Table Of ContentTARİH
PROF. DR. HALİL İNALCIK
DEVLET-İ ‘ALİYYE
OSMANLI İMPARATORLUĞU ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR - II
TAGAYYÜR VE FESAD (1603-1656): BOZULUŞ VE KARGAŞA DÖNEMİ
© TÜRKIYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2009
Sertifika No: 29619
EDİTÖR
EMRE YALÇIN
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
REDAKSİYON OKUMASI
DERYA ÖNDER
DÜZELTMEN
ESEN GÜRAY
SON OKUMA
PINAR GÜVEN
DIZİNİ HAZIRLAYAN
NECATİ BALBAY
GRAFİK TASARIM UYGULAMA
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
1. BASIM: MART 2014, İSTANBUL
ISBN 978-605-332-089-0
BASKI
AYHAN MATBAASI
MAHMUTBEY MAH. DEVEKALDIRIMI CAD. GELİNCİK SOK. NO: 6 KAT: 3
BAĞCILAR İSTANBUL
TEL: (0212) 445 32 38 FAX: (0212) 445 05 63
SERTİFİKA NO: 22749
Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır.
Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin,
gerek görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin alınmadan çoğaltılamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
İSTİKLAL CADDESİ, MEŞELİK SOKAK NO: 2/4 BEYOĞLU 34433 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 91
Fax. (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr
Halil İnalcık
Devlet-i ‘Aliyye
Osmanlı İmparatorluğu
Üzerine Araştırmalar - II
tagayyür ve fesad (1603-1656):
bozuluş ve kargaşa dönemi
“İnanabildiğim, sıkı, yoğun, derin bir roman parçası beni her şeyden daha
çok mutlu eder ve hayata bağlar.”
Orhan Pamuk
Öteki Renkler, s. 13.
Önsöz
Devlet-i ‘Aliyye’nin ilk cildinin yayınlanmasından
sonra bu ikinci cilt, devletin gerek içyapısal
durumundaki gerekse Avusturya ve İran gibi başlıca
düşmanları karşısındaki başarısızlıklarını ele almaktadır.
Avrupa’da Osmanlı Devleti’nin yakında yıkılacağı
hakkında dedikodular sürüp giderken, özellikle Osmanlı
bürokratları, başta Kâtib Çelebi ve Koçi Bey olmak
üzere, durumu tagayyür ve fesâd (bozuluş ve kargaşa)
kelimeleriyle ifade etmektedirler.
Devlet-i ‘Aliyye’nin birinci cildinin önsözünde, ikinci
cildin 19. yüzyıl sonlarına dek uzanan dönemi
kapsayacağını, üçüncü ciltte İngilizce araştırmalarımın
yer alacağını yazmıştım. Ancak ilk cildin
yayınlanmasından ve geniş ilgi görmesinden sonra bu
kurguyu değiştirmenin isabetli olacağına karar verdim.
İkinci ve üçüncü ciltlerde, dünya devleti Osmanlı
İmpara-torluğu’nun bahsi geçen duruma düşmesinin
nedenlerini, iç ve dış sorunlarını özellikle pâdişah
otoritesinin yok oluşu karşısında çeşitli odakların
iktidarı ele geçirme mücadelesini anlatmaya
çalışmaktayız. Esas konumuz olarak, Köprülü Mehmed
Paşa’nın bir sâhibü’l-seyf (diktatör) otoritesiyle iş başına
gelinceye kadar, türlü merkezlerin, özellikle Sarâ-yi
Hümâyûn’un, asker ocaklarının, vezir ve
şeyhülislâmların iktidarı ele geçirme mücadelelerini ele
almaktayız. Avusturya, İran ve Venedik savaş olaylarına
bu kitapta iç mücadele ve kargaşa konusuna ilişkileri
ölçüsünde değinilmiştir. Bu savaşlar üzerinde ayrıntılı
yayınlar mevcuttur.
Çağdaş göz tanıkları Hasan Beyzâde,
Şârihülmenârzâde ve Kâtib Çelebi ile ıslahat isteyen
lâyihacı bürokratların gözlemlerinin yanı sıra Topkapı
Sarayı’ndaki telhîsler konumuzun temel kaynakları
olarak kullanılmıştır. Çağdaş vekâyinâmeler, özellikle
Selânikî, Hasan Beyzâde Ahmed Paşa, Kâtib Çelebi ve
Karaçelebizâde Abdülaziz’in vekâyinâmeleri son
zamanlarda örnek bir şekilde yayınlanmış
bulunmaktadır. Dönemin bu vekâyinâmeleri, özellikle
bugün kayıp bilinen Şârihülmenârzâde vekâyinâmesi,
XVIII. yüzyıl başında vakanüvis Mustafa Naîmâ
tarafından özetlenmiş ve Hammer’den beri Osmanlı
tarihçileri tarafından temel kaynak olarak
başvurulmuştur. Naîmâ’nın kaynaklarından bazen aynen
aktarmalar yaptığını, bazen özetle aldığını görmekteyiz.
Naîmâ’nın kaynakları arasında olayların çağdaşı,
ayrıntılı gözlemler yapan Şârihülmenârzâde’nin çok kez
aynen aktarılması, Naîmâ’nın derleme (kompilasyon)
eserine özel bir kaynak değeri niteliğini kazandırmıştır.
Araştırmalarımız sırasında Topkapı Sarayı Arşivi’nden
veziriâzam telhîsleri ve hatt-i hümâyûnlar incelenmiş ve
vekâyinâmelere ek olarak olayların içyüzünü anlatan
belgeler niteliğiyle bu kitapta kullanılmıştır. Bu hususta,
Topkapı Sarayı eski müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın,
halen müdür Haluk Dursun Bey’in ve arşiv başındaki
Şenay Eren Palamut’un işbirliğini burada anmak
ödevimizdir.
Dönem kaynakları arasında, olayları göz tanığı olarak
kaydeden Eremya Çelebi’nin Rûznâme’si ve İstanbul’da
bulunan elçiler ve gezginlerin verdikleri bilgiler,
Osmanlı kaynaklarının kontrol ve genişletilmesi
bakımından hayli yardımcı olmuştur. Venedik,
Avusturya, Fransa ve İngiltere elçileri veya elçilik
görevlileri, İstanbul’da olup bitenleri devletlerine
ayrıntılarıyla bildirmekteydiler.
Arşiv belgelerini ve yabancı kaynakların verilerini
“Ekler” bölümünde yayınlamaktayız. İncelediğimiz
dönem üzerinde, bazı önemli konularda yapılmış
doktora tezleri değerli katkılar içermektedir.
Günümüzde, Osmanlı devlet felsefesi ve dünya
görüşünün canlanma yolunda olduğunu savunanlar
vardır. Osmanlı Devleti’ni “Yüce Devlet (Devlet-i
‘Aliyye)” düzeyine çıkaran temel prensiplerin yani
Kavânîn-i Osmaniyye’nin XVII. yüzyılda unutulduğunu;
otorite birliği, kanûn egemenliği ve istimâlet (hoşgörü)
politikasının kaybolduğunu, lâyiha sunan küttâbın
(bürokratların) tümü açıklamaktadırlar. Osmanlı Yüce
Devleti, “dinî cemaatler üzerinde bir egemenlik
şemsiyesi”ni temsil etmekteydi. Devlet, koruyucu
egemenlikti; adâlet, herkese eşit biçimde himaye
prensibi, temel devlet felsefesini özetlemekteydi. Devlet,
ayrı ayrı cemaatleri tanıyan ve vergi veren reâyayı
himaye eden bir egemenlik felsefesine dayanıyordu.
Pâdişahın yüksek otoritesini tanıyan her cemaat, eşit
biçimde onun himayesi altındaydı. Osmanlı’yı yüce
devlet düzeyine çıkaran devlet felsefesi, bu formülde
özetlenmiştir. XVII. yüzyıl çöküş döneminde bu temel
anlayışı, Kâtib Çelebi, Koçi Bey gibi deneyimli
bürokratlar savunuyordu. Yüksek otoriteye, pâdişah
yerine Harem, Yeniçeri Ocağı, Ulemâ sahip çıkmaya
çalıştılar. Çağdaş eleştirmenler, “tagallüb-i nisvân”
(kadınlar saltanatı) ve Yeniçeri ocak ağalarının “zorba”
idaresinden yakınmaya başladılar. Devlet-i ‘Aliyye’nin
ikinci ve üçüncü ciltlerinde, bu yapısal değişikliğin,
“tagayyür ve fesâdın” (bozuluş ve kargaşanın) tarihini
anlatmaya, klasik “Yüce Devlet”in nasıl ve niçin
çöktüğünü incelemeye çalıştık. Köprülüler döneminde
ilk evre (1656–76) bu ciltlerde yer almamıştır.
Türkçemiz, özellikle yazı dili, Tanzimat’tan beri kültür
değişimlerine eşit olarak sık sık değişmiştir. Son yirmi
otuz yıl içinde, öz Türkçe kelimelerin Osmanlıca yerine
geniş ölçüde kullanılması sonucu olarak, bundan otuz
kırk sene önce yazılmış araştırmaları okuyup anlamak
yeni kuşaklar için adeta imkânsız bir hal almıştır. Soruna
bir çıkış yolu bulmak için, kaynakların sadeleştirme
yolu ile yayınlanması geniş ölçüde uygulanmaktadır.
Sadeleştirilmiş metinler ciddi tarih araştırmaları için
kullanılamaz. Araştırmacıların özgün kaynakların dilini
öğrenmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. İ. H.
Uzunçarşılı, M. F. Köprülü ve Ö. L. Barkan’ın
araştırmaları artık yeni nesil tarafından anlaşılamaz bir
hale gelmiştir. Dilimiz, son zamanlarda, özellikle
aydınlar tarafından Batı dillerinden alınan kelime ve
terimlerin istilâsı sonucu olarak yeni bir değişim
yolundadır. Yazı dilinde bu köklü değişimler, özellikle
bilim alanında kopukluğa neden olmaktadır. Dil
kargaşası bilim hayatımızda ciddi bir sorun olarak
süregelmektedir. Biz kitabımızda, bu gerçeği göz önünde
tutarak, biraz yadırganmakla beraber, halkın
kullanageldiği günlük Türkçeyi yeğledik. Böylece,
yerleşmiş terimler dışında, bazılarının yadırgayacağı bir
üslup sayesinde kitabımızın gelecek kuşaklar tarafından
okunmasını ümit etmekteyiz. Bu kitabı 2010–2013
döneminde yazıp bitirmek nasîb oldu. Yüce Tanrı’ya
şükürler.
Araştırmalarımız ve yazım sırasında, eserlerini
kullandığımız P. Wittek, F. Braudel, K. Setton, İ. H.
Uzunçarşılı, M. F. Köprülü, Ö. L. Barkan, N. Göyünç, E.
Z. Karal, A. Erzi, N. Lugal, Ş. Tekin, B. Lewis, F.
Rahman, H. Sahillioğlu, A. Tietze, W. McNeill, S. Shaw
ve G. Veinstein’u burada saygıyla anmak isterim.
Değerli meslektaşlarım ve öğrencilerim F. Bayram, M.
İpşirli, C. Fleischer, A. Y. Ocak, M. Zilfi, S. Faroqhi, K.
Karpat, M. Maxim, E. Zachariadou, E. İhsanoğlu, İ.
Ortaylı, C. Kafadar, Ş. Pamuk, G. Marien, E. Radushev,
E. Kermeli, A. Beyatlı, Ö. Ergenç, B. Arı, G. Baykan ve
T. Erdoğdu, bu kitabın yazılmasında değerli yardım ve
katkılarda bulunmuşlardır.
Kitabın hazırlanması sırasında yardımlarını gördüğüm
Dr. Harun Yeni, Tayfun Ulaş, Nergiz Nazlar, Hakan
Arslan, Birsen Çınar ve Tarık Şengül’ü burada
teşekkürle anmayı bir ödev sayarım.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın değerli
müdürü Ahmet Salcan’a şükran borçluyum. Eseri
dikkatle gözden geçiren ve değerli gözlemlerde bulunan
tarihçi editör Emre Yalçın’a özel teşekkürlerimi burada
ifade etmeliyim.
Halil İnalcık
Ankara, Kasım 2013
GİRİŞ