Table Of ContentYAZI-GÖRÜNTÜ-SES YAYINLARI
Kitabın adı: Bir Mirasın Güncelliği:
Tarih Türkiye Sosyalizm 
Yazar  Metin Çulhaoğlu 
Yayın Yönetmeni  jlker Maga
Sıra  YGS Yayınları: 31, Teori Dizisi: 7
ISBN  975-7012-32-7
Copyright Yazara ait
Üçüncü Baskı: YGS Yayınları
Sayfa Düzeni  YGS Yayınları
Kapak  Ömer Ülkenciler
Basicı / Tarih  Birinci Basım, Eylül 2002
Baskı  Kayhan Matbaası
Adres Caferağa Mah. Cemal Süreya Sok.
No: 24/1 Kadıköy / İstanbul
Telefon: (0216) 330 21 88
Faks:(0216) 330 2189
e-mail: [email protected]
Bir Mirasın Güncelliği; 
TARİH TÜRKİYE SOSYALİZM
Metin Çulhaoğlu
V  c 
1  ü
YGS YAYINLARI
İÇİNDEKİLER
Birinci Baskıya Önsöz  7
İkinci Baskıya Önsöz  13
Üçüncü Baskıya Önsöz  17
Birinci Bölüm
SiSTEM VE YÖNTEM ÜSTÜNE  19
Felsefe ve Aktivizm  21
Düşünülmüş Somut  36
Ekonomizm ve İradecilik  44
İkinci Bölüm
19. YÜZYILA BAKIŞ  51
Elde Ne Var?  53
Sistem ve Eşitsiz Gelişim  58
Belirlenme ve Ekonomizm  66
Devrim, Teori ve Politika  75
Sınıf Mücadelesi ve Sınıf Bilinci  88
Üçüncü Bölüm
YENİ BÎR YÜZYILA DÖNERKEN  97
Ön Hatırlatmalar  99
Totoloji Hastalığı  104
Bir Kuruluşun Öyküsü  115
Sağa İten Dengeler  127
Dördüncü Bölüm
TÜRKİYE MODELİ 1908-1940  139
Kısa Bir Ön Bilgilenme  141
Türkiye’de İlk Birikim Dönemi  147
Yükseliş ve Düşüş  161
Beşinci Bölüm
BİR SÜRECİN ANATOMİSİ  171
Genel Tanıtım  173
Batı Avrupa ve İnsan  177
Tarih ve İnsan  189
Bizim İnsanımız  193
BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
Kimi yazarlar “önsöz”lerine büyük önem verirler. Sonraki 
sayfalarda boğulup gitmesinden, belki de okuyucu tara- 
fmdan  yeterince  kavranılamamasmdan  korkulan  mesaj,  en 
yalm biçimiyle bu “önsöz”lerde sunulmaya çalışılır. “Önsöz” 
bu yanı ile gerçekte, eklenebilecek son sözlerin dile getirildiği 
bir kürsü olur.
İletmeye çalışacaklarımın, ilerideki sayfalarda boğulup dibe 
oturmasından doğrusu kuşkulu değilim. Ama gene de önsöze 
önem veriyorum. Her müşteri, yemek yediği lokantanın mut
fağını merak edebilir. Özenli ve düzenli mi, temiz, sağlık kural
larına uygun mu diye. İşte önsözler de, kimi durumlarda, mut
fağı genel denetime açma işlevi görürler. Ben de, kendi hesabı
ma, kendi mutfağımın hesabını okuyucuya dürüstlükle verebile
ceğim yer olarak görüyorum önsözü.
Tarihçi Carr’ın, bana oldukça yerinde ve öğretici gelen bir 
yaklaşımı var. Carr’a göre, okuma, araştırma ve bilgi toplama 
süreci bir “girdi” ise yazı da bir “çıktı” olarak değerlendirile
bilir. Ama bu iki süreci eş zamanlı değil de “çıktı”nm ancak çok 
uzun süren bir “girdi” aşamasını izleyebildiği iki ayrı süreç ola
rak görmek yanlıştır. Devam ediyor Carr; “Yazma, okumaya 
kılavuzluk eder, onu yönetir, verimli kılar; yazdıkça neyi ara
dığımı daha iyi bilir, bulduğumun anlamını ve konuyla ilişkisi
ni daha iyi kavrarım.”
Carr’ın bu yaklaşımını, katıldığım için aktarıyorum. Bu nok
tada “mutfak”taki düşünceyi ya da hedefi de çok açık biçimde 
dile getiriyorum: Türkiye’de sol düşünce, artık bir olgunlaşma 
süreci yaşamalıdır. Önceki deneyim ve birikimlerin, bir olgun
laşma  süreci  açısından  yeterli  sayılıp  sayılamayacağını  hiç
tartışmayacağım. Çünkü, olgunlaşma sürecini, asgari bir biri
kimin varlığmı kabul edersek, yaşanması için öznel çabalara da 
gerek duyuran  bir vazgeçilmezlik  olarak değerlendiriyorum. 
Başka deyişle, “girdi” ya da “veri” titizliğini, “çıktı” hedefini 
sürekli erteleyen bir tutkuya dönüştüren ürkeklikler aşılmalıdır 
diyorum. Türkiye’de sol düşüncenin yaşaması gereken olgun
laşma sürecini de, bir yanıyla, “çıktı”larm varlığına ve tartışıl
masına bağlıyorum, söylediklerimin gerekçesini kısaca özetle
yebilirim: Türkiye’de demokrat görevlerin ve demokrat kesim
lerin varlığı, sosyalist düşüncenin gelişip olgunlaşması süreci
nin karşısında, sürekli “geri çağıncı” işlev görüyor. Olgunlaş
mamış düşünce, demokrat görevlerin ve kesimlerin varlığı ile 
bunların getirdiği pratik görevler yüzünden, sürekli olarak kendi 
geçmişine, çok gerilerde bırakması gereken demokrat aşamaya 
dönüyor. Ve orada kalıyor. Yaklaşık 10 yıl önce. Yürüyüş der
gisinde dile getirmeye çalıştım:  1961-71 dönemi, Türkiye’de, 
demokratlann sosyalistleşmesi dönemi oldu. Buradan  1980’e 
uzanan dönem ise, bu kez “sosyalistlerin demokratlaşması” sü
reci olarak tanımlandı. Geri dönüş, bugün de sürüyor. Türki
ye’de sosyalizm, yaklaşık  15 yıldır, sosyalistlerin demokrat
laştığı bir süreç yaşıyor.
Aşılması gereken eşik olarak, bunu görüyorum. Bu eşiğin 
aşılmasında ise, bir tek dinamik tanımlayabiliyorum: Sosyalist 
düşüncenin ve kadroların, varolan nesnelliklerin de ötesinde, bir 
olgunlaşma sürecini mutlaka yaşamaları.,. Kısacası Türkiye so
lu,  demokrat  geçmişine  geri  dönme  yollarını  tıkayacak  bir 
birikimi yakalamalı, böyle bir olgunluğa ulaşmalıdır. Nihayet 
son halka: Bu süreçte, eldeki teorik mirasın tüm boyutlarıyla 
değerlendirilmesi,  bir  bakıma  bu  mirasın  temel  direklerinin 
sağlam bir yapı için yeniden biraraya getirilmesi büyük önem 
taşımaktadır.
Yukarıdaki çerçeve içerisinde, bu çalışma, bir bakıma “du-
8
rum saptaması” işlevi görebilir. Bundan sonra nereye? En çok 
nerelerde  boşluk  var?  “Çıktı”  değerlendirmeye  sunulduktan 
sonra hangi noktalar yetersiz bulundu? Bu tOr sorularm yanı- 
tımn hep birlikte, tartışılarak verilebileceğine inanıyorum.
Okunduğunda görülecek: Burada ne tek başına tarih anlatı
yor, ne de olgu naklediyorum. Hele, bilinmedik belgeler açık
ladığım hiç yok. Burada, tarihten, olgulardan ve kimi belgeler
den hareketle belli çözümlemeler yapmaya çalışıyorum. Az ön
ce değindiğim gibi, bir yapının sağlam biçimde kurulabilmesi 
için, geçmişten gelen hangi malzemelerin vazgeçilmez nitelik 
taşıdığım ortaya çıkarmaya çalışıyorum. İşte böyle bir “çık- 
tı”nm, Türkiye’de sol düşünce açısından daha farklı bir önem 
taşıdığına inanıyorum. Çünkü Türkiye solu bütüncü yaklaşım
dan, çözümlemeden, sentez arayışlanndan büyük ölçüde uzak 
kalmış, kendini daha çok kronolojiye, çeviriye ve nakilciliğe 
hapsetmiştir.
Oysa kanımca Türkiye’de sol düşüncenin bunları aşabilece
ği bir asgari birikim vardır. Hem nesnel, hem de öznel olarak. 
Yaşayanlar, hem kendileri birikmiş, hem de yaşayanlarda bir 
şeyler “biriktirmiş”tir. Önemli olan, bunlan şimdilik, gizlendik
leri sığınaklardan çıkartmak, açık açık tartışır konuma getir
mektir. Kendi adıma bunu yapmaya çalışıyorum. Başkalarından 
da umuyorum, bekliyorum.
Hep birlikte yapalım. Ama gene de belirli bir ihtiyatla. Çok 
yükselmeden, çok uçmadan. Evet, bir olgunlaşma süreci yaşa
malıyız; ama bir anlamda hepimiz tutsağız. Geçmişteki birikim- 
sizliklerin, teoriyi geç tanımanın getirdiği toylukların, hep ke
sintili  gelişen bir  sürecin yarattığı  umutsuzluklann  getirdiği 
esareti hissediyoruz. Mitoloji’ye göre mimar Daidalos ve oğlu 
İkarüs de esaret altında idiler. Sonra, kendi yaratıcılıkları ile 
esaretten kurtuldular. Usanmadan, balmumu ile yapışık kanatlar 
yaptılar, bunlarla uçup özgürlüklerine kavuştular. Ama iş bura
da bitmedi, ikarüs fazla uçtu, çok yükseldi. Güneşe yaklaştıkça.
balmumu kanatlar eridi; Ikarüs uçamadı artık, düştü öldü...
Sol düşüncede, esaret kadar fazla uçmak da tehlikelidir. Bir 
büyük teorik mirasa ve onu izleyen pratiğe değinen, sıradan ol
mamasına özenilen bir çalışma, bir uçtaki esaret ile, öteki uçtaki 
“fazla uçma” arasındaki dengeyi iyi kurmalıdır. Çalışmanın bu 
alandaki başarısına, elbette okuyanlar karar verecek. Ama şimdi
den açıkça söylüyorum: Ne esarette kalmayı yeğleyenleri, yani 
“Ortodoks el kitapları bize yeter” diyenleri, ne de çok uçmaya 
meraklı olanları, yani salt Batılı ve yeni sol ağızlardan çıktığı için 
her cümleyi “derin” bulup “katkı” sayanlan gözetiyor bu çalışma. 
İki kesimin dışındakileri, gerçek almaşığı arayanları gözetiyoruz. 
En çok böylelerine karşı sorumluluk duyuyor. Nihayet, en çok da 
onların eleştiri ve değerlendirmelerini bekliyor.
Sırası geldi, söylemeliyim: Bu çalışmada, en genel deyimle 
“klasikler” dışında, görüşleri ve katkıları halen tartışmalı kimi 
sosyalistlere  de  göndermeler  yer  alıyor.  Althusser,  Lukacs, 
Trotsky birkaç örnek.  Türkiye solunun,  teorik bir çalışmada 
alıntı yapılan insan sayısı kadar “1st” yaratabilen hamlığı aştı
ğını  sanıyorum.  Bundan, herhangi bir ürküntü duymuyorum. 
Asıl vurgulamak istediğim şu; Sosyalist düşüncede, siyasal ola
rak en çok aşılmış ve pratik dışı kalmış olanlar, teorik çalış
malarda en rahat yaklaşılıp yararlanılabilenlerdir, öyle olma
lıdır. Örnek veriyorum: Katıksız troçkizm, siyasal olarak aşıl
mış, geride kalmış, bitmiştir. Ama bu, 1917’yi daha iyi anlama 
yolunda,  Trotsky’den  çok  daha nesnel  ölçüler  içinde  yarar- 
lanılabilmesi olanağını doğurur. Bu, tarihin ilginç bir ironisidir 
ve başka pek çok yerde de karşımıza çıkar. Bizde, Rauf Orbay, 
Fethi  Okyar, Çerkeş Ethem, Rıza Nur ve benzerleri,  siyasal 
olarak çoktan aşıldıkları için, ulusal kurtuluş hareketine onların 
da “nokta-i nazarlarını” dikkate alarak daha nesnel ve bilimsel 
bir çerçeveden yaklaşma olanağı doğmuştur. Galiplerin yazdığı 
tarih, kuşkusuz bir veridir.  Mağluplar ise galiplerin galibiyet
10