Table Of Contentaratan i
I rans kritik
K A NT
V E
M A R X
Ü Z E R İ NE
metis
Kojin Karatani
Transkritik
Kant ve Marx Üzerine
Düşünür, edebiyat eleştirmeni ve felsefeci. 1941'de Japonya,
Amagasaki'de doğdu. Tokyo Üniversitesi'nde iktisat alanında
lisans eğitimi aldıktan sonra, İngiliz edebiyatı alanında master
yaptı. 1968'de ünlü Japon yazar Natsume Soseki hakkında yaz-
dığı bir denemeyle prestijli Gunzo ödülünü aldı ve Tokyo, Ho-
sei Üniversitesi'nde çalışmaya başladı. 1975'te ders vermeye
gittiği Yale Üniversitesi'nde Paul de Man ve Fredric Jameson
gibi edebiyat kuramcılarıyla tanıştı. Karatani halen Osaka, Kin-
ki Üniversitesi'nde ve ABD'de Columbia Üniversitesi'nde ders
vermektedir.
Karatani, düşünür kimliğinin yanı sıra Japonya'da siyasi ey-
lemci kimliğiyle de öne çıkan bir isim. Japonya'nın içinde bu-
lunduğu siyasal duruma anarşizan-Marksist denebilecek bir
perspektiften müdahale edebilmek amacıyla Akira Asada'yla
birlikte çıkardığı Eleştirel Uzam adlı dergi 90'lı yıllarda Japon-
ya'nın en etkili entelektüel mecrası oldu. Karatani ayrıca 2000
yılında Kapitalizm, Devlet ve Ulus karşıtı bireylerin bir araya
gelerek çeşitli alanlarda siyasi eylem ve proje geliştirdikleri bir
hareket başlattı: Yeni Birlikçi Hareket (NAM: New Associatio-
nist Movement). Hareketin manifestosunu bizzat kaleme alan
Karatani burada etik kaygılarla beslenen yeni bir Sol hareket
aradıklarını şu sözlerle belirtiyor: "Etiksiz ekonomi politikası kör-
dür, ekonomik kaygı gözetmeyen bir etik müdahale ise boş."
Bu manifestoda popüler bir dille ifade edilen arayış, yani etiğe
sosyalizmin, sosyalizme de etiğin -Karatani'ye daha uygun bir
ifadeyle Kant'a Marx'ın, Marx'a da Kant'ın- perspektifinden
bakmanın sağlayabileceği imkânlardan yararlanma arayışı, Ka-
ratani'nin Japonya'da 2001'de, Ingilizcede ise 2003'te ya-
yımlanan Transkritik: Kant ve Marx Üzerine adlı kitabında de-
rinlemesine geliştirilmiştir.
ingilizceye çevrilen Metafor Olarak Mimari (1995; Metis,
2006) ve Modern Japon Edebiyatının Kökenleri (1993; Me-
tis yayın programında) dışında Japonya'da yayımlanmış başlı-
ca eserleri şunlardır: Marx: Marx'ın Olanaklarının Merkezi
(1978), Postmodernizm ve Eleştiri (1985), Felsefi Araştırma
(2 cilt, 1986 ve 1989), Dil ve Trajedi (1989), Mizah Olarak
Materyalizm (1993), Etik 21 (2000), Bir Dünya Cumhuriyeti-
ne Doğru (2007).
Metis Yayınları Kojin Karatani
İpek Sokak 5, 34433 Beyoğlu, İstanbul
Tel: 212 2454696 Faks: 212 2454519
Transkritik
e-posta: [email protected]
www.metiskitap.com
Transkritik KANT VE MARX ÜZERİNE
Kant ve Marx Üzerine
Kojin Karatani
İngilizce Basımı:
Transcritique, On Kant and Marx
The MİT Press, 2003 Çeviren:
© Massachusetts Institute of Technology, 2003 Erkal Ünal
© Metis Yayınları, 2006
© Türkçe Çeviri: Erkal Ünal, 2006
Birinci Basım: Haziran 2008
Yayıma Hazırlayan: Tuncay Birkan
Kapak Tasarımı: Semih Sökmen
Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık: Metis Yayıncılık Ltd.
Baskı ve Cilt: Yaylacık Matbaacılık Ltd.
Fatih Sanayi Sitesi No. 12/197-203
Topkapı, İstanbul Tel: 212 5678003
ISBN-13: 978-975-342-674-9
içindekiler
Transkritik'in Türkçe Çevirisine Önsöz 9
Teşekkür 13
Önsöz 15
Giriş: Transkritik Nedir? 25
I. KANT
1. Kantçı Dönüş
1.1 Kopernik Dönüşü 55
1.2 Edebi Eleştiri ve Aşkın Eleştiri 61
1.3 Paralaks ve Kendinde-Şey 72
2. Sentetik Yargı Sorunsalı
2.1 Matematiksel Temeller 83
2.2 Dile Dönüş 95
2.3 Aşkın Bütünlüklü-Algı 107
3. Transkritik
3.1 Özne ve Topos'u 112
3.2 Aşkın ve Yanal 125
3.3 Tekillik ve Toplumsallık 133
3.4 Doğa ve Özgürlük 149
II. MARX
Transkritik'in Türkçe Çevirisine Önsöz
4. Konum Değiştirme ve Eleştiri
4.1 Konum Değiştirme 175
4.2 Temsil Sistemi: Darstellung ve Vertretung 186
4.3 Paralaks Olarak Ekonomik Kriz 199
4.4 Mikro Farklılık 208
4.5 Marx ve Anarşistler 213
İNGİLİZCEYE şu ana kadar üç kitabım çevrildi. Bunların hepsinin
Türkçeye de çevrilmiş olması benim için gerçek bir sevinç kaynağı.
5. Sentez Krizi
Ama çevirilerin yapıldığı zamanlar arasındaki farklılıklar beni kay-
5.1 Sentetik Yargı Olarak Değer Biçimi:
gılandırmıyor değil. Bu kitaplar yazılaiı epey oldu aslında. Bunların
Ex Ante Facto ile Ex Post Facto 240 Türkçede yayımlanma sırası okuyucuların kafasını karıştırabilir; bu
5.2 Değerin Biçimi 249 yüzden kısa bir "rehberlik" yapsam iyi olacak sanırım. Derinliğin
5.3 Sermayenin Dürtüsü 258 Keşfi: Modern Japon Edebiyatının Kökenleri, Metafor Olarak Mi-
5.4 Para ve Teolojisi, Metafiziği 270 marı ve Transkritik: 1970'ler, 1980'lerve 1990'lardaki çalışmalarımı
temsil eden bu üç eserin her biri bendeki "kaymaları" gözler önüne
5.5 Kredi ve Kriz 277
seriyor. Bu tür kaymaları içeren hareketlere "Transkritik" adını ver-
miştim. Transkritik'ten sonra başka bir kayma daha oldu. Bunun bir
6. Değer Biçimi ve Artı-Değer
örneği ise en son yayımlanan kitabım: Toward a World Republic-Be-
6.1 Değer ve Artı-Değer 285 yond Capital-Nation-State (Dünya Cumhuriyetine Doğru: Sermaye-
6.2 Dilbilimsel Yaklaşım 292 Ulus-Devlet'in Ötesinde).
6.3 Ticaret Sermayesi ve Sanayi Sermayesi 298 En büyük kayma ise üslupta görülebilir. Bundan önce, Kant ya da
6.4 Artı-Değer ve Kâr 306 Marx üzerine kafa yorarken, genelde onları değerlendirme, eleştir-
me, ama aynı zamanda tarihsel sınırlarını ortaya koyma şeklini alan
6.5 Kapitalizmin Küresel Doğası 317
yaklaşımı benimsememiştim. Kendi teorilerimi de sunmamıştım.
Transkritik'te ise Kant ve Marx'taki olanakları, sadece onların metin-
7. Transkritik Karşı-Eylemlere Doğru
lerine dair kendi okumalarıma dayanarak sunmaya çalıştım. Dosdoğ-
7.1 Devlet, Sermaye ve Ulus 332
ru kendi görüşlerimi ortaya koymak yerine, başkalarının metinleri-
7.2 Mümkün Bir Komünizm 353 nin "konuşmasına" izin verdim. Bu anlamda Transkritik, edebiyat
eleştirisindeki çalışmalarımın bir uzantısıydı. Fakat ondan sonra
Dizin 381 kendi teorilerimi sistemli bir şekilde sunmaya başladım.
Üslubum değişmiş olsa da, Transkritik'te ortaya konulan aynı te-
mel düşünceleri muhafaza ediyorum.
Aşağıdaki pasajı Transkritik'ten alıntılıyorum:
(Benedict Anderson ulus-devletin, aslen birbirinden farklı şeyler olan ğinden ortadan kalkacağı fikrine varır. Bu fikir besbelli ki doğru de-
ulus ile devlet arasındaki bir evlilik olduğunu söylemişti.)... Bu üçlü res- ğildir. Sıra devlet ve ulus gibi konulara geldi mi Marksistlerin de-
mi olarak burjuva devriminin ortasında evlenmişti. Fransız Devrimi'nde
vamlı tökezlemiş olmasının sebebi budur zaten. Marx'ın, devlet ya
yankı bulan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik üçlüsü gibi, sermaye, devlet ve
da ulusun -öyle kolay kolay ortadan kaldırılamayacak olan- gerçek
ulus da birbirleriyle çiftleşmiş ve kendilerini bundan böyle birbirlerinden
bir varlık temeli olduğunu görememiş olmasının sebebi de budur.
ayrılamayacak bir güç haline getirmişlerdi. Dolayısıyla, daha titiz davra-
nıp, modern devleti kapitalist ulus-devlet diye adlandırmalıyız. Bunlar bir- Sermayeyi, ulusu ve devleti cidden aşmak istiyorsak, öncelikle onla-
birlerini tamamlayıp takviye etmek zorundaydı. Ekonomik özgürlük aşırı rın ne olduğunu kavramamız gerekir. Onları sadece yadsımak bizi
hale gelip sınıf çatışması da keskinleştiği zaman, devlet de serveti yeniden hiçbir yere götürmez. Sonuç olarak, onların gerçekliğini kabul etme-
bölüştürmek ve ekonomiyi düzenlemek için müdahalede bulunur ve aynı ye zorlanırız; bu da onları aşmaya girişen "fikirleri" küçümsememi-
esnada ulusal birlik duygusu da (yardımlaşma) çatlakları doldurur. Bu kor- ze neden olur sadece.
kusuz üçlüyü karşınıza aldığınızda, birinin ya da diğerinin temelini oymak
Marx "üretim tarzları"na odaklanmış olsa da, ben şahsen, bakışı-
işe yaramaz.
mızı "mübadele tarzlarına" dayandırarak Hegel'in Hukuk Felsefesi'
Bu pasajda görülebileceği gibi, sermaye-ulus-devlet üçlüsünü ni materyalist bir şekilde tersine çevirebileceğimizi düşünüyorum.
açıklayabilmek için bu üçlünün içinden doğduğu üç temel mübadele Marx'ı birdenbire eleştirmeye başladığım anlamına gelmiyor bu.
tarzına geri dönmeyi önermiştim: karşılıklılık, talan/yeniden bölü- Transkritik'it belirttiğim gibi, Kapital'dekı Marx, meta mübadelesi
şüm ve meta mübadelesi. Fakat Transkritik'te bu fikirleri tam olarak diye bilinen mübadele tarzının tarihsel gelişiminin yapısını parlak bir
geliştiremedim. O zamandan bu yana bunları daha açık hale getirme- şekilde açıklamıştı. Ne var ki bu açıklamayı yaparken devlet ve ulu-
ye uğraşıyorum. su paranteze almış olması yüzünden, devlet teorisi haliyle yetersiz
Bu üç farklı mübadele tarzını, kapitalizm öncesi toplumsal for- kalmıştı. Eğer bu eksiklik eleştirilecekse, Marx'ın Kapital'deki yön-
masyonlara geri dönerek ele aldım. Her toplumsal formasyon, bu mü- temini kullanarak devlet ve ulusun kendi başına yeniden düşünmenin
badele tarzlarının bileşimi olarak var olur. Aralarındaki farkı belirle- daha verimli olabileceğini söyleyebilirim. Benim yaptığım da buydu.
yen şeyse, hangi mübadele tarzının hâkim olduğu ve her birinin nasıl Böyle bir çalışmayı Marx'ın metinlerini, hele ki Marksist literatü-
bir araya geldiğidir. Örneğin avcılar ve toplayıcılardan oluşan ilkel rü yeniden okuyarak yapmak imkânsızdı ama. Bundan dolayı kendi
topluluklarda karşılıklılık ilkesi hâkimdir. Başka bir deyişle, talan ve teorilerimi kurmak zorunda olduğunu düşündüm. Bu üslup değişikli-
ticaret var olsa da iyice belirgin değildirler. Keza, meta mübadelesi ği bana hâlâ çok önemli geliyor, fakat bu durum Transkritik'm önemi-
tarzının kapitalist toplumsal formasyonda hâkim olması, diğer tarz- ni azaltmıyor. Elinizdeki kitaba yöneltilen belli bir tür eleştiriye de
ların ortadan kaybolduğu anlamına gelmez. Bunlar, daha ziyade dö- -yani Kant ve Marx hakkındaki kavrayışlarım ilgi çekici olsa da bun-
nüşür ve sermaye-ulus-devlet'in birleşimi olarak görünürler. Böyle ların sonuçta zorlama kaldığı fikrine- cevap vermek isterim bu vesi-
bir görüşe dayanarak, toplumsal formasyonların bütün tarihini yapı- leyle. Belki hakikaten de zorlamadır yorumlarım, ama Kant ve Marx'a
sal bir şekilde açıklamayı hedefledim. Sermaye-ulus-devlet üçlüsü- dair doğru yorumlar sunma rekabeti biçimine bürünen akademik oyu-
nün ötesine giden yolu aydınlatmaya çalışmaktı amacım. nu oynama niyetim de yok. Aslında Kant'a ya da Marx'a bel bağlama-
Bence sermaye-ulus-devlet'in üçlü doğasını ilk kavrayan kişi He- ya ihtiyacım da yok. Fakat onların muhteşem eserlerine çok ama çok
gel'di. Hukuk Felsefesi kitabında bunu görebiliriz. Hegel'in idealist şey borçlu olduğumu inkâr etmek gibi bir küstahlık da yapamam.
bir anlayışı olduğu için Marx onu materyalist bir şekilde tersine çe-
virmeye çalışmıştır. Marx bunu yaparken sivil toplumu (kapitalist Kojin Karatani
ekonomi) altyapı, devleti ya da ulusu ise üstyapı olarak görmüştür. Eylül 2007
Bu bakış da kapitalist ekonomi aşılır aşılmaz üstyapının da kendili-
Teşekkür
t
BU KİTABI yazarken birçok kişinin desteğini aldım.. Kitabı İngiliz-
ceye çeviren Sabu Kohso ve Judy Geib'e özellikle teşekkür etmek
isterim. İngilizce çeviriyi gözden geçiren ve bize çok değerli öneri-
lerde bulunan Geoff Waite'e de müteşekkirim. Fredric Jameson ve
Masao Miyoshi bana moral açıdan sürekli destek verip yapıcı tav-
siyelerde bulundular. Bu kitabın yazılması için beni pratik öneriler-
le ve sabırla teşvik ettiklerinden ötürü Akira Asada, Paul Anderer,
Mitsuo Sekii, Iııdra Levy, müteveffa Yuji Naito ve Lynne Karatani'
ye minnettarım.
Önsöz
BU KİTAP, biri Kant diğeri Marx üzerine düşünceleri kapsayan iki
bölümden oluşuyor. Bu iki isim kitabı iki ayrı parçaya bölüyor gi-
bi görünse de, enikonu birbirinden ayrılmaz iki bölüm söz konusu
aslında. Bu bölümler baştan sona birbirleriyle etkileşim içindeler.
Transkritik adını verdiğim bu proje, etik ile siyasal iktisat, Kantçı
eleştiri ile Marxgil eleştiri alanlarının kendi sınırlarının ötesine ta-
şarak birbiriyle ilişkileııdiği bir mekân oluşturuyor. Kant'ı Marx,
Marx'ı da Kant üzerinden okuma ve ikisinin de ortak paydası olan
eleştirinin manasını yeniden kavrama girişimidir bu. Dikkatli bir
incelemeden, kendine dönük hayli ayrıntılı bir incelemeden yola
koyulan bir eleştiridir.
Şimdi kitabın iki ayrı bölüme ayrılmasına dönelim. On doku-
zuncu yüzyılın sonlarından beri Kant ile Marx arasında bir bağ kur-
maya çalışan birkaç düşünür çıktı. Marksizm adı verilen materya-
lizmde eksik olan öznel/etik uğrak yakalanmaya çalışılıyordu böy-
lece. Bu çaba Kant'ın hiç de bir burjuva filozofu olmadığım ifade
eder. Kant'a göre ahlaklı olmak, iyi ya da kötü olmaktan ziyade, ca-
usa sui* ve bundan dolayı özgür olma sorunuydu ki bu da bizi diğer
insanlara özgür failler olarak davranmaya zorlar. Kantçı ahlak yasa-
sının nihai çağrısı şu buyrukta yatar: "Kendi şahsında olduğu kadar
başka herhangi birinin şahsmdaki insanlığı da, asla sırf bir araç ola-
rak değil, aynı zamanda ve hep bir amaç olarak kullanacak şekilde
eylemde bulun."1 Soyut bir doktrin değildir bu. Kant bu buyruğu,
* Lat. kendi kendisinin nedeni olan. -ç.n.
1. Immanuel Kant, Groundwork of the Metaphysics of M ora! s, İng. çev. ve
haz. Mary Gregor, Cambridge: Cambridge University Press, 1998, s. 38, 4:429;
Türkçesi: Ahlak Metafiziğinin Tenıelleııdirilmesi, çev. I. Kuçuradi, Ankara: Tür-
kiye Felsefe Kurumu, 1996.
büyük bir etkisi vardı; kendisini o dogmatik uykusundan uyandıra- lışan Habermas'ın durumu da bu belirsizlikten muaf değildi: Bir
nın bu fikir olduğunu itiraf etmişti Kant.2 Ama onun Saf Aklın Eleş- "metafizik" olarak komünizme yöneltilmiş bir eleştiriydi bu.
tirisi'ni yazdığı sıralarda metafiziğin rağbet görmediği, hatta kü- Marksizm, büyük anlatıyı gerçekleştirmeye çalıştığından rasyo-
çümsendiği gözden kaçırılır. Kant önsözünde teessüflerini belirti- nalist ve teleolojik olmakla itham edilmiştir. Stalinizm bu eğilimin
yordu: "Bir zamanlar metafiziğe bütün bilimlerin kraliçesi gözüyle bir sonucuydu gerçekten: Entelektüeller partisi, tarihin yasasını ken-
bakılıyordu ve istemekle yapmak ayrı şeyler olsa da, bu şeref nişa- dinde cisimleştirmiş akılla halka önderlik etmiş ve böylece utanç
nını hak etmesinin sebebi, nesnesinin taşıdığı üstün önemdi. Şimdi verici bir trajedi ortaya çıkmıştı. Buna karşıt olarak, aklın iktidarı
ise günün modası gereği, bu kraliçe herkes tarafından hor görülü- sorgulandı, entelektüellerin üstünlüğü reddedildi ve tarihin bir ere-
yor."3 Bunun sonucu olarak, Kant'a göre eleştirinin görevi metafizi- ği olduğu fikri olumsuzlandı. Marksizmin yeniden incelenmesi, ak-
ğin esas işlevini yeniden ele geçirmekti. Bu da Kant'a kendisini bir im merkezi denetimine karşıt olarak çeşitli dil oyunları arasında ka-
zamanlar köklü bir şekilde teşvik etmiş olan Hume'u eleştirme so- musal mutabakat ve müzakereyi, rasyonalist (metafizik) bir tarih
rumluluğunu yüklüyordu. Şimdi, yürüttüğümüz tartışma bağlamın- görüşüne karşıt olarak da deneyimlerin heterojenliğini ve karmaşık
da, Kant ve Hume arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmek istiyorum. bir nedenselliği beraberinde getiriyordu. Diğer taraftan, şu ana dek
1980'ler boyunca Kant'ın yeniden canlandırıldığı fark edilebili- telos'a, ereğe feda edilmiş olan şimdiki zaman ise niteliksel hetero-
yordu. Hannah Arendt'in o çığır açıcı çalışması Lectures on Kant's jenliği bakımından (ya da Bergsoncu "imtidâd" anlamıyla*) yeniden
Political Philosophy (Kant'm Siyasal Felsefesi Üzerine Dersler) ve olumlanır. Yapıbozum, ya da bilginin arkeolojisi vs. diye anılan bu
Jean-François Lyotard'ın L'enthousiasme: La critique kantienne de geniş eğilimin bir parçasıydım ben de. Bu eğilimin, ancak Marksiz-
l'historie (Şevk: Tarihin Kantçı Eleştirisi) adlı kitabında Kant'a dö- min birçok ulus-devletin halkını fiilen yönettiği sırada eleştirel bir
nüş, Yargı Gücünün Eleştirisi'nin yeniden okunması anlamına geli- etkisi olabileceğini sonradan fark ettim. 1990'lara gelindiğinde söz
yordu. Burada varılan sonuç şuydu: Zevk/beğeni yargılarının ol- konusu eğilim etkisini kaybetmiş ve genel olarak kapitalizmin ger-
mazsa olmazı olan "evrenselliğe", birbirleriyle çatışan birçok özne- çek yapıbozum hareketinin basit bir aracı haline gelmişti. Şüpheci
nin var olduğu gerçeklikte erişilemezdi. Olsa olsa, birbiriyle çatı- görecilik, çoklu dil oyunları (ya da kamusal mutabakat), şimdiki za-
şan zevkleri vaka vaka düzenleyen bir "ortak duyu/sağduyu" edini- manın estetik bir şekilde doğrulanması, ampirik tarihselcilik, alt-
lebilirdi. Bu çalışma, evrenselliğin nöbetini tutan aşkın bir öznelli- kültürlerin (ya da kültürel çalışmaların) kıymete binmesi vs. altüst
ği varsayan (bu yorumu bundan sonraki bölümlerde inceliyorum) edici kudretini yitirdi ve bu nedenle hâkim, yönetici düşünceye dö-
Saf Aklın Eleştirisi' nden çok farklıydı. Kant'ın bu şekilde yeniden nüştü. Bugün bütün bunlar iktisadi açıdan ileri ulus-devletlerdeki
değerlendirilmesinin beraberinde getirdiği siyasi içerimler açık de- en muhafazakâr kurumların resmi doktrini haline geldi. Toparlar-
ğildi. Aklı "iletişimsel rasyonellik" olarak yeniden düşünmeye ça- sak, bu eğilim rasyonalizme karşı (estetizm de dahil olmak üzere)
ampirizmin kıymete binmesi olarak özetlenebilir. Bu anlamda, son
yıllarda Kant'a dönüşün aslında Hume'a dönüş anlamına geldiği gi-
2. Bkz. Immanuel Kant, Prolegomena to Any Future Metaphysics [1783], derek belirginleşti.
İng. çev. ve haz. Gary Hatfîeld, Cambridge: Cambridge University Press, 1997,
s. 10; Türkçesi: Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Pro-
legomena, çev. İ. Kuçuradi, Y. Örnek, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu, 1996.
Kant şöyle diyor: "Bundan yıllar önceki o dogmatik uykumdan beni ilk uyandı-
ran şey tam da David Hume'un hatırlanmasıydı."
* Fransızcası duree, İngilizcesi ise duıation olan bu Bergsoncu terimin kar-
3. Immanuel Kant, Critique of Püre Reason [1781/1787], İng. çev. ve haz. şılığı olarak Yahya Kemal'e atıfla imtidâd terimini kullanan ("Hakikatte mazi, hal
Paul Guyer ve Ailen W. Wood, Cambridge: Cambridge University Press, 1977, s. ve istikbal yoktur. Ortada bir imtidâd vardır.") Laurent Mignon'un şu yazısından
99, Aix; Türkçesi: Arı Usun Eleştirisi, çev. A. Yardımlı, İstanbul: İdea, 1993. faydalanıldı: "Duree, süre mi?", Birgün Kitap, 27. sayı, s. 16. -ç.n.
Bu arada, (Hume'un bir eleştirisi olarak) bu ampirist eğilimin cak tarihsel-maddi koşullara dönük teorik bir arayış üzerinde yo-
ötesine gitmeye çalışırken Kant'ı okumaya başlamıştım. Dosdoğru ğunlaştırsa da, tüm hayatı boyunca bu duruşunu hiç bozmadı. Ara-
söylemek gerekirse, komünizm adı verilen metafiziği yeniden kur- dan geçen zamanda, ahlakla alay edip "tarihsel zorunluluğu" ve "bi-
ma projesidir bu. Metafiziğin asıl rolüne ve inanç ile akıl arasında- limsel sosyalizm"i savunan ana akım Marksistler ise yeni bir köle
ki o kopmaz ve kaçınılmaz bağa yönelik en berrak içgörüyü sunan toplumu kurup çıkmışlardı. Kant'ın "genel olarak aklın bütün o şös-
Kant'tı. "İnanca alan açmak için bilgiyi inkâr etmek zorunda kal- terişleri" (aller Anmassungen der Vernunft überhaupt) dediği şeyin
mıştım; ve metafiziğin dogmatizmi, yani aklın eleştiri olmadan me- ta kendisiydi bu. Komünizme duyulan güvensizlik yayıldı; "bütün
tafizikte mesafe kaydedebileceği yolundaki önyargı, ahlakla çatı- inançsızlıkların hakiki kaynağı"nın sorumlusu da dogmatik Mark-
şan bütün inançsızlıkların gerçek kaynağıdır ki inançsızlık her za- sizmdir. Yirminci yüzyılda komünizmin neden olduğu sefaletler
man son derece dogmatiktir."4 Kant bunu söylerken bizatihi dini ih- unutulamaz ve unutulmamalıdır. Bu hatalara basitçe talihsizlik ola-
ya etmeye çalışmıyordu. Dinin bizi ahlaklı olmaya teşvik eden veç- rak da bakılmamalıdır. O kırılış anından bu yana, hiçbir "Fikir"i,
hesini, ahlaka meyleden veçhesini olumluyordu sadece. Stalinizmi olumsuzlayarak doğmuş olan Yeni Sol fikrini bile naif
Marx, ana akım Marksistlere karşıt olarak, komünizmi Kant'ın bir olumluluk havası içinde savunamaz olduk. İşte bu yüzdendir ki
kullandığı anlamıyla "kurucu bir fikir (ya da aklın kurucu bir şekil- "günün modası gereği, [komünizm] bütün fikirler tarafından hor gö-
de kullanılması)" olarak düşünmeyi inatla reddetmiş ve gelecek hak- rülüyor". Ama aynı zamanda, başka dogmatizm türleri farklı kılık-
kında nadiren konuşmuştu. Nitekim Marx, Engels'in yazdığı metne larla arz-ı endam ediyor. Üstelik, gelişmiş ulusların entelektüelleri
şöyle bir ilavede bulunmuştu Alman ideolojisi'nde: "Bizce komü- ahlaktan duydukları şüpheyi ifade ederken, çeşitli dinsel köktenci-
nizm kurulacak bir ilişkiler hali, gerçekliğin kendisini uyarlamak likler dünyanın dört bir yanında güç kazanmaya başladı; entelektü-
zorunda kalacağı bir ideal değildir. Şeylerin şimdiki halini ortadan ellerin bunlara tepeden bakmak gibi bir lüksü olamaz.
kaldıran gerçek harekete biz komünizm diyoruz. Bu hareketin ko- Düşüncemin kendisi olmasa da duruşum bu sebeplerden ötürü
şulları şu an var olan öncüllerden ortaya çıkar."5 Dolayısıyla, komü- 1990'dan itibaren esaslı bir şekilde değişti. Teorinin statükoyu eleş-
nizmin "bilimsel sosyalizm" diye dogmatikleştirilmesi, Marx'ın çü- tirel bir şekilde incelemekle yetinmeyip gerçekliği değiştirmek için
rüttüğü metafiziğe pek benziyordu. Fakat bu durum, Marx'm ko- olumlu bir şeyler önermesi gerektiğine inanmaya başladım. Bunu
münizmi "düzenleyici bir fikir (aklın düzenleyici bir şekilde kulla- yapmanın ne kadar zor olduğunu da bir kez daha anladım. Sosyal
nılması)" olarak geliştirmiş olduğu gerçeğiyle çelişmez. Bu yüzden demokrasi bana hiçbir umut vermiyordu. Yeni yüzyılın başlarına
genç Marx koşulsuz buyruğun altını çiziyordu: "Din eleştirisi, in- geldiğimiz zaman nihayet bir umut ışığı gördüm ve bu sayede Ja-
san için en büyük varlığın insan olduğu öğretisi ile; bundan dolayı ponya'da Yeni Birlikçi Hareket'i (YBH; New Associationist Move-
da, insanın küçük düşürülen, köleleştirilen, yüzüstü bırakılan, hor ment) örgütledim. Dünyanın dört bir köşesinde, küreselleşen dün-
görülen bir varlık haline geldiği bütün ilişkileri alaşağı etmeye da- ya kapitalizminin tören alayı sürerken, kaçınılmaz olarak, statüko-
ir koşulsuz buyruk ile sona erer."6 Marx'a göre komünizm Kantçı yu ortadan kaldırmaya çalışan sayısız gerçek hareket ortaya çıkıyor
bir koşulsuz buyruktu, yani fevkalade pratik ve ahlakiydi. Daha son- hiç şüphesiz. Ama geçmişteki hataların tekrarından sakınmak için
raki çabalarını, bu koşulsuz buyruğun gerçekleşebilmesini sağlaya- transkritik bir kabulün gerekli olduğunda ısrar ediyorum.
4. Kant, Critique ofPure Reason, s. 117, Bxxx. 6. Kari Marx, "A Coııtribution to the Critique of Hegel's Philosophy of Law:
5. Kari Marx ve Friedrieh Engels, The German Ideology, Kari Marx ve Fri- Introduction" [1844], Kari Marx ve Friedrieh Engels, Collected Works içinde, 3.
edrich Engels, Collected Works içinde, 5. cilt, New York: International Publis- cilt, New York: International Publishers, 1976, s. 182; Türkçesi: Hegel'in Hukuk
hers, 1976, s. 49; Türkçesi: Alman İdeolojisi, çev. S. Belli, Ankara: Sol, 1987. Felsefesinin Eleştirisine Katkı, çev. K. Somer, Ankara: Sol, 1997.