Table Of ContentImmanuel Wallerstein Amerikan
Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir
Dünyada ABD
Immanuel Wallerstein 1930 yılında New York'ta doğdu. Co-
lumbia Üniversitesi'nden 1951 yılında lisans, 1959 yılında
doktora diploması aldı ve aynı üniversitenin Sosyoloji Bölü-
mü'nde öğretim üyesi oldu. 1955-1970 döneminde başlıca
araştırma alanı Afrika'ydı. 1961'de Africa: the Politics of In-
dependence adlı çalışması, 1967'de ise Africa: the Politics of
Unity adlı çalışması yayımlandı. 1968 yılında Columbia Üni-
versitesi'ndeki reform hareketine etkin bir biçimde katıldı. 1971
yılında Montreal'de McGill Üniversitesi'nde görev aldı.
1976'dan itibaren Binghamton'daki New York Eyalet Üniver-
sitesi'nde sosyoloji profesörlüğü yaptı ve Fernand Braudel
Ekonomi, Tarihsel Sistemler ve Uygarlık Araştırmaları Merke-
zi'nin müdürlüğünü üstlendi. Temel yapıtı niteliğindeki üç ciltlik
The Modern World-System kitabını sırasıyla 1974,1980 ve
1989 yıllarında yayımladı ve sosyal bilimlerde verimli bir da-
marın ortaya çıkmasına yol açtı. "Dünya sistemleri analizi"
olarak bilinen bu anlayış ve çalışma tarzı mevcut kapitalizm
analizlerine geniş bir bakış açısı ve tarihsellik boyutu getirdi.
1994-98 tarihleri arasında Uluslararası Sosyoloji Derneği
başkanlığını yapan yazarın Metis Yayınları'nda önemli bir ko-
leksiyonunu oluşturduk: Tarihsel Kapitalizm (1992), Irk Ulus
Sınıf (1993, E. Balibar ile birlikte), Sistem Karşıtı Hareketler
(1995, C. Arrighi ve T. Hopkins ile birlikte), Sosyal Bilimleri
Açın! (1996; Gulbenkian Komisyonu'nun Sosyal Bilimlerin
Yeniden Yapılanması Üzerine Raporu), Liberalizmden Sonra
(1998) ve Bildiğimiz Dünyanın Sonu (2000). Türkçe'deki diğer
kitapları: Jeopolitik ve Jeokültür (İz, 1993); Sosyal Bilimleri
Düşünmemek (Avesta, 1999); Geçiş Çağı, Dünya Sisteminin
Yörüngesi, 1945-2025 (Hopkins ile birlikte, Avesta, 2000);
Güncel Yorumlar (Aram, 2001); Ütopistik ya da 21. Yüzyılın
Tarihsel Seçimleri (Avesta, 2001).
Immanuel Wallerstein
Amerikan Gücünün
Gerileyişi
KAOTİK BİR DÜNYADA ABD
Çeviren: Tuncay Birkan
İçindekiler
Giriş: Dün ile Yarın Arasında Amerikan Rüyası 9
Birinci Kısım
TEZ
1 ABD'nin Gerileyişi: Kartal Yere Çakıldı 19
İkinci Kısım
FARKLI RETORİKLER VE GERÇEKLİKLER
2 Yirminci Yüzyıl: Günortasında Karanlık mı? 35
3 Küreselleşme: Dünya Sisteminin Uzun Vadeli Yörüngesi 47
4 Irkçılık: Bizim Albatrosumuz 67
5 İslam: Batı ve Dünya 93
6 Ötekiler: Biz Kimiz? Ötekiler Kim? 113
7 Demokrasi: Retorik mi, Gerçek mi? 135
8 Entelektüeller: Değerlerde Tarafsızlık Sorunu 153
9 Amerika ve Dünya: Metafor Olarak İkiz Kuleler 172
Üçüncü Kısım
NEREYE GİDİYORUZ?
10 Sol, I: Bir Kez Daha Teori ve Pratik 195
11 Sol, II: Bir Geçiş Çağı 220
12 Hareketler: Bugün Sistem Karşıtı Bir Hareket Olmak
Ne Demektir? 229
13 Yirmi Birinci Yüzyılın Jeopolitik Bölünmeleri:
Dünya İçin Nasıl Bir Gelecek? 241
SONSÖZLER
1 Adil Savaş 261
2 "Şok ve Dehşet" 266
William McNeill'a
Bu kitapta söylenecek olan her şeye katılmayacak ol-
sa da hep koruduğu geniş bakış açısı, insanlık durumu
hakkında çalışmalar yapan herkese ilham vermiştir,
vermeye de devam edecektir.
Giriş
Dün ile Yarın Arasında
Amerikan Rüyası
11 EYLÜL 2001 Amerikan tarihinde dramatik ve şoke edici bir andı.
Ama tanımlayıcı bir an değildi. Çok önceleri başlamış ve daha otuz
kırk yıl sürecek olan bir yörünge içindeki, kaotik bir dünyada ABD
hegemonyasının gerilemesi adını verebileceğimiz uzun bir dönem
içindeki önemli bir olaydı sadece. Bu şekilde ifade edildiğinde, 11
Eylül birçok kişinin inkâr ve öfke hisleriyle tepki verdiği bir şokla-
bilinçlendirme olayıydı. Amerikalıların bu olaya mümkün olduğunca
berrak ve ayık bir kafayla cevap vermeleri gerekiyor. En iyi değer-
lerimizi korumaya ve dünya sisteminin geçirdiği temel dönüşümler -
etkileyebilsek de denetleyemeyeceğimiz dönüşümler- arasında gü-
venliğimizi azamileştirmeye çalışmamız gerekiyor. Yaşamak isteye-
ceğimiz türden bir dünyanın inşasına, yeniden inşasına başka yerler-
deki başka insanlarla birlikte katılmamız gerekiyor.
Amerikalı siyasetçiler Amerikan rüyasından bahsetmeyi severler.
Amerikan rüyası vardır ve çoğumuzun ruhunda içselleştirilmiş du-
rumdadır. İyi bir rüyadır bu, öylesine iyidir ki dünyanın dört bir ya-
nındaki başka birçok kişi de kendileri için aynı rüyayı isterler. Peki
nedir bu rüya? Amerikan rüyası, insanın yapabilirliği rüyası, içinde
herkesin elinden gelenin en iyisini yapmaya, en iyisini başarmaya ve
bunun karşılığında konforlu bir hayat ödülünü almaya teşvik edildiği
bir toplum rüyasıdır. Bu tür bir bireysel kendini gerçekleştirmenin
önünde hiçbir yapay engelin olmayacağı rüyasıdır. Bu tür bireysel
başarıların toplamının müthiş bir toplumsal iyi -bir özgürlük, eşitlik
ve dayanışma toplumu- olacağı rüyasıdır. Böyle bir rüyayı gerçek-
leştirememenin ıstırabını çeken bir dünyanın işaret feneri olduğumuz
rüyasıdır.
10 AMERİKAN GÜCÜNÜN GERİLEYİŞİ GİRİŞ 11
Tabii ki bu bir rüyadır ve bütün rüyalar gibi, gerçekliğin tam bir yarak başlamamız gerekir. Bir yıl sonra, olayın failleri yakalanmış
temsili değildir. Ama bilinçaltı özlemlerimizi ve temel değerlerimizi değil. En büyük askeri tepkimiz de 11 Eylül saldırısıyla hiçbir alaka-
temsil eder. Rüyalar bilimsel analizler değildirler. Daha çok bize ba- sı olmayan bir ülke olan Irak'ı işgal etmek oldu.
zı içgörüler sunarlar. Gelgelelim, içinde yaşadığımız dünyayı anla- Amerikan karşıtı hissiyat yeni bir şey değil. ABD 1945'ten sonra
mak için rüyalarımızın ötesine geçip tarihimize dikkatle bakmak zo- dünya sisteminin hegemonik gücü haline geldiğinden beri çok yaygın
rundayız - Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihine, modern dünya bir hissiyat bu. Büyük bir güce sahip olanlara karşı ve bu tür bir güce
sisteminin tarihine, Amerika Birleşik Devletleri'nin dünya sistemi sahip olanlara neredeyse kaçınılmaz olarak doğal gelen kendini
içindeki tarihine. Bunu herkes yapmak istemiyor. Bazen gerçekliğin beğenmişliğe karşı bir tepki. Bu Amerikan karşıtı hissiyat bazen
kasvetli olacağından ya da en azından rüyalarımız kadar güzel olma- anlaşılır, bazen de akıldışı ve haksızdır. Bu ikincisi nerede bulundu-
yacağından korkuyoruz. Bazılarımız dünyaya, kendi deyimleriyle, ğunuza bakar. Son kertede bu hissiyat ABD'yi uzun bir süre engelle-
pembe gözlüklerle bakmayı tercih ediyor. memiştir. Bir kere, özellikle de ABD'nin müttefik saydığı ülkelerde,
11 Eylül olaylarının yanılsamaları paramparça ettiği düşünülebi- önemli insan gruplarının şu hissiyatı bunu dengeliyordu: ABD zorun-
lir. Şüphesiz birçok kişi için etmiştir de. Ama Bush yönetimi, söz ko- lu bir liderlik rolü oynuyor ve dünya sistemi içinde onların değerle-
nusu olaylardan önce belirlenmiş olan bir gündemi takip etme ve bu rini savunuyordu. Bu insanlara göre, Amerikan iktidarı bir bütün ola-
olayları söz konusu gündemi zorla yürürlüğe sokmanın bir bahanesi rak dünya sisteminin ihtiyaçlarına hizmet ettiği için meşruydu. Dün-
olarak kullanma niyetiyle, olup bitenlere ayık bir kafayla bakmamızı yanın yoksul ve ezilmiş bölgelerinde bile, çoğunlukla, Amerikan ik-
önlemek için çok sıkı çalışıyor. Bu yüzden ben burada iki şeyi kısaca tidarının kendilerince olumsuz gördükleri yanlarına rağmen, bazı ev-
anlatmak istiyorum: Geçmiş tarihin ışığında 11 Eylül'ün anlamının renselci değerlerin yerleşmesini sağlayan değerli bir yanı da olduğu
bence ne olduğunu ve Bush yönetiminin gündeminin bence ne şeklinde bir duygu vardı.
olduğunu. Bana kalırsa 11 Eylül, ABD ile ilgili beş gerçeği dikkati- 11 Eylül bu duygulara rağmen, öfkenin derinliğinin ABD'nin hiç-
mize sunmuştur: ABD'nin askeri gücünün sınırları dünyanın geri ka- bir zaman kabul etmediği kadar büyük olduğunu gösterdi. Dünyanın
lanındaki Amerikan karşıtı hissiyatın derinliği, 1990'larda yaşanan dört bir yanındaki birçok kişinin dolaysız tepkisi, ABD'ye yönelik
ekonomik işret meclisinin verdiği akşamdan kalmışlık hissi, Ameri- sempati ve dayanışma hislerini ifade etmek oldu, ama bir yıl sonra
kan milliyetçiliğinin çelişkili baskıları ve sivil özgürlükler geleneği- söz konusu sempati ve dayanışma buharlaşmış gibi görünürken, öf-
mizin zayıflığı. Bunların hiçbiri, hayallerimizde yaşattığımız Ameri- keli olanlar hislerini ifade etmeye hiç de son vermiş değiller.
kan rüyasına uymaz. Bush yönetiminin politikaları da bu çelişkileri ABD 1990'lı yıllarda ekonomik açıdan istisnai denecek ölçüde
şiddetlendirmektedir. başarılı olmuş -yüksek üretkenlik, patlama yapan bir borsa, düşük iş-
Askeri durumla başlayalım. Amerika Birleşik Devletleri -herke- sizlik, düşük enflasyon ve ABD hükümetinin borçlarının çok büyük
sin haklı olarak söylediği gibi- bugün dünyadaki en kudretli askeri bir kısmının tasfiye edilmesiyle birlikte dikkate değer bir fazla yara-
güçtür, hem de açık arayla! Ama epey az paraları ve daha da az askeri tılmış- gibi görünüyordu. Genelde, Amerikalılar bunu rüyalarının ve
ekipmanları olan bir fanatik müminler çetesinin, ABD topraklarında liderlerinin ekonomik politikalarının geçerliliğinin kanıtı olarak, ih-
ciddi bir saldırı düzenleyebilmiş, birkaç bin insanı öldürebilmiş, New tişamı hep artacak bir gelecek vaadi olarak kabul ettiler. Artık bunun
York City ve Washington bölgesindeki önemli binaları yıkıp hasara bir rüya değil, bir yanılsama, hem de tehlikeli bir yanılsama olduğu
uğratabilmiş oldukları da bir gerçektir. Cüretli ve etkili bir saldırıydı açıkça ortadadır.
bu. Bu insanlara bir etiket, "teröristler" etiketi yapıştırmak ve bir 11 Eylül ABD'nin daha sonraları yaşadığı ekonomik güçlüklerin
"terörizme karşı savaş" başlatmak iyi hoş da, işe aslında 11 Eylül'ün asli nedeni değildi, ama şüphesiz bu güçlükleri şiddetlendirdi. Ame-
askeri açıdan asla meydana gelmemiş olması gerektiğini anla- rika'nın ekonomik perspektiflerindeki düşüşe neden olan şey, 1990'
12 AMERİKAN GÜCÜNÜN GERİLEYİŞİ GİRİŞ 13
ların (daha doğrusu, 1990'ların sonlarının) refahının, açığa çıkan bü- çaklanma" tezi yatıyor.
tün o şirket yolsuzluklarının gösterdiği üzere, birçok bakımdan son İzolasyonizm ile maço militarizm ilk bakışta çok farklı şeyler gibi
derece yapay yollarla ayakta tutulan bir balondan ibaret olmasıydı. görünür. Ama dünyanın geri kalanı, yani "ötekiler" karşısında aynı
Ama aslında düşüşün nedeni daha derinde yatmaktadır. Dünya eko- temel tavrı paylaşırlar- korku, hakir görme ve bunlarla birleşen şu
nomisi 1970'lerden beri uzun bir nispi ekonomik durgunluk içindey- varsayım: Bizim hayat tarzımız saftır ve ötekilere "kendi hayat tarzı-
di. Bu tür bütün dönemlerde olduğu gibi, bu dönemde de ortaya çı- mızı" kabul ettirecek bir konumda değilsek, onların sefil kavgalarına
kan bir şey, güçlü ekonomik odaklar konumundaki üç bölgenin - karışarak kirletilmemelidir. Bu yüzden, her birinin dolaysız politik
Amerika Birleşik Devletleri, Batı Avrupa ve Japonya- kayıpları bir- açılımları belli durumlarda çok farklı olsa da, milliyetçilerin izolas-
birlerine kaydırmaya çalışmalarıydı. 1970'lerde, Avrupa nispeten yonizm ile maço militarizm arasında gidip gelmeleri hiç zor değildir.
iyiydi. 1980'lerde Japonya, 1990'lardada ABD iyiydi. Ama bir bütün 11 Eylül bu çelişkili duruşun iki yanını da pekiştirmiş gibi görünü-
olarak dünya ekonomisi bu dönemlerin hiçbirinde iyi durumda değil- yor. Ülkenin saldırı altında göründüğü bütün zamanlarda olduğu gibi,
di. Dünyanın dört bir yanında feci bir ekonomik sancı söz konusuy- 11 Eylül başka sesleri büyük ölçüde ürkekleştirdi elbette.
du. Artık aşağı doğru inen bu uzun spiralin son safhasındayız ve if- Son olarak, sivil özgürlükler geleneğimiz var. Bu gelenek teoride
laslar peşi sıra sökün ettikten sonra, dünya ekonomisi tekrar yukarıya pek şanlı, ama pratikte bayağı zayıftır. İnsan Hakları Bildirgesi'ni
çıkmaya başlayabilir. Bu nihai yukarı çıkış sırasında ABD'nin Batı Anayasa'da yapılan tashihler olarak yasalaştırmanın hikmeti, bunun
Avrupa ile Doğu Asya'yı gölgede bırakacağı hiç de kesin değildir, söz konusu hakları, onları umursamayacak ya da fena halde ihlal
hatta pek muhtemel bile değildir. Bugün Amerikan siyasetine, pek de edecek geçici çoğunluklara karşı daha dirençli kılmasıydı. Bununla
parlak sayılmayacak bir ekonomik gelecekle ilgili korkuların su yü- birlikte bu haklar aralıksız ihlal edilmiştir - Lincoln'ün habeas cor-
züne çıkmış olması biçim vermektedir. pus'u* askıya almasında, Palmer baskınlarında** ya da Roosevelt'in
Dördüncü sorun, Amerikan milliyetçiliğinin tarihsel niteliğidir. Japon kökenli Amerikalıları enterne etmesinde olduğu gibi bariz bir
ABD başka devletlerin çoğundan ne daha fazla ne daha az milliyetçi- biçimde, ya da Adalet Bakanlığı, FBI, CIA gibi federal kuruluşların -
dir. Ama hegemonik güç olduğu için, Amerikan milliyetçiliğinin is- yerel kuruluşlara ise hiç girmeyelim- tekrar tekrar yaptıkları yasadışı
tikrarsızlıkları diğer ülkelerinkilerden daha fazla hasar yaratabilir. eylemlerde olduğu gibi o kadar bariz olmasa da aynı ölçüde önemli
Amerikan milliyetçiliği iki farklı biçim almıştır. Bunlardan biri geri biçimlerde. Anayasa Mahkemesi'nin bu anayasal hakların siperi
çekilme, büzüşüp Amerikan kalesine çekilmedir, çoğunlukla "izolas- olarak hizmet vermesi beklenir, ama son derece tutarsız hareket eden
yonizm" dediğimiz şeydir. ve hiç mi hiç güven vermeyen bir siper olmuştur.
Ama ABD her zaman yayılmacı bir güç de olmuştur - önce kıta- Bush yönetimi için, 11 Eylül bu beş mesele hakkında önceden
nın dört bir yanına, sonra da Karayipler'e ve Pasifik'e. Yayılma da as- varolan gündemlerini yürürlüğe koymak için arayıp da bulamadıkları
keri fethi içerir - Yerli Amerikalıları, Meksikalıları ya da Filipinlile- bir fırsat oldu. Bir komplodan dem vuran paranoyak suçlamalar
ri. ABD zaferlerden de (Meksika Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Yerli- yapıyor değilim. Sadece kafalarında ve yüreklerindeki gündemi yü-
lere karşı yapılan seferlerin çoğu), yenilgilerden ya da muğlak so-
nuçlardan da (1812 Savaşı, Vietnam) payını almıştır. Bu bakımdan
* Lat. "İhzar Emri", tutuklamanın yasal yollardan yapılıp yapılmadığının tespit
sicilimiz diğer büyük askeri güçlerinkinden çok kötü değildir. Şüp-
edilmesi için tutuklunun hâkim karşısına çıkarılması emrine karşılık gelir. Amerikan
hesiz hiçbir ülke kaçınılmaz olmadığı sürece yenilgilerinden bahset- İç Savaşı'nın başlangıcında, 1861'de Lincoln bu emri yürürlükten kaldırmıştır, (y.n.)
meyi sevmez. Yenilgiler çoğunlukla beceriksiz liderlerin zayıflığı ** ABD'de 1918-1921 arasında sosyalistlere ve komünistlere karşı düzenlenen
olarak yeniden tanımlanır. Halktan dikkate değer destek alan Ameri- yarı-resmi saldırılar. Yapılan kanlı baskınların ardında A. Mitchell Palmer adında bir
başsavcı vardı, (y.n.)
kan milliyetçiliğinin maço militarist tarafının altında bu "arkadan bı-
14 AMERİKAN GÜCÜNÜN GERİLEYİŞİ GİRİŞ 15
nomik savurganlıkların Clinton'ın suçu olduğunu savunuyorlar. 11
rürlüğe koyabilmek amacıyla hemen olayın üstüne atlayıp 11 Eylül'
Eylül'ün bu tavrı desteklediğini düşünüyor gibiler. Ekonomik ger-
den yararlandıklarını söylüyorum. Askeri gerileme meselesini askeri
çeklikleri, daha uzun vadeli tarihsel bir perspektiften olmasa bile se-
harcamaları inanılmaz ölçüde tırmandırarak çözmeye çalıştılar.
rinkanlı bir biçimde değerlendirmekle hiç ilgilenmiyormuş gibi bir
Bunun devasa bir israf olup olmadığı -hatta daha beteri, askeri açıdan
halleri var. Koalisyonlarının ekonomik muhafazakâr parçasına öner-
verimliliği azaltıp azaltmayacağı- henüz belli değil. Kesin olan, bu
dikleri tek şey, vergi indirimleri yapmak ve çevre koruma önlemlerini
genişlemenin makul analizlerin ve dikkatli ulusal siyasi yargıların
ürünü olmadığıdır. kaldırmak. Bu eylemler artık kutsal inek konumundadır, çünkü
ekonomik muhafazakârlar büyük ölçüde "eski Bushçu" takımdan ve
Bu genişletilmiş askeri teçhizatımızın ilk önemli kullanımı Irak'ın
mevcut Bush yönetiminin diğer icraatlarından hiç memnun değiller.
işgalinde gerçekleşmiş oluyor. Ben bu işgalin ABD'nin askeri gücünü
Onların daha fazla düşman edilmemesi gerekiyor. Ama, vergi indi-
onaylamak ve artırmak şöyle dursun, kısa, orta ve uzun vadede onu
rimleri de ABD'yi hızla içine sürüklendiği derin deflasyondan çıkar-
acıklı bir biçimde baltalayacağına inanıyorum. Ama mevcut Bush
mak için ihtiyaç duyulacak New Deal* türü önlemlerin alınmasını
yönetimi bu konularda tartışmaya açık değil. Sadece yeniden zuhur
imkânsızlaştırıyor şüphesiz.
eden "McGovern'cilere"* ve "eski Bushçulara (yani başkanın babası
Bush yönetimi, izlediği maço militarizmin seçmenlerin gözünde
ve onun yakın çevresindeki bütün danışmanlara - Brent Scowcroft,
James Baker, Lawrence Eagleburger'a) küçümseyerek baktıklarını ABD ekonomisinin içinde bulunduğu acıklı durumu telafi edeceğini
açıkça ifade ediyorlar. Mevcut yönetimin düsturu "Tam gaz ileri!", umuyor belli ki. Bush ve danışmanlarının ABD'nin bütün "şer ekse-
nine karşı bayrak açması gerektiğine inanmalarının bütün diğer ne-
çünkü yavaşlamak onları aptal gösterecektir ve sonradan yere çakıl-
mak siyasi açıdan şimdi yere çakılmak kadar zararlı değildir. denleri bir yana, işin galiz denecek ölçüde siyasi bir yanı daha var:
Savaş zamanı ülkenin başında olan bir başkan hem kendisine hem de
Bush yönetiminin dünyadaki Amerikan karşıtı hissiyatla başa
partisine oy kazandırır. Bu, Bush'un baş siyasi danışmanı Karl Rove'
çıkma tarzı, kabul etmek gerekir ki, bayağı özgün. İzledikleri politi-
un dikkatinden kaçmamıştır. Bu siyasi kaygıların karar alma sürecinde
kalar bu hissiyatı artırıyor ve şimdiye kadar ona direnmiş olan bütün
belirleyici rol oynamayı sürdüreceklerini bekleyebiliriz.
gruplara -belki de kısa bir süre sonra eski dost ve müttefiklerimiz di-
Sivil özgürlüklere gelince, Harding yönetimindeki o rezil A. Mit-
yeceğimiz dost ve müttefiklerimize- bulaştırıyor. Büyük güçler baş-
chell Palmer'ın yaptıklarından beri bir başsavcının sivil özgürlüklere
kalarına gerçekten nadiren danışırlar, ama en azından çoğunlukla da-
bu kadar pervasızca, bu kadar utanmazca saldırdığını görmemiştik.
nışıyormuş gibi yaparlar. Bush yönetimine göre danışma şunu ilan
Üstelik, mahkemeler tarafından herhangi bir biçimde dizginlenme-
etmekten ibaret gibi görünüyor: İşte biz bunu yapacağız; bizimle mi-
mekte kararlı görünüyorlar. Anayasa Mahkemesi 9'a 0 onlar aleyhine
siniz, yoksa bize karşı mısınız? Bush yönetimi, belli bir önerinin ma-
bir karar verecek olsa bile, ki bu pek mümkün değil, bu tür kısıt-
kullüğü ya da hikmetiyle ilgili soruları gündeme getiren bütün ce-
lamaları umursamamanın ve bunlara meydan okumanın yollarını bu-
vaplara da şunu söylüyormuş gibi görünüyor: Bileğini biraz daha mı
bükeyim? lacaklardır. Feci bir döneme giriyoruz.
Bush ve danışmanları, ekonomik cephede ise, Polyannacılığı, hü- Bu kitap basit bir biçimde düzenlenmiştir. Üç kısımdan oluşuyor:
kümetin hiçbir müdahalede bulunmaması gerektiğini ve bütün eko- Birinci Kısım'da şu tez sunuluyor: ABD gerileyen bir hegemonik
güçtür ve 11 Eylül bunun bir başka kanıtıdır. Bu kısım 2002 yılında
yazılmış ve ilk kez bu yıl içinde yayımlanmıştır. İkinci Kısım çağdaş
* George Stanley McGovern. 1972'de ABD başkanlığına adaylığını koyan, fa-
kat seçilemeyen Demokrat Partili reformist senatör. Seçim kampanyası sırasında
* 1933'te ABD başkanı Roosevelt tarafından ekonominin iyileştirilmesi için
Vietnam Savaşı'nı derhal sona erdirme ve ABD'de geniş bir özgürlükçü toplumsal
ve iktisadi reform başlatma vaadinde bulunmuştu, (y.n.) başlatılan ekonomik ve toplumsal reform programı, (y.n.)
16 AMERİKAN GÜCÜNÜN GERİLEYİŞİ
siyasi söylemimizin en önemli, en yankı uyandıran kelimelerini(yir-
minci yüzyıl, küreselleşme, ırkçılık, İslam, "ötekiler", demokrasi ve
entelektüeller) kuşatan gerçeklik ile retorik arasındaki farkı ele alan Birinci Kısım
bir dizi yazıdan oluşuyor. Çoğu konuşma ya da konferans metni olan
TEZ
bu yazıların hepsi 11 Eylül öncesine aittir. Gelgelelim bu nedenle tek
kelimesini bile değiştirmiş değilim bu yazıların. Olaylardan sonra
yazılmış, ABD'nin dünyaya nasıl baktığıyla ilgili bir yazı daha var bu
kısımda. Dünyaya nasıl baktığımız konusunda düşünmeye çağrı ni-
teliğini taşıyan bir deneme bu.
Son olarak, Üçüncü Kısım kendimizi içinde bulduğumuz bu zor
dünyayla ilgili olarak neler yapabileceğimiz konusunu ele alıyor. Her
ikisi de 11 Eylül'den önce yazılmış olan ilk iki yazı bence solun
bugün ABD'de ve dünyada ortaya koyması gereken gündemi ele alı-
yor. 11 Eylül'den sonra yazılmış olan son iki yazı ise, bence siyasi bir
bakış açısından merkezi güncel sorunlar olan şu soruları ele alıyor:
Bugün sistem karşıtı olmak ne demektir? Ve insanlık için nasıl bir
gelecek söz konusu?
Bu kitapta hepimizin üçlü bir görevi olduğu yolundaki görüşüme
bağlı kalıyorum: Gerçekliği eleştirel ve ayık bir kafayla analiz et-
mekle ilgili entelektüel görev, bugün öncelik vermemiz gereken de-
ğerlerin neler olduğuna karar vermekle ilgili ahlaki görev ve dünya-
nın, kapitalist dünya sistemimizin şu anki kaotik yapısal krizinden
çıkıp, mevcut sistemden gözle görülür ölçüde daha kötü değil de
gözle görülür ölçüde daha iyi olacak farklı bir dünya sistemine geç-
mesi olasılığına derhal nasıl katkıda bulunabileceğimize karar ver-
mekle ilgili siyasi görev.
Şubat 2003