Table Of ContentGİRİŞ
Bu çalışmada, terör örgütlerinin uluslararası ilişkilerdeki etkisi Türkiye-
Avrupa Birliği ilişkileri çerçevesinde incelenmektedir. Tezde öncelikle terörizmin
farklı kuruluşlarca algılanma biçimi sorgulanacak ve ardından ayrılıkçı ve dini terör
bağlamında, Türkiye’de faaliyette bulunan terör örgütü örneklerinden yola çıkılarak
Türkiye-AB ilişkilerinin analizi yapılacak; terörist örgütlerin AB ülkelerinde
örgütlenmesi, lojistik konumlanması ve propaganda faaliyetlerinin Türkiye-AB
ilişkileri üzerindeki etkisi irdelenecektir.
Çalışmada, terörizmle mücadele konusunda, AB üye ülkelerinin terörizme
bakış açıları ve bu yolda izledikleri politika ve uygulamaların dönüşümü ortaya
konmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, uluslararası alanda etkin olarak faaliyet
gösteren BM, AB, AGİT gibi örgütlerin teröre yaklaşımları ele alınmış, daha sonra
da Türkiye özeline inilmiştir
Terörizm, Türkiye’de on binlerce insanın ölümüne ve daha çok sayıda insanın
yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olmuştur. Terör sonucu, Türkiye’de ciddi
ekonomik kayıplar ortaya çıkmıştır. Sadece 1984 sonrasındaki etnik ayrılıkçı
terörizmin faturasının l00 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. 1984-
2004 döneminde Türkiye’de meydana gelen terör olaylarının sayısı 51.500
civarındadır. Bu olayların yaklaşık 22 bini (% 43) ayrılıkçı terörizm kaynaklıdır.
Genel olarak Türkiye, 1970-1980 yılları arasında ideolojik terörizm (sağ-sol
çatışması) tehdidiyle, 1980’lerden sonra ise ayrılıkçı terörizm (PKK terörizmi)
tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. PKK’nın örgüt profiline bakıldığında, PKK’nın
7000 militanının yüzde 31’inin yabancılardan(ağırlıklı olarak Suriye, Irak ve İran
vatandaşları), yüzde 22’sinin ise 9-18 yaş arasındaki çocuk ve gençlerden oluştuğu
görülmektedir.1
Uluslararası faaliyet yürüten İslamcı terör örgütlerinin İslam’daki “cihat”
kavramını yalnızca bir yönüyle ele alarak uygulamaya çalışmaları, Dünya’da
İslam’ın terörizmle birlikte anılmasına neden olmaktadır. Hâlbuki “cihat” kelime
olarak, “Nefisle mücadele, İslam’ı tebliğ ve düşmanla savaşma”2 anlamlarını
içermektedir. Bu tek yönlü algılamada, bu örgütlerin içinde yaşadıkları ülkelerin
uzun yıllar başka ülkelerin işgali altında kalmış olmalarının da etkisi olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca, bu örgütlerin işgal kuvvetlerine karşı mücadele edebilmek
için yeterli ekonomik, askeri ve teknolojik alt yapıya sahip olmamaları zaman
içerisinde terörizm faaliyetlerini bir mücadele yöntemi olarak kullanmalarına neden
olmuştur. O kadar ki bu örgütler terörizmin her türlü yönteminin dünyada
uygulayıcıları haline gelmişlerdir. İntihar saldırıları, bunun en belirgin örneğidir.
Ülkelerin güvenliği açısından giderek artan bir tehdit olma özelliği
sergileyen terörizmle mücadele konusunda uluslararası işbirliği çabaları artmıştır.
Bununla birlikte, hala terörizmin tanımı üzerinde bile genel bir mutabakat
sağlanamamış olması ve terörist eylemlerden sonra üçüncü ülkelerde ele geçirilen
teröristlerin yargılanması ya da saldırıya maruz kalan ülkeye teslim edilmesinde
1 Haşim Söylemez, “PKK’nın Üçte Biri Yabancı”, Aksiyon, Sayı: 622, 2006, s.68
2 İslam Ansiklopedisi, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993), Cilt:3, s.527
2
yaşanan engeller terörizmle uluslararası mücadelenin en önemli zaaflarından biri
olarak görülmektedir.
Terörün gerek kavram olarak gerekse içerik bakımından, akademik
araştırma konusu olarak incelenmesi çok eskilere dayanmaz. Yakın zamanlara kadar
daha çok bir güvenlik sorunu olarak incelenmeye çalışılan terörizm, 1960’lardan
önce devletler ve uluslararası sisteme yönelik olarak sadece sınırlı bir tehdit olarak
algılanmıştır. Uluslararası politika ve uluslararası hukukta, genel olarak tüm
devletlerce kabul gören bir “terörizm” tanımı yapılamamıştır. Bunun en temel
nedenlerinden birisi, devletlerarasında terörizme bakışta var olan görüş ayrılıklarıdır.
Terörizmle mücadele, genel olarak devletlerin ulusal egemenlik yetkisinde bir iç
güvenlik konusu olarak kabul edilmiştir.
Terörizm konusunda yapılan çalışmaların en önemli sorunu, “terör” ve
“terörizm” kavramlarını tanımlamada karşılaşılan güçlüklerdir. Ortak bir terörizm
tanımı üzerinde uzlaşılamamış olunması, hem pratikte hem de kuramsal alanda pek
çok farklı tanımı gündeme getirmektedir. “Terör, herhangi bir amaca (bu amaç
çoğunlukla siyasaldır) ulaşmak için, sivillerin veya güvenlik görevlilerinin,
propagandaya yönelik, ses getirici eylemlerle öldürülmesidir.”3 Terör ile terörizm
ayrı kavramlardır. Terörü stratejik eylem, terörizmi ise stratejik söylem olarak
adlandırabiliriz. Terörizm, siyasal amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli terör
kullanmayı yöntem olarak benimseyen bir stratejik söylemdir. Bu nedenle, örneğin
herhangi bir linç olayında ya da trafik kazasında “terör” bulunmakla beraber
3 İhsan Bal, “Terör Nedir? Neden Terörist Olunur?”, Derl. İhsan Bal, Terörizm: Terör, Terörizm ve
Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, (Ankara: USAK Yayınları, 2006), s.8
3
“terörizm” yoktur. Teröristler, eylemlerini gerçekleştirir ve bu eylemlerinin
amaçları doğrultusunda propagandaya yönelirler. Terörizm de bu aşamadan sonra
devreye girer. Kısacası, terörizmden söz edebilmek için aynı siyasal amaca yönelmiş
bir dizi terör olayının var olması gerekmektedir. Birbirleriyle bağlantılı olmayan
terör hareketlerinin toplumda dehşet ve korkuyu arttıracağı şüphe götürmez bir
gerçektir; ancak bu, terörizmden söz etmek için yeterli değildir.4
Hoffman’a göre, terörizm tanımlamalarında ön plana çıkması gereken
nokta terörizmin siyasal yönüdür. Bu çerçevede Hoffman’ın tanımlamasına göre,
terörizm siyasal amaçlı, planlı, hesaplı ve sistematik şiddet kullanımıdır. Hoffman’ı
farklılaştıran nokta, terörizm kavramının tarihsel evrim sürecine büyük önem vermiş
olması ve bu süreçte kavramın akla getirdiği çağrışımların sürekli değişmesi
dolayısıyla kavramı dinamik olarak ele almasıdır. Bu dinamizm çerçevesinde
terörizm, Jakobenler döneminden bu yana sürekli anlam ve içerik bakımından
değişiklik gösteren bir kavram olmuştur.5
Terörizmin tanımlanmasını etik bir sorun olarak gören görüşün
temsilcilerinden Wardlaw ise terör tanımlamalarında hedefe odaklanmanın ahlaki
gerekçelendirmelere yol açtığını dile getirmektedir. Wardlaw’a göre terör şiddetin
kullanıldığı bir davranış biçimidir. Terörü sadece bir davranış biçimi olarak ele alan
Wardlaw, bu davranış şeklinin siyasal amaçlar için belirginleştiği durumları “siyasal
terörizm” olarak isimlendirmektedir. Bu çerçevede, siyasal terörizm “Kurulu
4 Sertaç Başeren, “Terörizm: Kavramsal Bir Değerlendirme”, Derl.Ümit Özdağ ve Osman Metin
Öztürk, Terörizm İncelemeleri, (Ankara: ASAM Yayınları, 2000), s.2
5 Bruce Hoffman, Inside Terrorism, (New York: Colombia University Press,1998), s.14-15
4
otoriteden yana veya karşıt, kişi veya gruplar tarafından eylemin o andaki
kurbanlarından daha geniş bir kitle içerisinde aşırı korku ve tedirginlik yaratarak, bu
kitleye eylemi planlayanların siyasal taleplerini kabul ettirmek için tasarlanmış şiddet
kullanımı veya şiddet kullanımı tehdididir.”6
Terör eylemlerinin hangi düşünsel gerekçelerle haklı çıkarılmaya çalışıldığını
araştıran O’Boyle ise etik gerekçelendirmeler ve sonuç üzerine odaklanmanın haklı
çıkarma çabaları içerisinde göze çarpan 2 unsur olduğunu belirtmektedir. Şiddetin,
tanrısal veya toplumsal nitelik taşıyan karşı konulamaz kurallar ve normlar bütünü
çerçevesinde haklı çıkarılabildiği durumlara ırkçı, faşist veya dinci grupların
söylemlerinde sıkça rastlandığını ifade eden O’Boyle, etnik köken veya sınıf
temelinde mücadele ederken teröre başvuran grupların ise sonuç üzerine odaklanarak
şiddeti haklı çıkardıklarını iddia etmektedir.7
Terörizmi siyasal şiddetin özel bir biçimi olarak tanımlayan Wilkinson’a göre
ise, terörizm kavramını siyasal şiddetin diğer biçimlerinden ayıran belli başlı beş
özellik bulunmaktadır. İlk olarak terörizm, önceden tasarlanmıştır ve korku ortamı
yaratmayı amaçlamaktadır. İkinci olarak terörizm, şiddetin o anki kurbanlarından çok
daha geniş bir kitleyi etkilemeyi hedeflemektedir. Üçüncü olarak terörizm, tabiatı
itibarıyla sivilleri de içine alan sembolik hedeflere rasgele saldırı şekilleri
içermektedir. Dördüncü olarak terörizm, yaratılan şiddet toplum tarafından
6 Grant Wardlaw, Political Terrorism, (Cambridge: Cambridge University Press, 2000), s.16
7 Garret O’Boyle , “Theories of Justification and Political Violence”,Terrorism and Political
Violence, 14, 2, (2002), s.23
5
düzensizlik yaratacak sosyal normlara saldırı olarak algılanmaktadır. Son olarak
terörizm, siyasal davranış biçimlerini belirli bir yöne kanalize etmeye çalışmaktadır.8
Paul Wilkinson siyasal terörizmi, ihtilalci terörizm, yarı-ihtilalci terörizm
ve bastırıcı terörizm olarak üçe ayırmaktadır. İhtilalci ve yarı-ihtilalci terörizm,
mevcut siyasal sistemde bazı değişiklikler yapmakla ya da hükümetlerin
politikalarını etkilemekle yetinebilir. Bastırıcı terörizm ise kurulu otoritenin
ayaklananlara karşı uyguladığı terörizm türüdür. Uluslararası terörizm de ihtilalci
terörizmin bir alt grubunu oluşturmaktadır. Uluslararası terörizm açısından
değiştirilecek siyasal sistem, uluslararası hukukun temsil ettiği sistemdir. Terörizme
uluslararası niteliğini kazandıran, eylemin bir yönüyle ulusal sınırları aşmasıdır.9
Avrupa’nın terörizm konusunda uzun ve trajik bir geçmişi vardır.
Avrupa’da bugüne kadar terör örgütleri 4000’den fazla kişinin ölümüne neden
olmuştur. IRA, ETA, Kızıl Ordu Fraksiyonu ve Kızıl Tugaylar, bu örgütlerden
sadece birkaçıdır. Avrupa, belli dönemlerde Asala, El Kaide gibi Ortadoğu/Kafkasya
merkezli terör örgütlerinin de hedefi haline gelmiştir. Avrupa, terörizmi önleme
konusunda oldukça kararlı bir tutum sergilemektedir; ancak sınır aşan, din güdümlü
terörizmi yeni yeni tanımaktadır. Avrupa Birliği, terörizmi önleme amacıyla giderek
daha fazla önlem almaktadır; ama tabii ki terörizme karşı yüzde yüz güvenlikten söz
edilemez.
8 Paul Wilkinson , “The Strategic Implications of Terrorism”, Terrorism and Political Violence, 14,
2, (2002), s.37
9 A.g.e. , s.40
6
AB’nin terörle mücadele stratejisinin temelinde üç unsur yer almaktadır.
Bunlardan ilki, ulusal hükümetlerin kendi polis teşkilatları, güvenlik ve istihbarat
ajansları ve yargı makamları üzerinde tüm kontrolü ellerinde tutuyor olmalarıdır.
İkincisi, ulusal ajanslar arasında işbirliğini kolaylaştıracak yasama araçlarına sahip
olunmasıdır. Örneğin; polis teşkilatları arasında işbirliği örgütü olan Europol, tetkik
hâkimleri ve savcılar arasında işbirliği kuruluşu olan Eurojust, istihbarat ve güvenlik
hizmetlerinin Avrupa Birliği’nin içindeki ve dışındaki terörist tehditlerini
inceledikleri Durum Merkezi, Varşova’da yeni kurulan Avrupa Sınırları Ajansı gibi.
Bu bağlamda, AB terörizmin finansmanı ile mücadele etmek ve teröristlerin bir
ülkeden diğerine geçişlerini zorlaştırmak için çok uzun bir mevzuat programını
benimsemiştir. Üçüncü unsur olarak da, Avrupa Birliği ile diğer uluslararası örgütler
arasındaki işbirliğini kuvvetlendirmek ele alınmaktadır. Bunlar başta Birleşmiş
Milletler olmak üzere Viyana’daki Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ve
Lahey’deki Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’dür (OPCW). Ayrıca Amerika
Birleşik Devletleri, Kanada, Norveç ve İsviçre’nin yanı sıra Romanya, Bulgaristan ve
Yunanistan gibi Avrupa Birliği’nin hemen doğusundaki ve güneyindeki ülkelerle
giderek daha yakından çalışılmaktadır; böylece terörle mücadele eden ülkelere
yardım sağlamaktadırlar.
AB, geçmişte İslami sivil toplum örgütlerinin terörizmin finansmanı için
kullanıldığını iddia etmekteydi. Bazı dönemlerde, belli kurumlardan ya da sivil
toplum örgütlerinden yardım amacıyla belli kişilere finansman sağlanabilmektedir,
ancak bu finansmanın yanlış kişilere ulaşmaması gerekmektedir. AB, bunu sağlamak
ve şeffaflığı artırmak amacıyla adımlar attığını ifade etmektedir.
7
Türkiye, 31 Temmuz 1959’da AB yolundaki ilk girişimini yapmış; ancak
kendi iç politikasındaki dalgalanmaların etkisiyle ve Türkiye’nin AB’nin birtakım
prensip ve kurallarını yerine getirememesi nedeniyle, AB’yle ilişkileri belli
süreçlerde sekteye uğramıştır. AB ile yaşanılan bazı gerginliklere rağmen, daima
Avrupa’ya dâhil olma amacını güden Türkiye, AB tam üyeliği konusundaki
kararlılığını da sürdürmektedir. Bu süreçte Türkiye, kendisinden beklenen üyelik
kriterlerini yerine getirmek amacıyla uyum yasaları çıkartmaktadır ve terörizm de
dahil olmak üzere yasalarını, AB üyesi ülkelerin uygulamalarıyla bağdaştırmaya
çalışmaktadır. Zira Türkiye, AB aday ülkeleri arasında terör konusunda en çok sorun
yaşayan ülkedir. Büyük bir terörizm sorunuyla karşı karşıya olan Türkiye, terörizmle
mücadele konusunda AB üye ülkelerinin desteğine ihtiyaç duymaktadır ve bu yolda
ortak adımların atılması için girişimlerde bulunmaktadır. Nitekim önceki yıllarda her
ülkenin terörizm sorununu kendi iç politika sorunu olarak ele almasına karşın son
yıllarda ayrılıkçı ve dini terör örgütlerinin Dünya’da birçok ülkeyi de hedef almaya
başlamasıyla, ülkeler hukuki, siyasi, ekonomik ve aynı zamanda askeri önlemler
alarak, terörizmle mücadele yolunda konsensüs sağlanmasına yönelik çabalarda
bulunmuşlardır. Ancak, görülmektedir ki, terörizmi algılamada büyük farklılık
gösteren devletlerin “terörizmle mücadele”ye bakış açıları da oldukça farklıdır, yani
gelinen noktada hedeflenen konsensüs tam olarak sağlanamamıştır. Bu durum,
Türkiye-AB ilişkilerinde de birtakım çıkmazlara ve Türkiye’nin tam üyelik yolunda
engellerin çıkmasına neden olmaktadır. Türkiye’deki siyasi çevreler, terörizmle
mücadele konusunda AB üye ülkelerinin gereken adımları zamanında atmamış
olduklarını belirtmektedirler ve bu durum Türkiye-AB ilişkilerinde güven temelini
sarsmaktadır.
8
Avrupa ülkeleriyle Akdeniz ülkeleri arasındaki işbirliğini geliştirmeyi
amaçlayan Barselona Süreci’nin 2005 Kasım Toplantısı’nda terörizmin tanımı
konusunda yaşanan tartışmalar ve sonuçtaki hayal kırıklığı da devletlerin ortak tanım
üzerinde kolay kolay uyuşamayacaklarını göstermektedir. 1937 Konvansiyon
girişimi dışında, terör-terörizm tanımlarına açıkça yer veren herhangi bir uluslararası
sözleşme de yoktur. 27 Ocak 1977 tarihinde Strazbourg’da imzalanan “Terörizmin
Önlenmesi İçin Avrupa Konvansiyonu” gibi çok iddialı isimler taşıyanlar da dâhil,
ne Birleşmiş Milletler bünyesinde 1963-2001 yılları arasında imzalanan ve tümü
terörizmi konu alan on iki sözleşmede, ne de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı’nca 1975-2001 yılları arasında hazırlanan on belge ve şartta, bunlara taraf
olan ülkelerce kabul edilmiş terörizm tanımına rastlanmamaktadır. Yani devletler 30
yıllık bir süreçte imzaladıkları yirminin üzerindeki uluslararası hukuk belgesine
karşılık, terörist eylemleri sayma ve kınamanın ötesine geçememişlerdir.
BÖLÜM 1
ULUSLARARASI ALANDA TERÖR
Yıllardır süren terör olayları göstermektedir ki, terörün en önemli yanı,
uluslararası nitelik kazanmış olmasıdır. Artık teröristler eskiden olduğu gibi sadece
içinde bulundukları ülke sınırları ile kalmayıp, başka ülkelerdeki farklı gruplar ile
bağlantılar kurarak karşılıklı destek sağlamaktadırlar. Bundan dolayı, dünya
uluslarının terörizmle mücadelede çeşitli yöntemlere başvurdukları görülür.
Birleşmiş Milletler(BM), Avrupa Birliği(AB), Avrupa Güvenlik ve Savunma
9
Örgütü(AGİT) veya Avrupa Konseyi(AK) gibi birçok uluslararası örgüt bünyesinde
bu doğrultuda çeşitli girişimler söz konusudur. Ancak, bu faaliyetlerin çok da başarılı
olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değildir. Yürütülen bu siyasi nitelikteki
faaliyetler sonucunda, daha başarılı sonuçlar elde edebilmek amacıyla bir takım
örgütlerin de oluşturulduğu gözlenmektedir. Bu bağlamda en önemli adımlar,
polisiye işbirliği alanında atılan adımlar olmuştur.10 Uluslararası alanda terörle
mücadele konusunda uluslararası örgütlerin yaptıkları düzenlemeleri sırasıyla ele
alarak konuya açıklık getirebiliriz.
1.1 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
1.1.1. Birleşmiş Milletler’in Terörizm Kavramına İlişkin Düzenlemeleri
11 Eylül 2001 terör eylemleri ve uluslararası sistemin yapısında meydana
gelen değişimle birlikte, devletler dış politikalarında ve dolayısıyla ulusal
güvenliklerini ilgilendiren konularda köklü değişikliklere gitmişlerdir. Bu bağlamda,
uluslararası ilişkiler disiplininde yer alan çalışmaların, büyük ölçüde dış politika ve
ulusal güvenlik kavramlarının yeniden değerlendirilmesine odaklandığı görülmüştür.
Güvenliğin bu yeni boyutlarından birisi de uluslararası terörizmdir. Kuşkusuz,
uluslararası terörizm yeni bir olgu değildir. Ancak, 11 Eylül 2001 sonrasında
uluslararası terörizm, uluslararası politikanın ve dolayısıyla da uluslararası ilişkiler
çalışmaları gündeminin baş sırasına oturmuştur.
10 Sezgin Kaya, “Interpol, Europol ve Uluslararası Terörizm”
http://www.emniyet.gov.tr/StratejiGelistirmeDB/dergi/39/web/makale/Sezgin_Kaya.htm
10
Description:Söz konusu grup, terörizmle mücadelenin etkin ve sonuç alıcı biçimde yürütülebilmesi için kullanılabilecek uluslararası araçları ortaya çıkarırken, bu mücadele esnasında insan haklarının zarara uğramaması için de çaba göstermektedir. 11. 11Report of the Policy Working Gro