Table Of ContentDiNi
GELiŞiM PSiKOLOJiSi
Yrd. Doç. Dr. Habil ŞENTÜRK
S. Demirel Üniv.İlahiyat Fak.
m
ini gelişim psik. ol. ojisi derken önce gelişme ve dini gelişme kavramları
bilgi vermekte fayda psikolojinin
hakkında kısa vardır. Gelişim kavramı
temel biridir. Psikoloji, incelerken psikolojik
kavrarnlarından organizrnayı
olayları bir "burada ve şimdi" ilkesine göre bir zaman kesiti içerisinde kısa zaman
lı incelernelerde bulunur, bir de bu olayları birbirleriyle bağlantılı, sebeb-sonuç iliş
kilerinin zincirleme bir şekil arzettiği uzun bir zaman dilimi veya süreci içinde
inceler. İşte gelişim bu ikinci neviden bir incelerneyi gerektirmektedir. Öyleyse nedir
bu organizrnada (Veraset X Çevre X Zaman) formülüne göre
gelişme? Gelişme,
meydana gelen büyüme ve istikfunetindeki denebilir. Bu
olgunlaşma değişmelerdir,
tarifte bedeni gelişme konusunu anlamak mümkündür, fakat ruhi gelişmeyi anlamak
ve anlatabilrnek için biraz daha farklı bir tarif yapmaya ihtiyaç vardır:· Gelişme,
beden ve ruh yönünden kendisinden beklenen faaliyetleri yapabilme
organizrnanın
si için geçirmiş olduğu rnerhalelerdir. auna göre dini gelişme de, kişinin çocukluk
tan itibaren dini hayatının basitten mükemmele doğru geçirmiş olduğu değişim süre
ci veya süreçleridir(!).
I- ÇOCUKLUK ÇAGI
A- OKUL ÖNCESi (0-6)
Duygular, çocuğun doğuştan getirdiği özellikler ve istidatlar arasındadır. Ancak
bu duygulardan hemen kendini gösterirken susuzluk gibi), da
bazıları (açlık, bazıları
gelişim süreci içinde zamanla ortaya çıkar. Aslında bütün istidat ve özellikler
(1) Doğan Cüce1oğlu, İnsan ve Davranışı, İstanbul: Remzi Kitabevi 1991, s. 331 vd;
Erdoğan Fırat, Eğitim Psikolojisi, İzmir: Tin Yay. 1989, s. 15 vd; Kerim Yavuz,
Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, Ankara: D.İ.B. Yay. 1987, s. 106 vd;
Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Ankara: T.D.V. Yay . .1993, s. 251 vd.
63
DiYANET iLMi DERGi o EKiM-KASIM- ARALIK 1995 • CiLT: 31 • SAYI: 4
çocuğun yaratılışıyla (ana rahmine düşmesiyle) birlikte bir kuvvet (potansiyel)
halinde yani bir tohum durumundayken gelişim için gerekli çevre şartları oluşup
zaman içerisinde, sırası geldikçe filizlenmeye ve kendini göstermeye başlar. Bir tahıl
bitkisinin gelişim seyri ile bir meyve ağacının gelişim seyri bir değildir. Birincisi altı
yedi ayda bütün gelişim sürecini tamamlarken, ikincisinin semere verebitmesi için
altı-yedi sene gerekebilir. İnsandaki bu istidat ve özelliklerin herbiri ayn ayn gelişim
sürecine tabidir. Biri önce,. diğeri daha sonra, bir diğeri ise çok daha sonraları gelişip
ortaya çıkabilir. Bu açıdan duyguları ortaya çıkış sırasına göre: 1- Basit ve bencil
duygular; 2-Diğergam veya sosyal duygular; 3-Yüce ve aşkın duygular, şeklinde tas
nif edebiliriz. İşte din duygusu, bu yüce ve aşkın duygular arasında yer alır. Bu
bakımdan da ortaya çıkması geciktiği gibi gelişim süreci de hayli uzun bir zaman di
limini kapsamaktadır(2).
Bu duruma göre, çocuğun dini gelişim sürecini, dini tezahürlerin görülmesi nis
betinde, çeşitli yaşlarda ve çağlarda ne gibi değişiklikler ve özellikler kendini
göstermektedir, sorusuna cevap bulacak şekilde takip etmek gerekecektir.
Çocuğun bebeklik dönemi boyunca (0-2) dini tezahürlerle pek karşılaşılmaz.
Ancak yürümeye ve kelimelik cümlelerle zaman
birer-ikişer konuşmağa başladığı
bazı dini davranışları taklit etme gayreti içine girdiği görülebilir. Namaz kılan, dua
eden büyükleri görünce onlarla beraber aynı davranışları şekil olarak yapmaya çalış
ması, çok basit olarak dini tezahürlerin ortaya çıkınağa başladığını düşündürebilir.
İlk çocukluk çağı denilen (2-6) döneminde ise, daha belirgin bir dini hazırlık göze
çarpar. Üç yaşlarından itibaren taklidin yanında duygusal planda da dini hayata bir.
katılım söz konusu olmaya başlar(3)_ Bu çağın belirgin psikolojik özelliklerini göz
önüne alırsak, çocuğun dini gelişim seyrini de anlamak kolaylaşacaktır. Bu çağda
çocukta, taklitçilik, animizm, antropomorfizm, egosatrizm, olumsuzluk,
inatçılık,
müşahhas düşünce, asosyallik ve meraklılık (soru çağı) gibi duygusal ve zihinsel
özellikler hakim durumdadır. Çocuğun kendini çevresine kabul ettirmeye ve "Ben de
varım" demeye çalıştığı bu çağa "müstakil olma veya bağımsızlık devresi" de
denir<4).
Gerçi bu özellikler okul öncesi çağının bütün zaman. dilimi içerisinde süre, oran
ve yoğunluk bakımından farklılık arzederler. Ancak bazıları daha çok sürekli,
ise geçici fakat daha çok etkili ve olarak Genellikle
bazıları yoğun karşımıza çıkarlar.
duygusal olanlar geçici ve zihinsel olanlar fakat fazla belirgin
yoğun, devamlı
(2) Nurettin Topçu, Psikoloji, İstanbul: Kurtulmuş Mat. 1959, s. 52-81; K. Yavuz, a.g.e., s.
26-33; Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Samsun: Sönmez Mat. ve Yay. 1993, s. 54-67.
(3) Neda Armaner, Din Psikolojisine Giriş, Ankara: Ayyıldız Mat. 1980, I, 83; H. Hökelekli,
a.g.e., s. 254-255; H. Peker, a.g.e., s. 101-104; Mehmet Emin Ay, Çocuklarımıza Allah'ı
Nasıl Anlatalım?, Ankara: 1987, s. 12-15.
(4) N. Armaner, a.g.e., I, 82-86; H. Peker, a.g.e., s. 103-104; M.E.Ay, a.g.e., s. 15-20.
64
YRD. DOÇ. DR. HABiL ŞENTÜRK • DiNi GELiŞiM PSiKOLOJiSi
olmayan özellikler olarak
yaşanır.
Şimdi bu ôzellikler üzerinde ayrı ayrı duralım:
1. Taklitçilik:
Çocuk bu çağda gözleri ile bir kamera, kulaklan ile de bir teyp gibi olayiann
gözlemini yapar, onları tak:litle uygulamaya çalışır. Duygusal yönden buna arzu
ludur, bundan zevk alır; zihinsel bakımdan da henüz tenkit çağına ulaşmadığı için
kendine verilenleri aynen taklit etmeğe çalışır. Dil gelişmesi, birtakım davranışiann
şeklen öğrenilmesi gibi hususlarda bu özelliğin çok büyük bir fırsat olarak değer
lendirilmesi icabeder. Çocuk bu çağda, kendisine anlatılan, söylenen herşeye inan
maya yatkın; şüpheden uzak bir şekilde almaya hazır durumdadır. Duygusaldır, akıl
cı değildir(5).
2. Animizm:
Bu terimin pisikolojideki manası bütün varlıklann canlı, şuurlu ve iradeli olarak
kabul edilmesi, hareketlerinin, davranışlannın, duruş veya durumlannın buna göre
değerlendirilmesi, yorumlanması demektir. Çocuk oyuncak bebeğiyle oynar, onunla
yemek yedirir vs. Ona göre bulutlar kendi iradesiyle kendi
konuşur, uçuşur; ırmaklar
isteğiyle aşağı doğru akar; dağ, taş, ağaç, bitki ve hayvanlar insan gibi şuurlu ve
iradeli varlıklar olarak çocuğun dünyasındaki yerlerini alıriar(6). Konuyla ilgili
küçük bir gözlemimi burada kaydetmek istiyorum:
Bir defasında üç-dört yaşlanndaki kızım!a yol boyunca giderken öteden bir köpek
geldi ve bir kenara siydi, yani çişini yaptı. Bunu gören çocuk, "Baba, bu köpek
niçin tuvalete gitmiyor?" diye sormuştu.
3. Antropomorfizm ve Müşahhas Düşünce:
Antropo, insan; morf, antropomorfizm ise demekdir. Bu te
şekil; insanşekileilik
rimin psikolojik manası ise Allah'ın insan şeklinde tasavvur edilmesi demektir.
Çocuk bu çağda düşünce seviyesi itabariyle müşahhas düşünme dönemindedir.
ve konulan idrak eder, anlar, ancak mücerred
Müşahhas varlıklan kolaylıkla varlık
mecil.zi ve mücerret gibi idrak edip anlamak
ları, konuları gerektiği değerlendirrnez,
ta zorluk çeker. Onun için mücerredi müşahhaslaştınr. Allah, il.hiret, melek, cin, şey
tan gibi mücerret için gözü ile görüp duyu ile
kavramları anlayamadığı organları
(5) E. Fırat, a.g.e., s. 60; Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara: A.Ü. ilahiyat
Fak. Yay. 1988, 94; Hüseyin Peker, Din ve Ahlak Eğitiminin Psikolojik ve Metodik
Esasları; Samsun: Eser Mat. 1991, s. 36-40.
(6) Erdoğan Fırat, Üniversite Öğrencilerinde Allah inancı ve Din Duygusu, Ankara: A.Ü.
ilahiyat Fak. 1977 (Yayınlanmamış Doktora Tezi), s. 34-35; Atalay Yörükoğlu, Çocuk
Ruh Sağlığı, Ankara: T. İş Bankası Kül. Yay. 1979, s. 10.
65
DiY ANET iLMi DERGi • EKiM - KASIM-ARALIK 1995 • CilT : 31 • SAYI: 4
tecrübe ettiği müşahhas varlık, olay ve dururulann yardımı ile bu mücerret konu ve
kavramlan anlamaya Böyle olunca bazan büyüklerio gülmesine sebep olan
çalışır.
durumlar bile ortaya çıkar. Çocuk, çevresindeki yetişkinlere, duymuş olduğu bu dini
mücerret sorar. Söz ona anlayamaz. Onun
kavramları gelişi, Allah'ı anlattığınızda
Allah'ı anlamasına yardımcı olacak tecrübe dünyasından malzeme olarak en uygunu
Onun için kendisine Yüce insana benzeterek anlamaya
insandır. anlatılan Varlığı
çalışır. Allah sever, görür, işitir, bilir, yakar gibi tasvirler çocuğa insanı hatırlatır.
"Allah büyüktür, herşeye gücü yeter, bizi O yarattı, herşeyi yaratan, yoktan
vareden O'dur," dediğimiz zaman O'nun insandan farklı olduğunu hissetse de ne
kadar, bulmakta güçlük çekecek, gene insanla
nasıl sorularının cevabını karşılaştır
ma
ihtiyacı duyacaktır:
Senden de büyük müdür? Elektrik düğmesine yani anahtarına yetişebilir mi? Kapı
ziline basabilir mi?
gibi sorular soracaktır. Çocuğun, bu müşahhas (somut) düşünce seviyesinden zaman
la mücerret (soyut) düşünce seviyesine geçmesi ve tenzihi bir Allah anlayışına sahip
olması daha sonralan tedrici olarak kendini gösterecektir<?). Ancak bu konuda, çevre
şartlannın ve eğitim tarzının da gelişim sürecini etkiteyeceği unutulmamalıdır. Bu
içinde kültürün normal süreci içinde
bakımdan çocuğun yaşadığı yapısı, gelişim
çocuğun şu veya bu yönde bir dini anlayış kazanmasına; mücerret kavramların
veya mücerret mücerret
müşahhasta takılıp kalmasına düşüncenin gelişerek anlayışın
oluşmasına yardımcı olması mümkündür. Bu sebeple, bir Hıristiyan kültür ortamın
da yetişen çocuğun Allah kavramındaki gelişme ile İslam kültür ortamında yetişen
çocuğun Allah kavramındaki gelişme karşılaştırıldığında farklı sonuçlar ortaya çıka
caktır. Bu da gayet tabiidir. Zaten sosyal bilimlerde, farklı kültürlerde yapılan araştır
malann farklı sonuçlar vermesinin mümkün Qlduğu bir prensip olarak kabul
edilmektedir. Her insan imkan, istidat ve özelliklerle gelse de (ferdi
doğuştan aynı
farklar saklıdır), çevre şartlannın da şahsiyetin gelişmesindeki belirleyici özelliği
sebebiyle kültür farkı kimlik farkını doğuracaktır.
4. Egosantrizm:
Ego, ben; centre, merkez; egosantrizm ise benmerkezcilik demektir. Çocuklarda
egosantrik düşüncenin izlerini olanların birçok davranışlarında görmek mümkündür.
Sözgelişi aile ortamında biri diğerine birşey söylese, çocuk o sözün kendisine
zanneder ve hemen cevap verir. Sanki orada ondan kimse
söylendiğini başka yokmuş
gibi veya herkes onunla gibi ve ona göre Mesela:
meşgulmüş düşünür davranır.
(7) N. Armaner, a.g.e., I, 84; B. Bilgin, a.g.e., s. 92; Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, s. 103;
Mustafa Öcal, Din Eğitim ve Öğretiminde Metodlar, Ankara: T.D.V. Yay. 1991, s. 72-
74; M.E. Ay, a.g.e., s. 61-63.
66
YRD. DOÇ. DR. HABiL ŞENTÜRK • DiNi GELiŞiM PSiKOLOJiSi
Babası kardeşine, "Kapıyı kapat" dese, ya kalkar o kapatır veya "Kapatmıyorum,
kendin kapat" diye cevap verir. Sanki ve çevresindeki insanlar, hep
babası diğer
onun için çalışmakta, bütün işleri o, herkes ne yapıyorsa, ne söylüyorsa onun için
ve söylüyordur. Yani merkezinde o her onun için olup
yapıyor olayların vardır, şey
bitmektedir. Kendisinden onun için önemli bu yüzden bencil bir
başkası değildir,
sergiler. sahip "Benim, benim" diye
tavır Oyuncakları paylaşmaz, herşeye çıkar,
kimselere vermek istemez. Bu yüzden birtakım problemler çıkarabilir(8).
bu bu gibi özellikleri dikkate dini ve ahlaki
Çocuğun çağında alınarak eğitimi
uygun bir şekilde verilmelidir.
5. inatçılık ve Olumsuzluk (Negativizm):
Bu çağın belirgin psikolojik özelliklerinden biri de inatçılıktır. Çocuklar neden
yaparlar? Bunun sebebleri olabilir. Bir kere çocuk bu aile
inatçılık birtakım çağında
ortamında egosantrik düşünce gereği herkesin kendine . ilgi göstermesini ister.
Çevresindekilerin ilgisini zamanlarda ilgi çekebilmek için yapa
çekemediği inatçılık
bilir. Ayrıca bağımsızlık arzusunu tatmin etmek ve çevresine kendini kabul ettirmek,
"Bu ailedeveya toplumda ben de varım" diyebilmek için, bu durumu inatçılık şek
linde ve olumsuz tutum ve davranışlarla ifade edebilir. Bu durumda çocuğun
olumsuz tutum ve düzelmesi için gereken en uygun
inatçılığının, davranışlarının
davranış, çocuğa anlayışla yaklaşmak, onun bu inatçlığını büyütmemek, olumsuz
tutum ve davranışiarına karşı onun maksadını gerçekleştirmesi yönünde gereken fır
verecek olursak zamanla bu tavnn bilerek buna katlanmak ola
satı gerçeğini faydalı
bilir. Aksi halde çocukla çocuk olunur ve onunla girilecek olursa, "Sen
sürtüşmeye
kim oluyorsun da bana kafa tutuyorsun, inatçılık ediyorsun, güzellikle olmazsa
zorla ben seni hizaya getiririm" gibi bir anlayışla yaklaşmak meseleyi içinden
çıkılmaz bir hale getirebilir. Bu sebeble çocukların psikolojisini bilerek onları idare
etmek, onların bu gibi çocukça fakat gerçek duygulannın tatminine yardımcı olmak
suretiyle problemi çözebiliriz. Yani, "Elbette bu ailede sen de varsın, sen de
konuşacak, birtakım şeyleri sen de yapacaksın, ancak toplu yaşamanın bir
takım kuralları vardır, bunlara da uymak gerekir" şeklindeki bir anlayışla yak
zamanla bu problem
laşılırsa, onların şahsiyetlerine saygılı davranılırsa, çocukların
li davranışları düzelebilir. İnatçılıkları, olumsuz tutum ve davranışları yerini uyum
lu, olumlu tutum ve davranışlara bırakabilir(9).
6.
Meraklılık:
Çocuk bu belli bir seviyeye sebeb ve
çağda gelmiş, dünyayı tanımaya, olayların
sonuç görmeye ve anlamaya, özelliklerini kavramaya
ilişkilerini eşyanın başlamıştır.
(8) A. Yörükoğlu, a.g.e. s. 10; N. Armaner, a.g.e. I, 85; K. Yavuz, a.g.e. s. 173-174; Erdoğan
Fırat, Eğitim Psikolojisi, s. 60; H. Hökelekli, a.g.e., s. 264; M. E. Ay, a.g.e.; s. 36-38.
(9) M. E. Ay, a.g.e.; s. 15-16.
67
DiYANET iLMi DERGi • EKiM-KASIM- ABALIK 1995 • CiLT: 31 • SAYI: 4
Bu sebeble bazı şeyleri öğrenmekte, tecrübeler edinmekte ve bu arada yeni yeni
durumlar, olaylar ve varlıklarla karşılaşmakta, bunlarla ilgili birtakım şeyleri öğren
mek istemektedir. O kadar bilmeye ve öğrenmeye hevesli ve arzuludur ki, bu se
beble bu "soru da Elbette çocuk, her konuda gibi dini
çağa çağı" denilmiştir. olduğu
konularda da bir takım sorular soracaktır. Bu sebeb le çocuğun bu merakını iyi değer
lendirmek, ona olmak, hayata gerekeni yap
yardımcı intibakını sağlamak açısından
mak yetişkinlere, ana-babalara ve eğitimcilere düşen bir görevdir. Mesela, çocuk
camiyi onun ne soracak, onu minaresini veya
gördüğünde olduğunu söylediğinizde
caminin ne işe yaradığnı vs. sormaya devam edecektir. Namaz kılan, dua eden insan
de ne ve
ları gördüğünde onların yaptığını, namazın duanın manasını soracaktır.
Böylece bilgi açtığını gidermek için soracak, soracak ... Hatta çocuk, öyle sorular
sorar ki, yorulur, "eeh, yeter da diyebilir
bunların çokluğundan yetişkinler artık"
veya öyle sorular sorar ki, yetişkinler cevap vermekte zorlanabilirler. İşte bu durum
larda ve ve teenni ile hareket etmeli, ve
yetişkinler eğitimeHer sabırla telaşla başın
dan savmak için rastgele şeyler söylememelidirOO).
Burada bir hususu da belirtmekte fayda vardır. Bu, soruların çok olduğu, çocuğun
çeşitli yönlerden hızlı bir gelişim sürecine girdiği dönemdeki sıkıntılı haline,
karşılaşılan olumsuzluklar sebebiyle, üç-beş yaş krizi de denmektedir.
B-OKULÇAGI
Bu çağda çocuk belli bir olgunlaşma seviyesine gelmiş, bedenen ve ruhen okuma
ve yazma için gerekli techizata Elleri kalem tutmaya ve yazmaya,
kavuşmuştur. yazı
zihni de birtakım şeyleri öğrenmeye elverişli hale gelmiştir. Tabii ki bu noktada
büyüklerin okul onlara bu konuda
rehberliğiyle çocuğun hayatına hazırlanması, hazır
oluş tavnnın kazandırılması da önemlidir. Bütün bunlara rağmen çocuk için okula
başlama işi, kolay bir şey değildir. Hatta bu, çocuk için bir olaydır, bu sebeble bir
nevi okula başlama krizinden de bahsedilebilir. Tecrübelerimizle biliyoruz ki, okula
başlama durumunda olan çocukların sıcak aile yuvasından, anne-babasının ve diğer
büyüklerin ilgi, ve merhamet okulun ilk planda
şefkat ortamından çıkarak çocuğa
ve gelen iklimine girmesi, o ortama uyum kolay
yabancı soğuk alışması, sağlaması
Bu sebebiedir ki, bu durumu telafi etmek için okula ilk
olmamaktadır. başlamanın
günü veya günleri anne veya baba bazen de her ikisi, yahut hiç olmasza abi veya
ablaların çocukla beraber okala gittikleri, öğretmenin izin vermesi halinde ise, ilk
derse veya derslere de ettikleri görülmektedir. Bir bu durum, psikolo
iştrak bakıma
jik bir zarfiret olarak ortaya çıkarOI).
(10) Mualla Selçuk, Çocuğun Eğitiminde Dini Motifler, Ankara: T.D.V. Yay. I 990, s. 76-
85; Halis Ayhan, Din Eğitimi ve Öğretimi, Ankara: D.İ.B. Yay. 1985, s. 108 vd.; M.
Öcal, a.g.e., s. 79-81.
(ll) Haluk Yavuzer, Çocuk Psikolojisi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1987, s. 155 vd.
68
YRD. DOÇ. DR. HABiL ŞENTÜRK • DINI GELiŞiM PSiKOLOJiSi
Çocuk bu ilk hengameyi atlattıktan sonra okula alışacak, arkadaşlar edinecek,
sosyal yönden hızlı bir gelişme gösterecek, öğretmenini benimseyecek, hatta öyle ki,
öğretmeni anne-babasından önce gelmeğe, öğretmenine olan bağlılığı, güve'~i anne
babanın önüne geçrneğe başlayacak ve işi "Sen, öğretmenden daha mı iyi bile
ceksin?" derneğe kadar vardıracaktır. İşte bu noktada, çocuğun dini gelişmesi açısın
dan öğretmenin rolü üzerinde durulmalıdır. Tabii öğretmenin, çocuğa dini gelişmesi
açısından yardımcı olabilmesi için •k endini yetişürmiş ve bu bakımdan gerekli
donamma sahip olması icabeder. Bu arada sosyal yönden gelişmekte olan çocuğun
davranışlarında belirgin değişiklikler görülecektir. İnatçılık, olumsuzluk, problem
çıkarma gibi tutum ve davranışlar yerini uysal, arkadaş canlısı bir tavra bırakabilir.
Çünkü genişleyen sosyal çevre ile ilişkilere girerek sosyal ve duygusal bir gelişme
kendini gösterecek ve kendine güveni artacaktır02).
Çocuk bu çağda artık dinin birtakım konularını daha rahat anlamaya ve öğren
meğe; ahlaki konuları kendine göre değerlendirmeye başlamıştır. Hatta estetik zevk
leri de bir noktaya kadar gelişmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu çağla ilgili olarak,
"Çocuklarınıza yedi yaşına geldikleri zaman namaz kılınayı öğretin,"03) buyu
ruyor. Bu arada çocuğun zihinsel gelişmesindeki müşahhas düşünme özelliği hala
devam ediyorsa da müşahhas düşünceden mücerret düşüneeye doğru bir geçiş, bir
hazırlık şeklinde değerlendirebileceğimiz bir gelişme de kendini gösterecektir. Artık
katı bir müşahhas düşünce safhasından daha esnek, hatta mücerret konuları da bir
dereceye kadar anlayabileceği bir döneme girdiği söylenebilir. Tabii bu söylenenler
okul çağının ortalarındaki (2.- 3. sınıfveya 8-9 yaşları) bir zihni gelişim seviyesi için
geçerlidir. Daha sonra (10-11 yaşıanna doğru) müşahhas düşünce dönemi sona
ererken mücerret düşünce dönemine geçiş devresine girmektedir04).
Okul çağının bu devresi artık mesüliyet duygusunun geliştiği, buna paralel olarak
dini konulara da ilgisinin arttığı, dini bilgileri nisbetinde birtakım dini uygulamalara
giriştiği, okul öncesi peşin ve itirazsız kabullerle yapılan taklitlerin yerini daha
şuurlu, benimseyici, işin mahiyetini de kavramaya çalışarak yapılan taklitler almak
tadır. Okul çağının sonlarına doğru (12. y.) soyut düşüncenin başladığını hatırlarsak,
bütün bunların, gayet tabii bir gelişmesinin sonucu olduklarını söyleyebiliriz. Zaten
taklit, zihni gelişmenin henüz yeterli olmadığı bir dönemde, çocuğun büyüklerini
idealize ederek, model alarak, onların yanlış veya eksik düşünüp yapabileceklerini
aklına getirmeden, onların her söylediğini veya yaptığını doğru, güzel, iyi kabul
(12) H. Yavuzer, a.g.e., s. 157, 162.
(13) Ebu Davfid, Sa1at, 26; Darimt, Sünen, I, 333.
(14) Beyza Bilgin- Mualla Seçuk, Din Öğretimi Özel Öğretim Yöntemleri, Ankara: Akid
Yay. 1991, s. 75 vd.
69
DiYANET iLMi DERGi • EKiM-KASIM-ARALIK 1995 • CiLT: 31 • SAYI: 4
ederek yapmaya çalışmasının bir sonucudur. Çünkü, bu sırada çocuk henüz tenkitçi
bir zihin veya zeka yani olayları akıl süzgecinden geçirebilecek bir zihni gelişme
düzeyinde değildir. Ancak okul çağının sonlarına doğru zihni gelişmede mücerret
(soyut) dönemine tenkitçi kendini gösterecek, çocuk
düşünce ulaşılmasıyla düşünce
her söyleneni her uygun görmeyecek; tecrübelerine dayanarak
artık, doğru, yapılanı
karşılaştığı çelişkileri, yanlışları farkedecek, olayları ve şahısları değerlendirmeye
tabi tutacak, akıl süzgecinden geçirerek birtakım s:onuçlara ulaşacaktır05).
Öyleyse, bu çağdaki çocuğu daha bir ciddiye almak gerekir. Çocuk, psikolojik
olarak çocukluktan çıktığının, gençliğe doğru adım attığının farkına varmaya
başlamıştır. Bu sebeb le sosyal benliği de oluşmaya, toplum içinde kendine değer ve
rilmesini istemeye başlayacaktır. Bununla ilgili tutum ve davranışlar sergileyecek ve
bazı alınganlıklar gösterecektir. Gene bu cümleden olarak, dini konularda da bir
gayretin içine girecek, bilhassa cuma ve bayram namazı gibi cemaatle kılınari ·na
mazlara, ramazan günlerinde herkesle beraber oruç tutmaya daha bir fazla gayret
gösterecektir. Tabii ki, yetişkinlerin rehberlikleri, teşvikleri veya olumsuz tutum ve
davranışlarının onlar üzerindeki müsbet veya menfi tesirlerini unutmamak gerekir.
II- ERGENLİK ÇAGI (12-21)
A- ERGENLİ ÖNCESi (12-14)
Ergenlik öncesi, eğitim çağı olarak orta okul dönemi sayılabilir. Bu çağda kişi,
artık çocukluktan çıkmış ama henüz genç de olamamıştır. Bu sebeble birtakım
psikolojik karmaşa ve bocalamaların içindedir. Çoğu zaman sosyal çevre de onun bu
bulunur. ki, bazen ,"Sen çocuk degilsin, koca
bocalamalarına katkıda Şöyle artık
adam oldun veya kocaman kız oldun" denir. Bazen de "Sen daha çocuksun, aklın
ermez bu denir. Bu bazenler, ergene hitapeden büyüklerio gibi
işlere" işine geldiği
değiştiğinden bu çağdaki ergen, neye göre davranacağını, kendisini nasıl kabul ede
ceğini bir türlü kestiremez: "Koca bir adam veya kocaman bir kız mı, yoksa hala
bir çocuk mu?" Bu bakımdan ergenlik krizi dediğimiz sıkıntılı bir döneme doğru
gelişmesini sürdüren ergenin sıkıntılarını, biraz da sosyal çevrenin olumsuz etkileri
artırmaktadır. Halbuki büyüklerio ona daha bir anlayışla yaklaşmaları, onu
önemserneleri ve ona değer vermeleri gerekir ki, ergen kendini olduğu gibi kabul
etsin, kendine güven ve saygı duysun06).
Bu zihinsel somut döneminin geride
çağ, gelişme bakımından düşünce kaldığı,
soyut düşünce döneminin başladığı bir çağdır. Bu sebeble bu çağın ergeni artık
(15) B. Bilgin- M. Selçuk, a.g.e., s. 76; Kerim Yavuz, Çocuk ve Din, İstanbul: ÇocukVak.
Yay. 1994, s. 101-103, 131-133, 190-194; H. Peker, Din Psikolojisi, s. 104-105; M.
Öcal, a.g.e., s. 137.
(16) N. Armaner, a.g.e., I, 94; B. Bilgin- M. Selçuk, a.g.e., s. 75 vd.
70
YRD. DOÇ. DR. HABiL ŞENTÜRK • DiNi GELiŞiM PSiKOLOJiSi
müşahhas konuları olduğu gibi mücerret konuları da anlayabilmekte, soyut
düşünebilmektedir. Bu psikolojik ortamda artık dfnf konulara ilgisi artmış ve dfnin
özünü kavramaya başlamıştır. Bu yüzden bu çağa ve özellikle 13. yaş için dini uyanış
çağı da denmektediı-(17). Çocukluğundaki o eski itirazsız kabuller de yerini tenkitçi
bir anlayışa bırakmıştır. Artık ergen, duyduklarını, öğrendiklerini bir elekten veya
süzgeçten geçirme ihtiyacı duymakta; her duyduğunainanmak yerine aklını ve tecrü
belerini devreye sokarak ondan s<mra kabul veya reddetmektedir. Hatta bu zamana
kadar öğrendiklerini de bir tenkit süzgecinden geçirmekte, bazı bilgilerin doğru, bazı
bilgilerin de yanlış olduğunu farkettiğinde gerekli tashihlerde bulunmaktadır08). Bu
durum göz önüne alınarak gerek çocukluk çağında, gerekse daha sonraki ergenlik
çağında, yetişkinlerin her konuda olduğu gibi dini konularda da onlara olabildiğince
sağlıklı bilgiler sunması icap eder. Bu hem çocuk veya ergenin sağlıklı bir ruhi
gelişme göstermesi bakımından, hem de bilgi kaynağı olan yetişkinlere olan güvenin
zedelenmemesi bakımından gereklidir.
Bu çağda kişide, bedeni ve maddi birtakım değişiklikler de kendini göstermek
tedir. Erkeklerde önce bıyık, sonra sakallann çıkınağa başlaması, sesin kalınlaşması,
kızlarda ise göğüs ve kalçalann gelişmesi gibi belirgin bazı değişikliklerle vücudun
ve organların hızlı bir gelişme gösterdiği görülecektir. Bedendeki bu hızlı
gelişmelere paralel olarak kişinin ruhi planda da büyük değişikliklerle karşı karşıya
. olduğu, bu sebeble bu hızlı gelişme ve değişmeye intibak etmede güçlük çektiği bi
linmektedir. Biyolojik ve psikolojik olarak meydana gelen bu değişiklikler sosyal
çevrede de onu zaman zaman zor duruma düşürmektedir. Ergenin sahip olduğu bu
yeni görüntü veya yeni kimlik, bazen çevresinde şaka veya alay konusu olmakta, bu
yüzdı;:n mahçup durumlara düşmektedir. Bu da toplumdan kaçma, yalnızlığı tercih
etme veya içe kapanma hallerine sebeb olmaktadır. Bilhassa bu dönemin bir özelliği
olan sivilceler, onu mahçup ve rahatsız etmektedir. Bütün bunların bir sonucu olarak
aynaların önemi artmakta, caddelerdeki vitrinler hem kendisine yakışacak giyim
eşyalan, hem de birer boy aynası olarak ilgisini çekmektedir. Bu durum daha sonra
ki gençlik yıllan boyunca da artarak veya eksilerek devamedecektir09).
Bu durumlar da göz önüne alınarak ergenin gelişen zihinsel ve duygusal dünyası
na uygun bir şeklide dini ilgi ve ihtiyaçlannın tatmin edilmesi, bu noktada bilhassa
ilmihal bilgilerinin tam olarak verilmesi, kafasına takılan hususlan sorabilmesi için
kendisine· gerekli yakınlığın gösterilmesi ve arkadaşça yaklaşarak uygun rehberliğin
yapılması anne-babalara, büyüklere ve öğretmeniere düşen bir görevdir. Gerekli
(17) N. Armaner, a.g.e., I, 93; H. Hökelekli, a.g.e., s. 267-269; H. Peker, D. Psikolojisi, s. 106;
M. Öcal, a.g.e, s.l37.
(18) H. Peker, a.g.e., s. 106; H. Peker, Din ve Ahlak Eğitiminin Psikolojik ve Metodik
Esasları, s. 94; H. Hökelikli, a.g.e., s. 271; B. Bilgin- M. Selçuk, a.g.e., s. 75-76.
(19) Refia Uğurel-Şemin, Gençlik Psikolojisi, istanbuİ: i.Ü.Ed.Fak. Yay. 1980, s. 26-34.
DiYANET iLMi DERGi • EKiM-KASIM-ARALIK 1995 • CiLT: 31 • SAYI: 4
psikolojik ortamı sağlayarak onlarla her türlü konuyu görüşüp ·t artışmalc, onların
kendine güven duyacağı bir tazda başarılannı takdir etmekle birlikte, karşılaşabile
cekleri yeni durumlarla ilgili bilgiler vererek sürpriziere karşı hazırlamak gerekmek
tedir. Gerek erkek, gerekse kızlarla ilgili cinsel ve sosyal konlarda onlann aydın
latılması, ergenlik krizi denen dönemin daha kolay atiatılmasını sağlayacaktır.
Bilhassa cinsel konutann ayıp-günah-sır gibi yanlış anlayışlardan uzak tıir şekilde
aydınlatılması; sağlıklı elini bilgilerle dünyevi malumatın beraberce verilmesi,
böylece hem kendi içinde uyumlu ve huzurlu, hem de toplum içinde uyumlu ve
başanlı olmalanna yardımcı olunması gerekmektedir. Böylece ergenin ihtiyacı olan
rehberlik, ilgililer tarafından karşılanırsa problemli gençler yerine mutlu, sağlıklı ve
başanlı gençleri yetiştirebiliriz(20).
B- ERGENLİK (15-17)
Ergenlik öncesinde psikolojik ve sosyal bakımdan ergenliğe hazırlanan kişi, artık
bedenen ve rfihen gerekli gelişmeyi göstererek ergenlik dediğimiz buluğ çağına
ermiştir. İsH\mi literatürde akıl ve billiğ olmak diye bir kavram vardır. Bu kavramda
ki veya birbirine bağlı olan iki kavramdan biri olan akıl kavramıyla kastedilen kişinin
gerekli zihinsel gelişmeyi göstererek belli bir seviyeye gelmesi; billiğ kavramıyla da
kastedilen, kişinin bedenen gerekli gelişmeyi göstererek belli bir seviyede olgunlaş
masıdır. Buluğ çağına giren genç veya ergen böylece dinen sorumluluk yüklenecek
duruma gelmiş yani mükellef olmuştur.
İşte ergenin bu maddi ve manevi sorumluluğu yüklenebilecek bir olgunluğa ere
bilmesi için bedenen ve rfihen gçlişmiş olması yanında eğitim bakımından da gerek
li bilgi ve davranışlan kazanmış olması icap eder. Ergenlik çağındaki bu kişi, artık
çocukluktan tamamen çıkmış ve gençliğe adım atmış durumdadır. Bu sebeble sosyal
çevrede kendisine daha bir fazla değer verilmekte, ciddiye alınmakta ve önemsen
mektedir. Zihinsel gelişme bakımından ise artık somut düşünce dönemi çok gerilerde
kalmış, soyut düşünce sürecini de tamamlamış durumdadır. Yani soyut konuları ve
olaylan atılamakta ve değerlendirmekle bir problemi kalmamıştır. Ancak, hayat
tecrübeleri belki yeterince zengin olmadığından yetişkinlerin tecrübelerinden istifade
etmesi gerekecektir, bunlardan müstağni değildir(21).
Dini bilgilerini, dini eğitimini ergenlik öncesinde gereği gibi aldığı takdirde bu
çağda ergenin kişiliğinde bir oturma ve olgunlaşma olacak, dini uygulamalarını da
gereği gibi yerine getirmeye çalışacaktır. Sosyal çevreye uyum konusunda da zaman
zaman bazı problemleri olsa da, yetişkinlerin de yardımıyla bunları rahatlıkla aşa
bilecektir. Bencil duygulannı frenleyerek diğergamlık duygularını geliştirme imkanı
(20)E. Fırat, E. Psikolojisi, s. 57; B. Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, s. 97-99.
(2l)B. Bilgin, a.g.e., s. 98-99; B. Bilgin-M. Selçuk, a.g.e., s. 75-81.
72
Description:zamanı daha iyi nasıl değerlendirebilirim, düşüncesiyle bir telafi gayreti içine gire-. (37) N. Annaner, a.g.e. I s. 131. (38) N. Annaner, a.gce., I, 131-132.