşığın gözünün aynasında da sevgilinin varlığının hayali devamlı olarak yer almaktadır:
Hâlî degildir âyine-i dîdeden müdâm
Yârin vücûdı Ka‘besinin bir Bilâli var
Taşlıcalı Yahyâ(D.316)
Hz. Bilâl‟in siyah teni miraciyelere de konu olmuĢtur. Mirac gecesinin karanlığı ve
manevî havası ile Hz. Bilâl‟in siyah teni ve iman abidesi oluĢu arasında ilgi kurulmuĢtur.
Ümmühânî‟nin evinin Hz. Muhammed‟e göğe yükselmenin baĢlangıç noktası olduğu,
kâinatın nur ile kaplandığı ve feleğin, uğruna binlerce sabahı kurban ettiği mirac gecesinde;
gece, irfan sahibi Bilâl gibi siyah bir nur içinde iman nuru olmuĢtur:
Bir şeb ki sarây-ı Ümmühânî
Olmuşdı o mâhın âsumânı
Mânend-i Bilâl-i sâhib-irfân
Nûr-ı siyeh içre nûr-ı îmân
Ol leyle için sipihr-i gerdân
Etdi nice bin sabâhı kurbân
Şeyh Gâlib
Mirac, her hâle âşinâ olsun diye, Allah’ın Hz. Muhammed’e Cebrâil vasıtasıyla bir davetidir.
Hz. Peygamber, mirac davetine icabet etmiş, Sidretü’l-müntehâ’ya kadar Cebrâil’in rehberliğinde
göğe yükselmiş, bu mertebeden sonra gökleri tek başına kat etmiştir. İlm-i nücûma göre, yedinci
felekte bulunan, göğün sultanı olan güneşin hazinedarı ve siyah rengi temsil eden Keyvân(Zühal,
Satürn) gezegeni, Hz. Peygamber’in huzurunda siyah tenli Hz. Bilâl’i şefaatçi kılarak yüzünü yere
sürmüş ve “Özür dilemek için bana bu gece kâfîdir, siyahı renklerin en üstünü ve güzeli kıl”, niyazında
bulunmuştur:
Çün erdi sipihr-i heftümîne
Bahşetdi sa‘âdet âlemîne
Keyvân şefî‘ edip Bilâli
Böyle deyip etdi rûy-mâli
Besdir bana bu şeb özr-hâhî
Bâlâ-ter-i reng kıl siyâhı
Şeyh Gâlib
2. Çektiği Eziyetler
Hz. Bilâl, İslâm dininin tebliğ edilmeye başlandığı ilk yıllarda Benî Cumah’tan Ümeyye b.
Halef’in kölesiydi. Müşriklerin ileri gelenlerinden olan Ümeyye b. Halef, kölesi Bilâl’in iman ettiğini
öğrenince öfkelenir, İslâm dininden döndürmek için ona her türlü işkence ve eziyeti yapmaya başlar.
Hz. Bilâl’i öğle vaktinde sırt üstü yatırır, büyük bir taşı göğsüne koydurur ve İslâm dininden dönmediği
takdirde onu öldüreceğini söylerdi. Kızgın kum üzerinde sırtı yanar, göğsünün üzerindeki koca taştan
nefesi tıkanır ve saatlerce acılar içerisinde kıvranırdı. Ancak efendisinin emrini yerine getirip
işkenceden kurtulma yerine, “Allah birdir, Allah birdir” nidasıyla ona karşılık verirdi. Bu hâl içinde bile
Hz. Bilâl tevhidden ayrılmamış, her defasında, “Rabbim Allah’tır, O birdir” diyerek işkencelere göğüs
germiştir. Hz. Bilâl’in maruz kaldığı bu işkencelere şâhit olan Hz. Ebu Bekir, iman etmemiş güçlü ve
kuvvetli bir kölesini karşılık vererek Hz. Bilâl’i Ümeyye b. Halef’in elinden kurtarmış, onu Hz.
Peygamber’in huzuruna getirip Allah rızası için azat etmiş ve işkenceden kurtulmasına vesile
olmuştur(Nedvî-Ansarî, 1969: II, 122-124; KS, VII, 480; Fayda, 1992: 152; Berki-Keskioğlu, 2000: 73-
74).
Hz. Bilâl’in, dayanılması çok güç işkence ve eziyetlere maruz kalması ve bunlara tahammül
etmesi Divan şairlerine ilham kaynağı olmuştur. Divan şairi, hâlini devrin sultanına arzederken,
cahilleri ve münafıkları eleştirirken, çok sevdiği bir şehzâdenin ölümü dolayısıyla üzüntüsünü belirtip
onun mekânının cennet olması için dua ederken Hz. Bilâl’in maruz kaldığı eziyetleri bir kıstas veya
benzetme unsuru olarak kullanmıştır.
Kadir ve kıymetinin bilinmediğinden, doğruyu söylediği için sözüne itibar edilmediğinden,
elde mal ve mülkü kalmayıp fakir düştüğü ve makamdan mazul olduğunda etrafında dostları
kalmadığından şikâyet eden ârif bir Divan şairi, hâlini devrin sultanına arz ederken maruz kaldığı
eziyetler ilgisiyle kendisini Hz. Bilâl’e benzetir:
Günümüz gün gibi bin dürlü zevâl ile geçer
Kadrimiz bilmediler niteki mâh-ı Ramazân
Gam degil hak sözimi dinlemese ehl-i nifâk
Fâsıkı muztaribü’l-hâl eder âvâz-ı ezân
Taşladılar beni mânend-i Bilâl-i Habeşî
Başıma geldigini eyleyeyim bâri beyân
Taşlıcalı Yahyâ
Cahillerin ve münafıkların doğru söze itibar etmemelerine şaşmamak gerekir; çünkü Hak
kelâmı söyleyen Hz. Bilâl de zamanında münafıkların taşlı saldırısına uğramıştı:
Ma‘ârifin güherin takma gûş-ı nâdâna
Sözüm cevâhirini dinle bahr-ı hayrete dal
Kelâm-ı Hakkı işitse hücûm eder cehele
Nişân-ı seng-i münâfık olursa tan mı Bilâl
Taşlıcalı Yahyâ(D.89)
Kanunî’nin oğlu Mustafa’nın, iftira neticesinde katledilmesi dolayısıyla kaleme alınan bir
mersiyede, dert ve eziyetlere maruz kalmaları ilgisi ile Hz. Eyyûb, Hz. Bilâl ve Şehzâde Mustafa aynı
beyitte zikredilmişlerdir. Mersiyede, Şehzâde Mustafa’ya iftirada bulunan ve idamını infaz edenlere
beddua edilmiş; dünyada rahat yüzü görmemiş olan Şehzâde’nin, kendisi gibi eziyete maruz kalan Hz.
Eyyûb ve Bilâl ile mekânlarının cennet ve dostluklarının ebedî olması için münacat edilmiştir:
Kurusun eli kemend atan ana lâl olsun
Kim aldı ise ayağını pâymâl olsun
Adüv ki eyledi bühtânı mümkin oldukça
Cihânda sıhhat ü rif‘at ana muhâl olsun
Cihânda çekdi o cümle ezânın âlâmın
Cinânda hem-demi Eyyûbla Bilâl olsun
Mu‘înî
3. Müezzin Oluşu ve Sesinin Tesiri
Divan şiirinde Hz. Bilâl’in müezzin oluşu, bazen doğrudan verilen bilgi ile ifade edilmiş, bazen
muhtelif tasavvur ve telmihlerle zikredilmiş, bazen de sadece “Bilâl” ismi kullanılarak onun bu
özelliğine işaret edilmiştir.
Hz. Peygamber, Medine’ye hicretten sonra Mescid-i Nebevî’yi tesis ederek müminleri ibadete
davet etti. Namaz kılmaya engel kalmadığı için beş vakit namazın edasına başlandı. Hicret’in 1. yılına
kadar müminlerin sayısının az olması ve toplu hâlde bulunmalarından dolayı namaz için özel bir
çağrıya ihtiyaç hissedilmiyordu. Namaz vakti geldiğinde “essalât, essalât (Namaza buyurun, namaza
buyurun)” şeklinde nida ediliyordu. Müminlerin sayısı arttığında bu şekilde namaza davet usûlü onları
toplamaya yeterli olmuyordu. Bundan sonra namaz vakitlerini bildirecek bir usûlün bulunması
gerektiği hususunda Hz. Peygamber, ashabı ile istişarede bulundu. Sahabîler, boru veya çan
çalınmasını, ateş yakılmasını veya yüksek bir yere bayrak dikilmesini teklif ettiler. Hz. Peygamber,
başka dinlere ait olmaları dolasıyla bu tekliflerin hiç birini uygun bulmadı. Ensârdan Abdullah b.
Zeyd’in rüyası ve bunu teyid eden diğer sahabîlerin sâdık rüyalarını tasvip etti ve ezanı okumakla Hz.
Bilâl’i görevlendirdi. Ezan, Hz. Bilâl’e öğretildi ve müminler onun sesiyle namaza davet edilmeye
başlandı (Nedvî-Ansarî, 1969: II, 124-125):
Çü kuvvet tutdı şer‘ İslâm açıldı âleme a‘lâm
Namâza istedi i‘lâm ki nice edeler bürhân
Kimi der çan çalın nâkûs kimi der karne-i câmûs
Dediler kim gerek nâmûs çü nesh oldı kamu edyân
Resûlullâh işitd’anı pes oldı muntazır cânı
Kim ere vahy-i Rabbânî nedir diye ana Kur’ân
Erişdi meclise nâgâh ki Zeydin oğlı Abdullah
Dedi ben görmüşüm vallah ki beyne’n-nevmi ve’l-yekzân
Ki gökden bir melek indi inüben hâyıta kondı
Yüzini kıbleye döndi ki tekbîr eyledi i‘lân
Dedi pes dört kez ol Allâhu ekber
Ezânın dedi elfâzın mükerrer
Birazcık durdı geri okıdı ol
İki kez sonra kad kâmet didi ol
Ömer dedi ki gördüm ben de el-hak
Anın hakkı ki ba‘s etdi seni Hak
Nebî pes Cebrayile sordı anı
Ki kim okuya mescidde ezânı
Description:işkencelere maruz kalmış, bu durumuna şahit olan Hz. Ebu Bekir, iman etmemiş güçlü bir kölesini karşılık vererek onu . Sözüm cevâhirini dinle bahr-ı hayrete dal. Kelâm-ı Hakkı işitse . Cân meşâmın bûy-ı ünsullâh ederdi anberîn.