Table Of ContentBU DİNCİLER O MÜSLÜMANLARA BENZEMİYOR
İsim isim... Olay olay...
Yazan: Soner Yalçın
Yayın hakları: © Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.
Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya
tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz
I. baskı / Kasım 2009 / ISBN 978-605-111-400-2 Sertifika No: 11940
Kapak tasarımı: Yavuz Korkut
Baskı: Mega Basım, Baha İş Merkezi. A Blok
Haramidere / Avcılar - İSTANBUL
Tel. (212)422 44 45
Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.
19 Mayıs Cad. Golden Plaza No. I Kat 10, 34360 Şişli - İstanbul Tel. (212) 246 52 07 / 542 faks
(212) 246 44 44
www.dogankitap.com.tr / [email protected] / [email protected]
BU DİNCİLER
O MÜSLÜMANLARA BENZEMİYOR
İsim isim... Olay olay...
Soner Yalçın
İçindekiler
Giriş...................................... 7
Birinci bölüm
Bizim Müslümanlar ................................ 9
İkinci bölüm
Kim bu dinciler?................................... 40
Üçüncü bölüm
Dinci liberal ittifak ............................... 92
Dördüncü bölüm
Yeşil Gladio..................................... 159
Beşinci bölüm
Amerika'daki Türk polisleri........................ 204
Altıncı bölüm
Liberal faşizm................................... 235
Yedinci bölüm
Kürt kapanı..................................... 295
Sekizinci bölüm
Başbakanın biyografisine bir katkı.................. 351
Dokuzuncu bölüm
Babalar ve oğullar ............................... 370
Onuncu bölüm
Frenhofer olmak ................................ 398
Sonsöz .................................. 421
Dizin.................................... 427
Mahalleden,
okuldan,
gençlik kamplarından,
üniversiteden,
bekâr evlerinden
ve rüzgâra karşı yürünen o günlerden
arkadaşım,
kardeşim
İSMAİL BOZDOĞAN'ın
anısına...
Giriş
Zalim olsa ne rütbe bi perva
Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız
Merkez-i hake atsalar da bizi
Kürre-i arzı patlatır çıkarız...
Namık Kemal
"Artık zalimlerin gittiği camiye gitmem bir daha.."
Babam bu sözü üç yıl önce söyledi ve o günden sonra bir daha hiç camiye git-
medi.
Babamı tanıyanlar bilir; bu, onun için hiç de kolay alınacak bir karar değildi.
Babam seksen üç yaşında. Beş vakit namaz kılmaya on dört yaşında başlamış.
Dedesi Mehmet Ali, hocaymış. Mahalle hocası değil öyle, medrese görmüş bir hoca
Sultan II. Abdülhamid'in Beşiktaş muhafızı Yedi-Sekiz Hasan Paşa sayesinde eğitimini
Beşiktaş'ta bir medresede yapmış.
Esmer olduğu için "Kara Molla" denen büyük dedem Mehmet Ali Hoca'nın,
evinde büyük bir kütüphanesi varmış. Buradan birçok öğrenci yetişmiş.
Babam ilk İslami bilgilerini dedesinden almış. Onun dizinin dibinde yetişmiş.
Dedem postnişine hep torununu oturtmak istemiş. Ancak babam, babası gibi tüccar-
lıkta karar kılmış.
Evin tek erkek çocuğu olan babam tüccarlığı seçmiş, ama dedesinin yolundan
hiç ayrılmamış; ibadetinden ödün vermemiş; beş vakit namazını hiç kaçırmamış. Na-
maz ibadetini de fırsat buldukça camide yerine getirmiş. Yani babam bildiğiniz cuma-
dan cumaya camiye gidenlerden değildi...
Şimdi geliniz bu yazının girişindeki o cümleyi bir daha okuyunuz:
"Artık zalimlerin gittiği camiye gitmem bir daha.."
Babam o günden sonra Şair İkbal'in yazdığı gibi, "Müslümanlardan kaçıp Müs-
lümanlığa sığındı."
Altmış altı yıl beş vakit namazını kılan ve her daim camiye giden babama bu
ağır sözü kimler, niye ettirdi?
O gün babam için ilginç bir günmüş...
Önce elli yılı aşkın bir süredir tüccarlık yapanlara ödül verilen bir toplantıda
madalyasını almış.
8
Ardından öğle namazı için camiye gitmiş. Ve imamla tartışmış!
Tartışma babamın şu sözüyle başlamış: "Hoca efendi, okuduklarınızın Türkçe
mealini söyleseniz de tüm cemaat aydınlansa."
Vay sen misin camide "Türkçe" sözünü ağzına alan!
Dinci imam küplere binmiş; babamı Müslümanların arasına fitne sokmakla ve
neredeyse dinsizlikle itham etmiş.
Üstelik cemaatten bazı dinciler de imama destek çıkmış.
Hatta biri tutup "bu Halk Partililer hep böyledir" demesin mi?
Yaklaşık yetmiş yıldır camiye giden babam şaşkınlık içinde kalakalmış, iyi niyetle
söylediği "Hoca Efendi Türkçesini söylerseniz herkes anlar" demesinin bu kadar sert
tepkiyle karşılanmasına anlam verememiş.
Camiden hırsla çıkıp eve gelmiş ve bir daha camiye gitmeyeceğini söylemiş.
İbadetin bu derece ifrata vardırılmasını anlayamamış, işte dincilik budur, böy-
ledir.
Bunlar İslam'ı, Kuranıkerim'i herkes anlasın istemiyor. Bunlar Kuranıkerim'in
emrettiklerini yapmıyor, yaptıklarına Kuranıkerim'i uyduruyorlar. İşte dincilik budur.
Ve işte bu kitabın yazılmasının nedeni, babamın camiye gitmemesine neden
olan bu Allahsız dincilerdir...
Bunlar karşımıza yalnızca imam olarak çıkmıyorlar.
Her kimlikte görüyoruz onları; politikacı, gazeteci, akademisyen, polis vs olarak
karşımızdalar.
Bu hurafeci, feodal ümmetçi dinciler, son 300 yıldır emperyalist Batı'nın taşe-
ronluğunu yapıyor. Her türlü gelişmenin, yenileşmenin, toplumsal uzlaşmanın önünde
dalgakıran rolünü başarıyla oynuyorlar.
Bu sömürgeci güçlerin işbirlikçi dincileri, baş davası ahlak olan bizim Müslü-
manlara inanın hiç benzemiyor...
Bu kitap bu farkın anlaşılması için kaleme alınmıştır...
Birinci bölüm
Bizim Müslümanlar
Yıkıcı bir dönemden geçiyoruz...
İslam'ın "akil adamı", "aksiyoner fedaisi" gibi övgü sözleriyle yüceltilenler, bu-
gün karşımıza "tecavüz sanığı" olarak çıkıyor.
"Calvinci Müslüman" işadamlığına örnek gösterilenler, bugün "dört eş" savun-
malarıyla gazetelere manşet oluyor.
Mücahitler müteahhit oldu!
Son dönemin gündemini oluşturan bu olaylar ve isimler, gerçekte İslamiyet’i
temsil ediyor mu?
Utanmayı, mahcubiyeti unuttuk mu? Hayır!..
Ama ne yazık ki Müslümanlığı varoş kültürüne, avamın iktidarına in-
dirgeyenlere karşı çıkacak, cesur Müslüman düşünürleri bugün mumla arıyoruz!
Oysa dün vardılar...
Ve bunlardan biri de "isyan ahlakı"nın sembol ismi Nurettin Topçu'ydu.
Nurettin Topçu, Türkiye düşünce tarihinin, kendine özgü, ilgi çekici, cesur ve
omurgalı bir aydınıydı. Ömrü boyunca yazdı ve yazdığı gibi yaşadı.
Dincilerde yaygın olan dış dünyayı suçlama tavırlarına karşılık hep içe yönelik
özeleştiriler yaptı. Milliyetçiliğe, İslamcılığa ve muhafazakârlığa en sert eleştirileri yö-
neltti.
"Anadolu Müslüman sosyalizmi"ne inanmış bir entelektüeldi. "Müslümanların"
güler yüzlü Mehmet Ali Aybarı'ydı...
Felsefeciydi; Fransa'da okudu; Paris Sorbonne'da doktora yaptı. Ahlak kuramcı-
sıydı. Doktora tezi, "İsyan Ahlak'ıydı.
Nurettin Topçu'ya göre, İslam dünyasının içinde bulunduğu kötü durumun se-
bebi, ne siyasi ne iktisadi ne ilmi ne de fikriydi. Asıl sebep, Kuran'ın özü olan ahlakın
kaybedilmesiydi.
Müslümanlar birtakım geleneksel kuralları titizlikle yerine getirmekte, fakat dü-
şünmekten kaçınmaktaydı.
10
"Kuran harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür" diyen
Topçu, bunun temel sebebini felsefenin İslam topraklarından kovulmasında buldu.
Ona göre, "Din bilgi kaynağı değil, kuvvet kaynağıydı. Dindar adam, başkaların-
dan çok şey bilen değil, daha kuvvetli olan insan"dı sadece.
Gelenekçi Müslümanların, "Kuran'ın varlığı kâfidir; felsefe insanın inançlarına
zarar verir, çünkü sorduğu sorularla insanı şüphe ve inkârın çukuruna düşürebilir" söz-
lerine şiddetle karşı çıktı:
"Felsefe olmazsa Büyük Kitap'ı hakkıyla anlayamazsınız, sadece ezberlersiniz.
Kuran Allah'ın kitabı, felsefe ise bizim onu anlayacak olan şahsiyetimizin örgüsüdür."
Nurettin Topçu Osmanlı'da, İbn Rüşdcü Hocazade ile Gazalici Molla Zeyrek ara-
sında yapılan tartışmayı, felsefenin tutarsızlığını iddia eden Gazalici Molla Zeyrek'in
kazanmasını, Müslüman yozlaşmasının miladı olarak gördü.
Ona göre, felsefesiz bir İslam'da, sorumluluk yerini vazifeye bıraktı; ruh dünya-
sının akil adamlarının yerini ise gözlerini kapayıp vazifelerini yapan görev adamları
aldı.
Toplumsal yaşamdaki gelenekler, örfler, âdetler, kurallar insan hürriyetinin
önündeki en büyük engellerdir. Gelenekçi/muhafazakâr, güvenliği özgürlüğe tercih
etmiş, yaratıcı fikirlerden/hareketlerden vazgeçmiş bir cemiyet adamıdır. Bunlar asır-
larca aynı alışkanlığı tekrarlamaktan huzur duyarlar. Örflerini değiştirmek, onların bir
uzvunu kesmek gibidir.
Nurettin Topçu, isyan ahlakı teorisini açıklarken ideal tip olarak, "Ben Hakk'ım"
dediği için işkenceyle öldürülen tasavvufun meşhur şehidi Hallac-ı Mansur'u, Müslü-
man akılcılığının önderi İmamıazam'ı örnek aldı.
İslam'ın geleneksel ve resmi yorumlarıyla sürekli hesaplaşan Topçu'ya göre, ta-
savvuf düşüncesinin temeli vahdet-i vücut, ahlaklılığın en yüce mertebesiydi. Bu anla-
yışı onu, "kentli" Gümüşhanevi Dergâhı'na götürdü. Dergâhın "rahlei tedrisatından"
geçti. Bu "sınav" onu Doğu-Batı kültürü sentezine ulaştırdı.
Burada bir parantez açayım:
Nakşibendilik, Türkiye'de bir bütün olarak ele alınmaktadır. Yanlıştır. Bu neden-
le "kentli" sözcüğünü sosyolojik anlamda, Türkiye'deki Nakşibendiliğin, "köylü-Kürt
Halidiye kolu" ile "kentli-Türk Gümüşhanevi ekolü" arasında farklar olduğunu gös-
termek için kullandım.[1] Bu nedenledir ki, "kentli" Abdülaziz Bekkine, kadınların siyah
çarşafı atıp manto giyebileceğini söyleyebilmiştir.
Ahlak felsefesi Nurettin Topçu'yu aynı zamanda sosyalizmle/toplum-
********************************
1. Bkz. Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı-Efendi 2.
Description:Tehlike, tehlikeyi g?ze almadan yok edilemez... * Yesil Gladio'nun dinci tetik?ileri... * FBI'in yetistirdigi dinci istihbarat?ilar... * CIA'in kefil oldugu dinci cemaat liderleri... * ABD'den maas alan dinci k?se yazarlari... * Utah'ta TSK aleyhine yayin yapan dinci yalan makineleri... * Kendini pe