Table Of ContentBBBiiilllgggiiiyyyuuurrrddduuu
Gençlik Dergisi
YIL: 2 SAYI: 10 KASIM - ARALIK 2008 İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR ÜCRETSİZDİR
2
İÇİNDEKİLER
Mustafa ÖZTÜRK
r
le Türk’e Kefen Biçenler ...................................................................3
i
k
e
d Prof.Dr. Cihan DURA
n
i Sömürgeci Kristof Kolomp ............................................................4
ç
İ
Yrd.Doç.Dr. Kadir ÖZDAMARLAR
Reisü’l-Kurra Hafız Mahmud Mahir Kuşçulu .................................7
Yrd.Doç. A. Vehbi ECER
İstiklal Marşına Saygı .................................................................10
BBİİLLGGİİYYUURRDDUU
Mustafa ÖZTÜRK
GENÇLİK DERGİSİ Homojen Bir Ermenistan İçin Kaç Türk Öldürüldü? .....................12
YIL: 2 SAYI: 10
Mustafa Aykut AKŞİT
KASIM - ARALIK 2008
Ekonomik Krizler (1) ..................................................................14
İKİ AYDA BİR ÇIKAR
ÜCRETSİZDİR. Fazıl Ahmet BAHADIR
Hudut Namustur (Şiir) ................................................................16
SAHİBİ:
Bilgiyurdu Gençlik Eğitim ve Kültür Özlem AKŞİT
Derneği Adına Dernek Başkanı Bir Gençlik Daha Var ..................................................................17
Mustafa ÖZTÜRK
Yılmaz KUZUGÜDENLİOĞLU
Mülkiyet Sistemi ........................................................................19
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ:
Mustafa İLHAN İbrahim GÜNGÖR
Yaratıcılık ve Öğretmenin Rolü ...................................................20
YAZIŞMA ADRESİ:
Sahabiye Mahallesi Otağ Sokağı Yunus Emre ÖZKAN
Kamer Apt. A Blok Nu: 4/3 Türk Ölür, Türklük Yaşar ............................................................22
Kocasinan/KAYSERİ
Hasan Sami BOLAK
Hem Sevmeyecek, Hem de İt Gibi Bacak mı Kapacaksın? ...........24
TELEFON:
(0352) 232 32 67 Mustafa İLHAN
Dünya Ekonomi Bunalımları ve Türkiye ......................................25
WEB:
www.bilgiyurdu.org.tr Osman KARABABA
Canavarlar ve Sfenksler ..............................................................27
E-POSTA:
Yusuf BİLTEKİN
[email protected]
İşbirlikçi Artin Kemal ..................................................................28
GRAFİK TASARIM: Hakan BOZDOĞAN
DEĞİŞİM AJANS
Kapitalizmin Sonu ve Türkiye .....................................................29
(0352) 336 08 48
www.degisimajans.net Dr. İhsan YAŞA
“Yiğitliğin Ölçüsü” Üzerine ........................................................31
BASKI:
Ali Şükrü TUNÇEL
ORKA MATBAACILIK SAN. TİC.
Yağlı Tohum Bitkileri ve Türk Tarımındaki Önemi .......................33
LTD.ŞTİ.
OSB 43. Cad. No: 11 KAYSERİ
Ahmet KAPLAN
(0352) 322 17 00
Anlayana (Şiir) ...........................................................................35
Yazılar yayınlansın ya da Ahmet ALTAY
yayınlanmasın iade edilmez. Musiki Mecmuası .......................................................................36
Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hu-
Ayşegül ERDOĞAN
kuki sorumluluk yazarlara aittir.
Hakimiyet Kimin?.......................................................................37
3
Gündeme Bakış
TÜRK’E KEFEN BİÇENLER
e
m
e
l
e
c
Mustafa ÖZTÜRK n
İ
B
azen olaylar öyle üst üste ve yan yana geli- milliyetçilerin de sokaklara inmemizi mi bekliyorlar?
yor ki “Bunlar tesadüf mü, yoksa büyük bir Tüm yetkililer önce Anayasa’yı iyice okumalı, özel-
planın uyumlu parçaları mı?” diye düşünü- likle de Başlangıç bölümünü ve değiştirilemez mad-
yorsunuz. Geçtiğimiz günlerde de böyle oldu. deleri… Çünkü onlar devletin temelleridir. Bu temeli
Birinci olay: Abdullah Öcalan’ın İmralı’da kötü sağlamlaştırmak, en önde gelen görevdir. Bu değişmez
muamele gördüğü iddiasıyla, bölücü örgütün birçok ve değiştirilemez maddelere karşı çıkanlar veya Türk’
kentte ayaklanmayı andıran büyük eylemler yapması; süz bir anayasa düşleyenler de hangi makam ve mevki-
İkinci olay: Bölücü örgütün siyasi uzantısı olan de bulunurlarsa bulunsunlar Türk milletinin düşman-
DTP’nin TBMM’de “Kürtçe program, Eyalet sistemi larıdırlar.
önerisi, Demokratik özerklik” adını taşıyan broşürü Can Dündar’ın “Mustafa” belgeseli, adından içe-
dağıtması; riğine kadar Atatürk’ün aziz hatırasına bir saygısızlık…
Üçüncü olay: Sözde İslamcı ve İkinci Cumhuri- Ayaklanma provalarının yapıldığı bir günde, “Mustafa
yetçi bazı yazarların gazetelerindeki köşelerinde ve Kemal’in özerklik vaat ettiği” yalanı ise, hem Atatürk’e
televizyonlarda “Kürt kimliğinin tanınması, Kürtçe hem de Onun kurduğu millî devlete ihanettir. Çünkü
eğitime geçilmesi ve Kürtlere daha çok demokra- böyle bir şey yok. Eğer böyle bir şey olsaydı, Mustafa
si” gibi söylem ve talepleri; Kemal, onlarca Kürt ayaklanmasını ordu sevk ederek
silah zoruyla bastırmaz, özerklik vererek sorunu hal-
Dördüncü olay: MİT eski Müsteşar Yardımcısı Ce-
lederdi.
vat Öneş’in NTV’de Can Dündar’la yaptığı mülakat…
Öneş diyor ki: “Öncelikle yeni Anayasa yapımına ih- Atatürk, Türk kavramına dayanan millî bir devlet
tiyaç var. Temel felsefesi evrensel değerlere bağlı kurdu. “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk
olan bir anayasa. Ancak temel maddelerinde her- milleti denir.” diyerek de “millet”ten ne anladığını
hangi bir kimliğe ayrıcalık tanıyan maddeleri ol- açıkladı. O’na göre, “Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu,
mamalı.” Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı, Makedonyalı, hep
bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır.”
Beşinci olay: Can Dündar’ın “Mustafa” adlı bel-
Ülkesinin iyiliğini isteyen adam, işte böyle konuşur.
geselinin gösterime girmesi… Atatürk’ü Türk halkının
Millî birlik, işte böyle sağlanır.
gözünden düşürmek amacıyla hazırlandığı anlaşılan
bu belgeselde “Mustafa Kemal’in Kürtlere özerklik Atatürk, her çeşit bölücülüğe şu sözlerle karşı çık-
sözü verdiği” iddiasının yer alması… mıştı: “Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai cami-
ası içinde kendilerini Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri
Bu olayların kısa bir zaman diliminde art arda
hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda
dizilmesi tesadüf olabilir mi? Elbette olamaz. Çünkü
edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız var-
bu olayların failleri aklı başında insanlardır ve her ne
dır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan
yapmışlarsa bilinçli olarak yapmışlardır. Bu da bize,
bu yanlış tevsimler, birkaç düşman aleti, mürteci
Türkiye’yi parçalamak için bir planın devrede olduğu-
beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde te-
nu gösteriyor.
ellümden başka bir tesir hasıl edememiştir. Çün-
Sinsi planda anahtar sözcük “demokrasi”… On
kü, millet efradı da umum Türk camiası gibi aynı
binlerce kişinin ölümüne yol açan Abdullah Öcalan da
müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bu-
“demokrasi” diyor. Türkiye’de herkes kanun önünde
lunuyor.”
eşittir. Biz, bu kelimeyi ağızlarına sakız edenlerin ama-
Türk halkının en büyük ortak değeri olan Atatürk’e
cını çok iyi biliyoruz.
işte bunun için saldırıyor, onun fikirlerini işte bunun
ABD’de Türkiye’nin doğusunu Kürdistan olarak
için unutturmaya çalışıyorlar. Türklüğünün bilincinde
gösteren haritalar, çalışma masalarında dolaşıyor.
olan bizler de yine onun fikirleriyle ve O’ndan aldığı-
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şeref konuğu ol- mız ışıkla Türkiye üzerinde sahneye konan projeleri,
duğu Frankfurt Kitap Fuarı’nda yine Kürdistan haritası hazırlayıp uygulamaya çalışanların beyninde parçalaya-
sergilenmiştir. cağız.
Bunlara karşı, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü- Biz, ilkokul sıralarından beri, “Varlığım Türk var-
nü korumakla görevli her kurum ve her makamdan lığına armağan olsun.” diye ettiğimiz yeminleri unut-
tavır ve tepki beklerdik. Yoksa, biz vatanseverlerin- madık.
4
SÖMÜRGECİ KRİSTOF
KOLOMB’UN AVRUPA’SI NASIL
e BİR AVRUPA İDİ?
m
e
l
e
c
n
İ Prof.Dr. Cihan DURA - www.cihandura.com
Avrupa bize bilinçli
olarak çok yanlış
tanıtılır. Uygarlığın,
bütün yüksek
değerlerin beşiği
olarak gösterilir o.
Uygarlık yönü her
fırsatta vurgulanır.
Diğer yönü,
barbarlık yönü ise
olabildiğince
gizlenir. Oysa Batı ne
kadar uygar ise, o
kadar da barbardır.
B
undan önceki birçok yazımda Batı’nın aydınımız Batı’ya çarpık bakar. Bu sözde aydınlar
geçmişte işlediği insanlık suçlarını di- kendi milletlerini yerden yere çalarken, Batı’ya
lim döndüğünce duyurmaya çalıştım toz kondurmamakta birbirleri ile yarışır. Bunlar
yurttaşlarıma. Neden gerekli gördüm bunu? İki Attila İlhan’ın “Batı’nın manevi ajanları” olarak
sebepten dolayı: Birincisi, dünyadaki her varlık damgaladığı kimselerdir.
gibi Batı’nın da iyi tarafının yanında, kötü tarafı da
Sömürgeci Avrupa’nın barbarlığından, insanı
var. Ancak kötü tarafı, Batı’nın çirkin yüzü özenle
insanlığından utandıracak pek çok örneği şu ki-
gizlenir insanlardan. Oysa her gerçeğin tam olarak
taplarımda verdim: Sömürgeleşen Türkiye(2004),
bilinmesi gerekir. İkinci sebep, ABD başta olmak
Düşmanı Çağırdılar Satıldık Uyanın (2005), De-
üzere, birçok ülkede Türkiye aleyhine çıkarılan ya
rin Komplo: Türkiye’nin Yeniden İşgali(2008).
da çıkarılmak istenen “soykırım” yasalarıdır. Bu
Son kitabımda yer alan iki örneği, Batı’nın kanın-
girişim benim çok ağırıma gidiyordu, tabiî bizim
daki ve özündeki vahşeti çok iyi yansıttığı için bu-
yöneticilerimizin bu konudaki akıl almaz pasifliği
rada da vermeden geçmek istemiyorum:
de… Bir tepki ortaya koymalıydım, asıl soykırım
suçlularının onlar, batılılar olduğunu halkıma du- Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’ya ayak bas-
yurmalıydım. masından sadece 20 yıl sonra, bir İspanyol serü-
venciye göre İspanyol istilacıların, Kızılderilileri
Avrupa bize bilinçli olarak çok yanlış tanıtılır.
soymak ve mahvetmek, bölgeyi yerle bir etmek
Uygarlığın, bütün yüksek değerlerin beşiği olarak
için yaptıkları her şey yazıya dökülseydi, ne kâğıt
gösterilir o. Uygarlık yönü her fırsatta vurgulanır.
yeterdi, ne de zaman. Bu İspanyol, sel gibi akıtılan
Diğer yönü, barbarlık yönü ise olabildiğince gizle-
yerli kanından bizzat kendisinin de haz duyduğu-
nir. Oysa Batı ne kadar uygar ise, o kadar da bar-
nu kaydetmekten de utanmamıştır. Yazar Tzvetan
bardır. Onun için ben Batı’yı ikiye ayırırım, Gü-
Todorov 1492’deki olaylar hakkındaki çalışmasın-
zel Batı, Çirkin Batı diye… Ne var ki bizim çoğu
da Hıristiyan Avrupalının şu vahşetini anlatarak
5
başlar: Yüzbaşı Alonso Lopez, Bacalan Savaşı sı- Atlantik’e doğru yola çıkarken, arkasında bıraktı-
rasında genç ve güzel bir Kızılderili kadını esir ğı İspanya; halkının çoğu için bir şiddet, sefalet,
alır. Kadın, savaşa katılan kocasına kendisin- ihanet ve hoşgörüsüzlük ülkesiydi. Yalnız o mu,
den başka hiçbir erkekle birlikte olmayacağına Avrupa’nın diğer ülkeleri de öyleydi, onlar da
söz vermiştir. Lopez çok dil döker kadına; ancak İspanya’dan hiç de farklı değildi.
e
m
boyun eğdiremez. Bunun üzerine zavallı kadın
Veba ve çiçek hastalığının salgınlar şeklinde e
l
vahşi ve aç köpeklerin önüne atılır. Bundan daha e
ortaya çıkışı; grip, kızamık, difteri, tifüs, tifo ve c
korkuncu olur mu ey okur? Olur!... Okuyunca n
başka hastalıkların olağan saldırıları ile birleşerek, İ
da insan, insanlığından utanır: 1864 yılının bir
Avrupa kentlerini kasıp kavuruyor; oralarda yaşa-
günü, Amerika’dayız. Doğu Colorado’da sakin
yanların on binlercesini tek bir seferde alıp götü-
bir derenin kenarı... Küçük bir Kızılderili çocuk
rüyordu.
oynuyor orada; ta ki Amerikan askerleri gelene
kadar. Süvarilerden biri daha sonra, olup biteni Kıtlık ve hastalık bütün Avrupa’da çok yaygın-
anlatıyor: Arkadaşlarım yakalayabildikleri ka- dı.
dın ve çocukları öldürdüler. Kaçmaya çalışan-
Refah uçurumları vardı insanlar arasında:
lar arasında küçük bir Kızılderili çocuk vardı, üç
Zenginler yiyip içiyordu, hem de ifrat derecesin-
yaşlarında olmalıydı. Büyükler önde gidiyordu,
de. Geniş sofralarında tıkınırken, yüzlerce aç göz
küçük çocuksa peşlerinden. Bir Amerikan askeri
de onları seyrediyordu. Nüfusun çoğunluğu açlık-
atından inerek tüfeğini çıkardı ve ateş etti çocu-
tan kırılıyordu. Kırsal bölgelerde insanlar küme-
ğun üzerine, ancak isabet ettiremedi. Başka biri
simsi, ilkel evlerinde kara ekmek ve kök yiyerek
çıktı ortaya, “bir de ben deneyeyim” dedi, “belki
yaşıyorlardı.
ben vurabilirim veledi.” Diz üstü çöküp ateş etti,
Yol kenarlarında durgun suyla dolu hendek-
ancak o da başaramadı. Sonunda üçüncü biri
ler XV. Yüzyıl şehirlerinde -daha sonraki yüzyıllar-
çıkageldi. O da benzer şeyleri geveleyerek tetiği
da da- umumi lağım işlevini görüyordu. Geniş ve
çekti. Minik Kızılderili kanlar içinde yuvarlandı
derin çukurlarda yoksulların cesetleri yan yana,
kumların üzerine.
üst üste istifleniyordu; bu çukurlar ancak tama-
İnsan bunları okuyup öğrenince yüreği yanar,
men dolunca kapatılıyordu. Bunlardan özellikle
boğazı düğümlenir, gözleri yaşarır, hınçla dolar ve
çok sıcak, nemli mevsimlerde ve yağmurdan son-
aklına türlü sorular gelir. Benim aklıma gelen so-
ra yükselen koku çok iğrençti. Aramızdan bir in-
rulardan biri şudur: Böylesine vahşetlere imza at-
sanın bu dönemin bir Avrupa şehrini ziyaret etti-
mış olan insanlar nasıl bir dünyadan çıkıp gel-
ğini düşünelim. Yalnız, insan ya da hayvan, açıkta
miş olabilir? Yaşadıkları toplum nasıldı, hangi
bırakılan ölülerin iğrenç koku ve görüntüsünden
koşullarda yetişmişlerdi? Nasıl bir ruh hali için-
değil, canlı olanların görüntü ve pis kokusundan
deydi bu kana susamışlar?
da tiksinir, nefret ederdi. O çağlarda Avrupalıların
İşte okumakta olduğunuz yazının konusu çoğu, ömürleri boyunca bir kere bile yıkanmaz-
budur, kısaca şu soruyu yanıtlamaktır: 1492 yı- dı. Körlük, sakatlık, kötürümlük, diş çürüklüğü,
lında Amerika istikametinde, altın ve zenginlik süreğen mide hastalıkları, kötü nefes kokusu, çı-
hırsıyla yola çıkan Kristof Kolomb döneminin ban, uyuz, diğer cilt hastalıkları,… son derecede
Avrupa’sı nasıl bir Avrupa idi? yaygındı.
Yararlandığım temel kaynak, “Güzel Batı”dan
II) SOYGUN, ŞİDDET VE TAASSUP
bir yazarın, David E. Stannard’ın şu ünlü kitabı-
dır: Amerika’nın Soykırım Tarihi, (Çeviren: Şa- XV.ve XVI. Yüzyıl Avrupa şehirleri birer hırsız
ban Bıyıklı), Gelenek Yayıncılık, İst., 2004, s.111 ve eşkıya yuvasıydı. Her türden tehlikeli ayakta-
ve dev. kımı insanlar, kent ve köylerin asayişini sürekli
bozuyordu. Çoğu şehirde her köşe başında suç
Sorumuzun yanıtı şu oluyor: Kristof
işleniyordu. En çok görülen soygun tekniklerin-
Kolomb’un yetiştiği Avrupa bir hastalık ve sefalet
den biri ağır bir kayayı ya da bir duvar taşını bir
dünyasıydı; her yerde soygun ve şiddet kol gezi-
pencereden kurbanın başına atmak ve ardından
yordu, her yerde taassup ve yoksulluk, altın hırsı
parası ile diğer kıymetli eşyasını soymaktı. Kıtlık
hâkimdi.
yıllarında şehir ve kasabalar yiyecek ayaklanmala-
I) HASTALIK VE SEFALET
rına sahne oluyordu. 1524’de patlak veren Köylü
Kristof Kolomb 3 Ağustos 1492’de Palos’tan Savaşı’nda 100 000’den fazla insan ölmüştü.
6
Öte yandan, zenginlerin de kendilerine özgü
sorunları vardı. Onların da gözünü altın ve gümüş
hırsı bürümüştü. Dört yüzyıl önce başlayan Haçlı
Seferleri zengin Avrupalıların -ipek, baharat, pa-
muklu, parfüm, mücevherat, uyuşturucu gibi- eg-
e
m
zotik ve lüks mallara büyük ödemeler yapmalarını
e
l
e gerektiren maddî zevklere karşı iştahını kabartı-
c
n yordu. Avrupalılar için altın bütün yönetimin güç
İ
kaynağı, aklı ve ruhu, özü ve hayatı idi.
Anavatanı İtalya olan, Kristof Kolomb adlı eski
köle tüccarı ile onun tayfalarının, Ağustos 1492’de
İspanya’nın Palos limanından denize açılırken ar-
kalarında bıraktığı Batı işte bundan ibaretti! Bu;
muazzam sayılarda insanın öldürüldüğü, geride
Yaygın şiddet bazen son derecede sapkınca kalanların ise hastalıklardan kırıldığı bir dünya
bir nitelik kazanıyordu. Günlük olaylardan olan idi. Çoğunlukla zenginlerden başka hiç kimsenin
cadıların yakalanıp diri diri yakılmasına ek olarak, karnının doymadığı, zenginlerin ise altın peşinde
1476’da Milan’da bir adam kudurmuş bir kalaba- koştuğu bir dünya idi.
lık tarafından parça parça edilmiş, koparılan or-
ganları -inanılacak gibi değil ama- kendisini par-
SONUÇ
çalayanlar tarafından yenilmişti. Paris ve Lyon’da
Gözlemlerimi yaptım, şimdi sıra bulgu ve yo-
Fransız Protestanlar koyun gibi boğazlanmış, tür-
rumlarımda.
lü uzuvları sokaklarda alenen satılmıştı. Daha baş-
ka işkence ve yamyamlık patlamaları hiç de nadir Bir genelleme ile Çirkin Avrupa’nın şu temel
değildi. karakterlerini belirleyebiliriz: Bâtıl inançlar, hu-
kuksuzluk, acımasızlık, adaletsizlik, zenginlik
Kristof Kolomb’un, deniz macerasına des-
hırsı,…
tek bulmak için bütün Avrupa’yı dolaştığı yıllar,
İspanya’da Engizisyon’un azdığı yıllardı. Bu ül- Yorumlarım ise şunlar:
kede ve Avrupa’nın herhangi bir yerinde kudretli
i) Çirkin Avrupa’dan bugün de elbette her
olanların gözünden düşenler, özellikle de Hıris-
türlü cinayet beklenebilir. Nitekim gittikleri her
tiyan olmadıklarına inanılanlar; korkunç işken-
yerde bu karakterlerini ortaya koymuşlardır. Çün-
celere maruz bırakılıyor, en ustalıklı yöntemlerle
kü hukuksuzluk ve acımasızlık onların genlerine,
darağacında, kazıkta ya da işkence sehpasında öl-
kültürlerine işlemiştir. İşte Vietnam, Afganistan ve
dürülüyorlardı. Diğerleri ise eziliyor, kafaları ke-
Irak’ta, Afrika’da yaptıkları, işte Türkiye’de PKK
siliyor, canlı canlı derileri yüzülüyor, asılıyor veya
cinayetlerine verdikleri destek. Bunlar geçmişte-
bağırsakları çıkarılarak parçalanıyordu.
ki marifetlerini hiç aratıyor mu? Dünyada bugün
İngiltere’de ve bütün Avrupa’da nüfusun ne- neden açlık ve sefalet var, ölüm var? Çirkin Batı ve
redeyse üçte biri cadılıkla suçlanmıştı. Sevgiden dahilî bedhahlar yüzünden.
çok, nefret yaygındı. Bayram eğlencelerinden biri
ii) Kristof Kolomb’un yaşadığı Avrupa in-
10-15 kediyi canlı canlı yakmaktı.
sanda tiksinti uyandırıyor. Ancak bugünkü güç-
lü ve maddî refah içinde yüzen Batı da böyle
III) YOKSULLUK VE ALTIN HIRSI
bir Avrupa’dan doğmuştur. Peki nasıl başardılar
Kristof Kolomb’un yaşadığı Avrupa’da yok-
bunu? İki önemli faktörü bir araya getirebildiler:
sullukun kol gezmediği yer yoktu. Evsiz fakirler
Bilimsel ilerleme ve sömürgecilik.
her kış kendilerini forsa olarak satlığa çıkarıyor,
daha şanssızları kış aylarında donarak ölüyorlardı. Bu, günümüzün yoksul Çevre ülkeleri, Türki-
Çocuk ölüm oranları çok yüksekti. Bakılamayan ye için bir örnek olabilir mi? Evet olabilir, şöyle:
on binlerce çocuk gübre yığınları üzerinde ya da
-Mürşit olarak bilimi alacağız.
yol kenarlarındaki hendeklerde ölüme terk edili-
yor, bir kısmı da köle olarak satılıyordu. XIV. ve XV. -Batılı sömürgecilere ve onlarla işbirliği yapan
yüzyıllarda yapılan köle ticaretinde köleleştirilen dahilî bedhahlara baş kaldıracağız.
yetişkinlerin yanı sıra Doğu Avrupalı, özellikle de
Başka çıkar yol göremiyorum.
Romanyalı çocuklar revaçtaydı.
7
Reisü’ül Kurra:
HAFIZ MAHMUT MAHİR KUŞÇULU e
m
e
l
e
c
n
Yrd.Doç.Dr. Kadir ÖZDAMARLAR İ
K
ayseri’nin Anadolu coğrafyasında Akhanım Karaçağlar
önemli bir yeri vardır. Selçuklu hü- (1336/1917-).
kümdarları sefere buradan çıktıkları
Görevine önce
için darü’l feth/fetih kapısı, birçok ilim adamı bu-
öğretmen olarak baş-
rada yetiştiği için makarr-ı ulema /âlimler beşiği
lamış, daha sonra da
sıfatları verilmiştir.
Tutak Mescid’inde ve
Kayseri, kaybolanların dışında bugün ayakta Kayseri’nin ünlü ca-
kalan sekiz adet medresesiyle önemli bir eğitim milerinde hem imam-
merkezidir. Bu medreselerde nice değerli ilim lık yapmış, hem de
adamları görev almışlar ve yüzlerce, binlerce öğ- Kur’an-ı Kerim öğreti-
rencinin yetişmelerini sağlamışlardır. minde görev almıştır.
1932 yılında emekli
Kayseri’de, özellikle dini eğitim ve öğre-
olmuş ve daha sonra
timinde önemli bir isim de Kurra Hafız Mahmut
da aynı hizmetlerine başka mekânlarda devam et-
Mahir Kuşçulu’dur. Din derslerinin kaldırıldığı,
miştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin şekillendiği dö-
nemlerde bir küçük mescitte başlayıp büyük ca- 1945 yılına kadar Kayseri’de kalmış ve aynı
milerde ve evinde talep eden gençlere yılmadan yıl hastalanmıştır. İkinci defa ailesiyle birlikte
Kur’an-ı Kerim öğreten, meşhur Taşcıoğlu Kur’an İstanbul’a gitmiştir. Burada 1368 / 01.01.01949
Kursu’nun temelini atan, yüzlerce, binlerce hafı- yılında ölmüştür. Kayseri Asrî Mezarlık’ta mezarı
zın yetişmesine sebep olan değerli bir hafızımız- olmasına rağmen, Edirnekapı Mezarlığı’na defn
dır. Hayatı hakkında daha önce bir gazetede(1) edilmiştir.
hayatı hakkında kısa bir araştırmamız yayınlanmış-
Ölümü üzerine Hulusi Satoğlu on dört bent-
tı. Ancak zaman içerisinde yeni bilgilere ulaştıkça,
lik bir mersiye yazarak hocanın meziyetlerini an-
hayatı daha da aydınlandı.
latmıştır:
Kuşçulu Mahmut Efendi adıyla yaygın şöh-
“Kıraat ilminin üstâdı külli
reti olan bu hocamızın esas namı ve adı: Hafız
Eylemiştir terk-i âlemi fâni
Mahmut Mahir Kuşçulu’dur. 1287/1870 yılında
Nice eş’ar-ı hakk kıldı tecelli
Kayseri’de doğmuştur.(2) Babası Kuşçulu-zâde
Ağlattı binlerce ehl-i imânı
Süleyman Efendi, annesi ise yine Kayseri’li Pembe
Hanım’dır. .....................
Tahminen 1890 yılında askere alınmış ve İs- Diye başlayan bu uzun mersiye:
tanbul Selimiye Kışlası’nda askerliğini yapmıştır. Ne hacet vasf etmek böyle bir kulu
(3) Dokuz yıla yakın İstanbul’da kalmışdır. Bu Yetişir kalbimiz firkatle dolu
arada meşihat imamı Hafız Aciz Efendi namıyla Hakir bendeyim soyu Satoğlu
anılan Hafız Mustafa Ragıp Efendi’nin tedrisinde Haddim olmayarak yazdım destanı”
bulunmuştur. Burada pişmiş ve Kur’an-ı Kerim’e bendi ile mersiye sona ermektedir.
vakıf bir sevdalı olarak Kayseri’ye dönmüş ve
İlk tahsilini ve hafızlığını Kayseri’li Peşe-
Hacı Torunağazade Hacı Nuh Efendi’nin kızı Sâre
ker Hoca’dan almıştır.(4) Ayrıca birçok hocadan
Hanım’la (1882–1960) evlenmiştir. Bu evlilikten
da ders görmüş ve özellikle Arapça’sını ilerlet-
dört çocuğu olmuştur:1.Süleyman Kuşçulu (1319
miştir. Daha sonra medrese tahsilini Melikgazi
/ 1901–1978), 2. Pembe Kızılçeç (1323/1905–
Medresesi’nde görmüştür. Sözlü bilgilerden edin-
1986), 3. Gülsüm Özkök (1325/1907- 1975), 4.
diğimize göre Hacı Torun, Küçük Hacı Hafız gibi
8
zamanın önemli hocalarından da Kur’an-ı Kerim Hilafe / Kayseri Medresesi’ne yapılmıştır. Bu med-
talim etmiştir. Fakat askerlik hizmeti için gitti- resedeki görevi, hazırlık sınıfının başöğretmenliği
ği İstanbul’da meşhur meşihat imamı Hafız Aciz idi. Ayrıca bütün sınıfların ulûm-ı diniye ve tertibü’l-
Efendi namıyla tanınan Hafız Mustafa Ragıp Efen- kıraat dersleri de kendisine verilmiştir Akşamları
di ile tanıştırılması hayatında bir dönüm noktası da kendisine müracaat edenlere Kur’an-ı Kerim,
e
m
olmuştur. Yetişmesinde ve manevi havayı tenef- tecvit, muharic-i hurûf okutmuştur. Yine bir yazı-
e
l
e füsünde, olgunlaşmasında, hocaları içerisinde dan anlıyoruz ki(10), Tacettin Mahallesi’nde Hacı
c
n herhalde Aciz Mustafa Efendi ( - )’nin ayrı bir Kolağasıların evinin selamlığında açılan erkek
İ
yeri vardır Tam dokuz yıl yazlı-kışlı süren tahsil- ilkokulu olan Fevziye Mektebi’nde de başöğret-
lerini müteakip, âşere(5), tahrip(6) ve kıraat(7) menlik yapmıştır. Aynı okulda Mustafa Zamantılı,
ilimlerinden mezun olmuşlardır. Aciz Mustafa’nın Halis Zeki Çivicioğlu, Yahya Palamutoğlu da öğret-
Arapça,tefsir ve hadis ilimlerindeki gücü Mahmut menlik yapmışlardır. 1914’de İdare-i Hususiye-i
M.Hoca’ya çok yansımıştır. Zaten bu hocasından; Vilayet Kanunu / İl Özel İdare Kanunu uygulandı-
Fatiha-ı Şerife’den başlayarak maharic-i hurufu öğ- ğında idadiler, darü’l-muallimatlar, iptidaiyeler
renmiş ve ayrıca aşara ile takrib okuyarak Kur’an’ı mâlî yapıları, illerin özel idare bütçelerine bırakıl-
hatmetmeyi başarmışdır. mıştır.
İlk görevine İstanbul’da kaldığı sırada Sü- 1332/1916’da Belediye Başkanı(11) İmam-
leymaniye Camii’nde. arzu edenlere ilm-i kıraat zâde Mehmet Bey zamanında yoksullara yar-
öğreterek başlamıştır. Daha sonra Kayseri’ye gel- dım etmek amacıyla(12) Kayseri Muin-i Fukara
diklerinde 23.10.1317/1900–01 Kayseri İdadisin- Cemiyeti(13) kurulmuştu. Bu cemiyet aynı zaman-
de açık bulunan mubassır(8) kadrosuna, imtiha- da eğitime de önem vermiş ve hafız yetiştirmek
nı kazanarak atanmıştır.(9) Bu kadroda çalıştığı amacıyla Darü’l-Huffaz Mektebi’ni(14) açmıştır.
süre içerisinde zaman zaman ulûm-ı diniye der- Mahmut M. Hoca da bir taraftan medresedeki gö-
revini yaparken, diğer yandan da bu okulda görev
almış ve uzun süre devam etmiştir. Burada birçok
hafız yetiştirmiştir. 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat
Kanunu (Eğitimde Birlik Kanunu) çıkınca birçok
okul kapatılmıştır. Kapatılan okullar arasında bu
okul da vardır. 04.06.1335/1919’da öğretmenliği
son bulmuş fakat hafızlık okulundaki görevine de-
vam etmiştir. Hoca bu görevine devam ederken
akşamları da evinin yakınındaki Tutak Mescidi’nde
hafız yetiştirmeye devam etmiştir. Bu görevi esna-
sında Kur’an-ı Kerim’e hâkimiyeti ve okumadaki
mahareti, sesinin güzelliği, vakarlı hali dolayısıy-
la Kayseri Müftülüğünce açılan Kur’an Kursu’nda
görev almıştır. 1932’de öğretmenlik ve imam-
sine de girdiği anlaşılıyor.1321/I903 tarihli Maarif hatiplik görevlerini birleştirerek, emekli olmuş-
Salnamesi’nde bu kadroda Hafız Hilmi Efendi gö- tur. Emekli olduktan sonra da bu görevini devam
rülüyor. ettirmiş, birinci imam-hatip olarak 21 yıl Hunat
Hatun Camii’nde çalışmıştır.
Yazmış olduğu biyografisinde bu görevde 1940 yılından itibaren İmam-hatiplik göre-
1330 / 1911 yılına kadar kaldığı görülüyor. O hal- vi yanında; boş zamanlarında da Hunat Hatun
de bu görevi daha sonra Kayseri İdadisi’nin ikin- Medresesi’ndeki Matbah Emini Hacı Halil Efendi
ci katı yapılınca Hafız Hilmi ile beraber devam Kütüphanesi’nde hem hafız yetiştirmeye, hem de
ettirmişlerdir, diyebiliriz. Aynı zamanda o günün aşere, takrip ilimlerini okutmaya devam etmiştir.
şartlarında öğretmen az olduğu için hoca iki gün Kendisi bir vesile ile başlangıçtan 1945 yılına ka-
Ahmet Paşa ile Terakki Mekteplerinde; bir gün de dar devam eden Kur’an-ı Kerim öğretmenliğinde
Darü’l-İrfan Mektebi’nde 100 krş. Maaşla görev ”…benden talim-i Kur’an edenler ve hıfzını ik-
yapmıştır. Bu okullardaki hizmeti on iki yılı bul- mal edenler yedi bini geçti ve sekiz bine yaklaş-
maktadır. tı.” demiştir.(15) 1941-45 yılları arasında da Ulu
Camii’de görevlendirilmiştir.
01.09.1331/1915–16 yılında nakli Darü’l-
9
Tahminen 1945 yılında yorgun düşmüş ve tımı bozamam, demiş.
resmi hayattan çekilmiştir. Fakat bütün ömrünü
Kayseri Hafızları içerisinde seçkin bir yeri
Kur’an-ı Kerim’i öğretmeye adamış olan Kuşçulu
olan Mahmut Kuşçulu ciddi bir eğitimci ve öğret-
Hoca ölümüne kadar Kur’an-ı Kerim öğretmeye
mendir. Yetiştirdiği binlerce öğrenci ve Kur’an-ı
ve hafız yetiştirmeye gayret göstermiştir.1946’da
Kerim’i en dar ve zor zamanda büyük bir sabırla e
m
ikinci defa İstanbul’a gelmiş ve İstanbul ulemâsı
fakat şevkle ve vukûfla ezberlettiği İslam bülbülü e
l
tarafından Reisü’ül Kurra Kürsüsü’ne oturtulmuş- e
hafızlar bunun en güzel şahidirler. c
tur. Ölümüne kadar da bu kürsüde kalmıştır. n
İ
Kütüphanelerde, konaklarda, mescitlerde, ca-
Sadece Kayseri’de değil İstanbul, Ankara gibi
milerde, okullarda ve evinde her yaştaki insanımı-
önemli şehirlerimizde de önemli hafızlarımızın
zın eğitiminde ve bilhassa Kur’an-ı Kerim’i usulüy-
yetişmesine sebep olan hocanın tedrisinden ge-
le okuyan hafızlarımızın yetişmesinde, Taşçıoğlu
çen ve Kayseri’nin dini hayatına imzasını atmış
Hafız Kursu’nun kurulmasına ölümüne çalışan;
ulemadan: Ahmet Leblebici, Ahmet Sade, Amaratlı
bazı sosyal cemiyetlerde görev alarak insanımıza
Mehmet Karaca ve Bilâl, Esat Geredeli, Hacı Se-
hizmet sunan ve hizmet zevkini aşılamaya çalışan
yit, Hacı Zühtü, İzzet Hafız, Koccağızlı Eyup Hafız,
Hafız Mahmut Mahir Kuşçulu Kayseri din eğitimi
Muharrem Keçeci, Mustafa Şerbetçioğlu, Müftü
ve öğretiminde rahmetle anılacaktır.
Mehmet Balcı, Recep Akyüz, Recep Özbakır, Yah-
ya Mutlu(16) binlerce yetiştirdiği öğrencilerden Acaba bir caddeye, bir parka adının verilmesi-
bazılarıdır. Bunlar yanında ayrıca İstanbul Beyazıt ni hak etmedi mi?
Camii İmamı ve reisü’l-kurrası Hacı Abdurrahman
DİPNOTLAR
Gürses ile Ankara Hacı Bayram Camii imamı Ze-
kai Sarsılmaz,1940’lardan sonra Hasbekli Mümin 1.Kayseri Hakimiyet Gaz.,1999
Akan, Hasan Bulduk, Mehmet Kılıç da hocanın ye- 2.Halen hayatta olan kızı Akhanım’dan aldığım bilgiler. Ay-
rıca 28.09.1999 tarihinde Melikgazi Nüfus Müdürlüğü’nden
tiştirdiği değerli hocalardandır.(17)
aldığımız nüfus kaydı. M.Zeki Koçer, Kayseri Uleması, İs-
Bunlardan Hacı Seyit ve Hacı Mustafa Şerbet- tanbul 1972,s.90. doğum tarihi yanlış olarak 1285 /1868
gösterilmiştir.
çioğlu, Hoca İstanbul’a gittiğinde Kur’an öğreti-
minde görev almışlardır.(18) Ayrıca Hoca’nın ta- 3. Koçer, age,90
limatıyla Hacı Mümin Akan Hoca Mahmut Mahir 4. Koçer, age,89
Kuşçulu’nun yerine geçmiş ve Taşcıoğlu Ömer 5. Aşere: Hz.Peygamberimizin Cennetlik olduklarını belirt-
tiği on kişi
Efendi’nin vakfettiği binaya geçinceye kadar Hunat
6. Takrip: Tahmin, yolunu bulma.
Camii’nde hem imam-hatiplik ve hem de Kur’an-ı
7. Kıraat: Okuma
Kerim öğreticiliğini beraber yürütmüştür.(19)
8. Mubassır: Okullarda düzeni sağlayan yardımcı hizmetli
Bugün çoğu ahrete göçen öğrencilerinden
9. Sal-nâme-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye,1317 /1899-
gelen bilgiler; hocanın son derece ciddi ve ilke- 1900,s.965
li bir kişiliğe sahip olduğunu gösteriyor. Sadece 10. Abdulkadir Zamantılı, Hafız Mahmut, Erciyes Derg.,
Kur’an-ı Kerim’i okurken değil, hutbelerinde ve 1989. 6-7.
konuşmalarında da sanki Kur’an-ı Kerim’i okur ve 11. İmam-zâde Mehmet Bey’in görevi 1909–1914 tarihleri
konuşur gibi davrandığı dillerdedir. Şu küçük fık- arasındadır.
ra O’nun bu özelliğini çok güzel anlatır: 12. Necmettin Çalışkan, Günümüze Kayseri Belediyesi, Kay-
seri 1995, s.53
Hoca Efendi bir gün bir satıcıdan kabak satın
13. Bu cemiyet Zeki Karakimseli ve Nafiz Soysal’a ait bir
almak ister ve Kur’an-ı Kerim mahreciyle satıcıya evde açılmıştı. Başkanı İmam-zâde Mehmet Bey, üyelikleri-
sorar: ne ise: Hacı Zühtü Efendi, H.İbrahim Kahvecioğlu Efendi ve
- Evladım! Kabağın kilosu kaç kuruş? Aşıroğlu’nun Burhan getirilmişlerdir.
- 5 kuruş. 14. Bu okul 1924 yılında çıkan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na
kadar devam etmiştir. Kadrosunda 4 öğretmen, 2 hademe
- O zaman bir kilo kabak verir misin?
bulunmuş ve geçen süre içerisinde 450 hafız yetişmiştir. Taş-
Böyle bir konuşmaya herhalde alışık olmayan çıoğlu Hafız Okulu’nun temelini bu okul teşkil etmiştir.
satıcı, bir yandan kabağı tartarken bir yandan da: 15. Bozdoğan, Hasbekli Hafız Mümin Hoca ve Taşçıoğlu Ha-
fız Okulu, Kayseri 1998, s.59
- Yahu, Hoca Efendi, kabağın kilosu kaç lira
16. Bozdoğan,age.,61.
dosdoğru diye sorsan olmaz mı? deyince Hoca
17. Bozdoğan, age,62
Efendi aynı vakur haliyle:
18. Bozdoğan, age,62
- Evladım, ben beş kuruşluk kabağın için kıra- 19. Bozdoğan,age.,61
10
İSTİKLÂL MARŞINA SAYGI
ATA KÜLTÜRÜMÜZDÜR
e
m
e
l
e
c
n Yrd.Doç.Dr. A. Vehbi ECER - Erciyes Ü. Emekli Öğr. Üyesi - El. Mek.: [email protected]
İ
Bağımsız devlet olmanın Türk ve İslâm tarihinde göstergeleri, o devlet
adına para basılması, cuma namazı hutbelerinde devlet başkanının adının
anılması, kendine mahsus bayrağının olması, millî marşının
söylenmesi, devlet başkanının hil’at (kaftan) giymesi… gibi şartlardır.
Türk tarihinde istiklâl marşının karşılığı bir ölçüde nevbet vurmaktır.
Nevbet, Müslüman Türk devletlerinde merkezî yönetimin koruyuculuğu
altında yapılan bir müzik türüdür.
Her toplumun kültüründe atalarının emek- Tarihi adlı (Ankara 1990, 263) kitabında şöyle bir açık-
leri ve uygulamaları vardır. Biz kendimizi lama yapar:
doğar doğmaz bir dil, bir inanç sistemi,
“İslâmî devlet anlayışında nevbet aynı zamanda
toplumu düzene sokan kanunlar, töreler, ahlâk ilkeleri…
bir bağımsızlık simgesi olarak da değer kazanmıştır. Ba-
içinde buluruz. Tarihimiz, masallarımız, ninnilerimiz,
ğımsız olan veya bağımsızlığını ilân eden hükümdarla-
destanlarımız kültürümüzün kaynaklarıdır. Millî kültür,
rın hutbelerde kendi adını söyletmesi, para basması gibi
millet ve devlet olmayı, birlikte yaşamayı sağlayan en
yapması zorunlu sayılan davranışlar yanında kapısında
kuvvetli elemandır. Şartlara, imkânlara göre değişiklik-
nevbet vurdurması da gerekli sayılmıştır.”
lere uğrarsa da özü kaybolmadığı zaman toplumun millî
kimliği devam eder.
Prof. Dr. Osman Turan’ın verdiği bilgilere göre
Selçuklu Sultanlarından Mehmet Tapar’ın 5 nevbet çal-
Türk millî kültüründe sosyal yapımızı perçinleşti-
dırarak saltanatını ilân ettiğini, Sultan Melikşah’ın oğlu
ren ve atalarımızdan bizlere miras olarak geçen kutsal-
Mahmud’u tahta çıkartanların ona da 5 nevbet vurdurup
larımız vardır. Atalarımız tam istiklâle (bağımsızlığa),
Bağdat’ta hutbe okuttuklarını (Bkz: Selçuklu Tarihi ve
halkının yaşayacağı ülke’ye (vatana), bu ülke üzerinde
Türk-İslâm Medeniyeti, İst. 1969, 180, 186, 200) anlı-
müşterek töre ile uyum içinde yaşayan halka, halk ta-
yoruz. Bu töre Türklerde Hunlar ve Göktürklerden beri bir
rafından meşru ve karizmatik niteliklere (gök’ün oğlu)
egemenlik belirtisi, işareti olarak benimsenmiş ve bu ge-
sahip olduğu, Tanrı’nın kutsadığı ve töreye göre halkı
lenek Selçuklulara ve Osmanlılara kadar devam etmiştir
yönettiği kabul edilen hükümdar’a önem verirlerdi. Tam
(Bkz: Abdülkerim Özaydın, “Nevbet”, TDVİA, XXXIII,
bağımsızlık ile ilgili semboller ve törenlerden birkaçını
38-41) Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’den itibaren saray ve
hatırlatmak istiyorum. Devlet olabilmenin en önemli şart-
ordugâhlarda, namaz vakitlerinde günde beş defa nevbet
larından birisi “siyasî bakımdan müstakil (yani bağımsız),
çaldırılmıştır. Selçuklu sultanlarına bağlı emir ve melik-
muntazam (düzenli) teşkilâtlı millet olmaktır.
lerin de sabah, akşam, yatsı namaz vakitlerinde nevbet
Bağımsız devlet olmanın Türk ve İslâm tarihinde çalmalarına izin verilmiştir.
göstergeleri, o devlet adına para basılması, cuma namazı
Osmanlı döneminde, normal zamanlarda mehter-
hutbelerinde devlet başkanının adının anılması, kendine
hane tarafından her gün bir defa ikindi namazı sırasında
mahsus bayrağının olması, millî marşının söylenmesi,
nevbet çalınırdı. Bunun yanında Padişah’ın cülûsunda
devlet başkanının hil’at (kaftan) giymesi… gibi şartlar-
(yani tahta geçişinde), kılıç alaylarında, zafer haberi
dır. Türk tarihinde istiklâl marşının karşılığı bir ölçüde
geldiğinde, düğünlerde sarayda nevbet çalınırda. Hak-
nevbet vurmaktır. Nevbet, Müslüman Türk devletlerinde
kı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Devletinin Saray Teşkila-
merkezî yönetimin koruyuculuğu altında yapılan bir mü-
tı adlı kitabında anlatıldığına göre: (Sefere harekette ve
zik türüdür. Prof. Dr. Şerafettin Turan, Türk Kültür
Description:ve “Köstebek” adlı üç eser Hablemitoğlu'nu açık Hablemitoğlu “Alman Vakıfları ve Bergama. Dosyası” adlı eserinde Alman vakıflarının faaliyet-.