Table Of ContentGenel Yayın: 429
Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan
varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin be
nimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifade
nin zihin unsurları en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir mil
letin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu
kendi idrakinde tekrar etmesi; zekâ ve anlama kudretini o eser
ler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır.
İşte tercüme faaliyetini, biz, bu bakımdan ehemmiyetli ve me
deniyet dâvamız için müessir bellemekteyiz. Zekâsının her cep
hesini bu türlü eserlerin her türlüsüne tevcih edebilmiş milletler
de düşüncenin en silinmez vasıtası olan yazı ve onun mimarisi
demek olan edebiyat, bütün kütlenin ruhuna kadar işliyen ve si
nen bir tesire sahiptir. Bu tesirdeki fert ve cemiyet ittisali, za
manda ve mekânda bütün hudutları delip aşacak bir sağlamlık
ve yaygınlığı gösterir. Hangi milletin kütüpanesi bu yönden zen
ginse o millet, medeniyet âleminde daha yüksek bir idrak sevi
yesinde demektir. Bu itibarla tercüme hareketini sistemli ve dik
katli bir surette idare etmek, Türk irfanının en önemli bir cep
hesini kuvvetlendirmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hiz
met etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemiyen Türk
münevverlerine şükranla duyguluyum. Onların himmetleri ile
beş sene içinde, hiç değilse, devlet eli ile yüz ciltlik, hususi teşeb
büslerin gayreti ve gene devletin yardımı ile, onun dört beş mis
li fazla olmak üzere zengin bir tercüme kütüpanemiz olacaktır.
Bilhassa Türk dilinin, bu emeklerden elde edeceği büyük fayda
yı düşünüp de şimdiden tercüme faaliyetine yakın ilgi ve sevgi
duymamak, hiçbir Türk okuru için mümkün olamıyacaktır.
23 Haziran 1941
Maarif Vekili
Haşan Âli Yücel
HASAN ÂLİ YÜCEL KLASİKLER DİZİSİ
DEVLET
PLATON
ÖZGÜN ADI
POLİTEIA
© Türkiye iş bankasi kültür yayinlari, 1999
Sertifika No: 11213
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
GRAFİK TASARIM UYGULAMA
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
I. BASKI 196i, REMZİ KİTABEVİ
Türkiye iş bankasi kültür yayinlarînda
I. BASKI KASIM 1999, İSTANBUL
XX.BASKI TEMMUZ ZOIO, İSTANBUL
ISBN 978-975-458-718-0 (ciuru)
ISBN 978-975-458-717-3 (karton kapakli)
BASKI
KİTAP MATBAACILIK SAN. TİC. LTD. ŞTİ
DAVUTPAŞA CADDESİ NO: 12.3 KAT: I
TOPKAPI İSTANBUL
(0212) 482 99 10
Sertifika No: 16053
Bu kitabin tüm yayın hakları saklıdır.
Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında
gerek metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla
çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
İSTİKLAL CADDESİ, NO: 144/4 BEYOĞLU 34430 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 91
Fax. (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr
9
HAŞAN
ÂLİ
YÜCEL
KLASıKLER
DıZiSi
XXIV
DEVLET
PLATON
ÇEVİRENLER;
SABAHATTİN EYÜBOCLU - M. ALİ CÍMCOZ
TÜRKİYE4 BANKASI
Kültür Yayınlan
Onsoz
Okuyucu, önsöz okumazsın sen, biliyoruz, kendimizden
biliyoruz bunu. Haksız da değilsin hani, önsözlerin çoğu an
layışına sınır koyar; bir gözlük takar gözüne. Öyle bir göz
lük ki ne kadar güzel de gösterse, görülmüş bir dünyayı gös
terir sana. Önsözü eserin sahibi de yazmış olsa, sana diledi
ğini göstermeye hakkı yoktur o eserde. Hakkı olsa da çok
luk hır şey kazanmaz bundan. Kendi hakkını korurken ese
rinin hakkını yer; çünkü eserle serbestçe kaynaşmana, onun
kaşını gözünü değil de topuğunu ya da saçlarım sevmene en
gel olur Oysa kendisi bile asıl senin oralarım sevmene sevi
nir. Boylesine kanşık bir iştir bu. Kendi eserine önsöz yazan
için söylüyoruz bunu. Bir de eseri bir başka dile çevirenin ön
sözünü düşün. Eseri çevirmekle zaten seninle eserin ve yaza
rın arasına girmiş, bir de tutup yeni bir gözlük daha verme
ye çalışıyor sana; sanki eserden ne anladığını, onu senin de
nasıl anlamam istediğini çevirideki dili ve deyişiyle belli et
memiş gibi! Çeviri ister istemez bir eserin anlamını sınırlan
dırmadır. Çeviren ne kadar nriz de olsa sana eserin kendin-
cesinı, bir süzgeçten geçmişini verir: Traduttore tradittore.
Çevirene güven olmaz, der İtalyanlar. Ne var ki bir kitabı
gerçekten, atlamadan, dalga geçmeden okuyanlar da yalnız
çevirenlerdir. Okuyucunun anlar gibi olup geçtiği, dünya gö
Devlet
rüşüne ve gündelik kaygılarına göre çiğnemeden yuttuğu ya
da bir kenara attığını evirip çevirmek, şu veya bu türlü açık
lamak ve kendi anlayışının sorumluluğunu yüklenmek zo
rundadır; hele çevrilen kitap Platon un Devlet'\ gibi bınbir
süzgeçten geçip binbir kalıba girmiş, ıkı bin dört yüz yıldır
hallaç pamuğu gibi atılmış bir kitap olursa!
Sana sunduğumuz Türkçe Devlet elbette bize göre bir
Devlet olacak; ama bu bize goreliğı bile bile yapmış,
Platon’u zorla kend. zevkimiz ve anlayışımızdan yana çek
miş değiliz. Tersine, elimizden geldiği kadar Platonün hava
sına girmeye, deyişine ermeye, Platonca konuşmaya çalıştık.
Senin anlayacağın, Platonün yüzyıllardır çevresine dolan
kerliferli, cüppeli, uzun sakallı, çatık kaşlı bir sürü değerli de
ğersiz bilginleri ite kaka yanına sokulmak, kendisiyle senli
benli olmak istedik. Sırtımızda ne filozofların, ne de filolog
ların yumurta küfelen vardı; onun için de Devleti çevirirken
kılı kırk yarmaktan çok, anladığımız kadarını en rahat
Türkçeyle söylemek yolunu tuttuk Bu işi güle söyleye,
Platon’u kendi hocamızmış gibi kâh havranlıkla, kâh şüphe
ve gülümsemeyle, kâh ürke urke dinli yerek yaptık. Ama
bundan, işimizi ve kendimizi küçümsedik, ciddiye almadık
anlamını çıkarma; çünkü bir yandan Platonla senli benli ol
ma, bir yandan da şimdiye kadar ağdalı, lügatli bir dille söy
lenmeye alışılmış sözleri halkın Türkçesiyle söyleme çabala
rımızla, hem insanca, hem de Türkçe düşünmenin gelişmesi
ne az çok yardım ettiğimize inanıyoruz. Çevirimizdeki türlü
eksiklikler, aykırılıklar ortaya çıkınca da bu inancımız sarsıl
mayacak; sağ kalırsak onları seve seve düzelteceğiz, kalmaz
sak bizim yerimize düzeltecek Türklert şimdiden merhabal
Bu düşünceyle işin kolayına kaçtığımızı, kendimiz' hem
Platon’a hem de sana karşı sorumlu saymadığımızı da san
ma; sana verdiğimiz, bizim yapabileceğimizin en iyisidir. Di
limizin çok daha arık, terimlerimizin hem daha Türkçe hem
de daha kesin, daha kaçamaksız olmasını isterdik. Ne var kı,
VI
Önsöz
Yunanca bilmediğimiz, hem de Devlef 'm rahat okunmasını
istediğimiz için, yeni terimleri burada dilediğimiz kadar kul
lanamadık. Ortalama bir yolu bu çeviri için uygun gördük.
Faydalandığımız değişik çeviriler bilimsel değerine, Yunan-
cadan çevrilmiş olmalarına rağmen, çok yerde Platon’a pek
ağır cüppeler giydirmiş; bütün eserlerinde gündelik konuşma
dilim kullanmış, felsefeyi halkın, hatta çocuğun senli benli,
gülümser dünyasına indirmiş olan bu adamı ağdalı, çetrefil
bir yazı diliyle konuşturmuşlar Akdenizin sulan gibi duru
bir düşünceyi kimi zaman dibi görünmez karanlık kuyulara
çevirmişler; metinden uzaklaşmayalım derken insandan
uzaklaşmışlar. Felsefeyi ayağa düşürmek korkusuyla halkın
ulaşamayacağı raflara koymuşlar. Ama haksızlık etmeyelim:
İngiliz Jewed hiç de öyle değil Bizden çok önce o da
Platon’un kolay okunup anlaşılmasını, yani Platon’un kendi
dilinde yaptığını İngilizcede yapmak istemiş. Anlamadığımız
yerleri ona sormadık, hatta bize yolumuzu bulduran da o ol
madı; ama çalışmalarımızda yer yer hız ve güven verdi bize.
Doğrusunu istersen bizim çevirimiz başkalarının çevirile
ri arasında Platon’u sezinleme çabası oldu. Yunanca metne
hiç başvurmamış sayılmayız. Dördüncü kitaba kadar klasik
ler arasında çıkmış ve Yunancadan yapılmış çeviriden fayda
landık. Sıkıştığımız yerlerde eski Yunanca bilen dostumuz
Azra Erhat’a bir kelime ya da bir cümlenin aslını kurcalat
tık. Platon’un şu ya da bu sözü nasıl bir ağız ve ne çeşit, ne
kökten kelimelerle söylediğini sorduk. Fransızca çevirilerin
Platon’un orta malı dilden aldığı diri ve somut kelimeleri bir
hayli soyutlaştırıp terimleştırdiğinı o da gösterdi bize. Ama,
ne de olsa biz Platon’u el gözüyle tanıdık, Devlet’i kılavuzla
dolaştık. Bu yüzden baştan sona dilediğimiz kadar serbest
olamadık; eski Yunancanın somutluk ve dirilik bakımından
Türkçeyle yakınlığından faydalanamadık. Bununla beraber,
söyleyişte olduğu kadar kelime seçiminde de bazı ağırlıkları
atmayı, metnin özüne daha yakın karşılıklar bulmayı dene
Vİİ
Devlet
dik. Buna bir örnek verelim: Devletin önemli kavranılan
arasında adalet ve âdil başta gelir. Bu terörden Arapça diye
değil, düşüncenin akışını bozdukları, yerlerine oturmadıkla
rı için değiştirmek zorunda kaldık. Buna karşılık doğruluk
ve doğru hiçbir yerde aksamadı Bunun sebebi şu olsa gerek:
Bizim eskiler adalet ve âdtl kav ramlarını başı kaba saydıkla
rı Turklerin diline sığmayacak kadar yüksek saymış ve bun
ları Kur’an’ın diliyle söylemeyi, adaleti Tanrı katına yükselt
meyi daha doğru bulmuşlar. Bunu yapan aydınlarımız ada
let düşmanlarının bundan faydalanacaklarını düşünmemiş
ler. Ne bilsinler ki, günün birinde adalet n kılıcı keskindir
denince, halk bunu Padişahın kılıcı keskindir diye anlaya
cak; doğruluktan, doğru adam olmaktan çıkan padişaha
âdil denmesini kimse yadırgamayacak? Eski Yunan aydını
burada faka basmamış; adaleti, yani devletin en büyük ilke
sini, devletin hizmet ettiği, daha doğrusu hizmet edeceği hal
kın diliyle söylemiş. Bakın Platon ya da Sokrates adaleti, ya
ni doğruluğu nasıl anlatmaya çalışıyor: Bir delinin eline silah
vermek doğru mudur? diye başlıyor. Siz gelm de burada doğ
ru sözü yerine âdil sözünü koyun! Tutmuyor. Deliye silah
vermek neden doğru değildir; diye başlayan düşünce, doğru
luğun herkese en iyi yapacağı işi vermek olduğu sonucuna
varıyor, Böylece Platon doğruluktan ne anladığını halkın di
line dayanarak anlatıyor; bizim, içtimai adalet diye gündelik
hayat dışına çıkardığımız kavram Devlette herkesin doğru
diyeceği bir şey, bir orta malı kavram oluyor. Herkesin en iyi
yapacağı işi yapması doğru mudur? Doğru; öyleyse doğru
luk herkesin kendi işim yapmasıdır; doğru adam da kendi
işini yapandır. Adalet, âdil kelimeleriyle bu geliştirmeyi yapa
mazsınız dilinizde. Onları ancak Arapça konuşanlar, Dev
leti çevirirken kullanabilir. Kaldı ki, adalet’in, âdil’in karşıt
larını nasıl söyleyeceksiniz? Haydi adaletsizlik dediniz, (bu
da kavramı tam vermiyor ya, neyse), ya âdilin karşısına ne
diyeceksiniz? Âdil olmayan ya da gayri âdil mi? Olacak şey
viii
Önsöz
değil Oysa ki eğrilik, eğri. Platon’un ne demek istediğini kes
tirmeden anlatıyor, adalet gibi orta malı olması gereken bir
kavramı bilinen bir köke bağlıyor. Gerçi doğru, yalanın ve
yanlışın da karşıtıdır; ama ne yapalım dilimiz öyle istemiş,
belki bir keramet de vardı öyle isteyişinde. Dtjğru adam den
diği zamaıı her Türk bunu gerektiği gibi anlar, karışıklık ol
maz, daha ne istiyoruz?
Devletin Önem,:
Bugün insanlık adı altında topladığımız değerlerin kay
naklarından biri de Platon’un Devlet’idır. Doğuda ve Batıda
Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan önce kutsal değilse bile, en
önemli kitap Devlet ti. Kaldı kî, ilk Hıristiyan ve Müslüman
aydınları kendi din felsefelerini bu kitabın değişik yorumları
üstüne kurdular. îdea kuramı, kı Platon’un hiç de kestireme-
yeceği mîsnk ve metafizik dünya görüşlerine döküldü, en
açık anlatılışıyla bu kitaptadır. Hıristiyanın da Muslümanın
da gerçek-ötesi ve dünya zindanı 7. kitaptaki mağara benzet
mesine bağlanabilir Husn-i mutlak, hayr-ı ulâ, fevk-at-tabia,
ilkeler ilkesi, tek Tanrı kavramları Platon’dan gelme olduğu
gibi, Descartes’ın: “Düşünüyorum, öyleyse varını” sözü
Platon’un Devlet’te düşünülen, kavranan dünyay ı, görülen
dünyadan daha gerçek sayarken söv lediklerınin bir özeti gi
bidir, PSatorıün dinlere yiyecek olmuş yönü bir yana, bugü
ne kadar ortaya atılmış bütün devlet kuramlarının, komü
nizm vc Nazizm de içinde bütün toplum düzenlerinin Dev
letle ipuçları, hatta kaynaklan bulunabilir. Rönesanstan bu
yana politika alanında ne düşünülmüşse, Devlet'te çekirdek
olarak vardır. Hele J, J. Rousseau’nun dev let ve eğitim üstü
ne düşündüklerini bu okuyacağımz kitapta daha da açık ola
rak görürsünüz.. Devlet insanlığın iliklerine işlemiş bir kitap
tır, Böyleyken, ne tuhaftır, en az okunan kitaplardan biri de
Devletlir. Biz, bu kitabı çevirenler bile, birçok sayfalarda
yepyeni şeylerle karşılaştık ve Devleti gerçekten okuyup
IX
Devlet
okumadığımızı birbirimize sorduk. Devlet, okunmuş olsa bi
le, sık sık yeniden okunmaya değer, diıny a gibi hep yeniden
anlaşılmak isteyen bir kitaptır
Devlet ı Kim Nerede, Ne Zaman Nasıl Yazdır
Sokrates, hiç şüphesiz, Platomdan çok daha yaratıcı, da
ha erkek bir kafaydı. Kalıplan kıran, buzlan eriten, herkesin
alışık olduğu düşünüşten başka türlüsünü getiren herhalde
Sokrates’ti. Bu filozof üstüne bildiklerimiz o zaman için az
sayılmaz. Ama onları hiç bilmesek bile. Platon gibi değerli
bir yazarın düşünebildiği en değerli şeyleri kendisine mal et
tiği insanın, zamanında gençler üstüne ne turlu bir etkisi ol
duğunu, böyle bir etkisi olabilmek için de ne yaman bir ka
fası olduğunu düşünün! Bizim eski dünyâmızda buna benzer
bir durum Şems ile Mevlânâ arasındaki kaynaşmadır. Şems
de Sokrates gibi dünyaya k tap yerine kendini anlamış, sev
miş bir insan bırakıp gidiyor. Platon gibi Mevlânâ da bütün
düşüncesini ve sanatım bir büyük dostun emrine, hizmetine
koyuyor. Dar kafalılann öldürdüğü Sokrates’in de Şems’in
de ölümleri, yepyeni bir düşünüş ve duyuş akımının başlan
gıcı oluyor.
Bütün diyaloglarda olduğu gibi. Derlet’te de hangi dü
şüncelerin nereye kadarının Sokrates’ten geldiğini bilemeyiz.
Bu iki insan bir potada eriyip birbirine karışmış, kaynaşmış
gibidir. Gerçi Platon’u bir yazar, bir sanatçı olarak yalnız ba
şına düşünebiliriz. Devlette Sokrates’in söyledikleri gerçek
ten kendi düşünceleri de olsa, onları Sokrates’in ölümünden
yıllar sonra derleyip toplayıp kendi dilediği gibi düzene so
kan Platon’dur. Tanıdığımız Sokrates ise Platon’un tanıttığı,
dilediği gibi konuşturduğu bir Sokrates’tir. Resim modeline
ne kadar benzerse benzesin, resmi yapanın eseridir elbet.
Ama bir filozof olarak Platon’un Sokrates’in esen olduğu su
götürmez. Kısaca, Devletin babası Sokrates, anası Platon-
dur diyebiliriz.