Table Of Content¨
Ali Akay, Paris'te Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilimi 
okudu. Türklerde Devletçi İktidarın Oluşumu adlı tezini 
POSTMODERN GÖRÜNTÜ
1986'da   savundu.   M.S.Ü.   Sosyoloji   Bölümü   öğretim 
ALİ  AKAY üyesidir. Çağdaş sanat sergilerinde küratörlük ve sanat 
eleştirmenliği   yapmaktadır.   Toplumbilim   dergisinin 
kurucusu ve editörüdür.
Bağlam Yayınları 112 
İnceleme/Araştırma 63
Theoria Dizisi-4
 ISBN 975-6947-04-7
Theoria Dizisi Editörü: Ali Akay
Ali Akay Postmodern Görüntü
© Ali Akay © Bağlam Yayınlan
Birinci Basım: Ekim 1997
İkinci Basım: Ekim 2002
Kapak Fotoğrafı: "Digital Hybrids". Aziz+Cucher. 
"George"
(serie "Dystopia"). 1994-95.100x120 cm. Color photograph
Kapak ve Sayfa Düzeni: Canan Suner
Baskı: Önsöz Basım Yayıncılık
Web: www.baglam.com   
e-mail: [email protected]
BAĞLAM YAYINCILIK Ankara Cad. 13/1 34410 
Cağaloğlu-İstanbul 
Tel: (0212) 513 59 68 
Tel-faks: (0212) 243 17 27
Ebook Düzenleme: Nirvana13
zaman, tıpkı B'nin bunu tersini söylediğini yazdığım 
zamanki gibi, A veya B söylediklerinin öznesi değil, artık 
sözcenin öznesi haline gelmiş olurlar. Başka biri de benim 
"söylediğimi" söylediği, tekrar ettiği zaman, yine; beni 
sözcelerin   öznesi   olmaktan   çıkarıp,   sözcenin   öznesi 
haline   getirebilir.   Anlaşılacağı   gibi   özne   gramatikal 
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ olmaktan çok cümlelerin, sözcelerin yerlerine, anlatım 
Bu kitabın yayımlanma tarihi olan "1997'den bu yana ge- sıralarına   göre   yer   değiştirebilmektedirler.  İşte,   bir 
çen 5 yıl içinde dünyada çok şey değişti" denebilir. Bu  şekilde,   postmodern   durumun   gereği   olarak   Jean-
cümlenin anlamı doğru olabilir ve zaten de buna karşı  François Lyotard tarafından anlatılmak istenen bu değil 
olarak "çok şeyin değişmediğini" söyleyenlerin sayısı da  mi?1   Veya   şöyle   söyleyebilirim:   VVittgenstein'in   23. 
az olacaktır. Belki de sadece, kapitalizmin kendisi ve  skolide gösterdiği gibi {Felsefi Araştırmalar, Çev. Deniz 
ilkeleri   ve   de   bununla   birlikte   sömürünün   halleri  Kanıt,   1998,   Küre-yel   yayınlar)/   dil   oyunları   ile 
değişemedi   önermesini   de   ileri   sürebiliriz.   Sınıflar  göndergelerle özneler arasındaki ilişkide sabitlik yoktur. 
arasındaki eşitsizlik de sınıfların artık homojenliğinin  Tümcelerin sayısız türleri vardır: Simgeler, sözcükler, 
kalmadığı da "doğru" cümleler arasında sayılabilir. Bu,  tümcelerin  sayısız  kullanımları olabilir  (Burada Witt-
böyle olsa bile, "denonatif" (addan türeyen) bir cümle  genstein,   Russell'in   sabit   kavramların   var   olması 
olurdu; yani bu önermemin ne kadar doğru olduğunu  zorunluluğunun karşısında sabit olmayan anlamlar ve 
benim karşımda duran okuyucu tuhaf karşılayabilirdi.  kavramların var olduğunu göstermektedir). O halde "dil 
Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin veya ikiz kulelerin  oyunları"   kavramı   için,   Lyotard'ı   takip   ederek, 
artık olmayışının dünyanın değişimiyle bir alakası olup  postmodern dönemin bir kavramıdır diyebiliriz.
olmadığı   sorgulanabilirdi   (Klasik   değişimin   sınıf  Postmodern   durum,   o   halde   bize,   bir   yandan   dil 
sömürüsünün ortadan kalkmasına bağlayan biri bunu  oyunlarıyla   birlikte   meşruiyetler   yitiminden   de   söz 
iddia edebilirdi). Kimisi için ikiz kulelerin artık yok olması  etmektedir. Bu da Ulus-devletin ve Refah Devletinin 
önemsiz gibi gözükebilir; diğerleri ise artık her şeyin  krizlerini beraberinde getirmektedir. 1990'ların başında 
başka   türlü   olacağını   söyleyenlerin   savlarını  başlayan   mikro-milliyetçilikler   ve   ulus   devletlerin 
tekrarlayabilirler.   İkisinin   de   "doğru"   veya   "yanlış"  parçalanma ve bölünme halleri, Berlin duvarı ve SSCB 
olabilip olamayacağının bir garantisi olmaksızın bu iki  sonrası bir yeni siyasi haritalanmayı bize gösterdi; ancak 
sözce de tahammülsüz bir şekilde iki tarafa "kayıtsız  bu   durum,   milliyetçiliklerin   sonu   olarak   göstermedi 
şartsız" gelebilir. Bunu söyleyen ve dolayısıyla yazan  kendini.   Kitabın   başındaki   "kimliksizleşme   sürecine 
"ben"   bu   cümlenin   öznesi,   sözcelemin   de   öznesi  girebilmek" önermesi, bu içinde olduğumuz dünya için 
olduğum kadar, sözcenin öznesi olacak mıyım? Yani;  de hala devam etmektedir. Bosna krizi, İsrail ve Filistin 
bazıları arasından A adlı kişi "artık her şeyin değiştiğini,  krizi gibi, İkiz kuleler ve Pentagon sonrası "medeniyetler 
hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını" söylüyor dediğim  çatışması"   şeklinde   yeniden   güncel-leşen   dünyanın
"antagonizmatik",   vaziyetinin   çatışmacı   ruhu   devam  kendi kurallarını süreç zarfında sürekli olarak yeniden 
ettikçe, "kimliksizleşme" meselesinin önemini koruduğu- kurarlar. Burada artık ne BM ne de ABD'nin geçerli olan 
nu   düşünüyorum.   Farklıklılar   üzerine   kurulu   olan  kurallarının meşruiyetinden söz etmek doğru olacaktır. 
"çokluk" durumu, Marksist ikili toplumsallığı olduğu  Bir ayırım (diffe-rend) ortaya çıkmıştır ve yetkili aşkın 
kadar, Persons'cu birlik merciiler, veya Kant'ın önerdiği "aklın mahkemeleri" 
1 Jean-François Lyotard, Postmodern Durum (Fransızca'sı,  taraflar   arasındaki   ayrımları   çözebilecek   nitelikte 
Minuit Yay. 1979) kitabında "dil oyunları" adlı bölümde  değildir. Kimlikler var oldukça bu ayrımlar sürecektir. 
(s.20) denotatif (addan türeyen) bir sözcenin örneği  Ama özdeşlik üzerine kurulu olan kimlikler de sürdükçe, 
olarak "Üniversite hastadır" örneğini gösteriyor; yani  ikili çatışmaların çoğalmalarından başka bir durumla 
söyleyenin söylediği bilinen bir durumdur, gönderenini  karşılaşmadığımızı fark etmekteyiz. Atalara gönderimde 
alan işiten ise bunu kabul edebildiği gibi ret de edebilir.  bulunan   köklere   doğru   giden   modern   özneye   ait 
İkinci   sözce   performatiftir   (edimsel):   Burada   rektör  kimliklerimiz bizi aynı zamanda çatışmalara bağlayan 
"Üniversiteler açıldı" diye seslenir dinleyicilere. Burada  sabitliklerimiz gibi durmaktadır.
gönderme   ile   söylenen   çakışmaktadır.   Rektör   öyle  Bu nedenle; Postmodern Görüntü adlı kitabımın ana 
söylüyorsa doğru olması lazımdır. Burada söyleyen ve  eksenini oluşturan kimliklerin varlığı ve kimliksizleşme 
dinleyen arasında bir tartışma olma durumu yoktur  sürecine doğru giden ve saptırıcı olarak kimliksizleştiren 
İletişimin işlemesi için gereken koşullar burada hazır  "simülakr" kavramının hâlâ kendi "doğruluk payının" 
gözükmektedir. Üçüncü sözce ise, "Üniversiteye imkanlar  sürdüğünü düşünüyorum. Pla-ton'un "Mağra metaforu" 
tanıyınız" sözcesidir. Bu önermede bir isteme, bir dilekte  içinde de gözüken görüntülerin gerçeği göstermediği 
bulunmadır söz konusu olan. Konuşanın bir otoritesinden  meselesi için yukarıda ele aldığımız Witt-genstein ve 
bahsetmek   mümkündür.   İşitenden   göndermenin  daha sonra da ondan yola çıkarak bunu sorunsal-laştıran 
eyleminin   gerçekleştirilmesi   beklenmektedir:   yardım  Lyotard'a ait olan için, sabitliğin olmadığı bir yerde "sabit 
gerekmektedir, veriniz! demek ki, kuralların kendilerine  bir gerçek" bulmanın da zor olduğunu, burada, yeniden 
ait bir meşruiyetleri yoktur dil oyunlarında, söylemin  hatırlatmak istiyorum. VVittgenstein'ın 1953'de ele aldığı 
sözcesinin olduğu sırada pragmatik bir kurallaşmadan  kitabında (Felsefi Soruşturmalar) dil kuramına verdiği son 
söz etmek mümkün hale gelmeye başlamıştır. durumu ele alan Lyotard, ondan yola çıkarak, dilyetisinin 
sosyolojisini de tanıyamamaktadır. Parçalanan toplumun  "bir   tözü",   bir   mantıksal,   önceden   belirlenmiş   söz 
içinde ne ezen ve ezilenler ikili karşıtlıklar şeklinde  dizimsel,   anlamsal   yapısı   olamayacağını   göstermek 
çatallaşmakta   ne   de   bütünleşebilmektedirler.   Bunun  istemektedir   (destruens   sav).   İkincisi   ise   pratiklerce 
kavramı, Spinoza'dan berif varlığını sürdüren "çokluk"2  yaygınlaştırılmış bir çokluk gibi kurulan bir dil
olmalıdır: İktidarda bulunmadığı gibi, belirli bir düzen  2   Bkz. Spinoza, Traite Politique, Fransızca'ya çev. Charles Appulin, 
içinde örgütlenmemiş kalabalıklar.3 Bunlar arasındaki  GF Flammari-on, 1966.
güç ilişkileri "çokluklar" şeklindedir ve de sabit değildir.  3   Bu kullanımı için Bkz. Micael Hard ve Negri, İmparatorluk, 
Ayrıntı yay. 2001
Dil oyunlarında olduğu gibi, sözceler yer değiştirebilir ve
ancak var olabilir (construens sav). Bu dil oyunları olarak  (postmodern durum) işlemeye başlamıştır. Dilin artık 
adlan-dırılabilmektedir. Bunların kullanımları sürecinde  dışarısı yok-
kurallaştığını ve öznellikler arası sosyal pragmatiğe bağlı  4  Alberto Gualandi, Lyotard, Les Belles Lettres, 1999, s.64.
olduğunu tekrar hatırlatmakta yarar var. Burada Sofist'e  5      VVittgenstein,   Tractatus  Logico-Philosophicus'âe   Önsöze 
ait bir sorunla karşılaşmaktayız: Üst-dil sorunu. Her türlü  başlarken "Bu kitabı belki de bir TEK, içinde dilegelen düşünceleri-ya 
da benzer düşünceleri- kendisi de BİR KEZ düşünmüş biri 
parçalanmayı ve yayılmayı engellemek ve birleştirmek 
anlayacak" (Y.K.Y. Çev: Oruç Aruoba, 2. baskı, 1985, s.9) diye 
amacıyla   yapılan   müdahalelerin   tözünü   tanımlamak, 
belirtmektedir. Bu onun Russell ile birleştiği döneme tekabül 
"kuramsal olarak, paradoksal ve an-ti-demokratik" bir 
etmektedir   ve   bir   birlik   kuramında   sabitlenmek   istencinin 
durumu ortaya koymaktadır.4 Yani, en pratik olarak, 
hakimiyetinden söz edebiliriz.
totaliterleşmektedir.
tur.   Lyotard   da#   bu   nedenle,   sofist   gibi,   filozofun 
İkincisi   ise   yukarıda   açıklamaya   çalıştığımız   gerçek 
amacının   "söylenmesi   mümkün   olmayanı   söylemek" 
meselesi ile ilişkilidir: Eğer VVittgenstein'ın 1953'deki 
olduğunu bildiği halde, gerçeğin "anlamının" dışarısı 
kitapta doğruladığı gibi, 1922 yılında yazdığı Tractatus5 
olmayan bir dilyetisi tarafından belirlendiğini yazmıştır.6 
adlı kitabınınkinin tersine, kelimenin bir göndermesi 
"Tanrı   merkezli"   bir   düşüncenin   yerine   gelen 
olmaktan çok, kelimenin anlamları kullanıldığına göre 
Modernliğin yerinin, artık meşru olmadığını; çünkü insan 
belirleniyorsa ve bir önsele takılıp kalmıyorsa, gerçeğin 
mertezli bir modernliğin de "temelsizleştiğinin" farkına 
anlambilimine nazaran kullanımın pragmatikliği-nin bir 
varan Lytotard postmodern durumun içindeki dönü-
önceliğinden söz ediyoruz demektir. Buna göre de, ger-
şümlere dikkat çeker: ereksel olanın, teolojinin eski ve 
çek dilyetisinin evrensel bir işlemini oluşturmamaktadır. 
yeni halinin meşruluk yitimi: Büyük anlatıların sonu. Bu 
Evrensel, genelgeçer ve herkesin kabul ettiği bir gerçeğin 
dünyadaki dil oyunlarında üst-dilin kuracağı bir geçerli 
olmaması ise büyük G harfiyle yazılı bir gerçeğin fikrinin - 
sözce kimseyi evrensel  bir şekilde bağlamamaktadır.  Bu 
hatta dil oyunlarında bile, belki, bir gerçek arayışı olsa 
yüzden  kimliklerin köklere gönderme yapan, anamnezik 
bile   -   pragmati-ko-pratik   imkansızlığını   söz   konusu 
yapılarının da temellerinin bozulması gerekliliğinin sırası 
edebiliriz demektir.
gelmiştir.   Köken   ve   dil   aynı   şekilde   yapıbozurna 
Böyle bir durumda, gönderenin metafiziğine nazaran 
uğratılmak   zorundadırlar.   Buradaki   kim-liksizleşme 
artık kullanımın pragmatikliği öne çıktığı vakit, artık dilin 
önermesi söylem tarzı olarak modernliğini korusa da, 
dışarısının   da   bir   yanılsama   olduğu,   VVittgenstein 
içerik olarak veya temel olarak postmodernle ilişkilendiri-
tarafından iddia edilecektir; Tractatus'daki dilin mutlak 
lebilir. Lyotard da, postmodern bir görecilik bulmaya 
dışarısı artık "iç-dış" ayrımı olmaksızın birlikte oynak bir 
çalışanlara karşın Postmodern Durum kitabında, tekno-
şekilde durmaktadır; çünkü, gönderenin sabitliği meşru 
bilimin totali-tercileşen bir dünya kurma tehlikesini fark 
olmaktan   çıktığına   göre,   sabit   olanın   dışarısı   da 
etmiştir. Buna karşın,    iletişimsel    eylem    kuramını 
kalmamaktadır; bu nedenle, en öznel ve özel gerçek bile 
geliştirmek  isteyen   Haber-mas'dan çok daha fazla bir 
bir çeşit "dil darbesinin" çokluklarıyla, yani oyunu yalnız 
şekilde dil oyunlarından birinden diğerine geçişi bir üst-
başına oynama ihtimalinin bile kalmadığı bir durumda
dil   yaratmadan   başarmak   istenci   hakimdir.   Bir   tür  söylemi" (yoksa pratikte var olan örgütlerin, mesela 
konsensüs   yerine   üst-dil   olmayan   bir   para-loji  B'Tselem'in   veya   Gush   Şa-lom'un   çalışmalarını 
geliştirmiştir.7 Habermas'ın büyük anlatıların  politikanın  kastetmiyorum), tarihi kopmalar gibi değerler üzerinden 
ve   hukukun   Aydmlanmacı   totaliterliğinin   meşruluk  okunduğu   Türkiye'deki   "genel   durum"   üzerine 
krizine karşı bir "reform" önermesine karşın, Lyotard "dil  yazılanların ardından ortaya şöyle bir tablo çıkmış gibi 
darbelerinin" hepsinin, hatta en tikel olanının bile kabul  duruyor: Saldırılar bir "Büyük İsrail" (Erez İsrail) yaratmak 
görebileceği bir farklılıklar ortamının meşru olabileceğini  üzere, Filistinli kimliği yok etmek ve hatta "soykırımına 
savunmaktadır. Bu konsensüs değil, ayrımdır; bu sayede  uğratmak"   çabalarının   parçasıdır.   İsrail'in   bu 
farkların hepsi "geçici bir üst-dile" yerleşebilir; bu üst-dil  saldırganlığının   arkasında,   Amerika'nın   tavrı   Arap 
de pragmatiktir ve hep açık uçlu olmak zorundadır; zira  politikaları karşısında daha karmaşıktır. Bu durum da 
konsensüs bu açıklığa ancak bazı ti-kellikleri dışlayarak  Şaron'un "vurdumduymaz yayılmacılığına" bir kat daha 
varmaktadır. Lyotard hiçbir konvansiyonu yardım etmektedir. İsrailli muhalifler ise, burada, çok 
Gualandi, a.g.e.,s.65 fazla kale alınmaz gözükmekte; daha çok "Temerküz 
7 Buradaki ikili analojiden söz etmek gerekecek: dilin bilimselliğinin  kamplarını   unuttunuz   mu"   yaklaşımı   hakim 
ve sosyal ilişkilerinin (politikanın) analojikliğinden örnekler verir  durmaktadır.8
Lyotard.
Böyle   bakıldığında,   kimlik   politikalarının   aşırılığının, 
kabul etmez. Bu nedenle de Habermas'ın konsensüs  milliyetçiliği ve şovenliği "dinsel inançlarla birleştiren bir 
çözümüne yaklaşmaz. tecrit politika-
Burada önemli gibi duran ikisinin de farklı çözümlerle  8 Özellikle Liberal Demokrat Partili (LDP) gençlerin İsrail Elçiliğinin 
göre-ciliği aşarak bir çözüm bulma arzularıdır. Lyotard bu  kapısında   tepsiler   içinde   "sabunlan"   göstermelerini   tahammül 
çözümü   VVittgenstein'ın   dil   oyunları   ile   Kant'm  edilemez bir budalalık olarak nitelemekteyim.
evrenselliği arasında bir açık denge içinde araştırmıştır. N yapıldığı şu haftalarda, başka yerlerde (Bosna, Kuzey k 
Postmodern   Görüntü'dekl   (1997)   önermem   def  Ruanda vb.) sanki bunun sorgulanmamış olduğu izlenimi 
"kimliksiz-leşme   süreci",   bu   anlamda   önemli   gibi  ze çarpmaktadır. Böyle bir okuma içinde rahatsız edici 
gelmektedir   bana;   çünkü  kimliksizleşme,  kimliklerine  gibi duran, öncelikle milletlerin homojen varsayılması, 
sahip   olanların   yapabileceği   bir   iştir;   yoksa   buna  eleştirilerin hu homojenlik bağlamında düşünülmesi (tek 
"kimliksizleştirme" derdik ve bu kültürel veya ekonomik  ülke,   tek   din   veya   +ek   millet),   içerideki   hükümet 
emperyalizmin   ve   devletçi   totalitarizmin   bir   parçası  politikalarına karşı azınlıkta duran muhaliflerin göz ardı 
olarak kalırdı. Kimliğe sahip olarak diğer kimliklere  edilmesi ve kimlik  politikalarından çıkan, uzaklaşan, 
empatiyle açılan bir hareket olarak açıklık ve çokluk  "misafirperverlikçi"   (herkesin   kabulü   ve   armağan 
üzerinden bir aidi-yet-sonrası önermesidir bu. zihniyeti) yaklaşımların marjinalize olmasıdır.
11 Eylül sonrasına tekabül eden ve 1948'den beri sorunlu  Oysa, söz konusu olan bu durum, daha Körfez savaşından 
olmayı sürdürerek, İsrail'in Arafat'a ve Filistin'e yönelik  itibaren   başlayan   ve   Afganistan'dan,   İsrail-Filistin 
saldırılarının genelde kimlik politikaları, "insan hakları  meselesine   kadar,   bir   yandan   kimlik   politikalarının
homojenleştirici   basitliğinden   kurtulamama,   diğer  politikalarının   çok   yerde   yürürlükte   olduğunu   ve 
yandan ise "Aklın mahkemelerinin" işlememeye başladığı  durumların bu çerçevede düşünmeye devam edildiğini 
bir dünyaya girmiş olmamızın, kimliklerin yasaklanması  görüyoruz. Örneğin, Habermas'cı "konsensüs"fikrinin de 
ve bastırılması demek olmayan, tersine bunlara sahip  sadece ideal bir fikir olarak kaldığını görmemek mümkün 
olduktan   sonra   terk   etme   anlamına   gelen  değil. Kendisinin, bir tür yeni Kant olarak algılayan fikri 
"kimliksizleşme   sürecine"   girebilmenin   çok   fazla  yapısı bize yeniden meşrulukları vermeye hazır; ancak 
vurgulanmamasıdır.   18.   yüzyılın   sonundan   (özellikle  bunun   da   en   ideal   iletişimsel   ortamda   yapılması 
"Sürekli   Barış"   fikriyle,1795)   beri   var   olan   ve  gerekiyor. Oysa "ayrım" yeniden bir evrensellik zemini 
modernliğimizin kurucusu olarak kabul edilen "Aklın  bulmakta bize yeni yollar açabilecek.
mahkemeleri" ve uluslararası yetkili mercilerin var olması  Bu kavram, askeri saldırganlıklar döneminde, karşı tarafı 
sayesinde, Kant'ın geliştirdiği bir dünyanın - Kant buna  anlamamak   değil,   ilişkilerde   birleştirici   bir   "üst-dil" 
"Milletler   Topluluğu"   (Foedus   Amphictyonum)   adını  kurmamayı   amaçlamakta   ve   nihai   bir   bütüncülük 
vermekteydi- ve volkgeist (halkın ruhu) fikrinin içinden  iddiasından kaçmayı öngörmektedir. Yeni uluslararası 
çıkmakta olmamız bugün düşünmemiz gereken şeydir.  ilişkiler politikaları bu bağlamda okunmaya hazırdır; 
B.M., I.M.F, Dünya Bankası vb. gibi yetkili mercilerin  ancak,   insan   hakları   (tekrar   hatırlatıyorum,   insan 
kurduğu   modern   dünyamızın   krizi   içinde,   ne  haklarını savunan ve işkenceye karşı haber alma örgütle-
homojenleştirici   kimlik   politikalarının,   ne   devletlerin  rinin pratiklerinden söz etmiyorum) ve ulusal meşruluklar 
bağımsızlığı retoriğinin (ekonomik olarak neredeyse tüm  temelinde   okumaya   kalktığımız   olayları   içinden 
dünyanın küresel bir şekilde birbirlerine zincirlendiği bir  çıktığımız bir dünyanın nostaljisi içinde baktığımızda, 
dönemde) ne de bunların meşruiyetlerinin norm olarak  tarafların bu yetkili üst mercileri tanımadıklarını da fark 
işleyebildiği   bir   dönemden   çıkmakta   olduğumuz  etmek zorundayız. Ne Saddam Hüseyin'li bir Irak ne 
yeterince vurgulanıyor mu? Jean- François Lyotard'ın  İsrail'in Şaron ve kimi yerlerde ABD tarafından yürütülen 
"ayrım" (le differend) diye adlandırdığı bir kavramla  işgalci politikaları, ne de bunun karşısındaki kolektif ve 
düşünmeye başladığımız küresel dünyanın içinde (bu  bireysel terörizmler "uluslararası toplumu" dinlemekte. 
tabii ki, "koruyucu duvar" demek değil), uluslararası  Eskiden ihtilafları çözecek diye tasarlanan ve belli bir 
ilişki-erde   de,   istenildiği   kadar   iyi   niyetli   olsun,  müddet çözmekte başarılı olan ve bugün meşruluklarını 
yürümeyen, işlemeyen bir "yetki" politikalarının çıkmazı  yitirmekte olan evrensel merciler krizdedir. O halde, ideal 
sıklıkla   vurgulanmakta.   Ayrım   yeniden   üst-dil  uzlaşma   ortamlarından   çıkılınca,   evrensel   diye 
yaratmadan   evrenselliği   aramak   anlamına   gelmekte  adlandırılan  mercilerin  meşruiyeti  taraflar   tarafından 
Lyotard için. Tanoviç'in "A/o man's Land" filmi, belki de,  tanınmayınca, yüksek akla taraflı diye bakılınca yeni 
böyle konumların en traji-komik bir şekilde bize gösteril- konumları çözümlemek gerektiğini düşünebiliriz sorusu 
diği örneklerden birisidir. Kimliklerin "saçmalığı", B.M/in  (Heidegger'in bize hatırlattığı gibi, daha düşünmeye 
varlığı   ve   müdahaleleri   çözümsüzlükler   yaratmaktan  başlamadığımızı düşünmek) bize yeni düşünme tarzlarını 
öteye   gidemiyor.   Ancak;   buna   rağmen,   kimlik  hayal ettirmeye zorlamakta. En azından, düşünce, bu
"reel" durum karşısında "yeni imkanlar" aramalıdır. 
Çözümlemeler de, bu yeni dönemi (evet belki de ne yazık 
ki!) kale almak zorunda. Han bağlamda olduğumuz, en 
azından,   ne   yapmalıyız?   sorusunun   önüne   geçmeli. 
"Hangi   durumdan   çıktık"?,   bu   anlamda,   yeni 
çözümlemelere açılmalı. "Minör" bir politik yaklaşım, bu 
yeni dünyanın sorularını sormaya, en azından, sanatlarda 
başladı.   İlhaklarla,   büyük   bir   evrensel   insan   hakları  I. Bölüm
söylemiyle   (uzun   zamandan   beri   böyle   durumlarda 
"insan haklarının" yerine artık "yaşam hakları" söz  POSTMODERN GÖRÜNTÜ: SİMÜLAKR
konusu   oldu),   Temerküz   kamplarını   Yahudilere  KİMLİKSİZLEŞME SÜRECİNE GİREBİLMEK
hatırlatacak kadar "düşüncesiz" sivil ve siyasi yakla- Dünyamızda savaşlar, çatışmalar, küçük devletleşmeler, 
şımlarla, terörizmle ve "patlayan canlı bombalarla", "din  mikro-emperyalizmler, modern ve postmodern tartışma-
kardeşliği ittifaklarıyla" içinden çıkılmaz bir düğüm içine  lar   sürüp   giderken,   tartışanların   güncel   olaylara 
girmekte olduğumuz izlenmekte, gözlemlenmekte; ve,  göndermeli yorumlar yapıp, siyasi ortam, uluslararası 
buna rağmen, eski söylemlerin var olduğunu görmek  ilişkilerin evrenselliğinin müdahaleci tavırları üzerine fikir 
üzücü olarak durmakta değil mi? yürütmekte (müdahaleci tavır olarak son birkaç yıldaki 
21. yüzyılın içine girdiğimizde, artık, eleştirel düşüncenin  olayları   anımsamak   yeterli   sanıyorum:   A.B.D.'nin 
de   yeni   versiyonlarını   aramanın   zamanı   geldi   gibi  Libya'ya/ Panama'ya ve sonra B.M. olarak Irak'a yaptıkları 
duruyor. Yoksa dünyanın tüm barbarlığına açık, uzlaşma  saldırılar ve Fransa'nın Çad'a, ve Saraybosna'ya yapmak 
imkanı   konsensüs   aramakla,   insan   haklarını   sadece  istediği   müdahaleler,   Sudan   ve   11   Eylül   sonrası 
söylem   düzeyinde   ağza   almakla,   suçlu   haklarını   es  Afganistan), Bernard Henri Lavy bu konu üzerine çok 
geçmekle,   yaşam   haklarına   saygı   gösterilmeden   ve  uğraşmıştır   bunlar   da   modernliğin   paradigmasının 
kavramsallaştırmadan veya kimlikleri kuvvetlendirmekle  sürdüğünü bize göstermekte değil midir? Bilindiği gibi 
geçen, büyük idealler peşinde koşarken bu idealleri  modern   etika   özellikle   bir   şeye   gönderme   yaparak 
milliyetçiliğin en şiddetli şekilleriyle tanıştıran bu uluslar- hareket etmektedir (anayasaya, ulus-devletin tözüne, 
arası şartlardan çıkmamız, terörizmi "onlar" mı yoksa  proleteryaya, insan haklarına vb.). Geçmiş ve gelecekte 
öteki   "onlar"   mı   yaptı   tartışmalarının   kısırlığında  yaşanan şeylerde gönderme noktaları aranır; dolayısıyla 
boğulmaktan, medyanın tarafgirliği üzerine gerçekten  tarih ve ütopya ile iç içedir. Tarihle birlikte Ulus-Devlet 
önemli fakat, sadece, konu bu olduğunda kısırdöngü ve  kavramının   dayanıklılık   planının   gönderme   noktası 
tarafsızlığı   kimlikler   üzerinden   düşünen   fikirler  olarak milliyetçilik ve kimlik meseleleri ön plana çıkar.
üretmekten,   yürütmekten   kurtulmamız   mümkün  Tarihî kimlik atalara gönderimde bulunurken, modern 
olmayacak gibi. olanda   bir   köke   gönderir.   Modern   bu   karakterini 
geçmişteki aşkın göndermelerden edinmiştir: Tanrı'dan
dünyasala uzayan bir evrim çizgisinde, sonunda insan  özgürlük için tek şart değildir. Özgürlük ve bağımsızlık 
hakları "adına" dünyanın ticari ve siyasi konumunu  için aşkınlıktan kurtulup, kolektif ve tekil bireysellik 
tehlikeye sokabilecek her durumda müdahalecilik ortaya  süreçlerine, içkin olarak, girmek yeterli olabilir. Sonuçta, 
çıkar. Müdahale etmek dış ve iç odaklara göndermenin  zaten   Aydınlanma   da,   Rönesans   da,   Reform   da 
zedelenmemesi için yapılan eylemdir. Modern sanat da  göndermeler üzerine kurulmadı mı (sırasıyla akla, Eski 
yeniyi   içerirken,   bunu   göndermelerle   mümkün   kılar  Yunan'a,   dinin   tözüne   gönderdiler)?   0   halde 
(örneğin, kübist sanatın Öklid'çi mekan zihniyetinden  kimliksizleşme süreçlerini göndermesiz ve özerk olarak 
kurtulup, Ri-emann'ın dört boyutlu mekanına geçerken,  denemeli miyiz?
zamanının fiziğine göndermede bulunmuştur). Kimlik ve  Bu açıdan bakıldı-büyük kültürel fark-var. Bu yazıdaki 
milliyetçilik ise, iki gönderme noktası olarak günümüzde  amaç bunu ve hazcı toplum olan AT'nin3 ncelemek 
izlenen barbarca eylemlerin gizil odaklarıdır. Postmodern  olacak. Baudrillard, Louis Marin, eski Paris'e has devrimci, 
düşünce ise sadece köşeyi dönmeyi, eklektik olanı ve  an-(burada hem geleneksel sol söyle-çinnmf.-u."''-  • 
eskinin yeniden güncelleşmesini sağlamakla kalmaz, aynı  işeyen sağ söyle-etkisiz kalma yolunda, (özellikle aşırı sağ 
zamanda şimdiki zamanı öne çıkarır ve tarihten çok  ı, postmodern kültürün ve hazcı toplumun haz tü-J~~ 'uri 
coğrafya   ile   ilgilenir.     Neticede,   şimdiki   zamanda  Euro-Disney'de   sergileniyor.5   Michel   Foucault'nun 
gönderme   yerine   özerkliği   ve   bireysellik   süreçlerini  öngördüğü bir politika bu bağlamda kendini gösteriyor: 
hızlandırır. Bu konumda artık önemli olan kimlik değil,  İnsanlar kuralları içselleştirmişler ve gösterilenlere uymak 
ama   kimliksizleş-mek,   yersizyurdsuzlaşmaktır.   Kimliğe  zorundalar. Eğer uyulmazsa görevliler, (onlar olmazsa 
yabancılaşmaktır (böylece, bilinç ile ilgili "yabancılaşma"  yanınızda   gösteriyi   tüketmekte   olanlar)   sizi   ihbara 
yerini bilinçdışının şimdiki zamanda ortaya blok halinde  hazırlar; çünkü güvenlik bunları gerektiriyor (özellikle 
çıkmasına   bırakır).   Kimlik   ve   milliyetçilik   ise  yeni teknolojilerin kullanıldığı "Discoveryland" kısmında, 
intersübjektifliğini kaybetme durumunda objektif olur.  "sigara içmeyiniz, flaş kullanmayınız vs. anonsları sürekli 
Objektif ise Kant'ın da belirtmiş olduğu gibi, bir amaçtır.  yapılıyor).
Milliyetçiliğin amacı ise öznel değil ortaktır. Disneyland'ın   (veya   Euro  Disney   topolojisinin   gözler 
Sorgulamak   istediğim,   kimliksizleşme   sürecimizi  önüne   serilmesinde   yarar   var:   Otobüs,   metro   R.E.R 
yaşamadıkça   karşı   kimliklerle   çatışma   içine   girip,  (Banliyö metrosu)... veya özel otomobilinizle gelip park 
modernliğin gönderme noktası olarak kendi kimliğimizi  yerine   giriyorsunuz.   Baudrillard'ın   dediği   gibi   özel 
karşımızdakinin kimliğini yadsıyacak derecede egemenlik  mekanınızı   terkedip,     ütopiler   şehrinin   kuyruklarına 
altına aldığımızda, tarihin çok yönlü barbarlık örneklerini  doğru   ilerliyorsunuz.   Yol   göstericiler   size   nereye 
yenilemek   durumunda   kalmayacak   mıyız?   Bugün  dönmeniz gerektiğini, nereye park etmeniz lazım geldi-
yaşanan onca kimlik ve mikro-milliyetçilikler "modern"  ğini işaret ediyorlar. Hosteslerin uçaklarda emniyet çıkış 
paradigmasının en belalı yanıyla, yani kimliğe gönder- kapılarını vs. göstermeleri gibi eller öne, sağa, sola yol 
meyle, kendi özgürlükçü ve ilerlemeci karakterini ayaklar  gösteriyorlar. Bu andan itibaren Euro Disney personelinin 
altına   almamış   mıdır?   Ayrıca,   çünkü,   Aydınlanma  elindesiniz, sizi onlar yönlendirecekler. Özgürlüğünüzün
Description:çeşit homo sociologicus'u homo economicus'un yerine ikame eder. Bu durumda, fonksiyonel sistemin yerine karşılıklı bağımlılık sistemini oturtur, çünkü  "imkansızın politikası, çok çözümlü bir bilinmezden başka bir şey olmayan mümkünün politikasını keşfetmek için en iyi