Table Of ContentTToopplluumm
vvee
BBiilliimm
8 6 G Ü Z 2 0 0 0
Ahmet İnsel
Özgürlük etiği karşısında iktisat kuramı: Amartya Sen’in etik iktisat önerisi 7
Fuat Ercan ve Şemsa Özar
Emek piyasası teorileri ve Türkiye’de emek piyasası
çalışmalarına eleştirel bir bakış 22
Ahmet H. Köse ve Ahmet Öncü
İşgücü piyasaları ve uluslararası işbölümünde uzmanlaşmanın
mekânsal boyutları: 1980 sonrası dönemde Türkiye imalat sanayii 72
Asuman Türkün-Erendil
Mit ve gerçeklik olarak Denizli - Üretim ve işgücünün değişen yapısı:
Eleştirel kuram açısından bir değerlendirme 91
Berna Güler-Müftüoğlu
İstanbul Gedikpaşa’da ayakkabı üretiminin değişen yapısı ve farklılaşan işgücü 118
Saniye Dedeoğlu
Toplumsal cinsiyet rolleri açısından Türkiye’de aile ve kadın emeği 139
Hülya Tufan-Tanrıöver
Medya sektöründe kadın işgücü 171
Özlem Onaran
Türkiye’de yapısal uyum sürecinde emek piyasasının esnekliği 194
Yüksel Akkaya
Türkiye’de 1980 sonrası emek-sermaye arasındaki
bölüşüm mücadelesinde grevlerin yeri 211
Gamze Yücesan-Özdemir
Başkaldırı, onay ya da boyun eğme?:
Hegemonik fabrika rejiminde mavi yakalı işçilerin hikâyesi 241
Engin Yıldırım
Türkiye’de toplam kalite yönetimi uygulamalarınnı
işçiler ve endüstri ilişkileri üzerindeki etkileri 260
Ahmet Alpay Dikmen
Küresel üretim, moda ekonomileri ve yeni dünya hiyerarşisi 281
Melih Pınarcıoğlu
KOBİ’ler, kolektif verimlilik ve sorunları 303
Ali Ergur
Televizyon reklamlarında sıkıntı, sanallığın erdemi ve
bastırılmış olanın geri dönüşü 318
‹LET‹fi‹ / DE⁄‹N‹
Erol Taymaz: ODTÜ Ekonomi Kongresi üzerine 343
Kaan Durukan: Osmanlı Araştırmaları’nın ihmal edilen iki alanı:
Kadın tarihi ve ‘azınlıklar’ tarihi üzerine birkaç not 345
ABSTRACTS (‹ngilizce özetler) 350
TToopplluumm
vvee
BBiilliimm
Ü Ç AY L I K D E R G ‹
ISSN 1300-9354
BİRİKİM YAYINCILIK
VE TİC. LTD. ŞTİ. ADINA SAHİBİ
Ömer Laçiner
YAYIN YÖNETMENİ
Tanıl Bora
YAZI KURULU
Ulus Baker • Necmi Erdoğan
Oğuz Işık • Orhan Koçak
Mahmut Mutman • Bülent Peker
Erol Taymaz • Meyda Yeğenoğlu
KAPAK: Utku Lomlu
YAYIN SEKRETERİ KAPAKTAKİ FOTOĞRAF: İstanbul
Asena Günal Gedikpaşa’da bir ayakkabı imalathanesi.
SORUMLU YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ
Tanıl Bora
YAYIN DANIŞMA KURULU
86. SAYI EDİTÖRLERİ
Asaf Savaş Akat / Asu Aksoy
Fuat Ercan • Şemsa Özar
Tosun Arıcanlı / Korkut Boratav
KAPAK VE SAYFA DÜZENİ TASARIM
Ayşe Buğra / Reşit Canbeyli
Özlem Özkal • Ali Artun • Ümit Kıvanç
Ümit Sakallıoğlu / Alain Duben
UYGULAMA
Atila Eralp / Selçuk Esenbel
Suat Aysu
Sureia Faroqhi / Nilüfer Göle
OFSET HAZIRLIK
Ümit Hassan / Fatma Işıkda
İletişim Yayınları
Huricihan İslamoğlu İnan
KAPAK VE İÇ BASKI
Kemal İnan / Ahmet İnsel
Sena Ofset
Deniz Kandiyoti / Nihal Kara
CİLT
Reşat Kasaba / Ferda Keskin
Uğur Mücellit
Çağlar Keyder / Eser Köker
YAZIŞMA ADRESİ
Levent Köker / Şerif Mardin
Selânik Cad. 64/11
Kızılay 06640 Ankara H. Ünal Nalbantoğlu / İlber Ortaylı
Tel. 312.425 36 00 • 312.425 20 71 Oğuz Oyan / Ayşe Öncü
Fax: 312.425 18 15
Doğan Özlem / Jale Parla
E-MAIL ADRESİ Mithat Sancar / Ömür Sezgin
[email protected].
İlkay Sunar / Burhan Şenatalar
BİRİKİM YAYINLARI Şirin Tekeli / İlhan Tekeli
Klodfarer Cad. İletişim Han
İsenbike Togan / Zafer Toprak
Cağaloğlu 34400 İstanbul
İhsan Tunalı / Aydın Uğur
Tel. 212.516 22 60 • Fax: 212.516 12 58
Galip Yalman / Faruk Yalvaç
Toplum ve Bilim’de yayımlanan yazılar
Deniz Yenal / Zafer Yenal
Sociological Abstracts indeksinde
yeralmaktadır. Nurhan Yentürk
3
Bu sayıda...
Toplum Bilim’in bu sayısı için yaptığımız derlemenin geçmişini anlatarak başlaya-
lım. Emek-sermaye ilişkileri, emek piyasası teorileri üzerine çalışır ve bu konularda
Türkiye’de yapılmış araştırmaları okurken, dikkatimizi çeken bir nokta oldu. Son
yıllarda anaakım iktisat modelleri kullanılarak yapılan çalışmalarda bir yoğunlaşma
söz konusuydu. Aynı modelden hareketle, değişkenlerde yapılan ufak tefek oyna-
malarla yürütülen ampirik çalışmalar ile Türkiye emek piyasasının özellikleri açık-
lanmaya çalışılıyordu. Bu çalışmalar, toplumsal ilişkilerin bütünselliğini göz ardı
eden yöntemsel bireyciliğin hâkim olduğu araştırmalardı. Bu gelişmeden memnu-
niyetsizliğimiz bir yandan, çevremizdeki arkadaşlarımızın emek piyasalarındaki du-
rumu ve değişimi açıklamaya yönelik yaptıkları derinlikli çalışmaların (genellikle
doktora çalışmaları) varlığı öte yandan, bizi bir derleme toparlama sürecine soktu.
Eylül 1999’da ODTÜ/ERC Konferansı’nda Ahmet Köse ve Ahmet Öncü, Asuman Tür-
kün-Erendil, Berna Güler-Müftüoğlu ve kendi çalışmamızla bir oturum düzenledik.
Oturum izleyicilerinden biri bize şu soruyu yöneltti: “Güzel bir girişim. Peki ya bun-
dan sonra?”. O konferanstan sonra derleme toparlama süreci devam etti; Türki-
ye’de yaşanan sermaye birikim süreçlerini, üretim süreçlerini, emek-sermaye ilişki-
lerini ve toplumsal ilişkileri ele alan ve bunların iç içeliğini ve etkileşimini açıklama-
ya çalışan yeni çalışmalarla karşılaştık. Sonuç olarak (belki de yeni bir aşama olarak)
elinizdeki bu sayı oluştu.
Bu sayıdaki çalışmaların ortak bir özelliği olduğunu düşünüyoruz; emek piyasa-
larında yaşanan süreçlerin çok boyutlu olduğuna işaret etmeleri, yani toplumsal
gerçekleri açıklamaya daha bir yaklaşmaları.
Bizim yazımız bir anlamda sayıya giriş niteliğinde. Makalede toplumsal değişim-
le iktisat disiplininin etkileşim içinde geçirdikleri değişiklikler ve emek piyasalarına
dair modellerin evrimi eleştirel bir bakışla anlatıldıktan sonra Türkiye’ye geçiliyor.
TOPLUM VE B‹L‹M 86, GÜZ 2000
4
Bu yazının eki olarak, 1979-2000 yılları arasında Türkiye’de emek piyasaları üzerine
yapılmış çalışmaların yer aldığı bir bibliyografya bulacaksınız. Bu bibliyografyadan
yararlanarak Türkiye’de yapılan çalışmaların tarihsel gelişimi veriliyor. Böylelikle
yukarıda bizi memnuniyetsizliğe iten eğilim grafik olarak sergileniyor. Ardından
anaakım iktisat çerçevesi kullanılarak yapılan analizlerinin kısıtlılığı ve zaman za-
man tutarsızlığı vurgulandıktan sonra, “Nasıl bir alternatif çerçeve?” sorusu soru-
luyor.
Ahmet Köse ve Ahmet Öncü yazılarında, Türkiye emek piyasasının tek bir piyasa
olarak ele alınmasının yanlışlığından hareketle, Türkiye’nin küresel üretime eklem-
lenme biçiminin yarattığı farklılıklar üzerinde duruyorlar. Türkiye’deki emek piya-
salarının kurumsal özelliklerinin ülkenin uluslararası işbölümündeki konumunu na-
sıl etkilediğini vurguladıktan sonra, sermaye birikim krizine bir tepki olarak gelişti-
rilen, piyasaların esnekleşmesine yönelik politikaların Türkiye’nin emek-yoğun sek-
törlerde uzmanlaşmasına yol açtığını gösteriyorlar. Üretimin uluslararası piyasalara
eklemlendiği sektörlerde emek piyasasının esnek bir yapı kazandığı görülüyor.
Takip eden iki makale, Asuman Türkün-Erendil’in Denizli kentindeki dokuma
sektörü incelemesi (doktora araştırması) ile Berna Güler-Müftüoğlu’nun İstan-
bul’da ayakkabı sektörü araştırması (doktora çalışması), emek-sermaye ilişkilerinin
ve emek süreçlerinin üretim biçimlerinden bağımsız ele alınamayacağını gösteren
iki örnek. Bu iki çalışma da farklı bölgelerde farklı sektörlerde ne denli karmaşık
süreçlerin yaşandığına işaret etmekte. Kanımızca bu makalelerin taşıdığı asıl vur-
gulanması gereken mesaj, teorik çerçevenin ve araştırma yöntemlerinin gerçeğe
yaklaşmak açısından önemi.
Bundan sonraki iki makale emek piyasalarında ikincil konumlarını sürdüren ka-
dınlarla ilgili. Saniye Dedeoğlu yazısında (doktora çalışması) kadınların emek piya-
sasına katılımını aile bağlamında açıklıyor. Bu amaçla aile üzerine yapılan güncel
teorik tartışmaları eleştirel bir bakışla özetledikten sonra Türkiye özelinde gelişme-
leri sergiliyor. Hülya Tufan-Tanrıöver ise Türkiye emek piyasasında kadınların konu-
muna ve toplumsal cinsiyetçi ayrımcılığa belirli bir sektörden, medya sektöründen
bakıyor.
Özlem Onaran makalesinde anaakım iktisadın iddiasına karşılık emek piyasaları-
nın esnekliğinin piyasaları temizlemeye yetmediğini, Marksist bir kavramlaştırma
olan yedek işgücü hipotezinden hareketle Türkiye özelinde gösteriyor. Emek-ser-
maye arası güç ilişkilerinin ücret ve işsizlik üzerinde oynadığı role ışık tutuyor.
Yüksel Akkaya ise çalışmasında Türkiye’nin ekonomik gelişme sürecine, değişen
bölüşüm ilişkilerinin sendikal hareket ve özellikle sendikal hareketin önemli araçla-
rından biri olan grevler açısından yaklaşıyor. Grevleri dönemlere ve işkollarına göre
inceleyen bu çalışma, emek piyasalarının bir başka boyutunu gündeme taşıyor.
Gamze Yücesan-Özdemir’in doktora çalışmasının bulgularından hareketle yazdı-
ğı makalesiyle birlikte fabrikaların içine giriyoruz. Özellikle son yıllarda üretim sü-
reçlerinde gerçekleşen değişimleri işletme temelinde ele alıp inceleyen ve bu yeni
5
gelişmeleri alternatif gelişmeler olarak sunan genel eğilime karşı araştırmanın bul-
guları, farklı sonuçlara varıyor.
Engin Yıldırım çalışmasında Gamze’nin çalışmasında sıkça gönderme yapılan
toplam kalite yönetimi kavramını ele alarak, Türkiye gerçeğinde kavramın nasıl
kullanıma girdiği üzerinde yoğunlaşıyor. Kavramın işçiler ve özellikle endüstri ilişki-
leri açısından yarattığı değişiklikleri örneklerle ele alıp analiz ediyor.
Ahmet Alpay Dikmen ve Merih Pınarcıoğlu’nun makaleleri, doğrudan emek pi-
yasalarını incelemese de genelde üretim süreçlerinin geçirdiği değişimi ve Türki-
ye’nin küresel ekonomiye eklemlenme sürecinin yansıması olarak, farklı üretim sü-
reçlerini sergiledikleri için bu sayıdaki makalelerle uyum içinde. Ahmet Alpay Dik-
men, üretim süreçlerinin dönüşümünü tarihsel bir perspektifle inceliyor ve yeni
dünya hiyerarşisinin üretimden kaynaklanan iktidarını açıklamakta küresel meta
zincirleri yaklaşımını temel olarak alıyor. Merih Pınarcıoğlu ise Türkiye’de toplam
istihdamın önemli bir bölümünü taşıyan KOBİ’lerin iç ve dış dinamikler bağlamında
gelişimini inceliyor.
Toplum ve Bilim’in bu sayısında dosya dışı iki yazı var. Ahmet İnsel, iktisat litera-
türünde şüphe ve küçümseme ile karşılaşan etiği, eleştirel çalışmalarıyla son yıllar-
da öne çıkan ve ‘ötekine yardım etme göreviyle donanmış bir özgürlük etiği’ ta-
nımlayan Amartya Sen’den hareketle iktisat kuramının içerisine yerleştiriyor. Ali Er-
gur, özellikle internet paketi reklâmları üzerinden, sınıf farkı gözetmeden tüm bi-
reyleri kuşatan ‘sıkıntı’ ve ‘bastırılmış olanın geri dönüşü’ temalarını inceliyor ve
bunların, kapsayıcı bir bağlamsızlaştırma sürecine katkıda bulunduklarını belirtiyor.
İletişi/değini bölümünde Erol Taymaz ODTÜ İktisat Kongresi’ni, Kaan Durukan da
kadın tarihi ve ‘azınlıklar’ tarihi üzerine son zamanlarda yapılan çalışmalarda yanıl-
tıcı bulduğu eğilimleri yazıyor.
Bu yazıda ve bu sayıdaki makalemizde çok kez “farklı” kelimesini kullandığımı-
zın farkında ve bilincindeyiz. Emek piyasalarında tekdüzelikleri değil farklılıkları
ortaya çıkardığına inandığımız bu çalışmaların artması dileğiyle...
Fuat Ercan
Şemsa Özar
6
G E L E C E K S A Y I L A R D A
87 KIfi 2000/2001
Hukuk ve ‹nsan Haklar›
Amaçlanan, insan hakları kuramını ağırlıkla hukuk teorisi bağlamında zenginleştirmek,
bununla beraber hukuk ile insan hakları arasındaki kesişimleri sorunsallaştırmaktır. İn-
san hakları felsefesini salt hukuksallaştırmayan, diğer yandan hukuk teorisini araçsal-
teknik bir konuma yerleştirerek tüketmeyen yaklaşımlar nasıl geliştirilebilir?
88 BAHAR 2001
Yoksulluk
Yoksulluğun görünmezleş(tiril)mesine ve yerleşik kurumsal, “bilimsel” ve aynı zaman-
da sanatsal-kültürel ele alınışına dönük bir eleştirinin geliştirilmesi hedefleniyor. Bu-
nun ötesinde, yoksulluğun yeni biçimlerini ve ayrımlaşmasını (kentli-köylü yoksulluğu
vb.) inceleyen çalışmaların derlenmesi hedefleniyor. Yeni-popülizm biçimlerine de de-
ğinilebilir.
89 YAZ 2001
Köylülük
Köylülük olgusunun toplumsal, politik, iktisadî, kültürel ve tabii akademik gündemden
nasıl kaybolduğunun sorgulanması gerekiyor. Bu yitişin muhtelif “görünümleri” bizati-
hî bir vâkıa olarak ele alınabilir. Dünyada kırsal yapılardaki değişim eğilimleri hülâsâ
edilmeli. Ayrıca elbette Türkiye’de köy ve köylülük biçimlerinin tasvirine dönük çalış-
malar derlenmeli.
90 GÜZ 2001
Tarihyaz›m›
Son yıllarda akademik popülerlik kazanan tarihçilik/tarihyazıcılık, kuramsal bir muha-
sebeyi hakediyor. İlk anda akla gelen bazı merak noktaları: Maduniyet Okulu’nun ta-
rihyazımına açtığı ufuklar... Postmoderniteyle ilgili kuramların tarihyazımına etkisi...
Sözlü tarihin verimleri... Annales Okulu, Hobsbawmgil tarih çalışmaları gibi, iki-üç ku-
şak usta yetiştirmiş devrimci etkiler yaratmış tarihçilik yaklaşımları...
91 KIfi 2001/2002
Türkiye Politikas›
Türkiye’de politika alanının, yerleşik kurumlarıyla (MGK’ndan partilere), terminolojisiy-
le, “düzeneği” ile, koordinat sistemiyle, güncel ilgilerin üstüne çıkabilen bir analize ih-
tiyacı var. Bu alanda “makro-kavramsal” uyarlamalarla tasvirî gücü bile sınırlı kalan
monografilerin gideremediği açığa dikkat çekmeyi hedefleyen bir sayı tasarlanıyor.
7
Özgürlük etiği karşısında
iktisat kuramı: Amartya Sen’in
etik iktisat önerisi*
Ahmet İnsel**
Uzun bir süreden beri etik konusu iktisat literatüründe şüphe, hatta küçümse-
meyle karşılanıyor. Etik gündeme gelince, öznel değerlendirmeler ve kişisel
görüşlerin ön plana çıktığı, bu nedenle iktisat disiplini içinde hâkim olan bi-
limsel kıstaslardan uzaklaşıldığı kabul ediliyor. Öyle ki, iktisat biliminin kuru-
luş metni olarak kabul edilen Milletlerin Zenginliği’nin temelinde, Adam
Smith’in daha önce yazdığı Ahlâki Duygular Kuramı’nın olabileceği olgusu ikti-
sat disiplinini artık ilgilendirmiyor. Egemen akım içinde yer alan günümüz ik-
tisatçısı için ahlâk/etik, geveze ve her yere çekilir bir temadır. Hemen belirte-
lim ki, iktisatçılar bu kanılarında bütünüyle haksız değiller. İktisadî etik konu-
sunda yapılan ve çoğu sosyal protestanlık veya katoliklik akımının izlerini taşı-
yan birçok çalışma, yukarıdaki olumsuz değerlendirmeyi güçlendirecek içerik-
tedir.1 Genellikle iktisadî sorunların analitik cepheleriyle ilgilenmeyip, retorik
bir söylem oluşturmakla yetinirler. Bu ahlâki olarak normatif bir söylemdir.
Analitik cepheleri, genellikle, siyaset felsefesi ağırlıklı çalışmaların yorumlan-
ması sınırını aşmaz.
Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı, etiğin iktisat kuramı içine taşınma-
sı girişimlerinin büyük ölçüde başarısız kaldığı ve egemen kuramsal iktisat
yaklaşımının, yakın zamana kadar bu çabaları yokmuş gibi değerlendirmekte
sıkıntı çekmediği söylenebilir. İktisattaki standard yaklaşım, etiğin Sokrates’ten
beri sorduğu, “nasıl yaşamalıyız?” sorusunu, ben-merkezli bir faydacılık yakla-
şımından cevaplar. Herkes, akılcı biçimde, kendi çıkarının peşinde koşmalıdır.
İktisat kuramının etiği, egoizm etiğidir. Faydacı yaklaşım daha ileri gidip, böy-
(*) Bu yazının ilk versiyonu, Dördüncü ODTÜ İktisat Kongresine (13-16 Eylül 2000) sunulmuştur.
(**) Paris-1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi.
1 Bu tür çalışmalara bir örnek için bkz. Rich, 1984.
TOPLUM VE B‹L‹M 86, GÜZ 2000
8 AHMET İNSEL
le bir davranışın en fazla insanın mutluluğunu sağlamak için en uygun davra-
nış biçimi olduğunu iddia eder. İnsana dışarıdan empoze edilen ahlâk kuralla-
rına gerek olmadan, insan doğasına hükmettiği varsayılan bencilliğin düzenle-
diği bir toplumsal yapının herkesin çıkarını artıracağı fikrini, XVIII. yüzyıl ba-
şında ilk kez Mandeville işler. Mandeville’in Arılar Masalı’nda (1714), bencillik
olarak tanımladığı “ahlâksızlığın” üstünlüğü fikrini, “ahlâktan arınmış” bir
davranış kuramı olarak da tanımlayabiliriz. Buğra’nın belirttiği gibi, insanların
genel olarak “ahlâksız” oldukları ve bunun toplumsal açıdan kötü bir şey ol-
madığı fikrini, Adam Smith içine sindiremez; “ama, aynı zamanda Mandevil-
le’in sisteminin kendi benimsediği bilimsel ve ahlâki amaçları gerçekleştirdiği-
nin farkındadır” (Buğra, 1995: 96-98). Smith’in bu ikilemi, ahlâkla bilimin ke-
sin bir çizgiyle ayrılabileceği iddiasıyla örtülmeye çalışılsa da, günümüz ege-
men iktisat yaklaşımı içinde aynı gergin konumu işgal etmektedir.
Egemen iktisat kuramı olan neo-klasik iktisat bu gerginliği, bireysel fayda/çı-
kar etiğinin üstünlüğü varsayımıyla aşmaya çalışır. XX. yüzyıl başında Jevons,
ihtiyaç kavramı bağlamında, ahlâkla iktisadı bütünüyle ayırmaya çalışırken,2
XX. yüzyıl sonuna yaklaşıldığında George Stigler, “genel olarak paylaşılan etik
değerlerle bireysel çıkarın çatıştığı durumlarda, çoğunlukla, bireysel çıkar ku-
ramı üstün çıkar” iddiasında bulunur. Stigler’e göre, “bu, sadece tüm iktisadî
olguları değil, eşler arasındaki ilişkiler, çocuklar, cürüm, din ve diğer toplum-
sal konuları incelerken iktisatçıların sıklıkla tesbit ettikleri bir sonuçtur” (Stig-
ler, 1981). Stigler bu tesbitini, kendinden emin biçimde şöyle bağlar: “Yeteri
kadar bilgi sahibi olan ve kendi çıkarlarını akıllı biçimde savunan bireyler dün-
yasında yaşıyoruz”. Gerçekten de böyle bir dünyada, neo-klasik iktisat kuramı
tarafından kabul edilebilir yegâne etik yaklaşım, kişisel çıkar etiği olabilir. Bi-
reysel çıkar etiği, faydacı etiğin bir alt versiyonudur.
Fakat iktisatçıların akademik çevresi dışına çıkınca, örneğin siyasal-toplum-
sal alanda bireysel çıkar etiğini savunmak pek mümkün değildir. Bu nedenle,
iktisadın “bilimselliğinin artmasına” paralel olarak, modern iktisatçıların çoğu,
Stigler’in yaptığı gibi, bireysel çıkarın üst-etik değer olduğu fikrini açıkça sa-
vunmak yerine, etik ve bilimsel iktisadı birbirinden bütünüyle ayırmayı tercih
ettiler. Böylece, Adam Smith’ten bu yana iktisat ve felsefenin birbirinden uzak-
laşmasının ardından, iktisatla etik arasında gergin ve dışlayıcı bir ilişki oluştu.
Kişisel çıkar etiği, iktisatçıların yöntemlerinde gizlenen insanlığın saklı etiği
konumunu kazandı. İnsanlara rağmen ve insanlık yararına işleyen bu kişisel
çıkar etiğine vakıf olabilmek için, iktisatçıların bilimsel yöntemlerine başvur-
mak gerekiyordu.
2 Jevons, bilgisizlikten dolayı ona zararlı olan bir şeyi bir kişi arzuluyorsa, onu satın alıp, kullan-
masının faydalı olduğunu savunur. Bir insanın yaptığı tercihlerden doğan nihai etkinin ahlâk
ve toplum bilimlerini ilgilendirdiğini savunan Jevons’a göre, iktisat sadece yakın etkileri dikka-
te alır (Jevons, 1905; Buğra, 2000).
AMARTYA SEN’İN ETİK İKTİSAT ÖNERİSİ 9
Ekonomiyi “doğaya karşı savaş” olarak algılayan iktisat bilimi geleneği, klasik
(Marksist versiyonu da dahil olarak) ve neo-klasik gelişimi içinde, determinist-
mekanist içeriğini değiştirmedi. İhtiyaçlar alanıyla yani ekonomiyle, özgürlük-
ler alanı arasındaki dualizm, hem modern felsefede hem iktisat geleneğinde ege-
menliğini sürdürdü. İktisatçılar, gayri ahlâkî insanî davranışlar bütününü savu-
namayacakları için, iktisat sorunsalıyla ahlâkı birbirinden bütünüyle ayırmayı
tercih ettiler. Amaç, çıkar etiğiyle egemen ahlâkî normların açıkça çatışmasını
engellemekti. İktisadın toplumsal tahayyül üzerinde en güçlü olduğu dönem
olan II. Dünya Savaşı sonrasında, neo-klasik iktisat kuramı insanların tercihleri
ve iktisadî faaliyetleri konusunda tarafsız olduğunu iddia eden, ahlâktan arın-
mış bir tavrı benimsedi. Bu ise, mühendis-iktisatçıların XIX. yüzyıl ortasında
kurdukları mekanist iktisadın, etik anlayışa karşı mutlak egemenliği demekti.
Marksist iktisadın da dahil olduğu bu mekanist yaklaşımdan, Avusturya ekolü
biraz uzak durabildi (Mises, 1949). Ne var ki Marksist iktisat, mekanik-deter-
minist yaklaşımını, “sömürü” kavramının etik içeriğiyle dengeleyebiliyordu.
Neo-klasik iktisat, insan davranışlarını kolayca tanımlanabilecek basit amaç-
lar üzerine oturtup, birinci plana lojistik sorununu çıkararak, kendini teknik
bilimler katına yükseltmeye çabalarken, “bilinçli biçimde etik olmayan” bir
içeriğe sahip olmak ihtiyacı duyar (Sen, 1993: 6-8). Amartya Sen, bu mekanik
iktisat yaklaşımının, nihaî amaçlar yerine lojistiksorunuyla ilgilendiğini,3buna
karşılık etik anlayışın ise, “nasıl yaşamalıyız?” ve “insanın iyiliğine nasıl ulaşa-
biliriz?” sorularını yanıtlamaya çalıştığını belirtir.
Bu mekanist anlayış, 1980’lerde, iktisat disiplini için önemli bir handikap
oluşturmaya başladı. İktisadın ahlâk dışı tavrı, iktisat kuramına uygun biçimde
yürüyen iktisadî faaliyetlerin insanî ve toplumsal sonuçlarına kayıtsızlık olarak
tezahür ediyordu. Bu ise, toplumsal tahayyülde iktisadın egemen konumunu
kısa zamanda yıprattı. Giderek daha fazla, ahlâki sorunlarla yüz yüze gelmek
zorunda olan ve, başta hukuk ve siyaset felsefesi olmak üzere, bu konularda
diğer toplum bilimlerinin rekâbetine maruz kalan iktisatçılar, siyasal alanda et-
ki güçlerini kaybetmeye başladıklarını bu dönemde görmeye başladılar. Bu ise,
iktisatçıların yaşam alanının daralması demekti. Yeni gelişen siyaset anlayışı,
siyasetin ahlâkî değerler merkezli olmasına önem veriyor ve bu bağlamda çev-
re kaygılarını, insanî yardım eylemlerini, fakirlikle ve dışlanmalarla mücadele-
yi, yaşam kalitesini ön plana çıkarıyordu. Toplumsal kararlarda, dünyevileşmiş
bir ahlâk (etik) anlayışının temel kıstas olmaya başlaması, iktisatçının söylemi-
nin siyasal etkinliğini zayıflattı. Bunun doğal sonuçlarından birisi, başta Batı
Avrupa olmak üzere, gelişmiş ülkelerde, üniversitelerin iktisat bölümlerine
kaydolan öğrenci sayısındaki hızlı düşüştü. Toplumsal tahayyülde iktisat artık
toplumun temel yapısının anahtarını veren bilim konumunu işgal etmiyordu.
3 Burada Jevons’un yaptığı nihai etki ve yakın etki farkını buluruz.
Description:Özgürlük etiği karşısında iktisat kuramı: Amartya Sen’in etik iktisat önerisi 7 Annales Okulu, Hobsbawmgil tarih çalışmaları gibi, iki-üç ku-