Table Of ContentDEÜİFD, XXVIII/2008, ss.65-100
ARAP DİLİ AÇISINDAN ENNÂ [(cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)] VE KUR’ÂN-I KERİM’DE
KULLANIMI
M. Vecih UZUNOĞLU*
ÖZET
Ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] lafzı, Arap dilinde farklı anlamlar ihtiva eden kelimelerden biridir. Hem
şart hem de soru ismi olarak kullanılan bu kelime dilciler tarafından farklı anlamlara
hamledilmiştir. Bu makalede önce lügatçilerin ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] kelimesine yükledikleri anlamlar
incelenecek, ardından nahivcilerin konu ile ilgili görüşlerine yer verilecek, daha sonra da
Kur’ân-ı Kerîm’deki kullanımı ele alınarak müfessirlerin düşünceleri sunulacaktır.
Anahtar kelimeler: Ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)], Lügat, Nahiv, Kur’ân, Min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)], keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)],
Metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)]
THE WORD ENNÂ [(cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)] IN ARABIC LANGUAGE AND IT’S
USAGE IN THE QURAN
ABSTRACT
Annâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] is a word has different meanings in Arabic language. This word has
been used both as interrogative pronoun and in conditional mood. And it is attributed
different meanings by scholar. In this study we try to examine the meanings attributed
by lexicographer, and then we will present ideas of Arabic Grammarians about this
word, at the end we will refer to usage of that noun in the Quran and will put forward
opinions of the interpreters.
Key words: Annâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)], Language, Nahw, Quran, Min Ayna [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)], Kayfa [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)],
Matâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)]
Giriş
İbn Cinnî (ö.392/1002) dili “Her topluluğun; maksat ve gayelerini kendisiyle
ifade ettikleri ses birimleri”1 şeklinde tarif eder. Buna göre dil ve onun yapı taşları
konumunda olan sözcükler insanlar arasındaki iletişimin temel aracını
* Yard. Doç. Dr., DEÜ İlahiyat Fakültesi. e-posta: [email protected]
1 Ebu’l-Feth ǾOsmân b. Cinnî, el-Hasâis (thk. Abdulhamîd Hindâvî), Dâru’l-Kutubi’l-Ǿİlmiyye,
Beyrût 2001, I, 87.
66 _________________________________________________ M.Vecih Uzunoğlu
oluşturmaktadır. Zira insanoğlu çoğu kez meramını kelimeler vasıtasıyla ifade
eder. Bu yüzden kelimeler ile ifade ettikleri anlamlar arasında sıkı bir ilişki
vardır.
Kelimeler manaları ihtiva eden kalıplardır. Eğer kelimelerin doğru
anlamları tespit edilemezse cümleler anlaşılamaz ve o ameliyeden hedeflenen
maksat ta hâsıl olamaz. Dolayısıyla kelimelerden oluşan her sözden maksat,
onların delalet ettiği manayı doğru anlamak ve ona göre bir davranış
sergilemektir. Özellikle bu kelam, insanoğlunun dünya ve âhiret saadetini temin
etmek için gönderilen Kur’ân-ı Kerîm olunca, onun Yüce Allah’ın indiriş
gayesine uygun olarak doğru anlaşılması büyük önem arz etmektedir.
Kelimeler bazen zamanın ilerlemesiyle anlam değişmesine
uğrayabilmektedir. Bir kelime anlattığı kavramdan az ya da çok
uzaklaşabilmekte, onunla uzak-yakın ilgisi bulunan, ya da hiç ilgisi bulunmayan
yeni bir kavramı yansıtır duruma gelebilmektedir2. Bu değişim anlam daralması,
anlam genişlemesi ya da anlam kayması şeklinde gerçekleşebilmektedir. Anlam
daralması; bir kelimenin eskiden anlattığı bir nesnenin ancak bir bölümünü, bir
türünü anlatır hale gelmesidir3. Örneğin es-Savm [(cid:23)(cid:22)(cid:19)(cid:20)(cid:21)] kelimesi İslamiyet
öncesi “tutmak, bir şeyden kendini alıkoymak” anlamında kullanılırken
İslamiyet’in gelmesiyle birlikte anlam daralmasına uğramış ve bugün anladığımız
şekliyle Oruç ibadetini ifade etmeye başlamıştır4. Anlam genişlemesi; bir
varlığın bir türünü ya da bir bölümünü anlatan, kullanım alanı dar olan şeyleri
gösteren kelimelerin zamanla o varlığın bütününü, bütün türlerini birden anlatır
duruma gelmesi, daha geniş alanlarda kullanılan şeyleri yansıtmasıdır5. Örneğin
el-münâfık [(cid:24)(cid:25)(cid:26)(cid:27)(cid:28)(cid:21)] kelimesi anlam genişlemesine uğramıştır. Bu kelimenin köküne
baktığımızda onun “tükenmek, ölmek, ruhu çıkmak, azalmak, yaranın kabuk
bağlaması, alışverişin çok olması”6 gibi anlamlara geldiğini görürüz. Fakat
münafık kelimesinin asıl manası el-YerbûǾ adı verilen ve yeraltında yaşayan bir
2 Bkz. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s.211.
3 Aksan, a.g.e., s.213.
4 Celâluddîn es-Suyûtî, el-Muzhir fî ǾUlûmi’l-Lugati ve EnvâǾihâ, Dâru’t-Turâs, Kahire tsz., I, 295.
5 Aksan, Her Yönüyle Dil, s.214.
6 Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed el-Ezherî, Tehzîbu’l-Luğa, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-ǾArabî,
Beyrût 2001, IX, 155; İsmail b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh Tâcu’l-Luğa ve Sıhâhu’l-ǾArabiyye
(Thk. Ahmed Abdulğafûr ǾAttâr), Dâru’l-Ǿİlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1979, IV, 1560; İbn
Manzûr, Lisânu’l-ǾArab, Dâru Sâdır, Beyrût 1956, X, 357.
Arap Dili Açısından Ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] Ve Kur’ân-ı Kerim’de Kullanımı ________________ 67
hayvanın yuvası anlamına gelen en-Nâfikâu7 [(cid:29)(cid:26)(cid:30)(cid:25)(cid:26)(cid:27)(cid:20)(cid:21)] kelimesinden gelmektedir.
Bu hayvanın yuvasının iki deliği vardır. Birincisine en-Nâfikâu diğerine el-
KâsiǾâu8 [(cid:29)(cid:26)(cid:31) (cid:26)(cid:30)(cid:20)(cid:21)] denir. Hayvan bu deliklerden birisinden yakalanmaya
çalışıldığında diğerinden kaçıp kurtulur. Münafık da aynen böyledir. Kendisine
iki çıkış yolu belirler. Birisi Müslüman olduğunu ifade etmesi, diğeri ise kâfir
olduğunu saklamasıdır. Bu ikisinden hangisinde sıkışırsa diğerinden kaçıp
kurtulur9. Anlam kayması ise; bir kelimenin eskiden yansıttığı kavramdan
tamamen ayrı yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesidir10. Örneğin “Melek”
kelimesi cahiliye döneminde tanrı niteliğinde tapılmaya layık gözle görülmez
ruhsal bir varlığı ifade ederken, Kur’an-ı Kerîm bağlamında bu kelime anlam
kaymasına uğrayarak “tanrılık” vasfını kaybetmiş, yerine “Allah’a ibadet ve itaat
etmek için yaratılmış kul” anlamını kazanmıştır11.
Her dilde olduğu gibi Arap dilinde de anlam değişmesine uğrayan, farklı
sebeplerle birden fazla anlam taşıyan kelimeler mevcuttur. Bu durumu
Arapçanın zengin ve engin dil hazinesine sahip olmasının yanında Arabistan
yarımadasının farklı bölgelerinde yaşayan Arap kabilelerin bu kelimelere farklı
anlamlar yüklemelerine bağlamak mümkündür. Dillerine sıkı sıkıya bağlı olan bu
kabileler, özellikle ülkenin kuzeyinde yer alanları, bazen diğer milletlerin tesiri
altında kalmış ve onların dillerinden etkilenmişlerdir.
Arap dilinde farklı anlamlar yüklenen bu kelimelerden biri de
araştırmamıza konu olarak aldığımız ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] kelimedir. Hem şart hem de soru
ismi olarak kullanılan bu kelimenin, kullanıldığı yerdeki bağlamına göre farklı
manalar ifade ettiği görülmektedir.
7 en-Nâfikâu, el-YerbûǾ denen hayvanın yuvasının iç tarafından kazarak yeryüzüne yakın bir
seviyede toprağı inceltip bıraktığı yerdir. Bu hayvan diğer delikten gelen herhangi bir tehlike
anında bu ince toprağı delip kaçar ve hayatta kalır. Bkz. el-Ezherî, Tehzîbu’l-Luğa, IX, 155; el-
Cevherî, es-Sıhâh, IV, 1560.
8 el-KâsiǾâu, el-YerbûǾ denen hayvanın yuvasını kazmaya başladığı ilk giriş kısmıdır. Bu girişi ot
veya toprakla kapatarak yılan, akrep ve diğer hayvanların girmesine engel olur. Bkz. el-Ezherî,
a.g.e., I, 121; İbn Sîde Ebu’l-Hasen ǾAli b. İsmail el-Endelusî, el-Muhassas (thk. Halîl İbrahim
Cefâl), Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-ǾArabî, Beyrût 1996, II, 302.
9 Fahruddîn Muhammed b.Ömer er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, Dâru’l-Kutubi'l-Ǿİlmiyye, Beyrût
2000, IX, 68-69. Hüseyin Küçükkalay, Kur’an Dili Arapça, Konya 1969, s.163.
10 Aksan, a.g.e., s.214.
11 Izutsu Toshihiko, Ku’an’da Allah ve İnsan (çev. Süleyman Ateş), Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul
tsz., s.23-25. Mehmet Soysaldı, Kur’ân’ı Anlama Metodolojisi, Fecr Yayınları, Ankara 2001, s.27-
32.
68 _________________________________________________ M.Vecih Uzunoğlu
Bu makalemizde lügatçiler ve özellikle nahivciler açısından bu kelimeye
yüklenen anlamları incelemeye çalışacak, ardından Kur’ân-ı Kerim’deki
kullanımına yer vererek Tefsircilerin görüşlerini sunmaya gayret edeceğiz.
A- Lügat âlimlerinin ennâ [(cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)] kelimesi ile ilgili görüşleri:
Lügat âlimleri ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] lafzının soru edatı olduğunu, aynı zamanda şart
anlamı taşıdığını ifade ederler. Bununla beraber soru edatı yönünü daha ön
planda tutarlar ve eserlerinde bu yönüyle ilgili örneklere ve şahitlere geniş yer
verirler. İlk dönemlerden itibaren kaleme alınmış lügat kitaplarına baktığımızda
lügatçilerin bu lafza farklı anlamlar yüklediklerini müşahede ederiz. Bunları
şöylece özetlemek mümkündür:
el-Halîl b. Ahmed (ö. 175/791), keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] (nasıl) ve min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)]
(nereden) anlamında12;
el-Ezherî (ö.370/980), metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)] (ne zaman), keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] ve min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)]
anlamında13;
es-Sâhib b. ǾAbbâd (ö.385/995), keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)], min haysu ["! (cid:16)(cid:9)#(cid:7) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] (…dığı
yerden, taraftan) ve eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] (nerede) anlamında14;
es-Sıhâh sahibi el-Cevherî(ö.393/1003), eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] ve keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)]
anlamında15;
İbn Sîde (ö.458/1065), keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] ve eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] anlamında16;
İbn Manzûr (ö.711/1311), eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)], keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)], metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)] ve min eyne (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)]
[(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) anlamında17.
12 el-Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbu’l-ǾAyn (thk. Mehdî el-Mahzûmî – İbrahim es-Sâmerrâî),
Muessesetu'l-ǾÂlemî li'l-MatbûǾât, Beyrut 1988, VIII, 399.
13 el-Ezherî, a.g.e., XV, 396.
14 es-Sâhib İsmail b. ǾAbbâd, el-Muhît fi’l-Luğa (thk. Muhammed Hasan Âl Yâsîn), ǾÂlemu’l-
Kutub, Beyrût 1994, X, 423.
15 el-Cevherî, a.g.e., VI, 2545.
16 İbn Sîde, a.g.e., IV, 236.
17 İbn Manzûr, a.g.e., XV, 364.
Arap Dili Açısından Ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] Ve Kur’ân-ı Kerim’de Kullanımı ________________ 69
el-Fîrûzâbâdî (ö.816/1413) ve ez-Zebîdî (ö.1205/1790) ise onun eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)],
metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)] ve keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamında olduğunu belirtirler18.
Yukarıda zikrettiğimiz bu anlamlar çerçevesinde ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] soru edatının
lügatçilere göre umumiyetle üç anlamı ifade ettiğini söyleyebiliriz.
1- Eyne [(cid:9)(cid:8)(cid:11)(cid:10)(cid:5)(cid:4)]
Eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] kelimesi kendisiyle mekânın sorulduğu bir isim olup “nerede”
anlamındadır19. İbn Sîde, Râğıb el-Isfahânî (ö.502/1108), İbn Manzûr, el-
Fîrûzâbâdî, ez-Zebîdî gibi âlimler ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] soru isminin eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] anlamında
olduğunu ifade etmelerine rağmen verdikleri örneklerde onu harf-i cersiz
kullandıklarına rastlamadık. Yani hepsi ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] ismini min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] anlamında
kullanmışlardır. el-Halîl b. Ahmed, ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] anlamında
olduğunu zikreder ve "%(cid:7) '&((cid:12) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)" cümlesinin ")%(cid:7) '&((cid:12) (cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)" manasına geldiğini söyler.
Aynı şekilde Âl-i İmrân suresinde geçen 200(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) 3(cid:12) (cid:20)(cid:4) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) +*(cid:7)(cid:10),(cid:9)(cid:13)(cid:7) (cid:26)(cid:7)(cid:10) -(cid:4)(cid:26).(cid:4)/ âyetinin 3(cid:12) (cid:20)(cid:4) (cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)"
"(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) anlamında olduğunu ifade eder ve ardından ǾAlkame (ö.3/625)’nin şu
beytiyle istişhadla bu manayı destekler:
(cid:23)*9,*>(cid:9) (cid:13)(cid:7) (cid:23)*9,*>(cid:9) (cid:28)(cid:4)(cid:21)9(cid:7) :(cid:7)=(cid:2) (cid:22)(cid:7)<(cid:7) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) :*;*(cid:31)(cid:7)8&(cid:13)* +6(cid:27)(cid:9)7*(cid:20)(cid:21) (cid:23)(cid:7)(cid:22)(cid:9)(cid:7)(cid:10) +6(cid:27)(cid:9)7*(cid:20)(cid:21) +*(cid:31)(cid:7)8&(cid:13)*9
“Kime bir rızk yazılmışsa o kişi nereye yönelirse yönelsin onu elde eder. Kime de
mahrumiyet yazılmışsa ne yaparsa yapsın o rızka ulaşamaz.”21
Ona göre burada zikredilen ":=(cid:2) (cid:22)(cid:7)<(cid:7) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)" ibaresi ":(cid:7)=(cid:2) (cid:22)(cid:7)<(cid:7) (cid:26);(cid:7)?(cid:4)(cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)9(cid:7) :(cid:7)=(cid:2) (cid:22)(cid:7)<(cid:7) (cid:26);(cid:7)(cid:27)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)"
anlamındadır22.
18 Mecduddîn Muhammed b. YaǾkûb el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, Dâru’l-Cîl, Beyrût tsz., IV,
410; Ebu’l-Fayd Muhammed b. Muhammed Murtadâ ez-Zebîdî, Tâcu'l-ǾArûs min Cevâhiri’l-
Kâmûs, Dâru’l-Hidâye, Beyrût tsz., XXXX, 388.
19 Ebu’l-Hasen Ahmed b. Fâris, es-Sâhibî fî Fikhi’l-Luga (thk. Ahmed Sakr), ǾÎsâ el-Bâbî el-Halebî,
Kahire 1977, s.201.
20 “Meryem! Bu sana nereden geldi?” dedi.” Âl-i İmrân (3), 37.
21 el-AǾlem eş-Şentemerrî, Şerhu Dîvân ǾAlkame b. ǾAbdetu'l-Fahl, Dâru’l-Kitâbi’l-ǾArabî, Beyrût
1993, s.44.
22 el-Halîl b. Ahmed, a.g.e., VIII, 399.
70 _________________________________________________ M.Vecih Uzunoğlu
el-Ezherî de benzer şekilde 230CB(cid:16)(cid:31)(cid:12)@(cid:7) DB(cid:26)E(cid:4) (cid:13)(cid:7) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12) F* 9*(cid:26)(cid:27)(cid:7)(cid:18)(cid:2)(cid:20)(cid:21) +*G*(cid:20)(cid:4) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)9(cid:7) :(cid:12)@6 (cid:26)(cid:27)(cid:2)(cid:13)(cid:7)A (cid:21)(cid:22)(cid:20)!(cid:26).(cid:4)9(cid:7)/ ve (cid:26);(cid:2)(cid:20)(cid:4)9(cid:7)(cid:5)(cid:4)/
240(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) +(cid:9)(cid:18)*I&.! (cid:26)G(cid:7)(cid:16)(cid:9)I(cid:4)J&(cid:13)(cid:12) +(cid:9)(cid:18)*K(cid:9) (cid:7) (cid:5)(cid:4) C(cid:9).(cid:4) MLK(cid:7)(cid:16)(cid:19)(cid:12) (cid:13)* +(cid:9)E!(cid:18)(cid:9)@(cid:7)(cid:26)(cid:7) (cid:5)(cid:4) âyetlerindeki ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)]
anlamında oluğunu ifade eder. Hatta bu iki edatın aynı anlamda olduğunu ve
birbirini pekiştirdiğini göstermek için el-Kümeyt (ö.126/744)’e ait şu beyti şahid
olarak getirir:
[Q* (cid:7)(cid:10)R6 S(cid:4)9(cid:7) TL(cid:22)(cid:7)K(cid:9) (cid:7) S(cid:4) "! (cid:16)(cid:9)#(cid:7) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] O* ,(cid:7)8P(cid:20)(cid:21) 3(cid:7) @(cid:7)A (cid:9)(cid:8)(cid:11)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:9)(cid:10) (cid:14)(cid:13)9(cid:7) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)
“Yaşlı olmana ve sevinmeni gerektirecek bir şey olmadığı halde bu neşe ve coşku sana
nereden geldi?” 25
Beytin birinci mısrasında geçen ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] soru ismi hemen ardından gelen
min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] anlamı ile aynı olup onu pekiştirmektedir.
İbn Fâris (ö.395/1004) ise 260MLK(cid:7)#(cid:12) (cid:26) (cid:7) :*(cid:20)(cid:4) (cid:8)(cid:9)E!<(cid:7) +(cid:9)(cid:20)(cid:4)9(cid:7) CU(cid:20)(cid:4)9(cid:7) :*(cid:20)(cid:4) D!(cid:22)E!(cid:7)(cid:10) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)/ âyetini örnek
vererek ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] anlamında olduğunu ifade etse de daha
sonra buradaki ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamına daha uygun geldiğini zikreder27.
İbn Manzûr, el-Fîrûzâbâdî, ez-Zebîdî gibi lügatçiler de daha öncekilerden
nakille benzer şeyleri ifade etmişlerdir.
2- Keyfe [(cid:15)(cid:8) (cid:16)(cid:10)(cid:17)(cid:4)]
Bir hali/durumu sormak için kullanılan “nasıl” anlamında bir isimdir28.
el-Halîl b. Ahmed ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamında olduğunu ifade eder ve (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)"
"%(cid:7) '&((cid:12) ibaresinin "%(cid:7) '&((cid:12) (cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)" manasına geldiğini söyler. Aynı şekilde el-Bakara
23 "(Azabı görünce), “ona inandık derler” ama onlar için, artık uzak bir yerden (dünyadan) iman elde etmek
nasıl mümkün olur?" Sebe (34), 52.
24 "Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza
geldiğinde, “Bu, nereden başımıza geldi?” dediniz." Âl-i İmrân (3), 165.
25 el-Ezherî, a.g.e., XV, 396. Beyit ve anlamı için bkz. Radiyuddîn Muhammed b. el-Hasen el-
Esterâbâdî, Şerhu Şâfiyeti İbni’l-Hâcib, Dâru’l-Kutubi’l-Ǿİlmiyye, Beyrût 1975, III, 27; IV, 310-
311.
26 EnǾâm (6), 101. "O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir?"
27 İbn Fâris, a.g.e., s.200.
28 İbn Fâris, a.g.e., s.243.
Arap Dili Açısından Ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] Ve Kur’ân-ı Kerim’de Kullanımı ________________ 71
suresinde geçen 290:*(cid:27)(cid:9)(cid:13)(cid:12) 3(cid:12) I&;*(cid:20)&(cid:26)@6 (cid:24)X#(cid:7) (cid:5)(cid:4) (cid:8)*>(cid:9) (cid:3)(cid:7)9(cid:7) (cid:26)(cid:27)(cid:7)(cid:16)(cid:9)I(cid:4)W(cid:7) 3* I&;*(cid:20)&(cid:21) :*(cid:20)(cid:4) D!(cid:22)E!(cid:7)(cid:10) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) (cid:21)(cid:22)(cid:20)!(cid:26).(cid:4)/ âyetindeki "D!(cid:22)E!(cid:7)(cid:10) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)"
ibaresinin "D!(cid:22)E!(cid:7)(cid:10) (cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)" anlamına geldiğini belirtir30.
el-Ezherî, 0(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) +(cid:9)(cid:18)*I&.! (cid:26)G(cid:7)(cid:16)(cid:9)I(cid:4)J&(cid:13)(cid:12) +(cid:9)(cid:18)*K(cid:9) (cid:7) (cid:5)(cid:4) C(cid:9).(cid:4)/ âyetinde geçen ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın iki anlama
geldiğini, hem min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] hem de keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] manalarını içerdiğini ifade eder.
Daha sonra el-Leys’ten nakille ve ǾAlkame’nin "(cid:23)*9,>(cid:9) (cid:13)(cid:7) (cid:23)*9,>(cid:9) (cid:28)(cid:4)(cid:21)9 :=Z (cid:22)< (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)" beytiyle
istişhadla bu soru isminin her iki anlama geldiğini vurgular31.
İbn Fâris de benzer şekilde ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamına geldiğini
ifade eder ve 320(cid:26)G(cid:7)<(cid:12)(cid:22)(cid:9)(cid:13)(cid:7) C(cid:7)(cid:31)(cid:9)@(cid:7) :*IP(cid:20)(cid:21) [(cid:12)1(cid:12)2(cid:7) \(cid:16)6>(cid:9) *(cid:10) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) -(cid:4)(cid:26).(cid:4)/ âyetini örnek verir. Burada ennâ
[(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın anlamı keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)]’dir. Ayrıca yukarıda geçen 0CU(cid:20)(cid:4)9(cid:7) :*(cid:20)(cid:4) D!(cid:22)E!(cid:7)(cid:10) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]/ âyetindeki
ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın hem min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] hem de keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamını ihtiva ettiğini, fakat
keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] manasının daha uygun olduğunu ifade eder. Buna ilave olarak el-
Kümeyt’e ait "O* ,(cid:7)8P(cid:20)(cid:21) 3(cid:7) @(cid:7)A (cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)9(cid:7) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)" mısrasını ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın hem min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] hem
de keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamını içerdiğine delil olarak kullanır. Ona göre şair her iki
manayı, "O* ,(cid:7)8P(cid:20)(cid:21) 3(cid:7) @(cid:7)A (cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)9(cid:7) (cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)" şeklinde, beraber kullanmıştır33.
el-Cevherî de aynı şekilde ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] anlamına geldiğini
ifade ettikten sonra keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamına da geldiğini zikreder ve ^(cid:7) (cid:18)(cid:7)?&<(cid:7) D&(cid:5)(cid:4) 3(cid:7) (cid:20)(cid:4) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)"
"(cid:8)(cid:7)(cid:19)(cid:9) _(cid:12) (cid:21) “Kaleyi nasıl fethedeceksin?” cümlesindeki ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın ")3(cid:7) (cid:20)(cid:12)`(cid:4) 3(cid:7) (cid:20)(cid:4) (cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)"
anlamında olduğunu ifade eder34.
3- Metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:8)(cid:14)(cid:8)]
Vakit ile ilgili soru ismi olup “ne zaman” anlamındadır35. el-Ezherî, ennâ
[(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] edatının iki anlamı olup bunlardan birisinin metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)] diğerinin min eyne [ (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)
(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] olduğunu ifade eder. Ona göre 0(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) +(cid:9)(cid:18)*I&.!/ âyetinin anlamı ")(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) (cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)" ve (cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)"
29 “Onlar: O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız.” dediler.” el-
Bakara (2), 247.
30 el-Halîl b. Ahmed, a.g.e., VIII, 399.
31 el-Ezherî, a.g.e., XV, 396.
32 “O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti.” el-Bakara (2), 259.
33 İbn Fâris, a.g.e., s.200.
34 el-Cevherî, a.g.e., VI, 2545.
35 İbn Fâris, a.g.e., s.277.
72 _________________________________________________ M.Vecih Uzunoğlu
")(cid:21)1(cid:4)2(cid:7)’dir36. İlk lügatçiler arasında bu edatın metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)] anlamında olduğunu
zikreden başka birine rastlayamadık. Daha sonraki lügatçilerden İbn Manzûr ve
ez-Zebîdî ise el-Ezherî’den naklen aynı şeyleri ifade ederler37.
Bu üç anlamın dışında bazı lügatçiler ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın farklı manalar ifade
ettiğini zikretmişlerdir. Örneğin es-Sâhib b. ǾAbbâd, ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’ın min haysu [ (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)
"! (cid:16)(cid:9)#(cid:7) ] anlamında olduğunu zikreder ve "%(cid:7) '&((cid:12) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)" cümlesinin "%(cid:7) '&((cid:12) "! (cid:16)(cid:9)#(cid:7) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)"
manasına geldiğini belirtir38. el-Misbâhu’l-Munîr’in yazarı el-Feyyûmî
(ö.770/1368) ise bu soru edatının yön/cihet ile ilgili olduğunu ve"(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) D!(cid:22)E!(cid:7)(cid:10) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)"
cümlesinin "(cid:24)a(cid:10),6b(cid:4)9(cid:7) :B=(cid:9) 9(cid:7) dc (cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)" anlamına geldiğini zikreder39.
Lügatçiler ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’ya bu anlamları yüklemenin yanı sıra onun şart ifade
ettiğini de söylemişlerdir. el-Cevherî onun şart ifade eden zarflardan olduğunu
belirterek "3(cid:7) <(cid:12)A e<(cid:12)f&<(cid:7) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)" cümlesinin "3<(cid:12)A e<(cid:12)f< MG= dZ (cid:5) (cid:8)(cid:13)" olduğunu zikretmiştir40. İbn
Manzûr ve ez-Zebîdî de önceki âlimlerden naklen aynı şeyleri eserlerinde ifade
etmişlerdir41.
B- Nahivcilerin ennâ [(cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)] ile ilgili görüşleri:
Sîbeveyh (ö.180 /796), ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] ve eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] anlamında
olduğunu ifade eder42. Başka bir yerde ise onun şart ifade eden zarflardan
olduğunu zikreder43.
İbnu’s-Serrâc (ö.316/929) da Sîbeveyh gibi ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] ve eyne
[(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] anlamında olduğunu ifade eder44.
36 el-Ezherî, a.g.e., XV, 396.
37 İbn Manzûr, a.g.e., XV, 364.
38 es-Sâhib b. ǾAbbâd, el-Muhît fi’l-Luğa, X, 423.
39 Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Feyyûmî, el-Misbâhu’l-Munîr, Mektebetu Lubnân, Beyrût 1997,
s. 11.
40 el-Cevherî, a.g.e., VI, 2545.
41 İbn Manzûr, a.g.e., XV, 364.
42 Ebû Bişr ǾAmr b. Osmân b. Kanber Sîbeveyh, el-Kitâb (thk. Abdusselâm Muhammed Hârûn),
Mektebetu’l-Hâncî, Kahire 1988, IV, 235.
43 Sîbeveyh, a.g.e., III, 56.
Arap Dili Açısından Ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] Ve Kur’ân-ı Kerim’de Kullanımı ________________ 73
İbn Cinnî (ö.392/1002) ise ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] gibi olduğunu ve +*(cid:7)(cid:10),(cid:9)(cid:13)(cid:7) (cid:26)(cid:7)(cid:10)/
0(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) 3(cid:12) (cid:20)(cid:4) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) âyetindeki ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın "(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)" anlamında olduğunu ifade eder45.
ez-Zemahşerî (ö.538/1143) ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamı içerdiğini ifade
eder ve buna delil olarak 460+(cid:9)(cid:18)*'&((cid:12) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) +(cid:9)E! g(cid:4),(cid:9)#(cid:7) (cid:21)(cid:22)<*f&(cid:25)(cid:4)/ âyetini ardından da el-Kümeyt'in
"O* ,(cid:7)8P(cid:20)(cid:21) 3(cid:7) @(cid:7)A (cid:9)(cid:8)(cid:11)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:9)(cid:10) (cid:14)(cid:13)9(cid:7) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)" beytini delil getirir. Ona göre bu beyitteki ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] ismi el-
Ezherî’nin görüşünün aksine keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamındadır. Bu durumda mısranın
anlamı “Bu neşe ve coşku sana nasıl ve nereden geldi?” şeklindedir. Daha sonra
ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın şart olarak kullanıldığını ifade eder ve buna Lebîd'in:
,*=6(cid:26)((cid:7) 3(cid:7) (cid:16)(cid:9)I(cid:4)=(cid:9) R6 %(cid:7) >(cid:9) <(cid:7) (cid:26)G(cid:7)(cid:16)(cid:9)K(cid:7)(cid:17)(cid:4),(cid:9)(cid:13)(cid:7) h(cid:4) (cid:17)(cid:12) (cid:26)G(cid:7)@6 i(cid:9) K6(cid:18)(cid:7)I&<(cid:7) (cid:26)G(cid:7)<(cid:12)f&<(cid:7) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) %(cid:7) >(cid:9) K(cid:7) (cid:9) f(cid:4)(cid:25)(cid:4)
“Bu beladan kurtulmak için ne şekilde çabaladıysan ona daha fazla
bulaşmaktan başka işe yaramadı. (Bu belanın) her iki üzengisi ayağına dolaşıp durur."47
şiirini delil getirir48.
Ebu'l-Bekâ el-ǾUkberî (ö.616/1219)’ye göre ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın üç anlamı
vardır. Bunlar metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)], keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] ve min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)]’dir. 0(cid:26)G(cid:7)<(cid:12)(cid:22)(cid:9)(cid:13)(cid:7) C(cid:7)(cid:31)(cid:9)@(cid:7) :*IP(cid:20)(cid:21) [(cid:12)1(cid:12)2(cid:7) \(cid:16)6>(cid:9) *(cid:10) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)/
âyetindeki ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın metâ [(cid:1)(cid:18)(cid:7)(cid:13)(cid:7)] anlamında, 0+(cid:9)(cid:18)*'&((cid:12) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) +(cid:9)E! g(cid:4),(cid:9)#(cid:7) (cid:21)(cid:22)<*f&(cid:25)(cid:4)/ âyetindekinin
44 Ebû Bekr Muhammed b. Sehl b. es-Serrâc en-Nahvî, el-Usûl fi’n-Nahv (thk. Abdulhuseyn el-
Fetlî), Muessesetu'r-Risâle, Beyrût 1999, III, 179.
45 Ebu’l-Feth Osman b. Cinnî, Kitâbu’l-LumaǾ fi’l-ǾArabiyye (thk. Fâiz Fâris), Dâru’l-Kutubi’s-
Sekâfiyye, Kuveyt 1972, s.228-229.
46 “Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın.” el-Bakara (2), 223.
47 Beyit İbn Sîde ve diğer bazılarının iddia ettiği gibi deve tasviri ile ilgili değildir. İbn Sîde'ye göre
müennes zamirler deveye râcidir. Hâlbuki bu beyit Lebîd’e ait olup amcası ile arasındaki
vaziyeti, amcasının ona çıkardığı zorlukları anlatmaktadır. Bu beytin öncesi şu şekildedir:
,.(cid:21)(cid:22)?(cid:4)(cid:20)(cid:21) (cid:26)G(cid:16)(cid:20)j k96f< TL,.(cid:26)(cid:25)9 +(cid:20)(cid:12)l(cid:13)* R(cid:26)m(cid:7)I(cid:20) R(cid:26)n(cid:4)(cid:21) D(cid:21)(cid:22)(cid:7)2 Doj9
(T,.(cid:26)(cid:25)) kelimesi, insanın belini kıran büyük bela anlamındadır. ,.(cid:21)(cid:22)?(cid:20)(cid:21) ise T,.(cid:26)(cid:25) kelimesinin
çoğuludur. Buradaki müennes zamirler bu büyük musibetle ilgilidir. Amcası ǾÂmir b. Mâlik,
Lebîd’in komşusuna kılıçla vurmuş ve o da buna kızmıştı. Bkz. Lebîd b. RebîǾa, Dîvâbu Lebîd b.
RebîǾa Şerhu't-Tûsî, Dâru'l-Kitâbi'l-ǾArabî, Beyrût 1993, s.92; Sîbevevh, el-Kitâb, III, 58; İbn
YaǾîş, Şerhu'l-Mufassal, et-TıbâǾatu'l-Munîriyye, Mısır tsz., s.110; Abdulkâdir b. Ömer el-
Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb ve Lubbu Lubâbi Lisâni’l-Edeb (thk. Abdusselâm M. Hârûn),
Mektebetu’l-Hancî, Kahire 1988, VII, 91 vd.. ; Radiyuddîn el-Esterâbâdî, Şerhu’r-Radî Ǿala’l-
Kâfiye (tsh. Yusuf Hasan Ömer), CâmiǾatu Kâryûnus, Bingâzî 1996, III, 204.
48 Cârullâh Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî SanǾati'l-İǾrâb, Mektebetu’l-Hilâl,
Beyrût 1993, I, 217-218.
74 _________________________________________________ M.Vecih Uzunoğlu
keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamında ve 0(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) 3(cid:12) (cid:20)(cid:4) \(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)/ âyetindekinin ise min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] anlamında
olduğunu zikreder49.
İbn YeǾîş (ö.643/1245) ise el-Mufassal'a yaptığı şerhte ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın mekân
zarfı olduğunu ve eyne [(cid:8)(cid:7) p(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] gibi istifham edatı olarak kullanıldığını belirtir ve
örnek olarak 0(cid:21)1(cid:4)2(cid:7) 3(cid:12) (cid:20)(cid:4) (cid:19)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4)/ âyetini zikreder. Ona göre âyetin anlamı ") 1(cid:4)p2(cid:7) 3(cid:12) (cid:20)(cid:4) (cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)"
şeklindedir. Buna ilave olarak ennâ [(cid:1) p(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın şart ifade ettiğini söyler ve örnek
olarak "+(cid:9).!(cid:5)(cid:4) +(cid:9)(cid:30)!<(cid:7) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)" cümlesi ile Lebîd'e ait olan;
,*=6(cid:26)((cid:7) 3(cid:7) (cid:16)(cid:9)I(cid:4)=(cid:9) R6 %(cid:7) >(cid:9) <(cid:7) (cid:26)G(cid:7)(cid:16)(cid:9)K(cid:7)(cid:17)(cid:4),(cid:9)(cid:13)(cid:7) h(cid:4) (cid:17)(cid:12) (cid:26)G(cid:7)@6 i(cid:9) K6(cid:18)(cid:7)I&<(cid:7) (cid:26)G(cid:7)<(cid:12)f&<(cid:7) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4) %(cid:7) >(cid:9) K(cid:7) (cid:9) f(cid:4)(cid:25)(cid:4)
beytini örnek verir. Ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)] edatının şart olarak kullanılmasını onun eyne [(cid:8)(cid:7) p(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)]
gibi kullanıldığına delil kabul eder.
Daha sonra bazı âlimlerin ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’ya keyfe [(cid:15)(cid:7) p(cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamını yüklediklerini
ifade ederek 0+(cid:9)(cid:18)*'&((cid:12) (cid:1)(cid:2)(cid:3)(cid:5)(cid:4) +(cid:9)E!g(cid:4),(cid:9)#(cid:7) (cid:21)(cid:22)<*f&(cid:25)(cid:4)/ âyetinin +(cid:9)(cid:18)*'&((cid:12) (cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4) manasında olduğunu belirtir. el-
Kümeyt'in
Q* (cid:7)(cid:10)R6 S(cid:4)9(cid:7) TL(cid:22)(cid:7)K(cid:9) (cid:7) S(cid:4) "! (cid:16)(cid:9)#(cid:7) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12) O* ,(cid:7)8P(cid:20)(cid:21) 3(cid:7) @(cid:7)A (cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)9(cid:7) (cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)
beytinde geçen ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın keyfe [(cid:15)(cid:7) (cid:16)(cid:9)(cid:17)(cid:4)] anlamında kullanıldığını zikreder ve
buradaki ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4)] anlamında olmasının uygun olmadığını, zira
kendisinden sonra min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)] geldiğini ve bu yüzden tekrar olacağını ifade
eder. Bununla birlikte bu görüşün tam aksine ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın min eyne [(cid:8)(cid:7)(cid:9)(cid:10)(cid:5)(cid:4) (cid:8)(cid:9)(cid:13)(cid:12)]
anlamında olmasının caiz olduğu görüşünü de ifade eder ve ennâ [(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın tekit
amacıyla tekrar edildiğini ve lafızların farklı olması hasebiyle de tekrarın uygun
düştüğünü belirtir50.
el-Kâfiye şarihi er-Radî (ö.686/1287), ister şart ister soru edatı olsun ennâ
[(cid:1)(cid:3)(cid:2)(cid:5)(cid:4)]’nın üç anlama şâmil olduğunu ifade eder ve bunları şu şekilde sıralar:
49 Ebu'l-Bekâ el-ǾUkberî, el-Lubâb fî Ǿİleli'l-Binâ ve'l-İǾrâb (thk. Gâzî Muhtâr Talîmât), Dâru'l-
Fikri'l-MuǾâsır, Beyrut 1995, II, 131.
50 İbn YaǾîş, Şerhu'l-Mufassal, IV, 110-111.
Description:Key words: Annâ [ ], Language, Nahw, Quran, Min Ayna ] [, Kayfa ] [, . veya toprakla kapatarak yılan, akrep ve diğer hayvanların girmesine engel olur.