Table Of ContentÇİZGİ ÖTESİ
Modern
Üniversite: Sanat: Mimarlık
Hasan Ünal NALBANTOĞLU
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları
2000_Ankara
© 2000 ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınlan
Yayımlayan
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları ' Ankara
METU Faculty of Architecture Puss ' Ankara
Ankara, Türkiye Tel. 00-90-312-210 2201
Mimarlık Fakültesi Basım İşliği’nde basılmıştır.
Kapak ve sayfa düzeni: M. Gürbüz Fehim
Baskı ve cilt: Seyit Kapusuz, Hacı lnaltun, Abidin Tüfekçioğlu
ISBN: 975-429—155-1
İçindekiler
Söz...
Üniversite
Modern Çağda Universitas Kavramına Ne Oldu?
0 Modern Çağda Universitas Anlayışınm Geldiği Nokta: Bir Ekleme 21
Dalgın Thales, Uyanık Üniversite A. Ş. 2.7
Türkiye'nin VII. Beş Yıllık Kalkınma Plamnda Önerilebilecek
Bilim ve Teknoloji Politikasına Ilişkin Bazı Sosyolojik Saptamalar 37
Uzun Erimli Bilim ve Teknoloji Politikaları Oluşturmaya
Katkıda Bulunacak Merkezler: Gerekçeli Öneri 41
Sanat
Yaratıcı Dehâ: Bir Modern Sanat Tabusunun Anatomisi 49
Yaratıcı Sanatçı mı, Sanat Üretimi mi? 75
Mimarlık
Mimarlık Eğitimi, Sosyoloji, ve Ötesi 85
Türkiye'de Modern Mimarlık Pratiği ve S'öylemi 105
Zaman ve Çalışma (ya da “Kim Korkar Çöken Zamandan!”) 135
0 Ek: Zanaat, Teknoloji, (ve de 'Ahlâk’) 164
Emek, Özne, Mimar 169
Söz...
Modern Üniversite’de bilgi üretimi, disiplinlerarasılık, sanat uğraşı ve
mimarlık konularını sorunlaştırarak tartışma odağına getirmeye yönelik
yazılarım, bazıları daha önce dağınık ve erişilmesi her zaman kolay olmayan
kaynaklardakiler ve henüz hiçbir yerde yayınlanmamış bir kaç eski ve yeni
yazı derlenerek burada bir kitap olarak okurlara sunulmuş bulunuyor.
Bu yayının akademik çatı altında gerçekleşmesi öncelikli tercihim idi. Bu
nedenle derlemenin ODTÜ Mimarlık Fakültesi ’nin yeni yayın dizisinde çıkmış
olması benim için sevindiricidir. Tasarının başında bugün geldiğim noktadan
geçmişte yayınlanan yazılarımda gördüğüm eksiklikleri okuyucu için
değerlendiren kısa bir “Giriş" düşünmüştüm; ama bırakalım artık, her yazı
eksik ve artığıyla, derlemedeki öteki yazılarla arasında yer yer de çelişkili
ilişkileri içinde, uzun sözün kısası kendi varlığıyla burdalaşıp, okurun
“sezenus "unda konuşsun
Buna karşın, daha önce yaymlanmış, sunulmuş, ya da yalnızca dosyalarımda
kalmış olsun, yazıların hepsi de olabildiğince titizlikle gözden geçirildi ve
hepsinde irili ujîıklı değişmeler yapıldı. Bu bakımdan, özellikle daha önce'
yayınlanmış olanlarını bazen ayrıntılardaki değişmeler ve yazı-ya atılan
rötuşlerle, bazen de yeni bir boyut kazandırdığına inandığım eklemeler ve
genişletmelerle ilk sunuluşlarından farklı bir yerde oldukları konusunda okuru
uyarmalıyım. Kurumsal ve bilimsici çerçevelere çok fazla bağımlı kalmaksızın
uyanan teorik merak ve kaygıların sürüklemesiyle severek giriştiğim çalışma
temposunun bana bahşettiği özgezamanda belirerek kendi .topografyasını
oluşturan bu yazılar salkımının nasıl bir görünüm sunduğunu bırakalım okur
kendisi değerlendirsin. Bundan sonra bana söz söylemek düşmez. Yalnız,
baştan beri benimsediğim bir noktaya örnek oluşturduğu için şunu eklemek
istiyorum:
H. UNAL NALBANTOĞLU
Bir yazar adı taşısa da, bu “çalışma" tümünü bu kısa girişte saymamın
olanaksız olduğu birçok toplumsal eyleyicinin katkısıyla kendi sınırlarını
üreterek ortaya çıkmıştır. Tek tek yazılarda adlarını verdiklerim dışında, kitap
olarak gerçekleşme aşamasında doğrudan katkısı olanları bu sınırlı mekânda
anarsam umarım ötekiler beni bağışlarlar.
Öncelikle, çalışmalarımı yayına değer bularak bu yönde öneride bulunan ve
karar alınmasında etkin olan, Mimarlık Fakültesi Dekanı Necdet Teymur ile
ilgili fakültenin Yayın Kurulu üyelerine ve adları mahjîız değerlendiricilere
teşekkür ederim. Yazılar son biçimini alırken emek güçlerini gönüllü sunan
çiçeği burnunda üç genç akademisyen adayı, Fatma Umut Beşpınar, Sanem
Güvenç ve Barış Mücen ’in ileride çok daha iyilerini yazmalarını diliyorum.
Gülsüm Baydar Nalbantoğlu okuduğu yazılar üzerine bazen öyle izlenimlerini
aktardı ki, daha önce aklıma gelmeyen yeni sapaklara girmek gereği duydum.
Bir yapıtın görsel sunumu yönünde katkısı azımsanmayacak kişileri de burada
anmadan geçemem. Kapak tasarımını başta tasarlarken beni fazlalıktan
arındırma yönündeki katkısı ve olanaklarını sunuşuyla mimar Murat Artu
yanında, yüklü bir teknik hazırlığı takdirle karşıladığım çalışmasıyla başaran
Gürbüz Fehim ve Mimarlık Fakültesi işliğinin titiz 'hocaları ’nı ve daha nice
dostu anmadan nasıl geçebilirim. Hep yinelemiyor muyuz zaten, bir 'çalışma’
tek kişinin eseri değildir diye
Üniversite
Modern Çağda
Universitas Kavramına Ne Oldu?”
Modern olduğu çok sık vurgulanan yüzyılımızda birbirine ideolojik bakımdan
taban tabana zıt olduğu bilinen iki önemli düşünür en azından bir teşhiste
birleşir gibi görünmektedirler. Her ikisi de bugün artık yerkürenin modernlik
içine emilen bütün toplumlarında yerleşmiş, dahası kanıksanmış bir eğilim
karşısında ciddi rahatsızlık duymaktaydılar. Bugün bizim toplumumuz da bu
eğilime bir istisna oluşturmamaktadır. Özellikle varlık ve bilgi konusunda
ülkemizde de bir kanıksama, bir "unutum" --hem de ne bir insan ne de bir
kuruluşun aktif unutma. çabası gerekmeksizin-- "çağı yakalama" mücadelesi
vur deyip sürdürülürken toplumumuzun bilinçaltında gerçekleşivemıiştir.
Farklı toplumsal-siyasi sistemleri barındırsa bile dünyanın genel gidişatı,
birazdan geleceğim iki düşünürün kaygısını haklı çıkardı. Buna karşılık, bu
genel akış iki düşünürün de teşhislerini büyük ölçüde doğrulamakla birlikte,
kendi öneri ve toplumsal pratilderinde kalkıştıkları çözümler gerçekleşmiş
değil. Eğer tarih diye nitelendiriverdiğimiz şu akış benim de inandığım gibi
sonuçta ereksiz deviniyor, yani her tür öznenin her düzeyde hedeflediği hedef
ve amaçların üstünden atlıyorsa, bu yazının konusu olgunun başına neler
geldiğini de gelecek kuşaklar daha iyi görecekler. Gene de şimdilerde
güçlenen bu eğilim hakkında kestirimlerde bulunmamıza ve kaçınılmaz olarak
öznelliğimizle neler yapılabileceğini düşünüp önermemize bütün bunlar engel
olamaz. Bu amacı yetersiz de olsa bir ölçüde gerçekleştirmek yönünde yazıda
önce iki düşünürün yazdıkları üzerinde durulacak; sonra biri tarihten diğeri de
günümüzden iki örnekle yazının argümanı geliştirilmeye çalışılacaktır.
Gelelim söz konusu iki düşünüre:
' Daha önce Kent, Planlama, Politika, Sanal: Tank Okyay Anısına Yazılar, C. 11, (Ankara:
ODTÜ Mimarlık Fak. Yay., 1994)“ de yayınlanmış, fakat bu baskı için tümüyle gözden
geçirilmiş ve değişiklikler yapılmıştır.
H. ÜNAL NALBANTOĞLU
Bu düşünürlerden ilki, Martin Heidegger, daha 1929 yılında Freiburg
Üniversitesi’nde yaptığı Metafizik nedir? başlıklı konuşmasında, sonradan
(1938) yazacağı Dünyanın Tablolaştığı' Çağ (Die Zeit des Weltbildes)
makalesinde de ayrıntılandıracağı bir konuya değinerek şöyle demekteydi:
“Burada ve şimdi kendi namımı'za soruyoruz. Bilim adamları,
öğretmenler ve öğrencilerin oluşturduğu bir topluluk olarak
varoluşumuz bilimin egemenliği altındadır. Varoluşumuzun
temellerinde, özde neler oluyor ki, bilim artık tutkumuz haline geldi?
Bilimlerin kendi alanları birbirinden oldukça ayrı, metodolojilen' de
temelden farklıdır. Bilimlerin bu sekteye uğramış çokluğu bugün
yalnızca üniversitelerle fakültelerinin teknik örgütlenişince birarada
tutulabilmekte ve [ancak] fakültelerin pratik amaçlan doğrultusunda
anlamlı bir birim olarak sürdürülmektedlr. Bütün bunlara karşın.
bilimlerin kökleri öztoprağında kurumuştur bile.”2
Heidegger aynı konuşmada akademik disiplinlerin bu yapay
örgütlenmesine uygun olarak benimsenen önemli bir başka ayrıma da
dikkatleri çeker. 0 ayrım da matematikselleştirme idealini kör değneğini
bellercesine tek doğru yol diye izleyen akademik disiplinlerin aradığı
"kesinlik" (Die Exaktheit) ile, insanı ilgilendiren bütün alanlara yönelik (nitel
"kesinlik" peşindeki bilim uğraşları da buna dahildir) her türlü ciddi araştıma,
' Das Welrbild sözcüğünün Türkçeye çevrilmesinde belirli bir zorlukla karşılaştığım
belirteyim. Fransızcaya çeviride (Jean Beaufret) "L'epoque des 'conceptions du monde'"
başlığının kullaruldığına dikkatimi çeken Bay Ulus Sedat Baker'e teşekkürlerimle. Türkçede
sözcük karşılığı olarak "Dünyanın resimleşmesi" ya da "Dunyanın tasarımlaşması" bana
doyurucu gelmedi. Bn. Esra Akcan daha önce sezip de açıklıkla düşünmediğim bir noktaya,
"Tablo" sözcüğünün hem “resim" hem de "istatistik tablo" anlamında kullanıldığına dikkatimi
çektiği için kendisine teşekkür ederim. "Dünyanın tablolaşması" ifadesi de bana yeterince
doyurucu gelmemekte birlikte, Almanca bilimsel literatürde Die Abbildung sözcüğüyle
grafiklerin, Die Tabelle sözcüğüyle de istatistik tabloların kastedilmesi bu son tercihte karar
kılmama yol açtı. Son iki sözcüğe dikkatimi çeken Doç. Dr. Leyla Baydar ve En. Helga
Rittersberger—Tılıç'a ayrıca teşekkür etmek isterim. Ekleyelim: her tablo gibi dünya da modern
çağda "çerçeve" içinde düşünülür genelde; hani Heidegger'in şu Gestell'i...
’ Was ist Metaphysik? Türkçeye iki ım çevrildi. Ilki M.(ustafa) Ş.(ekip) (Tunç) ve Suut
Kemal (Yetkin) tarafindan yapılan çeviri olup, "Metafizik nedir?" başlığıyla Fdsefe Semineri
Dergisi, I (1939): 188-202 de çıkmıştır. Ama doğal olarak bu çeviri Heidegger'in yazıya
sonradan eklediği "Sonsöz" diye bilinen ekle (1943) "Giriş"i (daha doğru başlığıyla, "Der
Rückgang in den Grund der Meraphysik") kapsamaz. llcinCi çeviri ise bu ekleri Almancasıyla
birlikte içermektedir. Bkz. Metafizik Nedir? çev. Yusuf Örnek (Ankara: Felsefe Kurumu Yay.,
1991): özellikle 25. Buradaki çeviri ise tarafımca, W.I(aufmann'ın Ingilizceye çevirisi de gözden
geçirilerek yapılıruştır. Bkz. Existentialism: from Dostoevsky to Sartre, ed. and intr. by
Walter Kaufmann (New York: Meridian, 1975): 242.
Modern Çağda Universiıas Kuramına Ne Oldu?
düşünme ve anlama çabasının esas özelliği olan ve şimdilik "yoğun çalışma"
ya da "titizlik" diye çevirebileceğim (Die Strenge) arasındaki aynmdır.
Bu ikinci tür uğraşın akademik alandaki en belirgin örneği, elbette ki "bir
zamanlar Almanya'da" Neo-Kantcı geleneğin Geisteswissenschajien ya da
sonradan Kulturwı'ssenchajien olarak adlandırdığı, bizim de "Tinbilimleri" ya
da "Ekinbilimleri" diye çevirebileceğimiz disiplinlerdi.3 Ülkelerin tarih içinde
oluşan düşün gelenekleri arasındaki farklılıklar gözönünde tutulmak koşuluyla,
buna yaklaşık türler Fransa'da sciences humaı'nes, İngiltere'de humanities,
Kuzey Amerika'da da kısmen social sciences olarak bilinmekle birlikte, bütün
bu disiplinleri kuşatan ve "üst-belirleyen" esas olgu, özellikle her tür
uygulamalı araştırmanın temelindeki "ground plan"dır. Bu “ground plan“ı
ortaya çıkaran nedir diye sorduğumuzda da, Kopernik, Galile, Descartes'dan
bu yana benzersiz bir' ivme kazanan ve 'modern bilim'in yöntemi olarak
benimsenen, "şey"leri İnsan—Özne'nin "nesne"lerine dönüştüren, ama kökleri
çok daha gerilerde bir bakıştan, bugün fazlasıyla kanıksadığımız bir "istenç
istenci"nden söz edeceğiz demektir.
Heidegger'in bilinen düşün "dönemeç"inden (die Kehre) sonra tehlikesini
daha da vurgulayacağı bu evrensel gelişme gene onun tarafından klasik bir
örnek, matematiksel fızik örneği yardımıyla şöyle açıklanmaktadır:
“Doğa bilimlerinde [Naturwissenschaft] inceleme her zaman,
inceleme alanına ve açıklama türüne uygun olarak, deney yoluyla
gerçekleştirilir. Ama fızik biliminin ta baştan araştırmaya dönüşmesi
deney yapılmasından ötürü değildir. Tersine, tam da doğa bilgisinin
araştırmaya. dönüştüğü yerde deney yapmak olanaklı hale
gelmektedir. Modern fiziğin [neuzeitliche Physr'k] deneysel olabilmesi
’ Heidegger'in yepyeni bir açıdan vurguladığı yukarıdaki aynını, var-olanlan (Seidende)
nesnelere dönüştüren çağımıza egemen bilimsici-pozitivist anlayışın tartışmaksızın gözardı
ettiğini bu arada belirtmeden geçmeyelim. Ayrıca eklemek gerekir ki, hem var-olanlann giderek
niceliklere indirgenmesinden hem de kaçmılmaz olarak onunla birlikte giden rasyonalist ve
ampirisist felsefelerden beslenen çağdaş üniversiteler ve araştırma kuruluşlannda yeni bir
"meslek adanu" türü belimıiş; onunla birlikte bilim adamı-araştumacılığm bilinçaltına yerleşmiş
böylesi bir felsefi eğilime uygun yeni odaklar ve o noktalara yönelik iktidar mücadeleleri
oluşmuştur. Bunun günümüzdeki durumunu düşünürsek, dengenin artık "temel bilim
araştınnaları" aleyhine de döndüğü, pazar ve devlet politikaları güdümünde “uygulamalı bilim
araştımıalan"na giderek daha çok fon ayrılmasıyla birlikte bu alanda yeni kurumsal çerçeve ve
_ iktidar hiyerarşilerinin oluştuğu söylenebilir. Bu yeni kurumsal çerçeve ve iktidar
hiyerarşilerim'n metalar dünyasıyla, kapitalist pazara uygun paketleme strateji ve tekniklerie
kurulan yakın ilgisini, hele Türkiye'de "çağı yakalamak" sloganı altında gelişen türlerini burada
tanışmayacağız.
H. ÜNAL NALBANTOĞLU
ancak onun özde matematiksel olmasıyla mümkündür. Çünkü ne
ortaçağın doctrina'sı ne de Yunanlıların episteme'si. onların gözünde
hiçbir zaman salt bir deney [Experiment] sorusu olmadığından,
[sistematik] araştırma anlamında [Sinne der Forschung] bilim idiler.
Kuşkusuz Aristo empeiria (experientia)'nın ne anlama geldiğini
anlayan ilk kişi idi. Bu onun gözünde şeylerin. kendilerini. niteliklerini _
ve değişen koşullardaki değişmelerini gözlemleyerek [Beobachten].
sonuçta hangi kurallara [Hegel] uygun olarak davrandıklarının
bilgisini edinmekti. Ama bu tür bilgiye ulaşmayı amaçlayan gözlem.
özde bilimin araştırma [yöntemi olarak sistematikleşmiş] gözlemden
farklıdır. Antik ve Orta Çağlarda gözlemin sayı ve ölçümlerle, aygıt
ve araçlar kullanılarak sürdürüldüğü durumlarda bile bu temel farklılık
ortadan kalkmaz. Çünkü bütün bu durumlarda deneyi deney kılan
esas şey yoktur. Deney üzerine kurulacağı bir yasa konulmasıyla
[Zugrundelegung eines Gesetzes] başlar. Bir deney hazırtamak [ise].
altında özgül bir hareketler dizisinin zorunlu ilerleyişinin
izlenebileceği koşulları tasarlamak. kavramlarla temsil etmek
[vorstellen], yani hesaplama yoluyla daha baştan kontrol etmek
anlamına gelmektedir."4
Gene de esas sorun, günümüzde bile, bizlerin nereye kadar modern bilimin
bu "birlik ve beraberlik" ruhunu izlemesini diğer bilgi dallarından
bekleyebileceğimizdir. Şimdiye dek matematiksel fızik modelini benimsemesi
istenen ve bu yolla "Hakikat(ler)"e ereceği telkin edilen bu bilgi dalları
yukarıda değindiğim "ground plan"a kendilerini uydurmakta halen güçlük
çekiyorlar. Sakın bu uyarsızlık çeşitli disiplinlerde uygulayıcılar olarak bizlere, .
bütün egemenliğine karşm sözü geçen "ground plan"m sımrlılıkları hakkında
bir şeyler söylüyor olmasın?
Heidegger bu noktada paylaşmak istediğim oldukça cesur bir başka sav
daha öne sürmektedir. Şöyle ki:
“Ama doğanın matematiksel yollarla araştırılmasını [mathematische '
Naturforschung] kesin [axakf] kılan onun birebir hesaplama yapması
değildir. Tersine. nesne[lerin] alanına [Gegenstandsbez'rk] tutunuş
tarzı kesinlikçi olduğundan [Charakter der Exaktheı't] öyle hesaplama
" Martin Heidegger, “Die Zeit des Weltbildes.” Holzwege (Frankfurt am Main: Vittorio
Klostermann, 1952): 74. / “The Age of World Picture." The question Concerning Technology
and Other Essays. tr. and intr. by William Lovin (New York: Harper Torchbooks, 1977):
121.[bundan böyle ZW/AWP]