Table Of ContentBAZEN UZAKLAŞMAK GEREKİR
YAKINLAŞMAK İÇİN
SANKİ DÜNYA DEĞİL
GÜLENGÜL ANIL
Oğluma
“Çünkü dünyayı gezmek için yola çıkmış bir insanın, kendi hayallerini gerçek
görüntülerle karıştırmaması mümkün değildir. Seyyahlar okuyucularına yalan
söylemek, onları tuzağa düşürmekle suçlanırlar. Hayır, yalan söylemez onlar, sadece
etrafı bakışlarından çok düşünceleriyle seyrederler.”
Guy de Maupassant
Bazen uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için GÜLENGÜL ANIL
İLK SÖZ
Evim, içindekilerle beraber tümüyle yanmıştı ve ben, bavulumda henüz yası
tutulmamış bu travmayla yola çıkmıştım. Kendime yeni bir yaşam yeri aramaktaydım. Belki
de aradığım yer, bu uzak ülkede bir yer olacaktı. Bunu anlayabilmek için orada uzun kalıp
yaşamı denemek istedim.
Yeni Zelanda’dan yolladığım mektup ve fotoğraflarla heyecanlanan arkadaşlarım,
geziyi yazıp kitaplaştırmam konusunda beni yüreklendirdiler. Gördüklerimi öğrendiklerimi
yaşadıklarımı paylaşmayı, gezinin sonuna doğru ben de iyice düşünür oldum. Hatta Güney
Ada’da bir gün zihnimde beliren, “burası sanki dünya değil” cümlesiyle, kitabı yazacağımı
hissettim.
Doğal güzelliklerini, önceden gördüğüm fotoğraflardan ve filmlerden aşağı yukarı
biliyordum ama ülkedeki olumlu genel havayı ve benim üzerimdeki hızlı dönüşüm etkisini
orada yaşarken fark ettim. İşte o zaman başladım, kendi ülkemle ya da dünyanın gezip
dolaşmış olduğum başka bölgeleriyle karşılaştırmalar yapmaya.
Böyle bir kültürü nasıl kurabilmişlerdi? Tarihleri yok denecek kadar kısaydı. Farklı
zamanlarda farklı yerlerden gelip beraber yaşamayı beceren bu ülkenin insanlarını merak
etmeye başladım. Bütün dünya tektip olmuşken nasıl olup da kendilerini bu aynılaşma
kültüründen koruyabilmişlerdi? İçime umut dolduran bu pozitif kültür, yararlanabileceğimiz
bir referans olamaz mıydı? Bunu ummak safdillik miydi bilmiyorum, ama vizem bittiğinde
geri dönerken yanımda ülkenin geçmişini öğrenmek için edindiğim kitaplar vardı.
Öteki olarak tanımlananlarla birlikte kurabildikleri yaşamı anlamaya çalışırken, aidiyet
duygumu yitirdiğimi düşündüğüm kendi ülkemle ve ülkemdeki ötekilerle yüzleştim. “Öteki”
dediklerimi ne kadar tanıyordum, onları tanımak için bir çaba içine girmiş miydim ve onlara
ne kadar tahammül gösteriyordum?
Yeni Zelanda’yı yazacağım yerde, kendimi bu konularda çıkmış kitapları sipariş eder
ve içine gömülüp okurken buldum.
Ülkemden uzaklaşmanın, beni ülkeme yakınlaştırmasının ironisini yaşıyordum.
Kendimle yüzleşmemi ve ülkemin derinlerine kök salmış, hepimizden el vermemizi
isteyen, hatta bunu şiddetle dayatan sorunun içine dalmamı sağlayan Yeni Zelanda gezim, bu
anlamda benim için tarifi mümkün olmayan bir önem taşıyor.
İçine gömülüp okuduğum kitaplardan “Çivisi Çıkmış Dünya”da Amin Maalouf şöyle
yazmış:
“Ülkelerimizde, kentlerimizde, mahallelerimizde olduğu gibi bütün dünyada da iç
barışı korumak istiyorsak, insanlar arasındaki çeşitliliğin, şiddete yol açan gerilimlerden çok,
uyumlu bir birlikteliğe dönmesini arzuluyorsak, ‘ötekiler’i şöyle böyle, yüzeysel, üstünkörü
biçimde değil, iyice, yakından, hatta özel yaşamlarına kadar tanımamız gerek. Bu da ancak
onların kültürlerini öğrenerek olur. Öncelikle de edebiyatlarını. Bir halkın özel yaşamı
edebiyatıdır. Tutkularını, özlemlerini, düşlerini, yoksunluklarını, inançlarını, çevresindeki
dünyaya bakışını, kendisini ve –buna biz de dâhil olmak üzere- başkalarını nasıl algıladığını
edebiyatla açığa vurur. Biz de dâhil olmak üzere diyorum, çünkü ‘ötekiler’den söz ederken,
$4
Bazen uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için GÜLENGÜL ANIL
kim olursak olalım, nerede olursak olalım, bizlerin de ötekiler için ‘ötekiler’ olduğumuzu
unutmamamız gerekiyor.”1
Yeni Zelanda’dan aldığım bir kartın üzerinde Hintli bir çocuğun çok güzel sürmeli
gözlerinin fotoğrafı var. Fotoğrafın üzerine de Marcel Proust’dan bir söz eklenmiş:
“Gerçek keşif yolculuğu, yeni topraklar bulmayı değil, yeni gözlerle bakabilmeyi
içerir.”2
Bir ülke gördüm, bakışım değişti.
Umarım yazarken, farkındalıklarımı sizlere de geçirmenin yolunu bulabilirim.
Eski Karakaya, Gümüşlük
Temmuz 2011
1 Çivisi Çıkmış Dünya, Amin Maalouf, YKY 2009, S: 143
2 “The real voyage of discovery consists not in seeking new landscapes, but in having new eyes”, Marcel Proust
$5
Bazen uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için GÜLENGÜL ANIL
BAŞVURU
“Bazen uzaklaşmak gerekir, yakınlaşmak için”
Tebriz-i Şems
“Sevgili Kay,
(…)
Haziran’dan beri gezgin yaşıyorum. Yıllardır gitmeyi hayal ettiğim ülkeye gidebilmem
için nihayet hem para hem de bol zaman bir araya geldi ve el değmemiş doğasına hayran
olduğum, ormanlarında yürümek istediğim ülkeye, sizin ülkenize gelebildim.
Uzun zamandır kendi ülkemde mutsuzum. Aidiyet duygumu yitirdim. İçinde yetiştiğim
kültüre ait olmadığımı hissetmeye başladım. Okuduğum haberler beni şok eder hale geldi.
Dünyanın en hareketli ve sorunlu bölgesinde yaşamak yorucu olmaya başladı. Sanki bütün
aklını yitirmişlerin oyun yeri olan Ortadoğu’da yaşayanlar olarak, ısınan suda giderek
kaynıyor, ama aynı kurbağa öyküsünde olduğu gibi suyun ısındığını fark edemiyorduk.
Ülkenizde gezerken ilk bir ayda bedenimdeki kasılmalar yok oldu, ikinci ayda stresli
günlük yaşamı tamamen ardımda bıraktım. Fark ettim ki, dünyanın bu ucu, geri kalan
kısmının delirmiş insanlarından uzak, başka bir kültür geliştirebilmiş.
On beş yıldır turizm sektöründe çalışıyorum. Zaman baskısı, organizasyon zorlukları,
eleman kalitesizliğiyle boğuşup durdum. Ülkenizde turizmin işletilişi beni çok etkiledi. Az ama
kaliteli insanla ne kadar güzel hizmet verildiğini gördüm. Hiçbir tur operatörü stres enerjisi
yaymıyor, her şey tam zamanında gerçekleşiyordu. Ülkenizin pozitif yüklü enerjisi bana da
bulaştı. Hayatımda ilk defa huzuru yakaladım diyebilirim.
(…)
Bütün bunları bir mektupla anlatmak istedim. Doldurduğum formun kuruluğu, kendimi
size yeterince tanıtamayacağım kaygısı yarattı bende. Hakkımda biraz fikir verebileyim ve
neden bu ülkede yaşamak istediğimi hislerimle anlatayım istedim.
(…)
Bu yazdıklarımı okuyunca beni nerede görüyorsunuz? Ülkenizde yaşama başvurusu
yapmak için şansım var mı?”
3 Şubat 2010
Geri dönmeme dört hafta kala, göçmenlik işlemleri konusunda uzman şirketin
formunu, yukarıya bir bölümünü alıntıladığım mektupla birlikte şirkete e-postalamıştım.
Yangın, belki de burada yaşamam için bir fırsattı. Yeni bir yerde yeni bir hayata
başlama fırsatı… Dünyanın diğer ucundaki, her şeyden uzak bu ülkede…
***
$6
Bazen uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için GÜLENGÜL ANIL
Geziye hazırlanırken bedenime, yaşadığım travmanın izleri yerleşmeye başlamıştı.
Boyun ve sırt kaslarım kasılıp seğiriyor, bacaklarım istem dışı hareketler yapıyor, gözlerime
zamanlı zamansız yaşlar doluyordu.
Gittiğim psikiyatra göre, yaşadığım büyük kaybın yasını tutmayı ihmal etmiştim.
Bedenimde olanlar bu yüzdendi. Yası yaşamak için kendime izin vermeliydim.
Dünyanın diğer ucunda iki adadan oluşan bu küçük ülkeye yasımı yaşamaya gittim.
Tüm kırılganlığımla…
***
Yolculuktan günler önce heyecanla, Yeni Zelanda üzerine aldığım kitapları okumaya
başladım. Öyle ki, geziyi kitaplarda, internetteki görüntülerde yaşamaya başladım önce.
Ülkenin pek çok noktasına gitmiş, ormanlarında yürümüş, manzaralarını izlemiş gibi oldum.
Mekânların isimleri o kadar karmaşık ve değişik geliyordu ki ezberlemekte zorlanıyordum.
İngilizce konuşulan bir ülkenin ne demeye böyle isimler seçtiğini anlayamıyordum. Meğer o
topraklara ilk ulaşan halkın koyduğu isimlermiş o benim dilimi döndüremediklerim. Sonradan
gelenler daha sonra çoğunluk olup güçlü konuma geçmişler ama isimleri, azınlığa saygıdan
değiştirmemişler.
Maoriler 1300’lerde, Avrupalılardan tam 450 yıl önce Pasifik’te Polinezya diye
bilinen adalar topluluğundan, nedeni hâlâ bilinmeyen bir olgu neticesinde ayrılmışlar. Ve
“waka” dedikleri uzun kanolarla kürek çekerek, binlerce mil kat edip bu güzelim toprağı
keşfederek yerleşmişler. Bilim insanları böylesine uzun yolun kat edilmesini sağlayan deniz,
hava ve rüzgâr koşullarının nasıl olup da denk düştüğüne şaşırıyorlarmış. Bunu okuduğum
tarihçi Michael King’in kitabında; “topraksız insanları bekleyen insansız topraklar” 3 cümlesi
beni çok etkiledi. Ben de nicedir, “kendimi ait hissettiğim toprak kalmadı” duygusunu
taşımıyor muydum? Demek ki Maori’den 450 yıl sonra Avrupalı (Pakeha) gelmiş, ondan 250
yıl sonra da ben gelmiştim bu topraklara!
3 “A land without people waited for a people without land.” Michael King, The Penguin History of New
Zealand, Penguin Books 2003, S:23
$7
Bazen uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için GÜLENGÜL ANIL
KUZEY ADA
SALİMEN VARDIM
Abu Dabi ve Sidney aktarmalarıyla epey saat sonra, ülkenin en kalabalık şehri
Auckland’a ulaştım. Sadece iki gece kalacağım evi internet üzerinden bulmuş, şehrin merkeze
köprüyle bağlantılı North Cote Point isimli sakin bir yakasında seçmiştim. Yanımda
getiremediğim ama gezim boyunca bana gerekecek olanları almak için bu kalabalık şehirde
bir süre kalmaya ihtiyacım vardı. Örneğin yürüyüş botları getirirsem karantinaya alınacağını
bildiren konsolosluk uyarı listesinden sonra, formalitelerle zaman kaybetmek yerine alışverişi
YZ’den4 yapmak daha akıllıca gelmişti.
Kaldığım ev, deniz kenarındaydı ama denize merdivenle inilen yüksekçe bir yamaçta
yer alıyordu. Kır çiçekleriyle bezenmiş setler halindeki bahçede, ev sahibinin kendi inşa ettiği
sevimli bir Hobbit kulübesi’ vardı. ‘Yüzüklerin Efendisi’ filminin YZ’de çekilmiş olmasının,
halkın hayatına getirdiği yansımalara gezimin çeşitli duraklarında tanık olacaktım.
Odama yerleşip ev sahibiyle sohbet ettim bir süre. Sonra, karşı kıyıda 328 metrelik
meşhur kulesi ve gökdelenleriyle gözüken modern şehrin fotoğraflarını çekip gezimi merak
eden arkadaşlarımla aileme gönderdim. “Salimen vardım” mesajıma eşlik eden fotoğraflarda
ilginç bir şey gördüklerini paylaştılar benimle: Ülkede farklı bir ışık hissetmişlerdi. Bu farklı
ışığı gezim boyunca nefesim kesilircesine her yerde gördüm. Havasında sanayinin yarattığı
bir kirlilik olmadığı için miydi bu, yoksa güney yarımkürenin bu köşesi, bulunduğu açıya
göre güneşten böylesi güzel farklı bir ışık mı alıyordu bilmiyorum.
Aslında güney yarımküreye dair hiçbir şey bilmiyormuşum. Ne çocukluğumda ne de
yetişkinliğimde ansiklopedik bilgi merakım olmuştu. Hani şu; dünyanın iki manyetik
kutbunun farklı çekim gücü olması nedeniyle, musluktan akan suyun gider borusunda
oluşturduğu girdap birbirinden farklı olur, biri sağa diğeri sola doğru boşalır gider, bilgisi gibi
lüzumsuz bilgilerle kafamı doldurmamışım.
Belki suyun gittiği taraf çok önemli değildi; ama ayın büyüyüp küçülme durumlarının
ters olması meğer benim için ne kadar önemliymiş. Çünkü uzun yıllar yaşadığım kırsalda,
cadde ve sokak ışıklandırmalarının olmaması, mehtapla yıldızları rahat rahat takibe almamı
sağlamıştı. Yeni ayda mıyız, dolunaya mı gidiyoruz yoksa küçülme zamanlarında mıyız
bakınca bilirdim. Doğa döngülerini belirleyen işaretlerden biri de bunlardır çünkü. Yeni bir
şey dikilecekse, yeni bir işe başlanacaksa bunun, ayın büyüme günlerinde olmasını seçermiş
atalarımız.
Buraya geldikten sonra, sakin bir yerde kalmaya başlar başlamaz ilk fırsatta kafamı
kaldırıp gökyüzüne baktığım bir gece, hayretler içinde kaldım. Hem yıldızlar bildiğim
düzende değildi hem de ay döngüsünü şaşırmıştı!
4 Bundan böyle Yeni Zelanda metnin büyük bölümünde kısaltılarak YZ olarak geçecektir.
$8
Bazen uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için GÜLENGÜL ANIL
Farklılıklardan bahsederken, en komik fark olarak atlas’ın kapağını söylemeden
geçersem eksik bırakmış olurum. Bu ülkede satılan atlasların kapaklarında Okyanusya çizimi
var. Kocaman bir okyanusun içinde Yeni Zelanda haritası, sol üst köşede de Avustralya. Atlası
da nerede gördün diye bir soru oluştuysa eğer, kaldığım evlerin sahipleri Türkiye’de tam
olarak nerede yaşadığımı merak ettiklerinde, hemen evlerindeki atlası kapıp geliyorlardı da
oradan biliyorum. Şimdi yazarken düşünüyorum, muhtemelen her ülkede basılan atlasın
kapağında o ülkenin göbekte yer aldığı bir konumlandırma vardır değil mi? Dünyaya kendi
durduğumuz yerden bakmak denilen şey de bu olsa gerek. Aslında bunda şaşacak pek de bir
şey yokmuş! Dedim ya, ben öyle her konuda bilgi sahibi olanlardan sayılmam.
AKDENİZ İKLİMLİ BİR ADA
Auckland’dan cep telefonuma kontürlü kart, küresel konumlandırma aletine5 de Yeni
Zelanda haritalarının yüklü olduğu hafıza kartı gibi iki tane, sonradan çok işime yarayacak
teknolojik yardım satın aldım.
Telefon kartıyla, cep telefonumdan e-postalarıma ulaşabildim. Böylece internet için
kapı kapı gezmek dert olmaktan çıktı. Çünkü sonradan fark ettim ki internet-kafeler bizdeki
kadar yaygın değildi. Kaldığım evlerde eğer ev sahibi de evde yaşıyorsa, ancak kablolu
bağlantılar bulabiliyordum. Bu da her istediğim yerden, mesela odamdan mail alıp
yollayamamak demekti. Türkiye’de epeyden beri evlerimizde kablosuz modemler kullanmaya
başlamıştık ama YZ’de son modaya uymak, yaşamın bir derdi değildi. Bunu da yaşadıkça
görecektim.
İndirimde olan çok güzel bir yürüyüş botu buldum doğa sporları dükkânından. Burada
bu dükkânlardan gani gani var, çünkü Yeni Zelandalının neredeyse bütün etkinlikleri doğada
gerçekleşiyor. Akşam işten çıkan kendini yelkene, yürüyüşe, sörfe, kanoya, bisiklete,
motosiklete, balık tutmaya, kampa, pikniğe atıyor. Dünyanın bu konudaki belli başlı markaları
da Auckland’da birkaç katlı mağazalar açmışlar. İçlerindeki malzemelerin haddi hesabı yok.
Kendimi o mağazalarda kaybetmeden; botumu, su mataramı alıp büyük şehirden kaçarcasına
feribotla kırk dakikalık mesafedeki Waiheke adasına geçtim. Bu adada kalacağım iki evi de
Türkiye’den ayarlamıştım. Yarımküre, iklim ve saat farklarını ilk on iki günde rayına
oturturum herhalde diye düşünüp on iki günün konaklamasını önceden halletmeyi seçmiş,
sonrasını akışa bırakmıştım.
İlk evimi burada çok yaygın olan ‘plaj evlerinden’6 biri olarak seçmiştim. Çünkü
kumsalda bir evde daha önce hiç yaşamamıştım. Yeni yaşam, yaşanmamışlıkların
deneylendiği seçimlerle dolacaktı bundan böyle.
Waiheke adasını seçme nedenimse, hem Auckland’dan çok kısa bir yolculukla ulaşılan
Hauraki isimli oldukça korunaklı bir körfezde olması hem de ilginç bir şekilde Akdeniz
iklimine sahip olmasıydı sanırım. Eğer böyle küçük bir noktada, ülkenin genelinden farklı bir
iklim varsa, buna mikro klima deniyormuş.
5 GPS
6 Bach: bu kelimenin -her ne kadar telaffuzu farklı da olsa- Galce’den geldiğini düşünüyorlar. Galce’de küçük
anlamına geliyormuş. Orta sınıf YZ’lilerin 1950’lerde başlayan geleneksel tatil anlayışının önemli bir sembolü,
bir yaşam tarzı: Mütevazi, küçük tatil evleri, plaj evleri… Günümüzde hiç de mütevazi sayılamayacak
modellerini gördüm.
$9
Bazen uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için GÜLENGÜL ANIL
Ada; sanatçıların yerleştiği, kültürel etkinliklerin bol olduğu, hafta sonları şehirden
kaçanların kendini doğaya attığı bir yer olarak tanıtılıyordu. Ben de bu noktayla, doğaya adım
adım yaklaşmayı seçmiştim böylece.
Feribottan inince bindiğim taksinin şoförüne Oneroa plajında 30 numaralı eve
gideceğimi söyledim. Fazla uzun olmayan yol boyunca sohbet ede ede eve vardık. İnternete
koydukları fotoğraflar pek küçük olduğu için evin nasıl olduğunu tam anlayamamıştım.
Meğer harikaymış. Ülkedeki binaların büyük çoğunluğu gibi tek katlı ve ahşaptı. Ev sahibi
beni kimsenin karşılamayacağını önceden bildirmişti. Anahtarı nerede bulacağımı da
yazmıştı. Talimatları uygulayıp binaya girdiğimde kendi evime girsem aynı duyguyu
hissedebileceğimi düşündüm. Ev benim olsa benzer şekilde dayayıp döşerdim eminim. Planı
da çok hoştu. Beyaza boyalı ahşaplar mekânı olduğundan da geniş gösteriyordu. Sadece taban
ahşabının cilası koyu renkti. Salonun iki
yanında, birer yatak odası vardı. Bu odalardan
Banyoda çamaşır makinesinin üzerindeki
ve salondan kış bahçesi denilen büyükçe, camlı
deterjan poşeti hemen dikkatimi çekti.
Poşetin üzerinde; içeriğinde fosfat olmadığı bir mekâna geçiliyordu. Kış bahçesi de
belirtiliyordu. Çünkü fosfatın çevreye zarar katlanarak açılan büyük cam kapılarıyla geniş
verdiğini tespit etmişler. Yabani otlarla
ahşap bir verandaya açılıyordu. Havanın çeşitli
yosunların aşırı hızlı büyümelerine neden
durumları düşünülerek dıştan içe; güneşte
olup, nehir ve göllerde su akışını yavaşlatan,
tembelleştiren etkisiyle, sudaki doğal yaşam verandada, sabah serinliğinde kış bahçesinde,
için tehlike arz ediyormuş. Tamamen çevreci gece serinliğinde de salonda oturma imkânı
bir ürün olan deterjan, bakterilerle kolayca
vardı.
ayrışabilen basit mineral tuzlarla sabunun
Hayatımda bu kadar çabuk değişebilen bir
bileşimiymiş.
Bu ülkede çevre bilinci çok yüksekti. Bunu havayla hiç karşılaşmamıştım. Duruma hemen
size yeri geldikçe ilginç örnekleriyle uyum sağlayıp sırt çantama her türlü havaya
anlatacağım. Vize alırken pasaportumun
göre giysi ve aksesuar koymadan dışarı
arasında yolladıkları kocaman karantina
çıkmamayı öğrendim. Gelmeden önce iklime
listesinde; “ülkemizin doğasını korumak için
çok dikkat ediyoruz, bu yüzden de dair okuduklarım, ülkenin ılıman bir kuşakta
listedekilerden yanınızda getirdiklerinizi olduğunu yazıyordu. On üç ile yirmi üç derece
karantinaya alıp temizliyoruz” diye
arasında değişen sıcaklıktan bahsedildiği için
yazmışlardı. Beni ilgilendiren en önemli şey
tam bana göre diye düşünmüştüm. Ancak
yürüyüş botları olduğu için yanımda
getirmemeye karar vermiştim. Botların küresel değişimler buradaki genel geçerlilikleri
altından gelebilecek bir bakterinin kendi de alt üst etmişti anlaşılan.
ormanlarına zarar verebileceğini
Eve girişte, sol girintiye açık mutfak, sağa
düşünüyorlardı. Daha sonra orman
da banyo yerleştirilmişti.
yürüyüşlerimde, bunu izah eden levhalarla
karşılaştım zaten. Evin verandasının önünde dar bir yol
vardı. Hemen sonra, şerit şeklinde çimenlik bir
alan, arkasından da kumsal başlıyordu. Binanın
az çaprazında büyükçe bir ağaç vardı, çimenlik
alanda. Altında da piknik masası. Ağaç meşe gibi heybetli duruyordu ama yaprakları meşeye
benzemiyordu.
Ev sahibi, arka bahçedeki garajdan kanoyu7 alıp gezebileceğimi söylediği için, daha
gelmeden önce kanoyla gezme fantezileri kurmuş, komşu koylara kadar uzanmıştım
hayalimde. Ama ilkbaharın bu son ayında henüz denize girme ihtiyacı yaratacak bir sıcaklık
yoktu havada. Eminim okyanus da ısınmamıştı. Kanodan soğuk suya devrilme ihtimalinin
7 Kayak = Kano
$10
Description:topraklara ilk ulaşan halkın koyduğu isimlermiş o benim dilimi döndüremediklerim. Sonradan gelenler daha sonra çoğunluk olup güçlü konuma geçmişler ama .. Diğeriyse; “Kauri'mizi koruyalım” sloganının altında Kauri için son derece önemli olan bir hastalığın toprak ve çamu