Table Of ContentTarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS)
Aralık 2018 December 2018
Yıl 11, Sayı XXXVII, ss213-234. Year 11, Issue XXXVII, pp.213-234.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh1425
Geliş Tarihi: 28.09.2018 Kabul Tarihi: 10.10.2018
ANTİK YUNAN MİTOSLARININ İŞLEVLERİ ÜZERİNE BİR
DEĞERLENDİRME
Ayşen SİNA
Özet
Yunan mitoslarının nasıl ortaya çıktığı sorusu, bu konuda yapılan tartışmaların
başında gelmektedir. MÖ 2000’li yılların başında Balkan Yarımadası’na yerleşmeye
başlayan ilk Yunan toplulukları yanlarında dinlerini ve sözlü anlatı geleneklerini de
getirdiler. Bu gelenekler, Hint-Avrupa dili konuşan Yunanlıların kendileri gibi Hint-
Avrupa halklarının gelenekleriyle büyük benzerlikler göstermektedir. Bronz Çağı’nda
Anadolu, Semitik Doğu, Mısır ve Miken dünyası arasında yakın ilişkiler kurulduğu ve
ortaya çıkan Ege Topluluğu’nun MÖ 13. yüzyılın karakteristik bir özelliği olduğu genelde
kabul edilmektedir. Ancak MÖ 1200 civarında Yunanistan’dan Anadolu, Suriye ve
Filistin’e kadar uzanan topraklarda, genellikle Mısır metinlerinden hareketle “Deniz
Kavimleri’ne dayandırılan büyük bir karışıklık meydana geldi. Bu nedenle Yunan
mitolojisindeki çoktanrıcılık, insan biçimli tanrılar ve geçmişe ilişkin sözlü olarak
aktarılan geleneklerin tümü salt Yunan kültürüne ait değil, aynı zamanda onlardan daha
öncesine ait söz konusu eski halkların özellikleriydi. Bunun nedeni diğer çoktanrılı
halklar gibi, Yunanlılar da diğer toplumların pek çoğu aynı olan tanrılara inandıkları ve
farklı diller konuşmaları dışında, değişik ulusların tanrılarını değişik adlarla
kabullenmelerine ve bu tanrılara saygı göstererek dini gelenekleri benimseyici bir tutum
sergilemekle yerel ve komşu halklardan birçok şey almışlardır. Bundan dolayı kendi
tanrılarını diğer ulusların benzer tanrılarıyla özdeşleştirdiler, hatta bazen ortak mitos
Doç. Dr. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi.
[213]
Ayşen SİNA
anlatılarından yararlandılar ve kendi dinlerine ve mitos sistemlerine uyarlayarak
kendilerininkiyle benzerliği olmayan yabancı tanrıların kültlerini ve mitolojilerini
kolayca benimsediler.
İnsanların doğaüstü güçlere saygılarını inançta ve eylemde ifade ettikleri
öykülerin dinle doğrudan özdeş tutulmaması gerekmektedir. Mitoslar, Yunan dininde
tanrıların ve kahramanların rollerini betimlemek ve tanımlamak, ritüellere bakış açılarını
açıklamak ve insan davranışları ile evren üzerine derinlemesine düşünmeyi sağlamak gibi
önemli roller oynar. Bu çalışmada Yunan mitoslarının koruyucu, birleştirici, yorumlayıcı,
yönlendirici ve meşrulaştırıcı işlevlerinden yola çıkarak bütünlüğü olan bir yapı içerisinde
tarih, kanun, gelenek, görenek, ahlak, psikolojik, sosyolojik, yönetim kurumları ve
inanışlarını geçerli kılan sosyo-kültürel durumlara ve doğa olaylarına nasıl açıklık
getirdikleri örneklerle açıklanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yunan, Mitos, Tarih, Kanun, Ritüel.
An Evaluatıon On The Functıons Of Ancıent Greek Myths
Abstract
The question of how Greek myths emerged is a primary discussion on this
subject. The first Greek communities that started to settle in the Balkan Peninsula at the
beginning of 2000 BC, brought their religions and oral narrative traditions as well. These
traditions share great similarities with the traditions of Indo-European ommunities that
speak Indo-European languages just like the Greeks. It is generally accepted that there
are close relations between Anatolia, Semitic East, Egypt and Mycenaen world during the
Bronze Age, and the Aegean community that emerged is a characteristic feature of the
13th century BC. However, there was a great chaos on lands from Greece to Anatolia,
Syria and Palestine around 1200 BC, caused by “Sea People” according to Egyptian texts
in general. Thus, polytheism, anthropomorphic gods and all of the traditions which were
verbally passed down did not just belong to the Greek culture, but they were
characteristics of the previous communities mentioned. The reason is that just like other
[214]
Antik Yunan Mitoslarının İşlevleri Üzerine Bir Değerlendirme
polytheistic communities, the Greeks believed in the same gods and adopted the gods of
different nations and gave them different names, and by respecting these gods and having
an attitude to adopt the religious traditions, they received several things from local and
neighboring communities. Therefore, they identified their own gods with the similar gods
of other nations, even sometimes they benefited from common mythic narratives and
adopted the cults and mythologies of foreign gods which were not similar to theirs, by
adapting these narratives to their religions and myths.
It is necessary not to identify the stories where humans express their respect to
supernatural powers in belief and action, as religion. Myths play significant roles to
determine and describe the roles of gods and heroes, to explain the perspectives for rituals
and to provide detailed thinking on human behaviour and the universe. In this study,
deriving from the protective, interpretative, directive and justifying functions of Greek
myths, we are to explain how they clarify socio-cultural situations and natural events that
validate history, law, tradition, custom, morality, psychological, sociological, governing
institutions and beliefs within an integrated structure.
Key Words: Greek, Myths, History, Law, Ritual.
Mitos tanımı
Yunan dilinin konuşulduğu topraklarda tanrılar ve kahramanların
rollerini tanımlayan metinlerden ve bunları betimleyen anıtlardan, Homeros
şiirlerinin bize anlattığı dönemler olan MÖ 9 ya da 8. yüzyıl ile paganizmin sonu
olan MS 3. ya da 4. yüzyıl sonuna kadar var olduğunu görüp anladığımız
olağanüstü anlatılara ve her türlü efsane bütününe “Yunan mitolojisi” adı verilir.
Söz konusu bu tarihler arasında çok çeşitli özellik ve kökenlere sahip, dünyanın
manevi tarihinde son derece önemli rol oynamış ve hala da oynamaya devam
eden bilgiler gerek çeşitli edebi metinlerle güzümüze ulaşan belgeler ve gerekse
de heykel, vazo resimleri vb. belgeler vardır. Dünyanın tüm halkları,
gelişimlerinin bir aşamasında kendilerine efsaneler, yani bir süre için inandıkları,
en azından belli bir ölçüde inandıkları olağanüstü anlatılar yaratmışlardır.
Efsaneler, genellikle çeşitli güçleri ve insanlardan üstün kabul edilen doğaüstü
varlıkları kapsadıkları için inanç sistemi alanına aittirler.
[215]
Ayşen SİNA
Yunanca mythos (μῦθος) “söz, konuşma; hikâye, masal, efsane; haber,
söylenti, rivayet, şaia; diyalog, ikili konuşma; karar (Çelgin,2011: 441)
anlamlarına gelmektedir. Kısacası mythos ya da mitos söylenen ya da duyulan
sözdür; masal, hikâye, efsane anlamına gelir. Logos ise, ilk anlamı söz olmakla
birlikte, bilim anlamı kazanır. İki sözcüğün birleşmesinden oluşan mitoloji
(mythologia) ise bu efsanelerin bir araya geldiği eser, kitaptır. Bu durumda haklı
olarak, mitolojinin ilkçağın din kitabı olması beklenir. Oysa yazılı ve sözlü yazın
ve sanat dallarının hepsinde durmaksızın konu edilip işlenen ve işlendikçe
değişen mitoslar ne kadar yazar, ozan, sanatçı varsa, o kadar değişik biçim almış
olduğundan hiçbir zaman belli bir dinin tek ve değişmeyen kitabı halinde
toplanmamıştır. Böylesine bir çeşitlilik, anlatım özgürlüğü ve özerkliği başka
hiçbir din ve efsanelerinde görülmemiştir. Bu nedenle ilkçağ mitosu bütünüyle
laik bir yapıya sahiptir ve din adamlarının değil sanatçıların uğraşıdır. İlkçağ
insanı sözle birbirinden renkli, büyüleyici ve inandırıcı yapıtlar yaratabilmiş ve
sözün bir kitap halinde donmasını engelleyerek çağdan çağa, kuşaktan kuşağa
canlılığını sonsuza kadar aktarmasını sağlamıştır (Erhat, 1984: 6). “Mitos kutsal
bir hikâye anlatır; en eski zamanda, ‘başlangıçtaki’ masallara özgü zamanda olup
bitmiş bir olayı anlatır. Başka bir deyişle mitos, doğaüstü varlıkların başarıları
sayesinde, ister eksiksiz olarak bütün gerçeklik, yani Kozmos olsun, isterse onun
yalnızca bir parçası (sözgelimi bir ada, bir bitki türü, bir insan davranışı, bir
kurum) olsun, bir gerçekliğin nasıl yaşama geçtiğini anlatır” (Eliade, 1993:13).
Erken dönem Yunanistan’da mitos ile kast ettiğimiz şey nedir? Burkert
‘mitos’i ‘kolektif bir öneme sahip bazı şeyleri ikincil ve kısmen ima eden topluma
uygun geleneksel bir hikâye’ olarak tanımlar (Burkert,1979:23). Diğer bir deyişle
yeni mitosların dahi eski mitosların izlerini ve örgüsünü taşıdığı, bu hikâyelerin
geleneksel ve kolektif öneme sahip halka yönelik performanslar ve bir toplumdan
diğerine aktarılabilir olduğunu göstermektedir. Fakat bir dereceye kadar bu
tanımda bir eksiklik var çünkü bu ifade performans öğesini açıklamada yetersiz
kalıyor. Erken dönem Yunan mitosları bir dinleyiciye anlatılıyordu ve bu
dinleyicinin yapısı ve durumu sürekli değişim gösteriyordu, dahası her seferinde
bir mitosun ilişkilendirildiği zaman türünün özelliklerine uyarlanabiliyordu
örneğin epik, koro liriği, ilahi, tragedya ya da diğer edebi türler gibi. Kısacası bir
mitosun tek bir kabul görmüş biçimi yoktu. Ozanlar uyarlamaları gereken
standart kurguyu bilirlerdi. Bu yüzden belki de tanımımızı “topluma uygun
geleneksel kurguların performansı” şeklinde değiştirmeliyiz çünkü daha
öncesinde sözlü olan mitos yazının icadından sonra bir metin şekline dönüştü.
Genel olarak gerçekten de mitoslar yalnızca dünyanın, hayvanların, bitkilerin ve
insanın kökenini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda insanın bugün içinde
bulunduğu duruma gelmesine kadar olup biten bütün önemli olayları da anlatır.
[216]
Antik Yunan Mitoslarının İşlevleri Üzerine Bir Değerlendirme
Bir başka deyişle onun ölümlü, cinsiyetli, toplum halinde örgütlenmiş, yaşaması
için çalışması gereken ve belli kurallara göre çalışan bir varlık durumuna
gelmesine kadar gerçekleşen önemli olayları anlatır. Eğer dünya varsa, eğer insan
varsa bunun nedeni Doğaüstü varlıkların “başlangıçta” yaratıcı bir etkinlik
göstermiş olmasıdır. Ama evrenin yaratılması (kozmogoniden) ve insanların
yaratılması (antropogoniden) sonra başka olaylar da olmuştur ve insan bugünkü
haliyle bu efsanevi olayların dolaysız sonucudur, onun yapısı bu olaylarla
olmuştur. İnsan ölümlüdür, çünkü başlangıç zamanında (in illotempore) bir şey
olmuştur. Eğer bu şey gerçekleşmemiş olsaydı insan da ölümlü olmazdı: Kayalar
gibi varlığını sonsuza kadar sürdürebilirdi ya da yılanlar gibi belli sürelerde deri
değiştirebilirdi. Böylece yaşamını yenileyebilir güçte olabilir; bir başka deyişle
yaşamına sürekli olarak yeniden başlayabilirdi. Ancak ölümün kökeniyle ilgili
mitos, başlangıç zamanında olup bitenleri anlatır, bunu yaparken de insanın
neden ölümlü olduğunu açıklanır (Eliade, 1993:20-21). Mitolojinin büyüleyici
tarafı, onu aynı anda pek çok bakış açısından görebilmekten kaynaklanır. Her
disiplin, değerli katkılarda bulunarak bütüne karşı duyduğumuz hayranlığı
arttırır.
Eski Yunan’da mitos yazarları
MÖ 5. yüzyılda yaşayan ve tarihin babası olarak kabul edilen Herodotos
kitabında şöyle yazar: “Peki nereden geliyordu bu tanrılar? Ta baştan beri mi
vardılar? Biçimleri nasıldı? Daha düne kadar bir şey bilinmiyordu. Zira
Homeros ve Hesiodos benden herhalde dört yüz yıldan daha eski değildirler;
Yunanlılar için tanrıların soy zincirlerini tertipleyen, tanrıların sıfatlarını,
görevlerini, kendilerine özgü niteliklerini belirten, görünüşlerini anlatanlar
onlardır” (II.53) der. Herodotos bu anlatımla, adı geçen iki ozanı ilkçağ dininin
yaratıcıları olarak kabul ettiğini göstermektedir. Yunan mitosunun yazıya
aktarılmasının yani, edebiyat düzeyine yükselmesinin Homeros ve Hesiodos ile
başlamıştır. Ancak mitosların yazıya aktarılması onlarla sınırlı kalmamıştır ve
edebiyat türleri çoğaldıkça bu mitoslara yeni anlatımlar ve yorumların katılması
sürmüştür.
Homeros ve Hesiodos’un yarattıkları birbirini tutmayan tanrı soyları ve
efsaneleriyle “Destan Çağı” dönemi, yerini Anadolu’da yer alan İonia ve
Yunanistan’da “melos” denilen lirik şiir türlerine bırakır. Çalgı eşliğinde tek kişi
veya korolar tarafından okunan bu şiirlerin konularını çoğu kez mitoslar
oluştururdu. Bu şiirler içinde yer alan hymnosun (ilahi) konusu ise bütünüyle
mitoslardı. Ancak mitos, özellikle tragedya ile yeniden doğar ve tragedya
yazarlarının elinde asla sönmeyecek bir öz ve anlam kazanır. İnsanlık dramının
aynası oluveren tragedyanın tek konusu da mitostur. Destan ile tragedyada tür ve
[217]
Ayşen SİNA
görüş ayrılığının getirdiği büyük bir fark vardır: Destanda yüceltilen ve başrolde
olan tanrı, tragedyada arka plana itilir ve yazarın seyircisine yaşatmak istediği
dramın gereklerine göre bir rol oynar. Tragedyada dram insana aittir ama insanın
kaderi tanrıların elindedir. Destanda görmeye alışık olduğumuz dağların
dorukları gibi yüksek ve yüce yerlerde savaşları yöneten ya da bir insanın ölüm-
kalımı konusunda yargıya varan tanrıların yerini, tragedyada insanların bilerek
ya da bilmeyerek işledikleri suçları nedeniyle yıkıma götüren amansız yazgıyı,
lanete uğramış bütün bir soyun zincirleme suç ve cezasını simgeleyen tanrılar
almıştır.
Mitoslar, tragedyalarla zenginleşmekle kalmamıştır. Yunanistan’ın ve
Anadolu’nun sayısız kent devletine ayrılmış her bölgesi, yerli mitosunu yaratma
uğraşına girmiştir. Kentinin/bölgesinin koruyucusu olarak seçtiği bir tanrı üstüne
kendi bölgesiyle ilgili efsaneler yaratmak ve yaşatmakla sınırlı kalmayıp bu
efsaneleri kendi din ve devlet politikasına göre yorumlayıp değiştirmişlerdir.
Efsane çemberi böylece genişledikçe genişlemiş, Troia savaşı çemberine Atina,
Thebai, Korinthos çemberleri katılmıştır. Örneğin, Odysseus’un serüvenleri
destanına Argonautların (Argos Gemicileri) destanı eklenmiş, Dor ırkından
kavimler İon mitosunun kişileriyle boy ölçüşecek bir destan kahramanı yaratıp
bütün efsanelerini Herakles adındaki bir yarı tanrının etrafında toplarlar.
Böylelikle mitos daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal almaya başlar.
Pek az efsane, gerçek yaygın ve tanınmış biçimiyle bize kadar ulaşmıştır.
Günümüze birkaç dolaysız anlatımlar sunan yazarların başında Pausanias
gelmektedir. Yunanistan’ın Tasviri (Ellados Periegesis) adlı eserinde,
Yunanistan yarımadasındaki sekiz bölgenin mitoslarını aktarır. Ayrıca, MS 2.
yüzyılda yazıldığından, esasen burada ele alınan mitoslar bir hayli değişimi de
uğramış olabilir; yine de mitoslar konusunda çok değerli bir kaynaktır. Ünlü
coğrafyacı Strabon da Pausanias’tan bir yüzyıl önce yaşamış olmasına karşın,
mitoslar konusunda onun kadar zengin anlatım yer almaz. Kaynakların ikinci ve
çok daha önemli kategorisi, yalnızca mitolojiye ayrılmış teknik inceleme eserleri
ya da edebi eserlerdeki karanlık noktaları aydınlatmayı amaçlayan
kommentarlardır. Bu çalışmalar Yunan edebiyatında çok erken tarihte başlamış
olup bilinen ilk yazar Miletoslu Herakleitos’tur. MÖ 6. yüzyılda yaşayan
Herakleitos, Genelogiai (Şecereler) adlı- günümüze ancak bazı fragmanları
kalan- dört kitap yazmıştır. Mitolojiyi tarihin bir kısmı sayan Herakleitos, bir
tarihçi sıfatıyla, ailelerle ve sitelerle (polislerle) ilgili gelenekleri toplamıştır.
[218]
Antik Yunan Mitoslarının İşlevleri Üzerine Bir Değerlendirme
Yunan mitoslarının kökenleri
MÖ 2000’li yılların başında Balkan Yarımadası’na yerleşmeye başlayan
ilk Yunan toplulukları dinlerini ve sözlü anlatı geleneklerini de beraberlerinde
getirdiler. Bu gelenekler, Hint-Avrupa dili konuşan Yunanlıların kendileri gibi
Hint-Avrupa halklarının gelenekleriyle büyük benzerlikler göstermektedir. Bronz
Çağı’nda Anadolu, Semitik Doğu, Mısır ve Miken dünyası arasında yakın
ilişkiler kurulduğu ve ortaya çıkan “Ege Topluluğu’nun MÖ 13. yüzyılın
karakteristik bir özelliği olduğu genelde kabul edilmektedir (Burkert, 2012:12).
Ancak MÖ 1200 civarında Yunanistan’dan Anadolu, Suriye ve Filistin’e kadar
uzanan topraklarda, genellikle Mısır metinlerinden hareketle “Deniz
Kavimleri’ne dayandırılan büyük bir karışıklık meydana geldi. Yunan
mitolojisindeki çoktanrıcılık, insan biçimli tanrılar ve geçmişe ilişkin sözlü olarak
aktarılan geleneklerin tümü salt Yunan kültürüne ait değil, aynı zamanda
onlardan daha öncesine ait söz konusu eski halkların özellikleriydi. Bunun nedeni
diğer çoktanrılı halklar gibi, Yunanlılar da diğer toplumların pek çoğu aynı olan
tanrılara inandıkları ve farklı diller konuşmaları dışında, değişik ulusların
tanrılarını değişik adlarla kabullenmelerine ve bu tanrılara saygı göstererek dini
gelenekleri benimseyici bir tutum sergilemekle yerel ve komşu halklardan birçok
şey almışlardır. Bundan dolayı kendi tanrılarını diğer ulusların benzer tanrılarıyla
özdeşleştirdiler, hatta bazen ortak mitos anlatılarından yararlandılar ve kendi
dinlerine ve mitos sistemlerine uyarlayarak kendilerininkiyle benzerliği olmayan
yabancı tanrıların kültlerini ve mitolojilerini kolayca benimsediler. Arkaik ve
Klasik dönem Yunan mitosları hem yeni ve eskilerin hem de yerli ve dışarıdan
getirilenlerin bir karmasıydı. Diğer bir ifadeyle Pelasglar ve Girit Minos kültürü
gibi Yunan öncesi halkların mitosları, Yunanlıların Hint-Avrupa kültürünü
yeniden biçimlendirmesiyle oluşan mitoslar ve son olarak da Küçük Asya denilen
Anadolu, Yakındoğu ve diğer bölgelerin halklarından alınan mitoslar (Hansen,
2017:25).
Girit’teki Minos kültüründen alınan Zeus’un Girit’teki Dikta Dağında
doğumu ve çocukluğu hakkındaki anlatıyla, Eski Hint gök tanrısı Dyaus’a (gün
ışığı) karşılık gelen gök tanrısı Zeus’un adı ve tanrılık yetkileri kültürel alışverişle
aktarılan Yunan mitoslarının kökenini oluşturmaktadır. Aynı şekilde Akhilleus,
Arion, Helen ve sığır çobanı Herakles mitosları, Hint-Avrupa dönemine kadar
geriye gittiği gözlemlenmektedir. Adları geçen kahraman adları, eski toplumların
erginleme (inisiasyon), atlar, evlilik, yiyecek bulma gibi önde gelen ilgi
alanlarıyla bağlantılı olduğu şeklinde açıklanabilmektedir. Diğer yandan Demeter
ile Persephone mitosu ve onların onuruna kutlanan Thesmophoria Bayramı’nın
yanı sıra Hephaistos’un tohumlarından dünyaya gelen
[219]
Ayşen SİNA
Erikhthonios/Erektheos’un tuhaf doğumunu anlatan mitosların tarihsel süreçleri
hala bilinememektedir (Bremmer,1994:57).
Dışarıdan alınan doğuya ait mitosların başında tanrıların ve evrenin
doğuşu konuları gelmektedir. Ayrıca ozanlar Bellorophontes örneğinde olduğu
gibi bireysel motifler içeren mitoslar de almışlardır. Korinthos kralı Glaukos’un
oğlu ve Sisyphos’un torunu Bellerophontes’e tanrılar tarafından olağanüstü
yakışıklılık ve mertlik verilmiştir. Bu özellikleri nedeniyle Argos kralı Proitos’un
karısı Anteia ona tutulur, ancak Bellerophontes, kadının kendisini baştan
çıkarmasına izin vermez. Antheia âşık olduğu kahraman tarafından reddedilmesi
nedeniyle duyduğu öfkeyle kocasına Belleophontes’in kendisine tecavüz etmeye
kalkıştığını anlatarak delikanlıyı öldürmesini ister. Proitos, cinayet işlemekten
korktuğu için sözde suçluyu bir mektup yazarak kayınpederi olan Likya kralına
yollar (Homeros, İlyada 6.152-210). Homeros’un anlattığı mitosun bu versiyonu
Eski Ahit’te yer alan iki motif nedeniyle olasılıkla ilk olarak yakın doğuda ortaya
çıkmıştır. İsrailoğullarının atası olarak geçen İbrahim’in torunu Yakup, iki ayrı
eşten 12 oğula sahiptir. Yakup, oğulları içinde iyi kalpliliği ve güzelliği nedeniyle
en çok Yusuf’u sever, el üstünde tutar. Bu durumu kıskanan kardeşleri Yusuf’u
kaçırıp Mısır’a götürürler ve Firavun’un generali Potifar’a (Potipar İbrancası-
Petefres Yunancası) satarlar. Yusuf kısa zamanda Potifar’ın güvenini kazanır ve
Rab, Yusuf’tan dolayı Potifar’ın evini mübarek kılar ve bereketini artırır (Tekvin
39.1-6). Bu şekilde ev halkıyla daha çok yakınlaşan Yusuf’un dillere destan
güzelliği Potifar’ın karısı Zuleika’yı (Züleyha) büyüler. Yusuf’tan kendisiyle
beraber olmasını isteyen Zuleika, emeline ulaşamayınca hizmetçilerini çağırarak
Yusuf’un kendisine saldırdığını ve bağırınca da gömleğini bırakıp kaçtığını
söyler. Kocası gelince durumu ona da anlatır, Potifar da Yusuf’u zindana attırır
(Tekvin, 39.7-23). Rivayete göre Potifar, Yusuf’un suçsuz olduğunu anlamıştı,
fakat onu cezalandırmadığı takdirde karısı hakkında dedikodu yapılacağını
düşünerek Yusuf’u hapse attırmıştır. İkinci hikâye ise Zebur’un gönderildiği
İsrail’in ikinci kralı Davud hakkındadır. Davud, kumandanın karısı Bathsheba’ya
âşık olur, onu elde edebilmek amacıyla kadının kocası Hititli Uriya’yı savaşta
ölebileceği bir noktaya yerleştirmesi için başkomutanına bir mektup yazar (2
Samuel 11-12). Doğu’ya ait bu iki ayrı hikâyenin aktarılmasının Miken dönemi
sonlarında olduğu söylenebilir (Bremmer,1986:10-40). . Bu mitosların neden
ithal edildiğini daha sonraki bir tarih çok iyi açıklamaktadır. İlk başlarda
Yunanlıların zihinsel ufku, dünyanın yaratılışından ve kendi şehirlerinin
kökeninden daha azdı. Doğu halklarının mitosları arasında eskiçağlarda yaşamış
Sami ırkından Akdenizli bir kavim olan ve “tüccar” anlamına gelen Kenaniler
adıyla anılan Fenikelilerin mitoslarından pek fazla iz bulunmamaktadır.
[220]
Antik Yunan Mitoslarının İşlevleri Üzerine Bir Değerlendirme
Arkaik dönem İyonya’sında da görüldüğü üzere Tanrıların ve evrenin
yaratılmasına karşı duyulan ilgi dünyadaki bu yeni ilgi alanını doğrular
niteliktedir. Mitosların Anadolu, Mezopotamya ve Suriye- Fenike gibi değişen
coğrafi kökenlerinin tamamı Ortadoğu’yu işaret etmektedir. Yunanlı tüccarlar,
büyük olasılıkla buralarda doğuya ait ozanları ve hikâye anlatanları duymuşlar,
onlardan duydukları mitosları kendi memleketlerindeki ozanlara aktarmışlardır.
Mitosların Yunan ve Doğu versiyonları arasındaki farklarda bu aktarımlar önemli
bir yere sahip olmuş olmalıdır. Bunun bir örneğinin Homeros’un Okeanos
kozmogonisinde, doğal felsefenin başlangıcını ve ilk filozof olarak düşünülen
Thales’in esin kaynağının Mısır, Fenike ve Babil yaratılış efsanesi Enuma
Eliş’teki öncülleri olduğu söylenebilir. Babil destanı “yukarıda gök ve aşağıdaki
dünya henüz var olmadığı zaman, her şeyin babası içilebilir okyanus Apsu ve
tuzlu deniz Tiamat-ki hepsini o doğurdu-vardı; onlar sularını birleştiriyordu”
dizeleriyle başlar. Tiamat dramatik bir mücadelenin sonunda Marduk tarafından
yenilgiye uğratıldı. Ardından Marduk şimdiki haliyle evreni oluşturdu.
Homeros’ta ise Hera “Gidiyorum bol ürün veren toprağın bir ucuna, tanrıların
atası Okeanos ile ana Thetys’i görmeye” der (İlyada 14. 201 ve 302). Bu şekilde
Hera’nın sözleri Enuma Eliş’in başlangıcındaki pasajlarıyla örtüşür. Apsu ve
Tiamat ilk ebeveyn çift olarak Okeanos ve Thetys’e eşitlenir. Diğer örneklerde
Aphrodite’nin aşk tılsımı işlevine sahip işlemeli kemeri ve Titanlar Semitosuk
bağlantılardır. İlyada destanında bir Akad klasik eserinin etkisinin mitolojik
isimlerle tespit edilmesi de göz önüne alındığında dönemin kültürel etkileşimleri
tartışmasızdır. Yunan dünyası ve Doğu arasındaki alışverişlerde kullanılan ritüel,
ikonografi ve edebi metinler gibi birbiriyle kesişen, örtüşen farklı yollardır
(Burkert, 2012: 110-111).
Yunan Mitolojisinin Tarihçesi ve Mitoslara Yaklaşımlar
Mitosun bunca yüzyılı aşarak tek tanrılı dinlerin yasaklarından sıyrılarak
günümüze kadar gelebilmesinin nedeni insanı düşündüren, duygulandıran birçok
şeyin Yunan mitoslarında olduğundan daha yalın, daha açık, daha güzel, daha
yüce, daha her yerde geçer olarak söylenememesidir. Yunan mitosu başta doğa
ve insanlar, kültür ve sanat, bu dünya ve öteki dünya, en kalıcı ve en geçici şeyleri
bitmek tükenmez bir çeşitlilik ve zenginlikle bütün dünyayı içine alır. İlk olarak
15. ve 16. yüzyılda İtalya’da başlayan ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerine
yayılan edebiyat, sanat, felsefe ve bilim alanındaki gelişmelerin tomurcuklandığı
Rönesans yorumları ve 17. yüzyılda edebiyatta Yunan mitolojisinin tarihsel
kullanımının ardından 18. yüzyılda mitosların aktarılması ile karşılaştırmalı
mitoloji çalışmaları başlamıştır. Freret, mitolojiyi belirli bir toplumun
kültürünün, geleneklerinin ve sosyal düzeninin yansıması olarak tanımlamıştır
(Bremmer, 1994: 55). C. G. Heyne (1729-1812) bir şairin keşfettiği ya da
[221]
Ayşen SİNA
kurguladığı masal (fabula) ile uğraşmadığını vurgulamak için “mythos” terimini
ortaya attı. Heyne’ye göre Volksgeist’in (milli ruh) özel bir şekilde ifade edilmesi
idi, bu doğanın takdire şayan ve korkutucu yönlerini açıklıyordu ve
çalışmalarında fazla belirtilmese de, büyük sömürülerin hafızlarda kalması için
gerekli bir araçtı.
19. yüzyılda Karl Otfried Müller (1797-1840) ve Friedrich Max Müller
(1823-1900) Heyne’nin görüşünü daha da ileriye taşıdılar: Karl Otfried ilk kez
mitosun ulusal kimliğin ya da kavim kimliğinin ve farklı tarihi dönemlerin birer
yansıması olduğunu vurgulamıştır. Friedrick Max ise mitos ile doğa arasındaki
bağlantıya odaklanmış ve bunların etimolojilerin (kökenbilim) kullanımında
önemli bir ipucu sağladığını fark etmiştir. Ancak, 19. yüzyılın sonlarına
gelindiğinde aralarında akrabalık bağları bulunmayan iki Müller’in söz konusu
yaklaşımlarının etkisi sona ermiştir. 1870 yılında Almanya’nın birleşmesi Yunan
mitoslarının siyasi altyapısına olan ilgiyi azaltmış ve junggrammatiker olarak
adlandırılan karşılaştırmalı dilbilimdeki yeni görüşler, Müller ve takipçileri
tarafından yazılmış ve üretilmiş etimolojilerin çoğunu ortadan kaldırmıştır
(Bremmer, 1994: 56). Ancak aynı yıllarda Wilhelm Mannhardt (1831-1880) ve
Hermen Usener (1834- 1905) Yunan dininde tarımın öneminin açıklanmasına
dikkatleri çekmiş ve birçok durumda ritüeller ile mitosların bağlantılı olduğunu
ileri sürmüşlerdir. Doğanın verimliliğine yönelik bu yorumlar başarılı olmuş
olmalı ki, özellikle James George Frazer’in (1854-1941) Altın Dal adlı (The
Golden Bough 1890) eserindeki yorumlarıyla doruğa çıkmıştır. Ardından Martin
Persson Nilsson (1874- 1967) 1960’lara kadar Yunan dini üzerine çalışmalarını
sürdürmüştür. Doğanın verimliliği ile ritüellerin bağlantısı konusu Jane Ellen
Harrison (1850-1928) tarafından sürdürülmeye devam etmiş, ancak kısa bir süre
sonra hayalperest bulunan çözümlemelerden vazgeçmiştir. I. Dünya Savaşından
hemen sonra mitos ile ritüeller arasındaki bağlantıları araştıranların aşırıya
kaçmaları ve klasik çevre tarafından karşılaştırmalı çalışmaların küçümsenmesi
Yunan mitolojisine olan ilgiyi son derece azalmıştır. Bununla birlikte 1960’ların
ortalarında yapısalcılık (strüktüralizm) yeni ilgi alanları ortaya çıkarmıştı.
Özellikle mitos ve ritüel arasındaki bağlantıları inceleyen Walter Burkert, aynı
konunun yanı sıra Yunan toplumunda kadınların sosyal statüleri, bitkilerin ve
hayvanların önemi ya da kurbanın rolü ve önemi gibi, Yunan kültürü ve
toplumunun çeşitli yönlerini ortaya çıkaran mitoslara odaklanan Jean Pierre
Vernant’ın çalışmalarında ön plana çıkmıştı (Bremmer, 1994: 56; Vernant, 2012).
Ne var ki II. Dünya Savaşı’nın doğurduğu koşullarda ortaya çıkan postmodernist
zamanda konunun uzmanları mitosların işlevlerini ve geçerliliğini sorgulamaya
başlamışlardır. Aslında Yunanca “mythos” sözcüğünün mitos anlamına
gelmediğini, Homeros’un anlatımına dayanarak, her ayrıntıya dikkatlice
[222]
Description:eğitmeni Phoiniks'in konuşmasıdır. Akhilleus kendi payına düşen Briseis'in adaletsizce Agamemnon tarafından elinden alınması üzerine savaştan