Table Of ContentNADOLU
RKEOLOJİSİ
Prof. Dr. Veli SEVİN
Başlangıçtan Persler'e Kadar
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Prof. Dr. Veli SEVİN
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Öğretim Üyesi
ÜÇÜNCÜ BASIM .............................. •
D 0 R
YRYlIllflRI
İSTANBUL - 2003
DER YAYINEVİ
Molla Fenari Sokak,
Der Han 40-42,
34410 Cağaloğlu - İSTANBUL
Tel: (0212) 527 01 65 - (0212) 511 51 90
Belgegeçer: (0212) 511 47 76
www.deryayinevi.com
e-posta:[email protected]
•
YAYIN NO: 215
•
Basım:
Önsöz Basım-Yayıncılık,
Topkapı-İSTANBUL. '
•
ISBN 975-353-138-4
© DER YAYINLARI - 2003
Copyright © Bu kitabın, Türkiye'de yayın hakları Der
Yayınevi'ne aittir. Her hakkı saklıdır. Yayınevimizden
yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı
yapılamaz. Hiçbir şekilde kopya edilemez, fotokopi,
faksimile veya başka bir şekilde çoğaltılamaz ve
yayınlanamaz.
içindekiler
ÜÇÜNCÜ BASKIYA BAŞLARKEN.......................VII
İKİNCİ BASKIYA BAŞLARKEN..........................VIII
BAŞLARKEN.................................................................IX
GİRİŞ....................................................................................1
PALEOLİTİK ÇAĞ: Mağaralar ve Avcılar................7
MESOLİTİK ÇAĞ: Ara Taş Dönemi........................14
NEOLİTİK ÇAĞ: Köyler ve Köylüler.......................18
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ................................21
Erken Neolitik Çağ...................................................48
Geç Neolitik Çağ.......................................................67
KALKOLİTİK ÇAĞ: Örgütlenen Köyler................78
Erken Kalkolitik Çağ................................................79
Geç Kalkolitik Çağ..................................................101
İLK TUNÇ ÇAĞI: Kaleler ve Beyler ......................116
ORTA TUNÇ ÇAĞI: Persler ve Tüccarlar..............151
SON TUNÇ ÇAĞI: Hitit İmparatorluğu.................174
DEMİR ÇAĞI: Anadolu Devletleri..........................194
Geç Hitit Beylikleri.................................................195
Urartu Krallığı..........................................................201
Phryg Krallığı..........................................................239
Lydia Krallığı..........................................................266
SEÇİLMİŞ TÜRKÇE BİBLİYOGRAFYA.............289
ANADOLU'DAKİ BAŞLICA KAZILAR..............293
SÖZLÜK.........................................................................303
VII
ÜÇÜNCÜ BASKIYA
BAŞLARKEN
Bugün üzerinde Türkiye Cumhuriyeti'nin ku
rulu olduğu Anadolu yarımadası, konumu gereği
dünyadaki gelişmelerden çabuk etkileniyor, bazen
olumlu, bazen de olumsuz. Birlikte yaşıyoruz ve
görüyoruz olup bitenleri bir bir. Bu hep böyle sürüp
gitti bu topraklarda binlerce yıldan beri; sıkıntılı,
bunalımlı günler yaşadı insanları çoğu kez. Bazen de
huzuru, mutluluğu gördüler kuşkusuz. Farklı etnik
kökene dayanan yüzlerce halk vardı yan yana. Ama
yine de büyük devletler kurabildiler, görkemli uy
garlıkları paylaşabildiler birbirleriyle el ele. Anadolu
uygarlıkları böyle bir başarının, böyle bir sabrın ve
böyle bir birlikteliğin ürünüdür.
Elinizdeki, üçüncü basımı yapılmakta olan ki
tap bu gelişmelerin, eski Anadolu insanlarının kısa
bir öyküsüdür. Onları tanıdıkça daha çok sevecek,
sevdikçe de daha çok tanımak isteyeceksiniz.
Türkiye'de eski Anadolu insanını öğrenmeye
yönelik çalışmalar yapılıyor her yıl, kazmalar, çapa
lar, kürekler, malalar ve fırçalar aralıyor geçmişin
gizemini yavaş yavaş. Bu yüzden de eskiyor yazılan
lar....
Van 2002
VIII
İKİNCİ BASKIYA
BAŞLARKEN
Anadolu Arkeolojisi kitabının ikinci baskısı
genişletilerek yapılıyor. Çünkü yarımadanın on bin
lerce yıllık geçmişine açılan kapının kanatları her yıl
bilimsel kazılarla biraz daha aralanıyor. Bilgiler
giderek anıyor. Ancak yine de Anadolu uygarlıkları
kapalı kutu olma özelliğini hala korumaktadır. Yeni
kuşaklann daha modern yöntemlerle bu alana yö
nelmesi bu bilmecenin çözümünü hızlandıracaktır.
Elinizdeki kitap bu sürece olumlu bir katkıda
bulunabilirse ne mutlu.
Van 1999
BAŞLARKEN
Türkiye çoğu kez büyük bir açık hava müzesi
olarak tanımlanır. Bu doğru bir yakıştırmadır. Çün
kü bu bereketli topraklarda insanoğlu yüz binlerce
yıldır yaşar gider, kah büyük devletlere ve uygarlık
lara parlak imzalar atarak, kah silik ve solgun bir iz
bırakarak. Onları kimi zaman Kaniş'in dar sokakla
rında, kimi zaman Ephesos'un mermer caddelerinde,
kimi zaman Urartu'nun yalçın kayalıklarında, kimi
zaman da Süleymaniye'nin kubbeleri altında bulabi
lirsiniz hala. Binlerce yıldır gelip geçmiş, parlayıp
sönmüş olan bu uluslar rengarenk Anadolu
mozayiğinin taşlarıdır. Bu mozayik ne doğuya, ne
batıya tıpa tıp benzeyen ve ne de onlardan tümüyle
farklı, olabildiğince özgün bir kültürel sentezin ürü
nüdür, sıcak ve insana yakın, Anadolu sentezi....
Elinizdeki kitap mozayiğin en eski, en tozlu
taşlarını, eski Anadolu uygarlıklarını tanıtmak, sev
dirmek amacıyla kaleme alınmıştır. Tozlu taşlar
ışıyıp parladıkça mozayik daha da güzelleşip uyumlu
bir hale gelecek; Anadolu'da yaşamanın keyfine
varılacaktır.
Kitabın hazırlanması sırasında Nevali Çori ta
pmağına ilişkin restitüsyonlan vererek yardımlarını
esirgemeyen Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü
Prof. Dr. Harald Hauptmann'a teşekkürlerim son
suzdur.
Tarabya 1996
giriş
İnsanoğlu bugün içinde yaşadığı kentleri,
her gün girip çıktığı, ömrünün geçtiği evleri hiç
yadırgamaz. Sanki bildim bilesi vardır bunlar
insanın yaşamında, sanki insanoğlu gözünü
daima bir çatı altında açmıştır dünyaya. Hep
böyle sanılır, hep böyle düşünülür nedense.
Oysa çok değil, atalarımız ilk konut ve köyleri
ni daha 10 bin yıl kadar önce kurmaya başla
mışlardı, yüz binlerce yıl mağara köşelerinde
barınmaya çalıştıktan sonra. Bu 10 bin yılda da,
birkaç hanelik köylerden milyonluk kentlere,
yarı yarıya yer altına kurulmuş kulübelerden
gökdelenlere doğru geliştirdi uygarlığını hiç
duraksamadan.
Asya ile Avrupa arasında adeta bir köprü
görevi üstlenen Anadolu yarımadası, engebeli
topografık yapısına karşın, konumu, elverişli
coğrafi özellikleri ve zengin doğal kaynakları
yüzünden tüm bu gelişmelere tanık oldu. Ayrı
ayrı köşelerinde yaşayan, çoğu kez birbirinden
habersiz toplumların farklı gelişim süreçleri
geçirmelerine olanak sağladı, barınak oldu. Bu
yüzden Anadolu uygarlıkları, yarımadanın in
sanoğluna sunduğu olanakların bir sonucudur.
Eğer bu, tek düzelikten uzak, çok renkli bir
uygarlıksa bunu yine ona borçluyuz.
Anadolu'yu bölgesel uygarlıklar ülkesi ola
rak tanımlamak da olasıdır. Sözgelimi Çukuro
2 Giriş
va Konya Ovası'ndan, Göller Bölgesi İzmir yö
resinden, Marmara Bölgesi Malatya-Elazığ çev
resinden, Doğu Anadolu da Güneydoğu Ana
dolu'dan oldukça farklıdır bu eski zamanlarda.
Ulaşım olanakları kıt, dağlarsa geçit vermez bu
diyarda. Anadolu mozayiğinin taşları birer bi
rer ışıldarlar adeta, her biri kendi köşesinde.
Anadolu'nun uygarlık tarihi açısından ö-
nemi de bu çok renklilikten kaynaklanmakta
dır. Nitekim aşağıda görüleceği üzere, bu du
rum tarihinin hemen her döneminde karşımıza
çıkacaktır. Ancak bu denli uzun ve bölgesellikle
örgülü bir süreci anlatmak da pek kolay değil
dir. Özellikle farklı kültürlerin ortaya çıkış,
gelişim ve sona erişleri ile bunların birbirleriyle
ilişkilerini yalnızca çanak çömlekçilikteki kimi
farklılaşmalardan yola çıkılarak yapay sınırlar
ya da çağlar içinde ele almanın getirdiği sorun
lar önemli sıkıntılara yol açmaktadır. Sözgelimi
VI. bin yılın* ilk yarısı içinde çıkan ve boyalı
çanak çömlek kültürlerini ifade etmekte hala
kullanılan Kalkolitik terimi tümüyle yanlıştır.
Bu yapay dönemde ne madencilik ve ne de
çömlekçilikteki boya bezeme ilk kez ortaya
çıkmıştır; ancak elinizdeki kitapta genel olarak
benimsenmiş bu gibi terimleri değiştirerek yeni
bir karmaşa ortamı yaratmaktan da kaçınılmış
tır. Burada mümkün olduğunca karışık ayrın
tılardan uzak kalınarak, okuyucuya daha basit
anlaşılabilir bir tablo sunulmaya gayret edilmiş-
Günümüzden Önce (G.Ö)’ler dışında kitapta geçen
tüm tarihler M.Ö.'ye aittir.
Anadolu Arkeolojisi 3
tir. Çünkü temel amacımız Anadolu uygarlıkla
rının eskiliği ve renkliliğini gösterebilmek,
sonuçta da onları sevdirebilmek, benimsetebil-
mektir.
Bizdeki ilgisizliğe karşılık, uygarlıklar ül
kesi Anadolu Avrupalı gezginlerin dikkatini
çok erken yıllardan itibaren çekmişti. Bu tarih
XIX. yüzyılın başlarına değin uzanır. Osmanlı
Devleti'nin bu alandaki vurdum duymazlığı
onları bu topraklarda çok etkin kılmaktaydı.
Başkent İstanbul'dan fermanı kapan Avrupalı
müze ajanları yarımadanın dört bir yanına da
ğıldılar ellerinde kazmalarıyla çok geçmeden.
Önce yüzeyde bulunanlar derlendi bir bir. Sir
Charles Fellows 1838'de Ksanthos, 1857'de de
Bodrum'daki Mausoleion'dan taşıdı en göz alıcı
parçaları Londra'ya gemilerle. Onu 1869'da J.T.
Wood izledi Ephesos Artemisionu'nda ve di
ğerleri sonra. Birbiri ardına sürüp gitti yağma
ta ki Osman Hamdi Bey'e dek yarımadada.
Modern Türkiye arkeolojisinin temelleri i-
se Cumhuriyet Dönemi'nde atılır Atatürk tara
fından. O'nun 1931 yılında Konya'dan Başba
kan İsmet İnönü'ye çektiği: "Memleketimizin
hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde
yatmakta olan kadim (eski) medeniyet eserleri
nin ileride tarafımızdan meydana çıkarılarak
ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen
devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap
bir hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları
için müze müdürlüklerine ve hafriyat (kazı)
işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehas