Table Of Contentedebiyat dergisi
“Aşk eşittir sevgili değil, iki kişilik de değil,
çok kişiliktir aşk.
Bütün dünyayı düşman
belleyip Leyla’yı sevmek değildir. Leyla’da
bütün insanlığı sevmektir.”
Ahmet İNAM
İÇERİK
DAVUT AKAT’TAN ...
ŞAKAYLA KARIŞIK SADRİ ALIŞIK
MUSTANG
TÜRKLERİN DÜNYAYA KAZANDIRDIKLARI
BİRKAÇ BİŞİ
SALVADOR DALI - FRIDA KAHLO
BENİM ADIM ÖLÜM
ZÜLFÜ LİVANELİ İLE SOHBET
MUHABBET
DÜNYANIN İLK GÜZELLİK YARIŞMASI
STAR WARS
ÇELİŞKİ
DENİZCİLİK HAKKINDA BAZI
MÜLAHAZATI ŞAMİLDİR
ALTIN KAFES
KADINLARI ANLAYAMAMAK
SULAR DURULMAZ
DALGALANMADAN
MADIMAK
ANONİMLERDEN GELENLER
DÖNÜŞÜM
Merhaba, gıç… Yeni bir okulduk belki ama açı-
T lan tek gülü değil, yediveren gülleri
Geçenlerde bir grup öğrenci arka-
A vardı bu bağın. Dört bir yanı sağlam
daşımla sohbet ederken okulumuzun yeni
temeller üzerine oturtulmuş, dört başı
K tişörtlerinin ne kadar güzel olduğun-
mamur, dört dörtlük bir plan hazırlan-
A dan bahis açıldı. İçlerinden biri san-
mıştı. Eser, sezginin gücüyle beşin-
ki birazcık üzgün, biraz buruk, azıcık
ci boyutu kazanmıştı ve tabiri caizse
T da ezilmişlik hissi uyandıran bir yüz
Babil’in asma bahçelerini kıskandıra-
U ifadesiyle ağır ağır:
cak güzelliğe erişecekti vakti geldi-
V - Arkadaşımın okulunun hazırladı-
ğinde. Çünkü en bereketli toprakların
A
ğı tişörtte 1883 yazıyor bizimkindey-
seçkin mahsullerinden derlenen tohum-
D se 2015, dedi ön dişlerini baş parma-
lar,çiçekler, fidanlar, ağaçlar… Öncü
ğına bastırarak konuşmasının verdiği
bahçesinde toprakla buluşturulmuştu
anlaşılmazlıkla.
bir kere. Daha da önemlisi, bu verim-
-Eee, dedim, ne var bunda? li toprakta kök salıp boy atabilmeleri
için onların ve toprağın dilinden en
-Şeyy… İşte yani… Biz daha… Hani
iyi anlayan o rençber ailenin emektar
onlar asırlık…
ve şefkatli ellerine teslim edilmiş-
Haksız değildi hissiyatında. Tec- lerdi. E daha ne olsundu?
rübe her şeyden önemlidir zira.
Bu mahir eller bilmez miydi han-
-İyi de, dedim, gayriihtiyarî ve ha- gi vakur ağaç bahçenin hangi köşesine
zırlıksız yakalanmış bir öğrenci mah- yakışır? Ve onun kuytusunda hangi taze
cubiyetiyle durumu toparlamaya çalışa- fidan karayele karşı durup toprağa
rak: Akıl yaşta değil baştadır. daha sıkı tutunur? O müstesna tohum-
lar ne şekilde harmanlanıp nasıl sula-
Bu lafım beni de tatmin etmemişti as-
nır da fideleri kavurucu sıcaklardan
lında. Daha kuvvetli bir cümle kurma-
korunur? Zamanla hepsi hangi âhenkli
lıydım saniyeler içinde:
tabloyu oluşturur da beş duyuya hitap
-Yani seni anlıyorum, köklü okul
eden o hoş şekle bürünür? Ve nihaye-
olmak apayrı bir şeydir de unutma ki
tinde amaç insana hizmetse hem beyne
kurumları kurum yapan insanlardır.
hem kalbe hangi yoldan gidilir?..
Bu cümle fena değildi sanki. Bekle-
Bu bağın meyvesinden öyle bir
mediğim bir toparlanma, umut ışığı,
ısırmalı ki insan; tadını dilinde,
mütebessim bir hâl ve hatta belli
aromasını damağında hissederken yüzüne
belirsiz bir güven duygusu yayılmış-
yayılan mutluluk, hiçbir vakit gölge-
tı sanki yüzüne. Dile dökmeye çalıştı
sinde kalmamalı beyninde yer eden “vi-
duygularını:
tamin ve mineralihtiyacımın yüzde bil-
-Evet, zaman nasıl olsa geçecek mem kaçını karşılarım” hesabının!
ve biz göremesek bile bir gün bizim
Envaî çiçeklerin yaydığı muhteşem
tişörtlerde de durmuş oturmuş bir ku-
ıtır öyle dengeli olmalı ki birinin
rum imajı verebilecek bir tarih yazı-
kokusu diğerini bastırmasın. Bahçenin
yor olacak, demeye getirdiği cümleler
düzeni öyle bir planlanmalı ki aynı
sıraladı coşkulu bir ses tonuyla. Son
anda binlerce ziyaretçi ağırlandığı
cümlesi sarsıcıydı ama: Bir yerlerden
hâlde onların her biri behçenin ken-
başlamak lazım!
disi için tasarlanıp imar edildiğini
Bu cümleyi bilinçli mi kurdu, bir düşünecek kadar rahat edebilsin. Man-
şeyler mi ima etti, benimle sohbetten zaranın büyüsüne öyle bir kapılmalı ki
sıkıldı da öylesine mi söyleyiverdi insan, acaba ciğerlerime ne kadar te-
tam anlayamadım ama ona sorma gereği miz hava gönderebildim veya kaç kalori
de duymadım. Fakat düşündüm. Düşündür- yakabildim endişesini hiç taşımasın!
dü! Ve çok şükür güzel şeyler düşün-
Bu yeni kurum, bunları adım adım
dürdü:
hayata geçirmekte olan tecrübeli bir
Bir yerlerden başlanmıştı zaten. kurum. Büyük küçük, yakın uzak pek çok
Hem de olabildiğince iyi bir başlan- hedefe her geçen gün ya ulaşılıyor.
ya yakınlaşılıyor. Ulaşılan her hedef
yeni bir hedefi doğuruyor ki bu da canlı-
lığın ve dinamizmin olmazsa olmazı zaten.
Evet, bir yerden başlandı ve pek çok
yerden devam ediliyor. Bu pek çok katmanlı
mozaiğin pek önemli ve güzel bir köşeci-
ğinde öyle tatlı vızırdayan bir arı kova-
nı var ki… Sayıca azlar belki ama beyin
ve yürek, bilim ve sanat, akademik başarı
ve sosyal etkinlik, güzellik ve yakışık-
lılık, ciddiyet ve muziplik, ağırlık ve
samimiyet… Konularında Rabb’im onlara ayrı
bir cömert davranmış. Bahçenin her bir
çiçeğini, böceğini, taşını, dalını, buda-
ğını en iyi onlar bilir. Bilmekle kalmaz
hepsiyle ayrı ayrı ilgilenir. Hani derler
ya “her çiçekten bal almak”, bunlarınki de
o hesap ama tamamen pozitif manada. Öyle
hızlı kanat çırpıyorlar ki bahçenin her
çiçeğinden almaları gereken nektarı alıp
pek kısa zamanda uzak ufukları dolaşabi-
liyorlar. Sadece nektar taşısalar neyse.
Biri yanında Kafka’yla Mevlana’yı da götü-
rüyor , kimi bir tutam Livaneli serpiyor
göklere, kimi Yunus sağıyor bulutlardan,
kimi Gogol’le Bach’ı yakalamış çekiştiri-
yor, birisi Ahmet İnam’a laf yetiştiriyor,
öbürü Veysel’in koluna girmiş geliyor ta-
bii bu arada tozlaşmayı da sağlayıp balla-
rını da üretebiliyorlar. Arı kovanı dedik
ya, vızır vızır gece gündüz çalışıyorlar.
Hızlarına yetişemediğimden çizgi film iz-
ler gibi oluyorum bazen onları takip et-
meye çalışırken: Vızzz… Biri bir deneme
yazmış. Vızzz… Biri çizgileri konuşturmuş.
Vızzz… Yeni bir öykü daha dökülmüş birinin
kaleminden… Sanki ışık hızıyla uçuşurlar-
ken boşluktaki bir yırtığı dikmeye çalışan
gizli bir elin iğne ipliği oluveriyorlar.
Gerektiğinde su olup kabın şeklini alma-
yı bilseler de hakikatte, yaratılışları
gereği, kalıplara sığmayacak kadar havaî-
ler. Hayal kurabiliyorlar ama hayalperest
değiller, ayakları yere basıyor. Bahçedeki
her renk güzel onlar için lakin olmazsa
olmaz bir renkleri var: mavi. Sonsuzluğun,
özgürlüğün, umudun, Öncünün rengi… Bu
bahçeden aldıkları nektarı mavi göklere
en havaîsinden savurmak, duygularını al-
tın yaldızla bu engin maviliklere yazmak
istiyorlar. Sanırım bize düşen de onların
bu sonsuzluğa teşne kalemlerini daha rahat
oynatabilecekleri mavi sayfalar hazırla-
mak. Kendilerini yürekten tebrik ediyor,
sonsuzluğun o büyük şairinin dizeleriyle
onlara baht açıklığı diliyorum:
N
ŞAKAYLA
İ
K
S
KARIŞIK
E
K
SADRİ ALIŞIK...
E
C
L “Adım Mehmet Sadrettin Alışık. Ama siz beni sadece Sadri Alışık diye ta-
Ü nırsınız. Ne yapalım insan sinemaya adım atınca bazı kurallara uymak zorunda
kalıyor. Ben de ismi sadece kısalttım. Erenköy’de 26-3-1314’te doğdum. Babamın
G
adı Mahmut Rafet, anneminki ise Saffet’tir. Yemeklerden ciğer yahniyi, çiçek-
lerden papatyayı ve köpek hariç dünyadaki bilumum canlıları severim. Rakıya
bayılırım.Hele fasılla içildi mi mest olurum.”
28 Nisan 1971/Saklambaç Gazetesi
5 Nisan 1925 senesinde, İstan- yolunu uzattığını bildiği halde, güzer-
bul’un Paşabahçe semtinde, her köşesi gahını değiştirmekten çekinmedi; öyle
buram buram zencefil ve acıbadem kokan ya, köpeklerden korktuğu kadar hiçbir
üç katlı ahşap bir evin bodrum katında şeyden korkmazdı. Şişhane’den Karaköy’e
dünyaya geldi. İlk adımlarını bu evin kadar tramvayla gitti ve bu raylı ma-
taş mermerleri üzerinde attı ve en güzel kinenin yüzyılın icadı olduğunu kendi
çocukluk günlerini, yine bu evin bahçe- kendine ispat edebilmek için tam on yedi
sinde, yenidünya ağaçlarının tepesin- tane neden sıraladı. Bir saat kadar son-
de kardeşi Nevin ile birlikte geçirdi. ra, Naşit Özcan Tiyatrosu’nun önündeydi
Babası denizciydi. Otoriter, sert bir ve bu derme çatma kerpiç binanın yosun
adamdı. Sadri’yi de, Nevin’i de seviyor- tutmuş tahta basamakları üzerinde diki-
du, yalnız, nasıl sevmesi gerektiğini lirken, bilinmeyenin bu tatlı telaşın-
bilmiyordu. Kimi geceler, iri cüssesiy- da, gelecek güzel günlere dair bir inanç
le, çocukların odalarına doğru süzülür, tufanının olanca hararetiyle bedenini
şefkate yakın sayılabilecek bir ilgiy- kasıp kavurmaya başladığını hissetti ve
le, çekinerek de olsa, başlarını ok- işte o zaman, tuhaf bir mahcubiyet duy-
şar, babacan bir tavır sergilerdi fakat gusuyla, ruhunun bir amaca bağlandığını
bu hissiyatlar, yalnızca böyle gecele- anladı. Ve bu, insanoğlunun doyumsaya-
re mahsus hissiyatlardı ve küçük Sadri, bileceği en yoğun saadet anıdır sevgili
babasıyla arasındaki bu soğuk ilişkinin, okuyucu; çünkü insan, ruhunun ilelebet
ileride kendi oğluyla da sağlıklı bir sürecek olan güvencesini avuçlarının
ilişki kurmasına engel teşkil edeceği- içine almıştır; çünkü bir amaca bağlan-
nin, o yıllarda, henüz farkında değildi. mayan ruh, yolunu kaybeder.
Annesinin eli resme yatkındı. Eserekli
O gece, üç katlı ahşap evin kapı-
bir yapısı vardı. Kolay bunalır, kolay
sından içeri yalnızca Sadri girmedi; Ka-
sinirlenirdi. Boyalardan sıkıldığın-
raköy’den Paşabahçe’ye kadar peşini bı-
da kendisini odasına, ruhunu ise duru
rakmayan bir dizi düşünceler silsilesini
bir buhrana kilitler; içinden sık sık.
de beraberinde getirdi. Ertesi gün, ce-
“Nefes almaktan sıkıldığında insan, in-
saretini toplayacak, ailesinin karşısına
tihar ediyor.” diye geçirirdi. Böyle
çıkarak, ne uğruna yaratıldığının farkına
zamanlarda, migren atakları sıklaşır,
vardığını söyleyecekti ve bir hafta kadar
şakaklarındaki kanın akışını, gözkapak-
sonra da ısrarlarına daha fazla tahammül
larında hissederdi ve böyle zamanlarda
edemeyen ailesi tarafından, günümüzde-
taze zencefil kokusu, acısını hafifleten
ki adı Sadri Alışık Kültür Merkezi olan
tek şey olurdu. Eve hakim diğer bir koku
Cağaloğlu Halk Evi’ne yazdırılacaktı. O
ise acıbademdi. Saffet Hanım’ın zev-
gece, tiyatroyla tanıştığı ilk gece, üç
ki hariç hitap ettiği tek bir şey dahi
katlı ahşap evin merdivenlerden usulca
yoktu. Yıllarca bu kokuyla yaşadılar.
çıkarken, varlığı çoktan unutulmuş bir
Sadri büyüdü. Önce okula başladı, okuma-
misafiri duyumsadı ve Sadri, acıbadem ko-
yı öğrendi. Ve sonra, okudukça öğrendi
kusunun ahenkli tınısında, çoktandır ya-
ki, Bernard Shaw haklı, baktı ki Sadri,
zılmış olduğunu bildiği bir yazgının ha-
okula gitmek için pek çok kez eğitimi-
tırasını anımsadı.
ne ara vermek zorunda kalıyor; canı sı-
kıldı. Dahasını yapmaya gücü mü yeter?
Canının sıkıldığıyla kaldı. Sonra bir
gün, bir sokakta, duvara asılı bir afiş
gördü. Naşit Özcan Tiyatrosunun afişiy- Daracık daracık sokaklara girmişim
di bu, yaldızlı harflerle, kuşe kağıda
Ya dostlar tutup sofralar vermişim
işlenmişti; yağmur damlaları kelimeleri
orta yerlerinden parçalamış; yazıların Ya ev bark kurup anasını satmışım
puntosundaki düzeni bozmuştu, fakat yine
Avarelik mavarelik etmişim
de yer ve saat silik de olsa okunuyor-
du. Ceplerini yokladı, umduğundan da, En sonunda oyuncu olmuşum
ihtiyaç duyduğundan da fazlasını bul-
Olabildiğimce...
du. Odakule’den Şişhane’ye kadar yürüdü
ve sokak köpeklerine rastladığı yerde, Sadri ALIŞIK
Sadri Alışık sahneye ilk defa baş- Takvimler 1952’yi gösterdiğinde,
rolününü üstlendiği “İstiklal Madalyası” henüz yirmi yedi yaşındaydı ve sekiz
adlı oyunla adım attı. Henüz üçüncü sı- yıllık oyunculuk kariyerine tam otuz iki
nıftaydı. Su götürmez bir yeteneği vardı film sığdırmıştı. 1953 yılında rol al-
ve sahnede deyim yerindeyse ışık saçı- dığı ‘Halıcı Kız’, Türk sinemasının ilk
yordu. Oyuncu olmaktaki ısrarına gelip renkli filmiydi. 1959 yılında ‘Yalnız-
geçici bir heves gözüyle bakan ailesi lar Rıhtımı’ filminin çekimlerine baş-
tarafından ilk kez bu oyun sayesinde landı. Birkaç ay sonra evlenip, dünyaya
destek gördü. İşin ciddiyeti anlaşıl- gözlerini yumduğu 1995 yılına kadar 38
dı. Babası Rafet Kaptan oyunun ardın- seneyi birlikte geçireceği Çolpan İl-
dan Sadri’yi karşısına aldı: “Sana bir han’la da o filmin setinde tanıştı. “Bu
nasihatim, aynı zamanda da vasiyetim küçük kız çocuklarını kim alıyor tiyat-
olsun.” dedi. “Yeni bir hayata atılı- roya?” diyerek şakalaştığı kadından, son
yorsun. Bundan sonraki yaşamında, işi- röportajında hayatının aşkı olarak söz
ni elinle değil, canınla yap!” Öyle de edecekti. Bu evlilikten Kerem adında bir
yaptı. İstanbul Erkek Lisesi yıllarında, oğulları oldu, fakat oğluna karşı, ba-
onlarca piyeste rol aldı, aynı yıllarda, basının kendisine sergilediğinden daha
resme ilgi duymaya başladı. Mezuniyetin- farklı ve daha samimi bir tutum sergile-
den sonra Güzel Sanatlar Akademisi resim yemedi. Gündüzleri mesafesini korudu ve
bölümüne kaydoldu. Sanata olan ilgisini oğlunun başını yalnızca uyuduğu zaman-
hayatı boyunca yitirmese de, akademi- larda sevdi.
den kısa bir süre sonra ayrıldı, amatör
60’lı yıllara gelindiğinde yeşil-
olarak başladığı Eminönü Halkevi’nde üç
çamda fırtınalar estirmeye başladı. Ka-
yıl oyunculuk eğitimi aldı. 18 yaşın-
riyerinin dönüm noktası, Ayhan Işık ve
da Raşit Rıza Tiyatrosu’nda profesyonel
Belgin Doruk’la inanılmaz bir üçlü oluş-
oldu, Küçük Sahne, Oda Tiyatrosu, Kent
turdukları ‘Küçük Hanımefendi’ serisinin
Oyuncuları, Oraloğlu gibi topluluklarda
senaryosunun eline ulaştığı gün yaşandı.
pekçok oyunda yer aldı. 1944 yılına ge-
Bu film ona şöhretin ve Ayhan Işık’ın
lindiğinde ise Faruk Kenç’in yönettiği
ölümünden sonra her gün mezarına uğra-
“Günahsızlar” filminde Oya Sensev ile
yıp, her defasında bir demet karanfil
başrolleri paylaşarak tam 50 yıl içer-
bırakacağı bir dostluğun kapısını ara-
sinde kalacağı Türk sinemasına adımını
ladı.Ayhan Işık’a yazdığı mektuplardan
attı.İkinci filmi için beş yıl beklemesi
sadece birinin okunmasıyla bile, arala-
gerekti. Şans kapıyı çalmış, fakat talih
rındaki kadim bağlılık kolaylıkla anla-
kuşu henüz omzuna konmamıştı. Kumarda
şılabilmektedir.
kaybeden aşkta kazanır derler, o yıl,
kendisi gibi oyuncu olan Neriman Esen’le
evlendi. Göğüs kafesinin altındaki derin
boşluğa sığdıramadı eşine duyduğu sada-
kati, yalnızca lirik bir dostluktu ara-
larındaki, ayrıldılar. Öyle ya, dostluk
yeter mi? Gönül adamıydı Sadri.
“ Zaten onu hiç sevmedim ben, hiç sevmedim.
Yalnızlığımı bölüştüm bir ara, hepsi o kadar.
Sonra içten içe gülüştük biraz, bir demet çiçek,
niyet kuşu, deniz kıyısı, karpuz sevgisi...
Falan filan.”
Kaldırım Çiçeği ( 1969 )
Sayın AYHAN IŞIK – MART 79 rakteri özetler niteliktedir: tedir.
1963 yapımı “Helal Olsun Ali Abi” filmi-
ZİNCİRLİKUYU MEZARLIĞI İSTANBUL
nin başarısında Sadri Alışık-Ayhan Işık
Bugün, dostluğunun yeri büyüktür, aralarındaki
Neriman’ın sana saksı getirdiği gündü. uyum beyaz perdeye de yansır. Seyirci,
başrolden çok, ara ara görünüp, ortalığı
Akşama kadar,
birbirine katan, yaprakların ağaçlardan
Taşını, selvini, çiçeğini yeniden düzen- düştüğünü görüncesonbaharın geldiğinden
ledik. düşünmeyen, kendi dar çerçevesinde mut-
lu bir kayıtsızlık içinde yaşayan Turist
Nedense Amerika’dan döndüğün günü anımsa-
Ömer’i sever.Sadri Alışık’ın hayat verdi-
dım.
ği bu karakter, Türk sinema tarihinin en
Ama o gün meğerse, önemli serisine dönüşür. O yıllarda Sadri
Alışık, oynadığı karakterin seslendirme-
Seninle başka şeyleri düzenliyormuşuz
sini yapan ender oyunculardan biridir,
farketmeden
Rüştü Asyalı, meslektaşının başarısının
Harbiye civarında bir bardı.
altında yatan temel sebebi buna bağlar.
Votkanı ayaklı bardakta içmek için Haksız değildir. Turist Ömer serisinde
seslendirdiği şarkılar dinlemeye değer-
Garsonları uyardın.
dir, filmden sonra Melodi Plak, Sadri’nin
Dost ça. kapısına reddedemeyeceği bir teklifle
gelir ve aynı sene aynı isimde bir 45’lik
Sonra dostluk üzerine konuşduktu bir süre
bile çıkarılır.Plakta geçen şu şarkının
Bir süre de
sözleri, karakteri özetler niteliktedir:
Dostluk etmişiz böylece.
Süre dediğim de,
“Turist Ömer derler benim adıma
Ömrünmüş bak sadece…
İyi geceler
Pişman olur bakmayanlar tadıma
Örtünmeyi unutma
Üşütürsün. Sabahları bir kadeh
Sadri Alışık
Akşamları beş kadeh
1963 yapımı “Helal Olsun Ali Abi”
filminin başarısında Sadri Alışık-Ayhan Neşemi de bulunca
Işık dostluğunun yeri büyüktür, arala-
rındaki uyum beyaz perdeye de yansır.
Dalgama da bakarım
Seyirci, başrolden çok, ara ara görünüp,
ortalığı birbirine katan, yaprakların
ağaçlardan düştüğünü görünce sonbaharın Sokaklarda aylak aylak gezerim
geldiğinden başka şey düşünmeyen, kendi
dar çerçevesinde mutlu bir kayıtsızlık
İzmaritin kralını seçerim
içinde yaşayan Turist Ömer’i sever.Sad-
ri Alışık’ın hayat verdiği bu karakter,
Türk sinema tarihinin en önemli serisine Trafikten çakarım
dönüşür. O yıllarda Sadri Alışık, oynadı-
ğı karakterin seslendirmesini yapan ender
Kral oto yıkarım
oyunculardan biridir, Rüştü Asyalı, mes-
lektaşının başarısının altında yatan te-
mel sebebi buna bağlar. Haksız değildir. Hiçbir işe tutunmam
Turist Ömer serisinde seslendirdiği şar-
kılar dinlemeye değerdir, filmden sonra
Hepsinden de bıkarım.”
Melodi Plak, Sadri’nin kapısına reddede-
meyeceği bir teklifle gelir ve aynı sene
aynı isimde bir 45’lik bile çıkarılır.
Plakta geçen şu şarkının sözleri, ka- Turist Ömer ( 1964 )
Gönlübol Arif ve Ringo Kazım gibi hem Sadri Alışık, Türk sinemasının en afi-
güldüren hem ağlatan ölümsüz karakterlerle li adamıdır. Yeşilçam’ın gelmiş geçmiş en
kendine has bir tat bıraktığı komedramları, iyi ağlayan aktörüdür. Serde erkeklik var-
“Bu da mı gol değil?” repliğiyle unutulmaz- mış, yokmuş; dinler mi? Alır başını avuçla-
lar arasına giren Ofsayt Osman ile yürekle- rının içine, uzun uzun ağlar. Güzel ağla-
re yerleştiği “Şaka ile Karışık” çok sevi- mayı bildiği için güzel güldürür. Onun bir
lir. hıçkırığında, yüreğinden bir türlü uğurla-
yamadıklarına rastlarsınız. Sesinin çatal-
Bu filmlerde verdiği kendine has se-
lığında hissedersiniz kederleri. Rakısından
lamı, zamanla halkla buluşur.Sokaklarda
bir yudum almayagörün, anason kokusunu ci-
karşılaştığı çocuklarla bu hareketle selam-
ğerlerinize duyarsınız.Gözlerinin buğusun-
laşır, yanlarına ilişip, “Herkese her şeye
da, ruhunun derinliği saklıdır; hiç böyle-
selam vericeksiniz!” der. Kendisi öyle ya-
sine efkarla bakan adam görülmüş müdür? Bir
par. Çok korktuğu sokak köpeklerine bile,
adamın bakışlarından ancak bu kadar yoğun
karşılaştığı yerde uzaktan selam verir.
hüzün süzülür. Sadri Alışık’ı, Sadri Alı-
Çünkü sokak köpeklerine selam vermek, adam
şık yapan, her duyguyu muntazam yaşamayı
olmaya çeyrek var demektir.Çoğu otoriteye
başarmadaki olağanüstü yetisidir. Gözyaşı
göre gelmiş geçmiş en iyi Türk filmlerinden
dökmekten çekinmediği gibi, yüreğini orta-
biri olarak gösterilen 1966 yapımı “Ah Gü-
ya koymaktan da çekinmez.İster nazenin bir
zel İstanbul” ve hep arka planda kalmasına
İstanbul beyefendisi olsun, ister manav
karşın emsalsiz bir başyapıt olan 1969 ya-
çırağı Hüsnü,o hakkını vererek, acıyı da,
pımı “Menekşe Gözler” ve “Ah Müjgan Ah” en
kederi de yaşayarak sever. Yalnızca en çok
öne çıkan filmleri olur.
seven değil, aynı zamanda en güzel sevmeyi
bilenidir; o, aşk karşısında en yakışıklı
duranıdır. Sadri Alışık hayatın imla kıla-
Elleri ufacık, gözleri dört defa lacivert.
vuzudur. Kağıt paralardan kanatlar yapıp
cehenneme uçanlar, mütavazi hayallerimi-
Ve her ne hikmetse o da bana gönüllüydü.
zi zengin düşlerine meze edenlerle dolu bu
Öyle bir sevdim ki Müjgan’ı haddimi hayatta, 50 kuruşluk gazozun tadını unutma-
yıp, iki parmak viski uğruna, Çamlıca’dan
bilemedim.
vazgeçmeyenlerdendir. İşte tam olarak da bu
yüzden bizdendir; hayatın yansıması değil,
Evleniriz gibi geldi bana.
hakikatin kendisidir. Tiyatro oyuncularının
Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, ihraç edildiği, gazetecilerin tutuklandığı,
kültür merkezlerinin kapatılmaya, parkların
Fakir soframız kurulur gibi geldi. alışveriş merkezlerine çevrilmeye çalışıl-
dığı, eteği kısa olanın aklı kısa damgası
Ah Müjgan Ah (1970)
yediği, dinin küçültülerek cüzdanlara veya
şarjörlere doldurulduğu, demokrasinin hiçe
sayıldığı, faşizmin gün be gün kesifleşti-
“Böyle olmasını istemezdim ama ği, kalabalıklardan uzak durmayı ilke edin-
hep olurdu. Dünyanın bütün kızılderili- diğimiz, kahkaha atmaktan bile çekinir hale
geldiğimiz şu günlerde, Sadri Alışık film-
leri yenilir, Spartakus kaybeder, gün ba-
leri, Tanzimatvari kurgusu, başarısız olay
tarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık
örgüsü ve yadırgatan aşırılıklarıyla dahi
denilen hergele, her filminde ağlardı. O olsa; yalnızca samimiyetiyle bile yüreğimi-
ze dokunmayı başarır. Kim bilir? Belki de
ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi
bize yeniden, insan olmanın ne demek oldu-
bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri’ye kıl
ğunu hatırlatır.
kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak
kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu
gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna,
Sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin
özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etme-
mek için kendine ihanet edişine.”
İlhami Algör / Fakat Müzeyyen Bu Derin
Bir Tutku
Description:“Aşk eşittir sevgili değil, iki kişilik de değil, çok kişiliktir aşk SADRİ ALIŞIK “Adım Mehmet Sadrettin Alışık. Ama siz beni sadece Sadri Alışık diye ta-.