Table Of Content987
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
YÖK’ün Lisansüstü Program Açma Ölçütleri Hakkında Analitik Tartışmalar
ve Müzik Eğitimi Alanı Örneği
Itır ESKİOĞLU
Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü, [email protected]
Özet
Türkiye’de lisansüstü programlarda yapısal yeterliliğin, dolayısıyla akdemiysen
yetiştirmedeki yeterliliğin asgari standardını Türkiye Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK)
ölçütleri belirlemektedir. Ancak süregelen kalite tartışmaları ölçütlerin kendisinin
yeterliliğinin de incelenmesini gerektirmektedir. Bu çalışmada, YÖK ölçütlerinin analitik
yöntemle tartışılmasını, müzik eğitimi lisansüstü programlarının durumunun
incelenmesi izlemektedir.
Anahtar Kelimeler: YÖK, Lisansüstü eğitim, Müzik Eğitimi, enstitü, eğitim programı
GİRİŞ
Yükseköğretimde en önemli konulardan biri öğretim ve araştırma arasındaki bağdır. Bilimin öğretildiği,
öğrenildiği ve üretildiği akademik kurum ve üniversitelerde 19. yy başlarında Almanya’da başlatılan ve
200 yıldır dünyada benimsenen bu bağ, lisansüstü eğitim, öğretim ve araştırma kenetlenmesini daha
kuvvetli hale getirmiş ve devamını sağlamıştır (Türker, 2001: 22). Lisansüstü Eğitim, Sanatta Yeterlik
ile bu makaleye konu olan Yüksek Lisans ve Doktora programlarından oluşur. Yüksek lisans
programları, bir mesleki alanın uzmanlık düzeyindeki dersleri ve uygulamalarını, tezli programlarda
ayrıca kurul değerlendirmesinden geçen bir araştırmayı başarıyla tamamlamayı gerektirir. Yüksek
lisans, giderek uygulamaya yönelmek isteyen öğrencilere özgü bir seçeneğe dönüşmekte, doktora
eğitimi alabilmenin önkoşulu olmaya da devam etmektedir. Doktora derecesi ise, bilimsel uzmanlığın
giderek daha ayrıntılı ve kapsamlı bilgi birikimi ve sonuçta daha uzun bir eğitim süreci gerektirdiği
günümüzde, bir alandaki bilimsel yetkinlik ile eşanlamlı bir duruma gelmiştir. Doktora programlarında,
adayın seçtiği alandaki yetkinliği kadar bilimsel yöntemler açısından yetkinliği de bir zorunluluktur.
Günümüzde akademik unvanlı pozisyonlarda öğretim ve araştırma yapabilmek için de doktora derecesi
ön koşul durumunda olduğundan programın bilimsel ağırlığının azalmak yerine artması beklenir
(Değirmencioğlu ve Sarıbay, 2002:3).
Türkiye Yükseköğretim kurumlarında yürütülen lisansüstü eğitim, 2547 sayılı Yasa’nın 65. maddesi
hükmü gereğince, Üniversitelerarası Kurul tarafından hazırlanan Lisansüstü Eğitim ve Öğretim
Yönetmeliğince düzenlenir ve enstitülerce1 yürütülür (YÖK, 2008a). Enstitülerin temel işlevleri, bilim
adamı yetiştirmek, üniversiteye, serbest iş sektörlerine, sanayi ve üretim merkezlerine bilimsel
ölçütlere göre eğitilmiş elemanlar yetiştirmek ve bilimsel araştırma yaptırmaktır. Enstitüler, bilimsel
kalkınmayı hedef edinerek, içinde bulunduğu üniversitenin lisansüstü eğitim ve araştırma olanaklarını
değerlendiren, daha etkili hale getiren, aynı zamanda meslek sahiplerine ve hatta uzmanlara yeni bir
alanda kuramsal-uygulamalı beceri kazandıran ya da düzenli ve zorunlu programlar açarak,
diplomalarının güncelliğini koruyan kurumlardır. Enstitülerden ayrıca, lisansüstü eğitim olanaklarını
uluslararası düzeyde değerlendirerek yurtdışında da etkinlik göstermeleri beklenir (Tosun, 2001:7 ve
Tanker 2001: 77).
YÖK’ün, Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi adlı yayınında (YÖK, 2007: 167) lisansüstü çalışmaların
örgütlenmesi konusuna yeni bir bakış açısı getirilmiştir. Buna göre, esas olarak tek bir fakültenin
alanına giren lisansüstü programların enstitülerce yürütülmek yerine fakültelere bırakılması, yalnızca
fakülteler arası nitelik taşıyan programların enstitülere bırakılması ya da yeğlemenin üniversitelere
bırakılması söz konusu olabilecektir. Lisansüstü eğitimle ilgili tartışmalarda enstitülerle ilgili gündemi
genellikle, Fen Bilimleri, Sosyal Bilimler ve Sağlık Bilimleri Enstitüleri oluşturmaktadır. Bu enstitüler,
bilim ve teknolojide geleceğin liderlerini yetiştirmenin yanı sıra, onları ülkemizin artan sosyal ve
ekonomik problemlerine çözüm getirebilecek yaratıcı ve entelektüel beyinler olarak yetiştirmekten de
988
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
sorumludurlar. YÖK’ün öne sürdüğü ‘enstitülerin yaptığı işin bir kısmını fakültelere aktarma’ görüşü bir
yana, Çakar’ın (2001: 68) ve Türker’in (2001: 31, 32) bu enstitülerle ilgili tartışmalarda değindiği
noktalar ve çözüm önerileri şu başlıklar altında toplanabilir: 1- Ülkenin bilim ve teknoloji politikasındaki,
enstitüleri ve dolayısıyla bilim ve araştırmayı etkileyen aksaklıklar giderilmelidir. 2- Kuruluşlarından bu
yana enstitülerin gelişmeleri için gösterilen çaba artmalıdır. 3- Bu kurumların fiziki olanaklarının (bina,
laboratuvarlar, bilişim teknolojileri, kütüphaneler vb) yetersizliği giderilmelidir.
Lisansüstü Eğitimin İşlevleri ve Niteliği
Lisansüstü eğitimin kişiler ve toplum bakımından iki önemli hedefi vardır. Kişi hangi meslekten olursa
olsun toplumdaki yüklendiği görevini daha etkin bir biçimde uygulamak, ayrıca genel kültür ve mesleki
bilgi kapasitesini artırmak için daha çok öğrenmeye gereksinim duyar. Enformasyon ve iletişim
teknolojisindeki yenilikler, yaşam boyu öğrenmeyi ve bilgi tazelemeyi bir tutkunluk haline getirmiş ve
kişileri, özellikle kalkınmakta olan ülkelerde ekonomik yönden sarsabilecek boyutlara erişmiştir. Toplum
bakımından ise, lisansüstü eğitim, kalkınmışlığın en önemli ölçütü olarak kabul edilmektedir (Türker,
2001: 21).
Temel yapısı araştırma ve eğitimi birlikte yürütmeye ve bilimsel üretime katkıda bulunmaya dayalı olan
lisansüstü eğitimin işlevlerini, üniversitelerin temel işlevleriyle benzerliği açısından özetlemek için Arıcı
(2001: 56, 57) ve Tosun’un (2001:7) görüşlerine başvuralım:
1- Bilim/Sanat Üretmek ve Yaymak: Geleneksel olarak üniversitelerden beklenen hizmetlerin başında
bilim üretmek ve bunu yaymak gelir ki bu, araştırma-geliştirme çalışmaları yoluyla yapılır. Bu gibi
çalışmaların bilime/sanata katkı getirip getirmediği ve yapılan katkının derecesi, bilimin/sanatın eleştirel
ve ayıklayıcı süreçleriyle belirlenebilir.
2- Toplumsal Sorunları Doğru Algılama ve Sorunlara Çözüm Önerileri Geliştirme: Günümüz
üniversitelerinin ikinci işlevi, toplumların idealleri, değerleri ve yaşadığı olayların, teknolojik, ekonomik
ve kültürel gelişimlerine ilişkin sorunların ve beklentilerin doğru algılanıp tanımlanmasında ve yaşanan
sorunlara gerçekçi çözüm önerileri geliştirerek bunları uygulamaya aktarmada yardımcı olmaktır.
Bunun bir yolu, lisansüstü eğitim programlarını olabildiğince üniversite dışına açmaya özen göstererek,
üniversiteler dışındaki özel ve kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanları lisansüstü eğitime teşvik
etmektir.
3- Üst düzey insan gücünün yetiştirilmesine katkıda bulunma: Yükseköğretim kurumlarının önemli bir
işlevi, geleceğin öğretim üyelerini ve araştırmacılarını yetiştirmektir ki, bu bağımsız araştırmacılar
yarının değerler dizisi ve ürünleri için gerekli altyapı çalışmalarını yapacak ve geleceğin öğretim üyeleri
ile araştırmacılarını eğiteceklerdir. Diğer bir işlevi, bilim üretiminde ve bilimin yayılmasında fiilen görev
alacaklar yanında, özel ve kamu hizmetlerini üst düzeyde düzenleyip yürütecek, toplumun üretim ve
hizmet etkinliklerinin nicelik ve niteliğini yükseltecek insan gücünün yetiştirilmesine de katkıda
bulunmaktır.
Çakar’a (2001: 65) göre, ülkemizde, doktorasını tamamlamış olan bir kimse, bu üç işlevi bir arada
yapan bir kişi olarak düşünülür ya da en azından öyle olduğu varsayılır. Bu varsayıma bağlı olarak,
lisansüstü eğitim,
- Araştıran, bilim üreten ve aydınlatan bir BİLİM ADAMI,
- Yalnızca var olan bilgiyi aktaran değil, yeni bilgileri araştıran, analiz eden ve bunları öğrencilerine
aktaran bir ÖĞRETİM ÜYESİ,
- Kendi alanında var olan çalışmaları bilen, yeni bulgulara ulaşmak için çalışan ve buluşlarını yayan bir
ARAŞTIRMACI yetiştiren eğitim etkinliğidir.
Lisansüstü eğitim programları geliştirilmeye açık kuramsal temellere dayanmalı ve eleştirel öğrenme ile
analize dayalı yöntemler içermelidir. Bu programlarda yalnızca pratiğe, uygulamaya, sonuç getirici
görgü, bilgi ve hünere değil, derslerin iletişim biçimleri göz önüne alınarak, kuramsal bakışa da yer
verilmelidir. Bir başka değişle, öğrenen, öğrendiği bilgileri hayatına uygulamaya çalışırken, onların
arkasındaki kuramı sezebilmelidir. Kuramsal temelden, derin düşüncelerden yoksun eğitim, yaratıcı,
sorgulayıcı, bilimin temel kuramlarını kavrayabilen bilim adamları yerine taklitçi, uygulayıcı, kendisine
verilen bilmeceleri çözen insanlar yetiştirir (İnam 1994: 82-85).
YÖK’ün Yüksek Lisans ve Doktora Programı Açma Ölçütleri
989
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
Türkiye’de lisansüstü programlar ile bunları yönetecek öğretim elemanlarına ilişkin esas ve ölçütleri
belirlemek Üniversitelerarası Kurul’un görevleri içindedir. Bu görevler çerçevesinde, YÖK Eğitim
Öğretim Dairesi Başkanlığı’nın hazırladığı Yüksek Lisans Programı Açma Ölçütleri (YÖK, 2006) ve
Doktora Programı Açma Ölçütleri (YÖK, 2008b) yükseköğretim kurumları tarafından yeni bir yüksek
lisans programı açılması ve yeni bir doktora programı açılması için yapılacak başvurularda bulunması
gereken bilgi ve belgeleri içermektedir. Bu belge ve bilgiler karşılaştırmalı olarak incelendiğinde, her
iki program türü için ortak noktalar şu başlıklar altında toplanabilmektedir:
- Programın içeriği (adı, amaçları, açılma gerekçesi, kapsamı-içerdiği bilim dalları, derecenin
kazanılması için gerekli olan toplam kredi sayısı ile alınması gereken zorunlu ve seçmeli dersler, en az
3 yurtdışı program örneğinin sunulması)
- Programda görev alacak akademik kadro (sayıları, unvanları, deneyimleri, yönettiği yüksek lisans ve
doktora tezleri, her tür bilimsel çalışmaları, diğer görev yüklerinin bildirilmesi)
- Programın verileceği fiziki ve mali koşullar (laboratuvar, bilgisayarlar, kütüphanedeki ilgili süreli
yayınlar, yardımcı akademi çalışanları, üniversiteye getireceği mali külfet ve bunun nasıl
karşılanacağının açıklanması)
- Programa yönelecek öğrenciler (talebe yönelik tahmini sayısal veriler, civar üniversitelerdeki benzer
programlara talep durumu, kabul koşulları)
- Programın diğer disiplinlerle ilgisi (işbirliği, farkı, bilimsel hazırlık programı gerektirip gerektirmediği,
var olan yüksek lisans programlarını zayıflatmadan nasıl yürütüleceği, var olan olanaklara ek olarak
yeni fiziki alan gerektirip, gerektirmediği)
Söz konusu belge ve bilgilere göre, her iki program türü arasında iki fark görülmektedir:
1- İlgili anabilim dalının gerektirdiği akademik özelliklerin yanında, yüksek lisans için en az ikisi doçent
olmak üzere üç ve doktora için en az ikisi profesör veya biri profesör ikisi doçent olmak üzere beş
öğretim üyesinin bulunması bir ön koşuldur2.
2- YÖK’ün doktora programı açma başvurularındaki öncelikli isteği, önerilen doktora programının
öncülü olan yüksek lisans programı hakkında aşağıdaki bilgilerin verilmesidir.
- Yüksek lisans programının adı, hangi tarihte başladığı, amaçları, bu amaçların son beş yılda nasıl bir
değişim gösterdiği ve ileride nasıl değişebileceği, ayrıca amaçların ne ölçüde gerçekleştiğinin ve bunun
nasıl belirlendiğinin somut örneklerle açıklanması
- Programa son 3 yılda başvuran/ kabul edilen/ halen var olan/ mezun olmuş olan/ ilişiği kesilen (ilişik
kesilme nedenleri ve ilişiklerinin kesildiği dönemlerin belirtilerek) toplam öğrenci sayılarının bildirilmesi
- Öğrencilerin programa kabul koşulları ve kabulünden sonra yüksek lisans derecesini alabilmek için
gerekli olan toplam kredi sayısı ile alınması gereken zorunlu ve seçmeli derslerin (son 3 yılda
açılanların tamamı), danışmanların ve tez konularının belirlenmesinde uygulanan yöntemlerin
açıklanması
- Yapılan yüksek lisans tezlerindeki referans sayıları ile referansların Türkçe, İngilizce ve diğer diller
olmak üzere yüzdelerinin ve her bir tezin ortalama referans yaşının belirtilmesi
- Öğretim üyeleri ve öğrenciler için akademik ortamın gelişmesine katkısı olan seminer, bilimsel
toplantı vb etkinliklerin bölümde ne kadar sıklıkla gerçekleştirildiği ve son iki dönemde bölümde verilen
bu tür etkinlikler hakkında bilgi verilmesi
- Son 5 yılda mezun olan yüksek lisans öğrencilerinin çalışmaları sonucunda yayımlanan makale,
bildiri, kitap vb hakkında bilgi verilmesi ve tezlerden üretilen ve uluslararası yayın indekslerine giren
yayınları ve aldıkları atıfların belirtilmesi.
Yüksek lisans ve doktora programı başvurularında YÖK’ün istediği belge-bilgiler arasındaki farlılıkların
sadece iki madde ile sınırlı olması düşündürücüdür. Bu iki madde elbette gereklidir: elbette doktora
düzeyinde eğitim verecek akademik kadro daha zengin, daha deneyimli olmalıdır ve elbette bir doktora
programı açılırken kendisinin öncülü sayılabilecek yüksek lisans programının dikkatle incelenmesi her
iki program arasında olması gereken her türlü farkı somutlaştırmak bakımından gereklidir. Ancak ikinci
maddede istenilen bilgiler, bu gereklilikten ziyade, yüksek lisans programının açıldıktan sonra nasıl
sürdürüleceği yönünde çıkarımlar yapmaya yani o programın değerlendirme-düzeltme-geliştirme
çalışmalarına katkı sağlayabilecek, ayrıca istatistiksel çalışmalara veri oluşturabilecek görünümdedir.
Oysa bir yüksek lisans programının, lisans değil yüksek lisans programı olduğunu ve benzer şekilde bir
doktora programının bir lisans ya da yüksek lisans değil doktora programı olduğunu ortaya koyan
990
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
farklılıkların çok daha somut ve işe dönük olması beklenir3. Bu beklentiyi, başvuru değerlendirme
ölçütlerinin de yeterince karşılayıp karşılamadığı şüphelidir. Örneğin, bu şüphelerden biri, öngörülen
programların değerlendirilmesinde ders içeriklerinin ne kadar titizlikle irdelendiğine dairdir. Çünkü
yeterince iyi irdelense; doktora programı derslerinin, lisansüstü eğitimde uzmanlaşmanın doruk noktası
niteliğine değil, lisans eğitiminin aktarılmışı / uzatılmışı görünümüne sahip olduğu savı üstüne yapılmış
çalışmalara sıkça rastlamazdık. Ya da yüksek lisans ile doktora dersleri arasında adı ve içeriği aynı olan
dersler / adı farklı, içeriği aynı olan dersler / adı ve içeriği farklı olan dersler gibi sınıflamalar
yapılamıyor olurdu (Eskioğlu, 2007: 120, 123).
YÖK, yapılan doktora programı açma başvurularını, öncelikle başvurunun, istenilen formata uygun
olarak hazırlanıp hazırlanmadığı dikkate almak üzere, ‘Doktora Başvurularının Değerlendirilmesinde
Dikkate Alınacak Akademik Ölçütler ve Rapor Hazırlama Esasları’ ile değerlendirmektedir.
Değerlendirmede öncelikli koşullar, programın açılması için ilgili bölüm veya anabilim dalında yeterli ve
uluslararası yayınları ile evrensel bilime katkılarını kanıtlamış öğretim üyelerinin bulunması; bilimsel
altyapı olanaklarının yeterli olması ve doktora programını kesintisiz sürdürebilecek öğrenci talebinin
olmasıdır. Bunu izleyen 7 kısım ‘Giriş, Öğretim Üyesi Kadrosu, Araştırma Potansiyeli, Derslerin Niteliği
ve Niceliği, Bilimsel Altyapı, Öğrenci Talebi, Genel Değerlendirme’ başlıklarını taşır. Ayrıca YÖK, doktora
programı açılmasının tek amacının bölümün kendisine öğretim üyesi yetiştirmek olmaması gerektiği
anlayışındadır ki zaten bunun aksi düşülemez: Lisansüstü eğitim, toplumun üretim ve hizmet
etkinliklerinin nicelik ve niteliğini yükseltecek insan gücünün yetiştirilmesine katkıda bulunmalı,
kamusal süreçlerden kopmamalıdır (YÖK, 2008c).
Doktora Başvurularının Değerlendirilmesinde Dikkate Alınacak Akademik Ölçütler ve Rapor Hazırlama
Esasları’nda belirtilen ilk 6 kısım4 altındaki soru ve istem tümceleri, çıkarsamalar yapılarak düz tümceye
dönüştürüldüğünde YÖK’ün, lisansüstü program açma ölçütleri açıkça anlaşılabilmekte ve tartışılmasını
kolaylaştırmaktadır. Aşağıda, 6 kısım altındaki bazı soru/istem tümcelerinden elde edilen ölçütler ve
(hemen altlarındaki birleşik hücrelerde) bunlara yönelik tartışma soruları yer almaktadır:
Çizelge 1: Birinci Kısım: Giriş
Belgedeki Soru Çıkarsama Yapılan Ölçüt Tümcesi
Programın açılma gerekçesi inandırıcı mıdır? Programın açılma gerekçesi inandırıcı olmalıdır.
İnandırıcılığı belirleyen ölçütler nelerdir?
Önerilen program, üniversitede yürütülmekte Yeni açılacak bir doktora programı, aynı
olan diğer doktora programlarıyla benzerlikler üniversitedeki ya da aynı bölge içindeki yakın,
göstermekte midir? Benzerlikler varsa, bu diğer üniversitelerdeki benzeri programlardan
programın mutlaka açılması gerekmekte midir? anlamlı derecede farklı olmalıdır.
Programlar arasındaki farklılığın kabul edilebilir alt limiti nedir?
Önerilen doktora programının akademik Önerilen doktora programının akademik avantajları
avantajları net olarak ortaya konmuş mudur? net olarak ortaya konulmalıdır.
Öngörülen akademik avantajlar ülkenin yükseköğretim politikası ile yeterince örtüşmekte midir?
Önerilen doktora programının yurtdışı örnekleri Önerilen programın yurtdışı örnekleri, açılacak
var mıdır? programın içeriğini-niteliğini, uluslararası düzeyde
karşılaştırma ve değerlendirme olanağı
sunabileceğinden, incelenmiş olmalıdır.
Öngörülen program ile bu programın yurtdışı örnekleri arasındaki olağan benzerlik, faklılık ve
ortaklıkların saptanması gibi zorlu bir süreç nasıl planlanıp ve yürütülebilir? Sonuçların, öngörülen
programın kabul ya da reddine etkisi, hangi ölçütlere göre gerçekleşecektir?
Çizelge 2: İkinci Kısım: Öğretim Üyesi Kadrosu
Belgedeki Soru Çıkarsama Yapılan Ölçüt Tümcesi
İlgili öğretim üyelerinin üstlenmesi gereken Bir bölümdeki öğretim üyelerinin toplam ders yükünün
ders yükleri -lisans ve lisansüstü dâhil- belirli bir limitin üstünde olması durumunda -araştırma
gerçekçi midir? Bu ders yükleri ile araştırma çalışmalarına engel oluşturabileceğinden doktora
yapmak için yeterli zaman var mıdır? programı açılmaz.
Bu limit nedir? Mevcut programlarda kabul edilebilecek etik limitlerin sıkça aşıldığı göz önünde
bulundurulmakta mıdır?
991
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
Çizelge 3: Üçüncü Kısım: Araştırma Potansiyeli
Belgedeki Soru Çıkarsama Yapılan Ölçüt Tümcesi
Öğretim üyelerinin: Yayınları, önerilen programla Bir doktora programının açılabilmesi için öğretim
uyumlu mudur? Yayınları, evrensel bilime katkı üyelerinin yayınlarının önerilen programla uyumlu
sağlamış mıdır? Bilimsel aktiviteleri, süreklilik ve evrensel bilime katkı sağlamış olması ve
göstermekte midir? bilimsel etkinliklerinin sürekli olması gerekir.
Bir bilimsel yayının bilime/sanata katkı getirip getirmediği ve yapılan katkının derecesi, bilimin/sanatın
eleştirili ve ayıklayıcı süreçleriyle belirlenmez mi?
Çizelge 4: Dördüncü Kısım: Derslerin Niteliği ve Niceliği
Belgedeki Soru Çıkarsama Yapılan Ölçüt Tümcesi
Önerilen dersler: Bir doktora programında yer alacak dersler, bilim
Programla uyumlu mudur? Doktora dersi alanı ile uyumlu ve doktora düzeyinde olmalı,
düzeyinde midir? Çağdaş bilimsel yenilikleri çağdaş bilimsel yenilikleri yansıtmalıdır. Bir
yansıtma özelliği göstermekte midir? Bir bütünlük bütünlük içerisinde olmalı, var olan öğretim
içerisinde midir; yoksa var olan öğretim üyelerinin verebileceği derslerin art arda
üyelerinin verebileceği derslerin art arda sıralanmasından oluşmamalıdır. İçerik olarak lisans
sıralanmasından mı oluşmaktadır? İçerik olarak ve yüksek lisans düzeyinde verilen derslerle
lisans/yüksek lisans düzeyinde verilen derslerle benzerlik gösterdiği noktalarda, bu benzerlik
benzerlik göstermekte midir? Tümü zorunlu ders gerekçelendirilmeli ve programın bir doktora
olarak mı verilecektir? Öğrenciye ders seçme programı olduğunu ortaya koyan farklılıklar
olanağı verilmiş midir? göstermelidir. Zorunlu dersler yanında öğrenciye
ders seçme olanağı verilmelidir.
Bir bilim alanındaki doktora ders öğretim programında yer alan derslerin,
a) O alanın “doktora” düzeyine uygunluğunu belirleyen ulusal ve uluslararası ölçütler var mıdır?
b) Bir bilim alanındaki çağdaş bilimsel yenilikleri belirlemedeki ölçütler nelerdir? c) “Bütünlük”, “alanın
kapsayabileceği doktora düzeyindeki tüm dersler” anlamına mı gelmektedir? Öyle ise, “tüm dersler”
ülkemizde ve/ya da yurtdışında aynı alandaki diğer doktora programlarında var olanlar mıdır? ç) Bir
lisans ya da yüksek lisans değil ama doktora programı dersleri olduğunu ortaya koyan farklılıkları
belirleyen ölçütler her bir alana özgü olarak ve genelde doktora programının nitelikleri açısından
nelerdir? d) Zorunlu ve seçmeli statüde oluşunu belirleyen bir ön çerçeve genellikle vardır. Örneğin
eğitim alanı doktora programlarının belirli oranlarda “araştırma”, “eğitim”, “alanın eğitimi”, “alan”
gruplarına girmesi, bununla birlikte bir dönem içindeki belirli bir alt-üst kredi limiti çerçevesinde olması
gerekir. Bu gibi sınıflamaların yüzde oranı hangi ölçütlerle belirlenmektedir?
Çizelge 5: Beşinci Kısım: Bilimsel Altyapı
Belgedeki Soru Çıkarsama Yapılan Ölçüt Tümcesi
Mevcuttaki altyapı doktora programı ile uyumlu ve Bir doktora programının açılabilmesi için
alan/miktar olarak yeterli midir? Programın laboratuvar, bilgisayar, atölye, kütüphane gibi
yürütülebilmesi için dosyada gösterilen olanaklar fiziksel alt yapı ögeleri ve gerekli yardımcı
ilgili anabilim dalına mı, diğer anabilim dallarına mı akademi çalışanları, programın gerektirdiği türde
aittir? ve alan/miktar olarak yeterli olmalıdır.
Farklı bilim alanlarına göre, doktora düzeyinde eğitim yapabilmek için gerekli fiziksel alt yapıların ve
yardımcı akademi çalışanlarının listeleri ve tanımları, gerektiğinde bir ölçüt kabul edilerek karşılaştırma
yapılabilecek şekilde hazırlanmış mıdır?
Çizelge 6: Altıncı Kısım: Öğrenci Talebi
Belgedeki Soru Çıkarsama Yapılan Ölçüt Tümcesi
Programın açılması durumunda öğrenci talebi Bir doktora programının açılabilmesi için, farklı
hangi düzeyde olacaktır ve bu öngörü gerçekçi bilim alanlarına göre, öğrenci talebi belirli bir alt
midir? Doktora programı, bu düzeydeki öğrenci limitin üstünde olmalı ve bu düzeydeki talebin
talebiyle sürekli olarak yürütülebilir mi? sürekliliği hakkında somut bilgiler verilmelidir.
Bir doktora programının açılabilmesi için, farklı bilim alanlarına göre, öğrenci talebinde olması gereken
alt limitler belirlenmiş midir?
992
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
YÖK’ün Ölçütlerine Göre Müzik Eğitimi Lisansüstü Ders Öğretim Programları
YÖK’ün lisansüstü program açma ölçütlerine göre, müzik eğitimi alanı lisansüstü programları gerekli
fiziksel alt yapı ögelerine sahip ortamlarda5 yürütülmelidir. İlgili öğretim üyelerinin yayınlarının önerilen
program alanıyla uyumlu olması; evrensel bilime/sanata katkı sağlamış olması ve bilimsel/sanatsal
etkinliklerinin sürekli olması gerekir. Ders öğretim programları
1- Alanla uyumlu ve düzeye uygun olmalı, alandaki çağdaş bilimsel/sanatsal yenilikleri yansıtmalıdır.
2- Bir bütünlük içerisinde olmalı, var olan öğretim üyelerinin verebileceği derslerin art arda
sıralanmasından oluşmamalıdır.
3- İçerik olarak lisans ya da yüksek lisans düzeyinde verilen derslerle benzerlik gösterdiği noktalarda,
söz konusu benzerlik gerekçelendirilmeli ve programın bir lisans ya da yüksek lisans değil ama doktora
programı olduğunu ortaya koyan farklılıklar göstermelidir.
4-Tamamıyla zorunlu ders olmamalı, öğrenciye ders seçme olanağı verilmelidir.
5- Lisansüstü Eğitim Yönetmeliği’nin eğitim bilim alanı programlarındaki mezuniyet koşullarına göre,
müzik eğitimi alanında aşağıdaki tabloya uyulmalıdır (YÖK, 2008a; mad.9-a, mad.14-a, mad. 18-a,b):
Tablo 1. Lisansüstü Programların İçeriği
Kredi Ders Diğer Gerekler (Kredisiz)
Tezsiz yüksek lisans 30 14 Dönem Projesi +Yeterlik sınavı (Zorunlu değildir)
Tezli yüksek lisans 21 7 Bir seminer dersi +Tez çalışması
Sanatta Yeterlik 21 7 Tez ya da sergi, proje, resital, konser, temsil
Doktora 21 7 Yeterlik sınavı +Tez önerisi + Tez çalışması
Müzik Öğretmenliği Lisansüstü Eğitiminde Akademisyen Açığı
Türkiye’de 2010-2011 Öğretim Yılında Müzik Öğretmenliği Programında eğitim veren 22 devlet
üniversitesi bulunmaktadır. Sonuncusu 2004’te olmak üzere, 15’i 1992 yılından sonra, 11 yıllık bir
zaman dilimi içinde açılmış olan bu programlar, on yılları ölçü alan bir ölçekle ele alınırsa aşağıdaki
tablo oluşur (Eskioğlu, 2007:66,67):
Tablo 2. Müzik Öğretmeni Yetiştiren Birimlerin On Yıllara Göre Kuruluş Sayıları
Yıllar 1930-40 1940-50 1950-60 1960-70 1970-80 1980-90 1990-2000 2000-2010
Sayılar 1 0 0 1 1 4 12 3
1990-2000 yılları arasında, müzik eğitimi alanında çok sayıda yeni birimin art arda açılması ve
eski/köklü üniversitelerimizde görev yapan önemli sayıdaki, yüksek nitelikli öğretim üyesinin emeklilik
sürecine girmiş/yaklaşmış olması, Türkiye’yi müzik eğitimi alanında nitelikli öğretim üyesi açığıyla karşı
karşıya bırakmıştır. Hali hazırdaki öğretim kadrosuna ilişkin son sayısal veriler aşağıdaki tabloda yer
almaktadır ve belirtilen durum, son 7 yıldaki profesör kadrosu sayılarının durağanlığından da
anlaşılabilmektedir:
Tablo 3. ÖSYM Yükseköğretim İstatistiklerine Göre Son 10 Yılda
Müzik Öğretmenliği Programları Öğretim Elemanı Sayısal Verileri
Öğretim Arş. Uzman Okutman Öğr. Yrd. Doçent Profesör Toplam
Yılı Gör. Gör. Doç
2000-2001
%14 %2 %52,5 %31,5 100
%
2000-2001 24 3 6 84 22 19 13 171
2001-2002 37 4 9 95 30 17 16 208
2002-2003 38 4 15 98 38 13 19 225
2003-2004 31 3 17 97 42 13 21 224
2004-2005 37 3 19 107 47 9 28 250
2005-2006 34 3 13 106 46 9 26 225
2006-2007 44 2 14 99 49 12 25 245
2007-2008 54 2 18 103 54 14 29 274
2008-2009 57 2 16 105 56 18 26 280
2009-2010 54 2 17 106 63 18 24 284
2009-2010
%19 %1 %43 %37 100
%
993
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
Tablodaki verilere göre bugün, her iki öğretim üyesine 1 araştırma görevlisi düşmektedir. Son 10 yılda,
toplam kadro içinde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi oranları artarken, sadece öğretimle görevli
olan kadro oranı azalmıştır. Gittikçe düzelmekle birlikte, okutman ve öğretim görevlisi sayıları ile
öğretim üyesi sayıları arasında bir ters orantı vardır, yani piramidin tepesi, tabanından geniştir.
Üniversitelerimiz için gerekli öğretim üyesi sayılarının belirlenmesindeki başlıca etkenler,
yükseköğretimdeki okullaşma oranı, çağ nüfusu ve öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısıdır. Tosun
(2001: 10), 2000–2001 Öğretim yılı için, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında hedeflenen %31’lik
okullaşma oranına ulaşabilmek ve öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısını 25 dolayına çekebilmek
için yılda en az 3000 doktoralı öğretim üyesine gereksinim duyulmakta olduğunu belirtmiştir.
Okullaşma oranı, Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında % 48’e yükseltilmiştir ki, gereksinim duyulan
öğretim üyesi sayısında paralel bir oran olmadığı, ÖSYM istatistiklerinden anlaşılabilmektedir.
Yine Dokuzuncu Planda, yeni kurulan üniversiteler başta olmak üzere, öğretim üyesi ihtiyacını
karşılamak amacıyla yurtiçi ve yurtdışında öğretim üyesi yetiştirme programlarına devam edileceği
belirtilmiş, ancak bir önceki (8.) kalkınma planındaki, 5.000 öğrencinin yurtdışına gönderilmesi
hedefinin gerçekleşme durumuna dair bilgi verilmemiştir. Dokuzuncu planda, 2006 yılında Türkiye
genelinde 15 adet yeni devlet üniversitesinin açılmış olması, yükseköğretim kademesinde okullaşma
oranı bakımından önemli ilerleme olarak kaydedilmişse de, bu durum gerçekte sadece müzik
öğretmenliği alanında değil, Türkiye çapında bir öğretim üyesi açığına işaret etmektedir. Sorunlar
bununla da bitmemektedir: “…Eğitimin hemen her kademesinde, ayrılan kaynaklarla öncelikle artan
öğrenci sayılarının doğurduğu zorunlu gereksinimler karşılanabilirken, eğitimde nitelik sorunu önemini
korumaktadır. Eğitimde kalitenin artırılabilmesi için yenilenen müfredat programları ve öğretim
yöntemlerine uyumlu olarak fiziki altyapı, donanım ve öğretmen niteliklerinin geliştirilmesi ve eğitime
ayrılan kaynakların daha etkin kullanımı ile ilgili gereksinimler devam etmektedir. Yükseköğretimde
Bologna süreci kapsamında öğrenci ve öğretim üyesi değişimi, Avrupa kredi transfer sistemi ve
diploma eki başta olmak üzere önemli çalışmalar yapılmıştır. Ancak, yükseköğretim sisteminin
merkeziyetçi yapısı ve kalitesine ilişkin sorunlar yükseköğretimin rekabet edebilirliğini ve toplumun
gereksinimlerine yanıt verebilme kapasitesini olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir. (Resmi
Gazete, 2006: 40).”
Bugün müzik eğitimi alanında lisansüstü eğitim programları yürüten 11’i Sosyal Bilimler Enstitüsü ve
3’ü Eğitim Bilimler Enstitüsü olmak üzere 14 enstitü vardır. Bunlardan 9’u sadece yüksek lisans ve 5’i
hem yüksek lisans hem doktora programı yürütmektedir. 2000-2010 yılları arasındaki doktora
mezunlarının ortalama sayısı 12 dolayındadır. Elbette yapılan kalkınma programları çerçevesinde
akademisyen açığını sayısal olarak kapatmak için Yükseköğretim Kanunu’nun 35. Maddesi iş
görecektir, ancak nitelik sorunu çözümlenmiş olmayacak, hatta niteliksizleşme artacaktır.
Bu konuya açıklık getirelim: Nitelikli akademisyen yetiştirmede iki önemli kontrol noktasından biri,
sayısal olarak hızla büyüyen yükseköğretim kurumlarımızın öğretim üyesi gereksiniminin karşılanması
için oluşturulan ve 16 Kasım 1983 tarihinde yürürlüğe konan Bir Üniversite Adına Bir Diğer
Üniversitede Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında Yönetmeliktir. Bu yönetmeliğe
dayalı olarak 1996’da Lisansüstü Eğitim Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak, gelişmekte olan
üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin gelişmiş üniversitelerde sınavsız olarak lisansüstü eğitime
başlamaları sağlanmıştır. Diğeri ise, YÖK’ün doktora programı açmada belirlediği akademik ölçütlerdir.
Şimdi, bu iki kontrol noktasının kontrolde olan ve kontrol dışı kalan noktalarına değinelim:
Birincisinde projenin güçlü yanı, gelişmekte olan üniversitelerdeki araştırma görevlilerine gelişmiş
üniversitelerde lisansüstü eğitim yaptırma yoluyla, akademisyen adaylarının niteliğini garanti altına
almayı hedeflemesidir. Bu ‘garanti’, ders öğretim programları ve öğreticileri bilimde güvenilir, deyimde
köklü geçmişe sahip, alt yapı sorunlarını tamamen ya da önemli oranda çözmüş lisansüstü
programların kendisidir ya da programların bu nitelikte olduğu varsayımıdır. Projenin ikinci güçlü
yanı, eğitime, araştırma ve geliştirmeye ayrılan kaynakların, lisansüstü payının yurtdışından çok yurt
içinde kullanılmasını sağlamasıdır. Zira bu projeyle eş zamanlı olarak yurtdışında burslu eğitim, doktora
ve doktora sonrası (post-doktora) ile sınırlandırılmıştır.
994
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
Projenin zayıf yanı ise, araştırma görevlilerinin lisansüstü eğitime sınavsız ve görevlendirerek kabul
etmesidir. Sınavsızlık gerekçesi iki yönlüdür 1- Araştırma görevlilerinin yüksek lisans ve doktora bilim
sınavlarına eşdeğer bir sınavla seçildiği 2- Yetersiz iseler bilimsel hazırlık programlarına alınmaları
durumu. Bir de tahmini gerekçe: 3 - Yetersiz iseler, derslerde, projelerde, yeterlik sınavında vb
başarısız olacakları ve sistemin onları zaten eleyeceği düşüncesi. İşte bu üç gerekçe, Türkiye
koşullarında tam da birer zayıflık örneğidir. Proje, doktorasını kaliteli yükseköğretim kurumlarında
yapmış araştırma görevlileri yetiştirme yoluyla, akademisyen açığını kapatabilecek aday çokluğunu
sayısal olarak sağlamış olabilecektir. Ancak, sayısal çokluk garanti altına alınırken, niteliksel risk
alınmaktadır. Bunu ispatlamak çok zordur ama ‘araştırma görevlilerinin yüksek lisans ve doktora bilim
sınavlarına eşdeğer bir sınavla seçildiği’ varsayımının, varsayımdan öteye gitmediği yaşanılan bir
gerçektir. Zira söz konusu araştırma görevlilerinin pek çoğu, değil doktora, yüksek lisans bilim sınavını
geçebilecek nitelikte değildir. Benzer biçimde, ‘yetersiz iseler, derslerde, projelerde vb başarısız
olacakları ve sistemin onları zaten eleyeceği’ varsayımı da çoktan çürümüştür. Çünkü atıp geri alma
konusunda, adeta başarısızlığı ödüllendiren pek çok fıkra, ilgili yasa maddelerine (özellikle 2000-2010
arasında) eklenmiştir. Böyle bir nedenle lisansüstü eğitimden ilişiği kesilen bir araştırma görevlisinin
şimdiye dek duyulmamış olmasının nedeni gerçekten de hepsinin başarılı(!) olması mıdır? İlişiği kesilen
örnekler, ancak verilen süre içinde dil barajını (ÜDS vb) aşamamış olanlardır. Bu durumda enstitülerde
yüksek lisans ve doktora çalışmasını tamamlayanların tümüne bilim/sanat/akademi adamı gözüyle
bakılamayacağı bir gerçektir. Ülkemiz üniversitelerinde bilim adamı yetiştirme potansiyelinin ve
olanaklarının en üst düzeyde kullanılmasını sağlamak amacıyla geliştirilmesi gereken yeni politikalar,
sayıları artırmaktan önce, nitelikleri yükseltmeyi amaçlamalıdır. Araştırma görevlilerinin lisansüstü
eğitim için görevlendirilmesinin, en azından herhangi bir lisansüstü öğrenci adayına uygulanan sınav ve
ön koşullardan muaf olmaksızın gerçekleştirilmesi, geleceğin akademisyen adaylarının kalitesini
yükseltmek için zorunlu bir önlemdir. Türkiye’deki müzik eğitimi doktora programlarının tümünün
uluslararası standartlara göre düzenlenip, yürütülmesi ya da bu programlardan yararlanan öğrencilerin
nitelikleri gibi konular üzerine odaklanan araştırmalar özellikle teşvik edilirse, durumun önemi daha da
net anlaşılacaktır.
Kaliteyi yükseltmenin bir yolu da, adayın Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı puanı ile
yabancı dil puanının sonuca olan etkisinin kaldırılarak, bunun yerine sadece belirli puanları geçmiş
olma ön koşulu getirilmesi olabilir. Böylece adayın bilim/sanat alanındaki başarısı öne çıkarılabilir. Bu
yaklaşıma göre lisansüstüne öğrenci seçiminde belirleyiciliği ağırlıkta olan ölçütler alan sınavı,
akademik çalışmaları, genel not ortalaması, kontrollü akademik referanslar, öğrencinin akademik
hedeflerini yazacağı bir kompozisyon olabilir. Ayrıca doktora programına giriş sınavında bu ölçütlere
adayın bir araştırma projesi sunmasının eklenmesi kuvvetle önerilir. Gelişmiş ülkelerdeki doktora
programlarında öğrenci kabulünde araştırma projeleri çok önemli rol oynar (Bkz: Eskioğlu, 2007:293-
318).
Çakar (2001: 67 ve 70), aynı konuya farklı açılardan değinmiştir: “Üniversiteler, belirli bir unvanı
alıncaya kadar değil, gerek araştırmada ve gerekse eğitim öğretimde ömür boyu disiplinli beyinlere
gereksinim duyulan kurumlardır. Soran, araştıran, herhangi bir dogmaya saplanmaksızın sorgulayan,
özgürce düşünen, korkmadan tartışan insanı yetiştirmemiz kaçınılmaz bir zorunluluktur. Gerek lisans
eğitiminde (ve hatta onun öncesinde) ve gerekse lisansüstü eğitimde amaç kaliteyi yükseltmektir.
Burada sistemin işleyişi, altyapı olanakları ve benzeri etmenlerin arasında başta gelen iki etmen
bulunmaktadır. Bunların bir tanesi, eğitimi alacak olan öğrenci ve diğeri bu eğitimi verecek olan
öğretim üyesidir.”
Çakar’ın bilim ve bilim adamı tanımına göre (2001: 67), araştırma görevlileri aşağıdaki nitelikleri
taşımalıdır ki bunlar ne yazık ki programa kabul sınavında ölçülemez türdedir. En azından bundan
sonra lisansüstü eğitime görevlendirilecek olanların bilim sınavları atlanmamalıdır ve gerçekten bu
nitelikleri kazanmaya teşvik edilmelidirler:
BİR BİLİM ADAMI ÖNCELİKLE,
- Geniş bir bilimsel düşünce ve hayal gücüne, araştırıcı bir yapıya sahip olmalıdır,
- Olumlu yönde hırslı olmalı ve araştırmada yılgınlığa düşmemelidir, araştırma sonuçlarını uygulamaya
geçirmeli ve yeniden test etmelidir
- Ekibinde çalışanları yönlendiren, ümit veren, bilgisini paylaşan bir kimse olmalıdır,
995
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
- Geçmişine dair öz eleştiri yapabilmeli ve hataları tekrarlamamalıdır,
- Çalışmalarında ve davranışlarında, tarafsız, hoşgörülü ve titiz olmalıdır,
- Kendisini asla durağan bir çalışmanın ya da ortamın içinde görmemeli, yenilemelidir.
Tanker’e dayanılarak (2001: 77), bu niteliklere sahip bilim adamlarını, akademisyenleri yetiştirecek
programların şu ölçütlere sahip olması gerektiği söylenebilir: Bilimsel yöntem öğretmek - Bilimsel
düşüncede geliştirmek - Bilimsel etik kazandırmak - Bilim felsefesi vizyonunu kazandırmak - Bilgi
üretmek ve yaymak.
İki kontrol noktasından ikincisinin kontrol dışı kalan kısmı ise, YÖK’ün doktora programı açma
ölçütlerinin, yukarda yer verilmiş olan açılardan, yeterliliğinin sorgulanabilir olmasıdır. Bu duruma
Çakar’ın ifadeleri ile çarpıcı bir örnek verilebilir: Yasa gereği ön koşul olan üç öğretim üyesini bile
yeterli görmek olası değilken, her birinde birer tane öğretim üyesi bulunan üç ana bilim dalının her biri,
diğer ikisinde bulunan öğretim üyelerini kendi ana bilim dallarında ders vermek üzere
görevlendirmektedir. Böylece, kağıt üzerinde, her ana bilim dalında üçer öğretim üyesi varmış gibi
görülmektedir. Yasayla konulan bu baraj, üç kişinin dokuz kişi rolü oynaması yoluyla aşılmaktadır.
Çakar, ABD’de bile üniversitelerin ancak yüzde 25’inde doktora çalışmasına izin verilirken, Türkiye’de,
henüz lisans düzeyindeki eğitimini bile doğru dürüst gerçekleştiremeyen yeni açılmış üniversitelerde bir
tek öğretim üyesi ile lisansüstü programlar açılmasına göz yumulmamasını da eleştirmiştir. Kaldı ki
bunların çoğu aynı ya da benzer bir üniversiteden mezun olup yüksek lisans ve doktoralarını da aynı
üniversitede tamamlayan yeni Yardımcı Doçentlerdir (Çakar, 2001: 69).
Tablo 4. 2000-2010 Arası Müzik Öğretmenliği Programları Lisansüstü Öğrenci Sayısal Verileri
Ö. Yılı Yeni Kayıt Var Olan Mezun
Y.Lisans Doktora Toplam Y.Lisans Doktora Toplam Y.Lisans Doktora Toplam
00-01 35 8 43 131 55 186 25 9 34
01-02 45 17 62 147 64 211 34 22 56
02-03 94 15 109 199 62 261 18 12 30
03-04 75 19 94 246 72 318 95 6 101
04-05 132 22 154 267 87 354 99 9 108
05-06 126 16 142 303 84 387 99 9 108
06-07 121 15 136 329 108 437 104 6 110
07-08 177 32 209 320 111 431 166 25 191
08-09 188 13 201 321 102 423 155 17 172
09-10 399 30 429 533 322 655 212 16 228
Toplam Mezun 1.007 131 1.138
İncelememize müzik eğitim programlarında öğretim üyesi kaynakları ile devam edelim. Tablo 4’de şu
noktaya dikkat çekmek gerekir: Son 10 yıllık dönemde verilen 131 doktora mezunu, müzik öğretmeni
yetiştiren birimlerin öğretim üyesi açığını kapatmaya ya yetmemiştir ya bu mezunlar öğretim üyeliği
için gerekli koşulları gerçekleştirememişlerdir ya da söz konusu kurumlarda istihdam edilememişlerdir.
Daha önce verilmiş olan Tablo 3 tek başına durumu sergilemeye yeter: 22 müzik öğretmenliği
programındaki öğretim elemanı sayısal verilerine göre, yardımcı kadrolar dahil, toplam öğretim
kadrosu sayısı 284 ve sadece öğretim üyelerinin toplam sayısı 105’dir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu
sayıların 22 kurumdaki dağılımı birbirinden çok farklıdır.
YÖK’ün yayımladığı Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu adlı raporlarının sonuncusuna göre
(2005), Öğretim üyesi yetiştirmenin ikinci potansiyel kaynağı olan yurtdışı doktora programları ile ilgili
işlemlerse 1987 yılına kadar 1416 sayılı Yasa kapsamında MEB tarafından yürütülmüş; 1987 yılında
2547 sayılı Yasa’nın 33. maddesinde değişiklik yapılarak, üniversitelerin de yurtdışına eleman
göndermeleri sağlanmıştır. 1993 yılına kadar, üniversiteler bu alanlarda yurtdışına lisansüstü eğitime
gönderecekleri araştırma görevlilerini kendileri belirleyip YÖK’ün onayına sunmuşlardır. 1993’dan
itibaren Yurtdışı Lisansüstü Sınavı (YLS) ile hem 1992 yılından sonra kurulan yükseköğretim kurumları
adına yurtdışına gönderilecek araştırma görevlilerinin, hem de MEB kanalıyla yurtdışına gönderilecek
öğrencilerin seçimleri birlikte yapılmıştır. 1992 yılından önce kurulan üniversiteler ise, yurtdışına
gönderecekleri araştırma görevlilerini kendileri belirlemeye devam etmişlerdir. Bu konuda izleklerle ilgili
996
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey ISBN: 978 605 364 104 9
radikal değişiklikler 1996 yılında Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme Kurulu’nun oluşturulması ile
gerçekleşmiştir:
-Yabancı dil bilgisi belirli bir seviyeye gelmemiş adayların gönderilmemesi ve belirli sınavlardan belirli
dil puanlarının alınması,
-Mimarlık, güzel sanatlar ve benzeri alanlar dışında yüksek lisans derecesi almak için değil, sadece
doktora eğitimi için yurtdışına araştırma görevlisi gönderilmesi,
-Gidilecek kurumlardaki lisansüstü eğitimin mutlaka belli bir kalitenin üzerinde olması,
-YLS’nin, ABD’de uygulanan SAT ve GRE sınavları gibi, bilim sınavından yetenek sınavına
dönüştürülmesi.
TÜBİTAK temel bilimlerde, TÜBA da sosyal bilimlerde, hem Türkiye’deki doktora programlarını evrensel
düzeyde uygulayabilecek bölümleri ya da kadroları desteklemek, hem de yurtdışında doktora eğitiminin
çok yüksek olan maliyetini azaltmak ve bir sorun olan bilim adamı göçüne kısmen çözüm getirmek
yönünde, Yurtiçi Yurtdışı Bütünleştirilmiş Doktora Burs Programı uygulamasını gerçekleştirmiştir. İlke
olarak doktora öğrencilerinin derslerini Türkiye’de tamamlamaları, tez çalışmaları için yurtdışında
desteklenmeleri ve doktora sınavlarını yurt içinde kayıtlı oldukları programda vererek diploma almaları
amaçlanmaktadır. Böylece Bilim Adamı Yetiştirme konusunda Türkiye’deki doktora öğretimi
özendirilmekte, desteklenmekte ve dışa açılma, yurtdışı deneyiminin sağlanması, kaynak tasarrufu ile
beraber gerçekleştirilmektedir. Bu programa dahil olan üniversitelerimiz, doktora öğrencileri vasıtasıyla
yurtdışı üniversitelerle doğal köprüler kurmaktadır. Türkiye üniversiteleri lisansüstü programları
arasında da benzer işbirliklerinin, ortak programların oluşturulmasının yararına inanılmaktadır (Çavdar,
2001: 18 ve Terzioğlu, 2001: 5).
Yurtdışında öğrenim görmek i eleman gönderme konusunda müzik eğitimi alanındaki çabalar ise
1925’te MEB’in açtığı sınavlarla devlet adına öğrenci gönderme ile başlamıştır. Elbette bu çabalar,
doktoralı öğretim elemanı açığını kapatma amaçlı değil, nitelikli akademisyen kazanma amaçlıdır.
1940’larda ise Asistanlıktan Öğretmenliğe Geçiş Eğitimi’ne ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Ancak,
MEB’in verdiği yurtdışı kontenjanlarına yerleştirilen adayların dağılımlarına göre müzik eğitimi alanında
yurtdışına gönderilen adayların sayısı son derecede sınırlıdır. Örneğin 1998’de toplam 217
kontenjandan sadece 1’i; 1999’da 385 kontenjandan sadece 1’i, hatta 2000’de 385 kontenjandan 0’ı
(Eskioğlu, 2007: 78).
TARTIŞMA ve ÖNERİLER
YÖK’ün lisansüstü eğitim programı açma ölçütlerinin ve genel olarak Türkiye’deki lisansüstü eğitim ile
özelde müzik eğitimi lisansüstü programlarının daha güçlü ve işlevsel olabilmeleri için bu bildiri
çerçevesinde yapılabilecek öneriler ve bunlarla ilgili tartışmaların belki de en önemlisi araştırmalar ile
ilgili olanıdır. Bilimsel alanların gelişmesi büyük ölçüde araştırmalara bağlıdır. Gerekmediği halde
kendini tekrarlayan, toplumun öncelikli sorunlarına yönelmeyen ya da bu sorunlara gerçekçi çözümler
üretmeyen, alana yenilik getirmeyen, bilim ve teknolojiye katkısı şüpheli olan, ülkenin yükseköğretim
ve bilim politikalarına hizmet etmeyen araştırmalar konusunda ciddi önlemler alınmalıdır.
Bunun bir yolu, Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme Kurulu yapısına meslek örgüt ve odaları ile özel
kuruluşların da eklendiği, alanlara özgü kurullarca
1- Ülkenin ihtiyaç duyduğu öncelikli araştırma konularını belirlemeye yönelik çalışmalar yapılması
olabilir.
2- Aynı kurullar ya da onların görevlendireceği ekiplerce, geçmiş araştırmalar on yıllar ölçeğinde
taranarak, sonuçları geçerliliğini koruyan araştırmaların sınıflaması yapılabilir.
3- Bu sınıflama içine giren araştırmaların araştırma önerileri ve toplumsal gündemin araştırmaya dayalı
çözüm bekleyen konuları işlevsel önceliklerine göre sıralanabilir.
Böyle bir düzen kurulur ve geliştirilirse, araştırmaların bilime yenilik getirme ve orijinalliği sağlama
ilkelerini ne düzeyde gerçekleştirebildikleri de sistematik biçimde denetlenebilir. Elbette bu çalışmaların
yeterli sıklıkta güncellenmesi zorunludur.
Yine bu düzende, YÖK, lisansüstü program açma ölçütlerini, şu önkoşullar ile geliştirebilir: Öngörülen
programda,
Description:programları, bir mesleki alanın uzmanlık düzeyindeki dersleri ve uygulamalarını Türkiye Yükseköğretim kurumlarında yürütülen lisansüstü eğitim, 2547 sayılı Yasa'nın 65. maddesi noktalar ve çözüm önerileri şu başlıklar altında toplanabilir: 1- Ülkenin bilim ve Psikolo