Table Of Contentİkisi de zorla evlendirilmişti. Özellikle yakışıklı ve zengin bir erkek için bu
evlilik dehşet vericiydi. Tüm kalbiyle bundan nefret etti.
Ama karısından değil…
Fatih Murat ARSAL [email protected]
0
Tüm tecrübesi ne ve kızgınlığına rağmen, bir türlü onun güzelliğinden ve seksi
çekiciliğinden uzak kalamıyordu.
Yazan
Fatih Murat ARSAL
Mail : [email protected]
Web : www.fatiharsal.com
2011©
ZORAKİ KOCA ŞAHANE GELİN ©
1. BÖLÜM
Genç adam asık bir suratla, üzeri artık karla kaplanmaya
başlamış olan, parlak gri renkli cipine doğru yürüdü. Arabanın
önünden geçerken, sağ tarafta bulunan, belli belirsiz gözüken
ezik kaportaya gözü ilişti. Sıkıntıyla dişlerini sıktı. Kar altında
durup, pahalı kabanını sert hareketlerle çıkardı. Arabanın arka
kapısını açıp öfkeyle içeriye fırlattı. Arkasında kalan insanlara
aldırmadan arabanın ön koltuğuna yerleşti. Anahtarı yuvasına
sokup motoru çalıştırdı. Günlerden Perşembe’ydi ve hava da
oldukça soğuktu. Her yerde kar vardı. Zaten başına bütün belayı
bu lanet olası kar açmıştı. Hâlbuki birkaç hafta öncesine kadar
kar yağışını ne kadar da severdi…
Gözünün ucuyla yana baktığı zaman, buharlaşmış
camdan zar zor, dışarıda iki kadının birbirlerine üzgünce
sarıldıklarını fark etti. Dişlerini sıktı. Homurdanarak söylendi.
“Ağlayacak ne var? Nasılsa çirkin kızınızı, istediğiniz
gibi zengin birisiyle evlendirmeyi başardınız! ”
Tabii bu dediklerini kendisinden başka kimse
duymamıştı.
Bir adam kendi tarafındaki cama yaklaşmıştı. Önce
konuşmak istemedi. Görmezden gelmek istedi. Sonra vazgeçip
sıkıntıyla camı indirdi ve sert bakışlarla gelen kişiye baktı. Bu
adam ellili yaşlarda ama yakışıklı denebilecek, uzunca boylu bir
adamdı. Kızın babasıydı. Yüzünde çok çalışmanın verdiği
çizgiler, düşünceli olduğunu gizlemiyordu.
“Kızıma kötü davranma!” dedi baba kalın ama hafif bir
sesle. Kendisinden bir tepki gelmeyince de usulca ekledi. “Onun
bu durum ile hiçbir ilgisi yok.”
Genç adam buz gibi bakışlarla bu isteği duymazdan
Fatih Murat ARSAL [email protected]
1
ZORAKİ KOCA ŞAHANE GELİN ©
geldi. Kısılmış gözlerinden ne düşündüğünü anlamak
imkânsızdı. Mükemmel çizgilere sahip olan erkeksi yüzü, hâlâ
kızgın olduğunu gösteriyordu.
“Bilemem, onun tavrına bağlı…” dedi umursamazca.
“Ama her ne kadar evlenmiş bile olsak, ne ben onun kocası
olurum ne de o benim karım. Onunla asla karı koca olamayız.
Bunu böyle bilin!” diye ekledi sertçe. “Bana iyi bir oyun
oynadınız. Onunla zorla evlenmemi sağladınız. Ama oyunu
tamamen siz kazanmış sayılmazsınız. En kısa zamanda
boşanmak için elimden geleni yapacağım.”
Adam cevap vermedi. Genç adam da bir cevap
beklemiyordu zaten. Bu arada yan kapının açıldığını duyarak
başını çevirdi. Birisi kızın ön koltuğa binmesi için kapıyı
tutuyordu.
Yüzlerine bakmadan...“Hayır!” dedi yine sertçe. “Arka
koltuğa geçsin.”
Yanında bu kızla seyahat etmeye dayanamazdı. Üstelik
uzun bir seyahat olacaktı. Yanında onun varlığıyla yolculuk
etmek istemiyordu. Hiç değilse yüzünü görmeden biraz daha iyi
vakit geçirebilirdi. Kızın durakladığını, sonra sessizce arka
kapının açıldığını, yavaşça arka koltuğa yerleştiğine dikkat etti.
Kıza kaba davranmak, onu biraz rahatlatmıştı. Aynadan kısa bir
bakış attı. Kızın başındaki şal biçiminde dolanmış kalın atkısı
yüzünden, sadece ıslak ve çekinik gri gözleri gözüküyordu. O
gözlerin altındaki geniş bir kısımda belli belirsiz bir morluk ise,
hâlâ gözüküyordu. İçinden küfretti. Nasıl bu lanet duruma
düşmüştü?
“Vardığınız zaman bizi arar mısınız?” diye sordu kızın
babası. Gözleri hem endişeli hem de biraz üzgündü.
Genç adam, omuz silkti umursamazca. “Belki!..”
Bir daha da konuşmadı. Camı adamın yüzüne kapattı.
Kar hızını arttırıyordu. Akşama geç saatlerde Malatya’ da olmak
istiyordu. Orada yarın bir toplantısı vardı. Bir gece orada kalıp,
Fatih Murat ARSAL [email protected]
2
ZORAKİ KOCA ŞAHANE GELİN ©
ertesi akşam doğrudan Ankara’ya geçebilirdi. Ankara’da da bir
evi vardı. Arada sırada gidip geldiği bir çatı dairesiydi. Bu daire,
kızın rahatlıkla kalabileceği bir yerdi. Oraya vardıktan sonra,
kızı Ankara’da bu dairede bırakacak ve de boşanıncaya kadar da
bir daha onu hatırlamayacaktı.
Arabayı hareket ettirdi. Erzurum gerçekten soğuktu.
Henüz gündüz olmasına rağmen, her taraf buz ve kardı.
Arabanın elektronik ısı ölçeri, dışarıda havanın eksi yirmi derece
olduğunu gösteriyordu. Arabanın lastikleri zorlanmadan yol
alıyordu ama genç adam bu sefer daha dikkatliydi. İkinci bir
kazaya izin veremezdi. Bir kazanın başına açtığı şeye
inanamıyordu. Hâlâ aklı almıyordu. Nasıl bu kadar aptal
olabilmişti?
Köyden çıktıklarında, kar iyice artmıştı. Buraya ilk
geldiğinde de karlı bir hava vardı. Kar yağışını seven birisi
olarak, Erzurum’u ve çevresindeki yerel yerleşim yerlerinin
doğal güzelliğine bayılmıştı. Ama bir haftalığına geldiği bu
yerde neredeyse dört hafta kalmıştı. Bekâr gelmişti, evli
dönüyordu.
İçinden homurdanarak dikiz aynasına baktı. Kız başını
eğmişti. Arabanın içi sıcak olmasına rağmen, üzerinde paltosu
hâlâ duruyordu. Atkısı biraz kaymıştı ama başını eğdiği için,
kızıl saçlarından başka ona ait hiçbir şey gözükmüyordu. ‘Lanet
olsun!’ dedi içinden. Daha evlendiği kızın neye benzediğini bile
bilmiyordu! Kırmızıya yakın saçları olduğunu görebiliyordu. Bir
de gözlerinin renginden haberi vardı. Başka da bir şey
bilmiyordu. Aptal kız! Arabanın içi iyice ısınmıştı. Peki, bu
sıcakta nasıl böyle oturabiliyordu?
“Paltonu çıkarabilirsin artık!” diye sıkıntıyla
homurdandı. “İçerisi yeterince sıcak! Sonra bir de terleyip
üşütme! Daha fazla başıma dert olmanı istemiyorum!” Sert sesi
emreden bir tondaydı.
Kızın nemli gözleri aynaya değil de adamın ensesine
Fatih Murat ARSAL [email protected]
3
ZORAKİ KOCA ŞAHANE GELİN ©
doğru dönmüştü. Hâlâ ağladığı belliydi. Genç adam kısılı
gözlerle onun tepkisini bekledi ama bir cevap gelmeyince
sinirlendi. Yüzüne dökülen perçemlerden gözlerini tam
göremiyordu.
“Türkçe biliyorsun değil mi?” diye sertçe sordu. “Yoksa
annen gibi sadece Kürtçe mi biliyorsun?” Sesinde ince,
aşağılarcasına bir alay vardı.
Kısa bir sessizliğin ardından “Ben…” diye başladı kız.
Çekinik ve titrek sesi gerçekten üzüntü doluydu. “…ben
yardımsız paltomu zor çıkarıyorum. Burası çok dar!” Köy kızı
için çok da belirgin bir şivesi yoktu. Hatta gayet güzel bir ses
tonu vardı.
Genç adamın aklına, kızın hastanede yatan hali geldi.
Ona arabayla çarptığı zaman, birkaç kemiğinin kırıldığını
hatırladı. Bir kere ziyaretine gidebilmişti. Kendisini
tutuklamalarından önceydi tabii. Yoğun bakımdaki kızın, yüzü
gözü şiş ve mordu. Burnu dâhil her yeri kanlı ve şişti. Gözlerinin
akı bile kan dolmuştu. O haliyle bir çirkinlik abidesiydi. Ama
suç kendisindeydi. Birkaç kadeh diye başlayan gece
eğlencesinin sonu böyle biterdi işte! Bu kıza çarpmasaydı, şimdi
İstanbul’da kim bilir hangi kadının koynunda keyif çatıyor
olacaktı. Ve de bekâr olacaktı…
Bir süre konuşmadan araba sürdü. Yol üzerinde geride
bıraktıkları tekerlek izleri hızla karlar tarafından örtülüyordu.
İlerisinin nasıl olduğunu bilemiyordu. Depoyu doldurmak
gerektiğini düşündü. Yolda boş depoyla kalmak istemezdi
doğrusu. Biraz daha ilerleyince, ileride bir benzinlik gördü.
Yavaşladı. Mazot alması iyi olurdu. Benzinliğe girdiğinde,
kapıyı açıp koltuğundan indi ve dışarıya çıktı. Bir de çay içse
güzel olurdu. Sabahtan beri ağzı zaten iyice acı olmuştu. Çay iyi
gelecekti. Benzinliğe göz attı. Gayet temiz ve boştu.
Görevliye “İyice doldur!” diye emretti. Başını kaldırıp
yağan karı seyretti. Kar taneleri kuruydu. Beyaz boğazlı kazağı
Fatih Murat ARSAL [email protected]
4
ZORAKİ KOCA ŞAHANE GELİN ©
sayesinde üşümüyordu. Arabada kazandığı sıcaklık, halen
vücudunda duruyordu. Ayrıca duyduğu kızgınlık yüzünden,
üşüyecek bir halde de değildi. Huysuzca saçlarında biriken
karları geri itti. İçi sıkılıyordu. Tanımadığı bir kızla evlenmiş
olmak ve onunla yolculuk yapmak canını çok sıkıyordu.
Yıllardır kendi isteği dışında bir şey yapmamıştı. Ama sonunda
tuzağa düşmüştü işte!
Depo dolunca parasını verdi. Arabayı sadece bir iki
arabanın bulunduğu park yerine çekti. Çıkıp arka kapıyı açtı.
Kabanına uzanırken, diğer kapıya yakın oturan ve başını öbür
tarafa çevirmiş olan kıza baktı bir an. Anlaşılan kız kendisiyle
göz göze gelmek istemiyordu. Atkısını çıkarıp kıyıya koymuştu.
Kırmızımsı saçlarını ensesinde atkuyruğu yapmıştı. Şakağının
kıyısındaki dikiş yeni alınmıştı ama yeri henüz çok taze olarak
belliydi. Kafasını arabanın camına çarpıp çok ciddi bir darbe
almıştı. Bir sürü de kan kaybetmişti.
Sıkıntıyla ve öfkeyle arabanın kapısını çarptı. Kız bu sert
hareketle yerinde zıplamıştı. Kabanını giydi ve hızlı adımlarla
binaya doğru yöneldi. İçeriye girdiğinde sadece birkaç kişi
olduğunu fark etti. Ne soğuk, ne de sıcaktı. Varilden yapılmış
soba, kendi kendisine yanıyordu.
Eski tahta masalardan birisine yönelip, yüzü dışarıya
bakacak şekilde yine tahta bir sandalyeye oturdu. Yanına gelen
zayıf garsona bir tane çay söyledi.
Çayını yudumlarken, dışarıdaki arabaya baktı. Koyu
camları yüzünden içerisi gözükmüyordu. Zaten yarısı kar
olmuştu. Sıkıntıyla homurdanıp, çaycıya gelmesi için eliyle
işaret etti.
Adam yanına gelince de “Arabada bir yolcu daha var.
Arka koltukta oturuyor. Kolu kırık olduğu için inemiyor. Ona
da sıcak bir çay götürüver!” dedi kuru bir sesle. Aslında
umurunda olmamalıydı. Vicdanlı olmanın ne gereği vardı?
Çaycı hemen başını sallamıştı zengin görünüşlü bu
Fatih Murat ARSAL [email protected]
5
ZORAKİ KOCA ŞAHANE GELİN ©
adama doğru. “Tabii efendim.”
Adamın arabaya gidişini, camı saygıyla tıklatıp kapıyı
açışını izledi. Kapaklı plastik bir kabın içinde, kardan ve
soğuktan koruduğu çayı alan adam, açık kapıdan içeriye doğru
uzattı. Sonra küçük bir elin uzanıp tereddütle çayı aldığını
gördü. ‘Bu kız kaç yaşında acaba?’ diye merak etti. Evlilik
cüzdanında mutlaka yazıyor olmalıydı ama o da arabada
kalmıştı. Kız hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
Acele etmeden çayını içti. Arabanın içinin soğumaya
başladığını tahmin ediyordu. İnatla bekledi. İçinde hain bir yan,
kızın soğuktan üşümesini ve acı çekmesini arzuluyordu. İkinci
çaydan sonra daha fazla geciktiremeyince, yerinden kalktı. O
kalktığı sırada çaycı da boş bardağı almaya arabaya koştu.
Döndüğünde ona hak ettiğinin belki de on katını verip, soğuk
havaya bıraktı kendisini.
Bir süre açıkta durup, temiz havayı soludu. Kirpiklerine
değen karın tadını çıkardı. Yüzü kızın oturduğu tarafa dönüktü
ama camdan içerisini tam göremiyordu. Fakat görüyormuş gibi,
çatık kaşlarla oraya baktı. Sonra doğruca kızın bulunduğu tarafa
gitti. Kapıya sertçe açtı. Genç karısı, başını öne eğmiş,
kucağında kenetlediği ellerine bakıyordu. Kapı açılınca sıçradı
ama başını kaldırmadı.
“Paltonu çıkar!.. Böyle gidemezsin…” dedi itiraz
edilmeyi beklemeksizin. Sinirli sesi ve saldırgan tavırları zaten
kızı korkutuyordu. Ondan bir tepki gelmesini beklemeden,
uzanıp kızın paltosunu tuttu. Onun nasıl yapılacağı konusunda
kendisine yardım etmesini bekliyordu. Özellikle yüzüne
bakmamaya gayret gösteriyordu. O da zaten adamın bakışları ile
karşılaşmamak için hep başını çeviriyordu. Bir an duraksayan
kız, gerçekten de başı öne eğik bir halde, omuzlarını ve belini
kıvırarak onun paltosunu çıkarmasına yardım etti. Sadece sol
kolunu çıkarırken, acıyla gözlerini yumdu. Genç adam o
kolunun alçılı olduğunu yeni fark etmişti. Alçı yüzünden
paltonun kolu sıkılaşmış ve çıkarılması zorlaşmıştı. İster istemez
Fatih Murat ARSAL [email protected]
6
Description:Genç adam şehir merkezinde bir otelin önünde durdu. Arabadan inip, sakin adımlarla içeriye girdi. Motoru çalışır halde bırakmıştı. Sıcak arabada