Table Of ContentDoğu Edebiyatı
6 Aylık Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi Yıl: 2 Sayı: 3 İlkbahar-Yaz 2008
ISSN 1307-6248
Bu sayıda
• Doğulu Hikmet ve İskender
•
• Ali Nihat Tarlan Nerede?
• Sebk-i Hindî Araştırmalarına Yeni Bir
Kaynak
• Şiir: Tayy-ı Mekân, Can Şen
• Sa’di-yi Şirâzî’den Öğütler
• Hâfız-ı Şirâzî’den Gazeller-3
• Piyes: Mahmut Ağa’yı Milletvekili
Yapın-3
• Yenişehirli Avni Bey’in Hz.
Hüseyin’in Şehid Edilmesi Hakkındaki
Bir Mersiyesi ve Türkçe Tercümesi
• İran Fıkraları-3
• Doğu Denizinden Damlalar-3
• Hayyâm Rubailerini Kemal’ce
Söyleyiş
• Kitaplar İnsanlara Benzer
• Mes’ud-i Kimya’i’den Şiirler
• İran Öyküsü: Bebeğimin Teyzesi
• İran Öyküsü: Cevizler
• İran Öyküsü: İki Cebin Öyküsü
• Furûğ-i Ferruhzâd’ın Susuşunun 40.
Yılı
• Furûğ-i Ferruhzâd’dan Şiirler
• İran Öyküsü: Kibirli Dilenci
• İran Öyküsü: Benim İçin Bir Çalgı
• Sefil Bir Kadının Hayatı-3 (Roman)
• Öykü: Çınar ile Zakkum
• Şiir: Yalnızlığımın Çoğul Türküsü
• Öykü: Gürültüler
• Aforizmalar
• Amerika’da Bir Türk
• Öykü: Dalgalar
• Öykü: Asırlık Tozlar
• Şiir: Devinimsel Sonsuzluk
• Öykü: Rahman’ın Alnından Öptüğü
Çocuklar
• Şiirler, Abdulsemet Telimen
• Şiirler, Suzan Şan
• Şiir: Gün Batarken
• Şiir: Islatır Umudumu
• Şiir: Hani
• Şiirler, Ali Rıza Malkoç
• Şiirler, Ali Kaybal
• Şiir Üstüne (Poetika)
• Deneme: Kitap Biriktirmeliyim
• Deneme: Neden Herkes Varsıl Olmak
İster?
• Şiir: Sen içinde bulunduğun zamanın
çocuğusun
• Basra’dan Bağdat’a Maniheist
Yolculuk
• Şiirler, Atilla Yaşrin
•Şiir:MimozaYaprakları
http://www.doguedebiyati.com
Doğu Edebiyatı
Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi
ISSN 1307-6248
6 aylık yerel süreli yayın
Yıl: 2, Sayı: 3
İlkbahar-Yaz 2008
Sahibi ve Genel Yayın Müdürü
Prof. Dr. Ali Güzelyüz
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Mustafa Çiçekler
Prof. Dr. Halil Toker
Prof. Dr. Ali Güzelyüz
Doç. Dr. Mehmet Atalay
Doç. Dr. Mehmet Yavuz
Kadir Turgut
Sayfa Düzeni
Ali Güzelyüz
Kapaktaki Resim
Mahmud Ferşçiyan
Yazılardan yazarları sorumludur.
Yazışma Adresi
Prof. Dr. Ali Güzelyüz
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü
34459 Beyazıt-İstanbul
e-posta adresi
[email protected]
http adresi
www.doguedebiyati.com/doguedebiyati.htm
1
İÇİNDEKİLER
(cid:190) Doğulu Hikmet ve İskender, Dr. Eyyüp Tanrıverdi ……………………...…… 3
(cid:190) Ali Nihat Tarlan Nerede?, Can Şen ……………………………………………. 8
(cid:190) Sebk-i Hindî Araştırmalarına Yeni Bir Kaynak, Can Şen …………………...… 9
(cid:190) Şiir: Tayy-ı Mekân, Can Şen ………………………………………………...… 9
(cid:190) Sa’di-yi Şirâzî’den Öğütler, Prof. Dr. Mehmet Kanar ……………………….. 10
(cid:190) Hâfız-ı Şirâzî’den Gazeller-3, Prof. Dr. Mehmet Kanar ……………………....12
(cid:190) Piyes: Mahmut Ağa’yı Milletvekili Yapın-3, Muhammed-i Hicâzî, Türkçesi:
Prof. Dr. Ali Güzelyüz ………………………………………………………... 23
(cid:190) Yenişehirli Avni Bey’in Hz. Hüseyin’in Şehid Edilmesi Hakkındaki Bir
Mersiyesi ve Türkçe Tercümesi, Doç. Dr. Mehmet Atalay …………………… 36
(cid:190) İran Fıkraları-3,Derleyenve çeviren: Prof. Dr. Mehmet Kanar ……………… 41
(cid:190) Doğu Denizinden Damlalar-3, Derleyen ve çeviren: Prof. Dr. Ali Güzelyüz ... 44
(cid:190) Hayyâm Rubailerini Kemal’ce Söyleyiş, Araş. Gör. Arzu Süren ………...….. 45
(cid:190) Kitaplar İnsanlara Benzer, Dr. Kayser-i Eminpûr, Türkçesi: Prof. Dr. Ali
Güzelyüz ……………………………………………………………………… 48
(cid:190) Mes’ud-i Kimya’i’den Şiirler, Türkçesi: Prof. Dr. Ali Güzelyüz ……………. 49
(cid:190) İran Öyküsü: Bebeğimin Teyzesi, Şerhâm Şefî, Çeviren: Kadir Turgut ……... 50
(cid:190) İran Öyküsü: Cevizler, Abbas Hekim, Çeviren: Kadir Turgut ……………….. 51
(cid:190) İran Öyküsü: İki Cebin Öyküsü, Cihângîr Hidâyet, Çeviren: Kadir Turgut ..... 53
(cid:190) Furûğ-i Ferruhzâd’ın Susuşunun 40. Yılı, Simin-i Behbehani ile Röportaj,
Çeviren: Kadir Turgut ……………………………………………………...… 55
(cid:190) Furûğ-i Ferruhzâd’dan Şiirler, Çeviren: Levent Çeviker …………………….. 58
(cid:190) İran Öyküsü: Kibirli Dilenci, Sadık-i Çubek, Çeviren: Emrah Dokuzlu …...… 59
(cid:190) İran Öyküsü: Benim İçin Bir Çalgı, Feriba Vefa, Çeviren: Arham Habibiazad 61
(cid:190) Mehmed Celâl, Sefil Bir Kadının Hayatı-3 (Roman), Sadeleştiren: Prof. Dr.
Mehmet Kanar ……………………………………………………………...… 63
(cid:190) Öykü: Çınar ile Zakkum, Nesrin Özyaycı ……………………………………. 79
(cid:190) Şiir: Yalnızlığımın Çoğul Türküsü, Güneri Çolakkaya ………………………. 82
(cid:190) Öykü: Gürültüler, Leyla Salepçi İzbek ……………………………………….. 83
(cid:190) Aforizmalar, Betül Akgün ……………………………………………………. 88
(cid:190) Amerika’da Bir Türk, Betül Akgün …………………………………...……… 91
(cid:190) Öykü: Dalgalar, Özkan Şahin ………………………………………………… 93
(cid:190) Öykü: Asırlık Tozlar, Ceyhun Emre Teoman ……………………………...… 95
(cid:190) Şiir: Boğaziçi, Murat Kaya …………………………………………………… 95
(cid:190) Şiir: Devinimsel Sonsuzluk, Ercan Babür ……………………………………. 95
(cid:190) Öykü: Rahman’ın Alnından Öptüğü Çocuklar, Ömür Öztürk ……………...... 96
(cid:190) Şiirler, Abdulsemet Telimen …………………………………………………. 99
(cid:190) Şiirler, Suzan Şan ……………………………………………………………. 101
(cid:190) Şiir: Gün Batarken, İbrahim Türkhan ……………………………………….. 102
(cid:190) Şiir: Islatır Umudumu, İbrahim Türkhan ……………………………………. 102
(cid:190) Şiir: Hani, Gülizar Söğütçü Kurum …………………………………………. 102
(cid:190) Şiirler, Ali Rıza Malkoç …………………………………………………….. 103
(cid:190) Şiirler, Ali Kaybal …………………………………………………………… 105
(cid:190) Şiir Üstüne (Poetika), Nihat Kaçoğlu ……………………………………….. 106
(cid:190) Deneme: Kitap Biriktirmeliyim, Tansel Semir ……………………………… 107
(cid:190) Deneme: Neden Herkes Varsıl Olmak İster?, Tansel Semir …...…………… 107
(cid:190) Şiir: Seniçindebulunduğun zamanın çocuğusun,Üzeyir Lokman Çaycı…… 108
(cid:190) Basra’dan Bağdat’a M aniheist Yolculuk, Dr. Eyyüp Tanrıverdi …………….. 109
(cid:190) Şiirler, Atilla Yaşrin …………………………………………………...……. 112
(cid:190) Şiir:MimozaYaprakları, Ozan Haşimi Oktar……………………………….. 112
2
DOĞU EDEBİYATI (KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ), YIL: 2, SAYI: 3, İLKBAHAR-YAZ 2008
luğu’ndan sonra hikmetin yurdu Hindistan da
DOĞULU HİKMET VE İSKENDER
İskender’in hükmüne dahil olmuştu. İskender ile
Dr. Eyyüp Tanrıverdi mübarezeye çıkan hükümdar Fûr artık ölüydü.
Hintliler, İskender’e boyun eğmiş, vergilerini
[email protected]
ona teslim etmeye başlamışlardı bile. Bu arada
bir bölgede insaflı, adil ve bilge bir Hint hüküm-
Onuncu yüzyıl Bağdat’ında Aristo hikmeti darının haberi ulaşmıştı İskender’e. Bunun ömrü
belki de tarihinin en zirve günlerini yaşamak- yüzlerce yıla ulaşmış bulunuyordu. Bilge biriydi.
taydı. Aynı ortamda zamanında bütün doğuyu Beşeri yönlerini eğitsel bir disiplin ile olgunlaş-
baştan başa engel tanımadan kırıp geçen, kisralar tırıp mükemmel bir yaşam biçimi oluşturmuştu.
kisrası Dara oğlu Dara’yı dize getiren, yenilmez Anlatıda doğulu hafızanın zihninde hikmetin
orduları yerle yeksan, kudretli komutanları anası olarak yer edinmiş Hint bilgeliğinin İsken-
perişan, hükümdarlıkları darma dağan eden, der ile yüzleşmesi onun aracılığıyla sağlanacaktı.
Aristo’nun her vesileyle kulağına Yunanlı Nitekim aradan fazla zaman geçmeden İsken-
hikmeti fısıldadığı talebesi Büyük İskender’e her der’in mesajı okunuyordu bunun huzurunda:
fırsatta doğulu hikmete boyun eğdiren anlatılar
“Bu mesajım sana ulaştığında eğer ayakta
da eksik olmuyordu. Aydın kültür çevrelerin
isen oturmayasın, şayet seyir hâlinde isen eğleş-
tarih bilgilerini kuran bu tür anlatılar, Arap
meyesin, aksi hâlde topraklarını çiğner, seni de
kültür kaynaklarında yaygın olarak yer
diğer Hint hükümdarlarına katarım.”
edinebilmiştir. Onuncu yüzyılın başlıca kültür
tarihçilerinden el-Mesûdî, doğulu hikmetin haricî Bu hükümdar doğal olarak diğerlerinden
değer ölçütleri ile karşılaşmasını ve yüzleşmesini farklı. Aksi hâlde çoktan onlara katılmış olurdu
işleyen bir anlatı aktarmaktadır. Dönemin top- zaten. Böyle olunca ağırlığınca ağırlar İsken-
lumsal hafızasında İskender’e üstün ve ayrıca- der’in mesajını. Kimsenin sahip olmadığı ve
lıklı bir konum atfedildiği kuşkusuz. Komutan ve olamayacağı dört armağan vaat eder hükümdar.
yönetici gibi özellikleri bir tarafa, bilgelik ve Güneşin her sabah güzelliği uğruna yeniden
bilgi tutkunluğu özelliği çok basit bir tanıtım ile ışıldayıp parlayarak doğduğu genç bir kız.
genelleştirilir. Bu aslında medeniyetler bilgeliği- İfadeye gerek duymadan insan zihnini okuyup
nin süzülmüş özü ve doğulu hikmete göre kapa- cevaplayabilen keskin zekâlı, derin kavrayışlı bir
sitesi anlamına geliyor. Çünkü İskender yaptığı filozof. Bedenin maruz kalabileceği bütün
seferler kapsamında gittiği her bölgede çeşitli hastalıkları tedavi edebilen bir tabip. Ne kadar
milletler, diller ve düşünsel ekollere mensup çok kişi içerse içsin hiçbir şey eksilmeyen bir
bilginlerle toplantılar düzenliyor, görüşmeler kadeh. Hükümdarın hediye listesi gelişigüzel
yapıyordu. Çevresinde ise bunlardan seçilmiş, kurulmuş değil. Her biri, ilgili olduğu hususta
sürekli statüde bir bilginler heyeti mevcuttu. Bu insanoğlu eğilimini en uç noktada karşılayacak
itibarla İskender doğulu hikmet nazarında belki şekilde tasarlanmış. Eğilim alanları görsel,
de harici hikmetlerin en etkili temsilcisidir. En zihinsel, sağlık ve fizyolojik olarak belirlenmiş.
azından doğulu hikmet, kendi tasvirini bu tür bir
Hintli hükümdar altın tepside sunduğu bu
sunum üzerinden yapmayı tercih eder. Çünkü
eşsiz takdim ile İskender’in aklını çelmeyi,
doğulu hikmet, gerçekliğini ve geçerliğini ken-
ilgisini çekmeyi başarır. İskender’in Yunan ve
disi deruhte etmeyi tercih eder. Onun nazarında
Makedon bilgelerden oluşan heyeti, mücehhez
kutlu galibiyet kendi bütünlüğünün ezelî bir
bir birliğin koruması eşliğinde hükümdarın yur-
parçasıdır. Bu da kendisinin kutluluğu üzerine
duna doğru yola koyulmuştu. Bilge hükümdarın
kuruludur. Onun lehine mutlak galibiyeti müncer
söyledikleri doğru ise bunları alıp ona
olup aksini bertaraf eden işte bu özelliktir. Bu
getireceklerdi. Eğer doğru söylememiş ise
bütünlük içinde harici kültürlere ait hikmetlere
hükümdar bilgelik hukukunu çiğnemiş olacağın-
kendisinin anlamlandırılmasına aracı olan
dan onu alıp getireceklerdi. Mükemmel bir karşı-
katmanlar olarak itibar eder.
lama ile ağırlanır, konuklar dinlendirilir. Üçüncü
el-Mesûdî’nin aktardığı bu anlatıya göre gün görkemli bir bilgi ve hikmet şöleni
doğu seferi kapsamında Sasani İmparator- düzenlenir. Çeşitli konular ele alınır, metafizik
3
DOĞU EDEBİYATI (KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ), YIL: 2, SAYI: 3, İLKBAHAR-YAZ 2008
meseleler konuşulur. Bu sırada sözler bıçak gibi Ertesi gün İskender, filozof için özel bir
kesilir. Bilginler, tabipler, filozoflar bakakalır toplantı düzenler. Hazırlıklar tamamlanır, filozof
büyülenip durdukları yerde şaşkın ve hayran. huzura çıkarılır. İkisi de daha önce birbirlerini
Uğruna güneşin her gün yeniden ışıl ışıl doğduğu görmemişlerdir. İskender, filozofu süzmeye
genç kızdı İskender’in elçilerine görünen. Tak- başlar. Karşısında uzun boylu, geniş alınlı ve
dimi teslim alan İskender en gözde hizmetçilerini fiziği düzgün bir adam vardır. İskender: “Bu
onun hizmetiyle görevlendirdi. Tabip ve filozof, fizik, hikmetle bir arada olmaz, güzel fizik ile
İskender’in konuğu olarak ağırlanmış, kadeh de keskin zekâ bir arada bulunursa, sahibi kesinlikle
kendisine takdim edilmişti. İskender’in bilgeleri, bir dahi olur, bu adamın her ikisine sahip
bu tabip ve filozof ile yaptıkları sohbeti ona olduğunda kuşku yok, bu filozof hiçbir kelime
anlatırlar. İskender hayranlıkla dinler, Hint ve söylenmeyip hiçbir açıklama yapılmadığı hâlde
Yunan bilimleri arasında karşılaştırmalar yapar. bütün mesajlarımı kavrayıp cevapladığına göre,
İskender’in meclisi bu tabibin katılımıyla zaman onun bilgisiyle yarışacak ve onun birikimiyle
içinde bilgi, kadimlik, tababet ve sair konularda boy ölçüşecek hiçbir bilge yoktur ” diye düşündü
bilgi şölenlerine tanık olur. Kadehin ise aslında kendi kendine. Bu arada filozof da İskender’i
insanlığın atası Hazreti Adem’in Hint toprakla- düşünmekteydi. Hemen işaret parmağını yüzü
rında Serendip’teki kadehi olduğu söylenir. Buna etrafında döndürüp burnunun üzerine koydu.
göre bu kutlu kadeh, Hazreti Adem’den miras Sonra İskender’e doğru seğirterek onu bir hü-
kalmıştır, müteselsilen Hint hükümdarları tara- kümdar olarak selâmladı. Oysa İskender tahtında
fından tevarüs edilmiş ve nihayet hükümdar değil, diğer insanların arasında duruyordu.
Künd’e kadar gelmişti. Hintlilerin iddia ettiği
İskender sordu:
üzere mükemmel Hint hikmet ve ruhaniyetinin
taşıyıcısı olan bu kadehin gizlerine İskender de “Bana baktıktan sonra, niçin parmağını
bu arada tanık olmuştur. yüzünün etrafında döndürüp burnunun üzerine
koydun?”
İskender’in ilgisi zihin okuyucu gizemli
filozofa yönelir. Çünkü İskender, uzun zamandır Filozof cevap verdi:
zihnini bir türlü kurtaramadığı gizli korkusunun
“Hükümdarım, aklımın duruluğu, yaratılışı-
muhtemel bir gizi konusunda ümitsiz bir arayış
mınarılığıyladüşündümsizivehakkımda düşün-
içindedir. Anlatı zorunlu olarak iki taraflı bir
düklerinizi anladım. Sahip olduğum fiziğin
bilgelik üzerine kuruludur. Birincinin üstünlüğü
bilgelik ile çok nadir olarak bir arada bulunduğu-
ancak İskender’in bilgeliğiyle ortaya çıkabilir.
nu düşündünüz, bu takdirde de sahibinin bir dahi
İskender’in hilesi bilgecedir. Tenhaca uzun uzun
olacağına hükmettiniz. Ben de bu düşüncenizi
düşünülmüştür üzerinde. Nihayet içi katı yağ
tasdik ederek parmağımı yüzümde döndürdüm
dolu bir kap takdim edilmiş filozofa hiçbir şey
ve tıpkı insanın yüzünde sadece bir burun olduğu
söylenmeden. Filozof düşünür bu yağ kütlesi
gibi, Hindistan’da da benim gibi ikinci bir bilge-
üzerinde. Düşünceleri yüzlerce iğne olarak sapla-
nin mevcut olmadığını ifade etmek üzere Parma-
nır yağ kütlesinin içine ve bu hâliyle İskender’e
ğımı burnuma koydum.”
geri takdim edilir. İskender ise bu iğneleri
yuvarlak bir küreye çevirterek filozofa iade eder. İskender devam etti:
Yine arada tek kelime konuşulmaz. Filozof bu
“Sana katı yağ dolu bir kap gönderdim, sen
küreyi yassılaştırır ve cilalayıp bir ayna hâline
ise ona bir sürü iğne batırarak bana geri gönder-
getirir, sonra İskender’e gönderir. İskender
din, niçin?”
bakınca kendi suretini müşahede eder. Bu defa
ayna bir leğenin içine konur, üzeri su ile Filozof cevap verdi:
doldurulur ve filozofa verilir. Filozof aynayı bir
“Hükümdarım, sizin ne demek istediğini
maşrapaya dönüştürür, maşrapa suyun üzerinde
anladım. Demek isteğiniz şuydu: Gönlüm tok,
yüzmeye başlar. İskender ise maşrapanın içine
bilgim sonsuz, tıpkı şu yağ dolu kap gibi, ona
taze toprak doldurup geri gönderir. Bunun
ilâve yapabilecek hiçbir bilge olamaz. Ben de
karşısında filozof renkten renge girer, sonuçta
bilgilerimin sizin bilginizi artıracağını; tıpkı
emaneti hiç dokunmadan iade eder.
iğnelerin katı yağa nüfuz etmesi gibi sahip
4
DOĞU EDEBİYATI (KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ), YIL: 2, SAYI: 3, İLKBAHAR-YAZ 2008
olduğum bilginin sizin bilginize ilâve yapacağını filozofa değerli hediyeler verilmesini emretti.
ifade etmiş oldum.” Büyük bir bölgeyi de ona verdi. Filozofun ise
İskender’e tavsiyeleri vardır:
İskender sordu:
“Malı ve mülkü sevmiş olsaydım, ilim
“İğneleri bir küreye çevirip sana gönder-
istemezdim. Ben ilimle çelişen şeyleri ona
dim, sen ise onu bir aynaya çevirip bana gönder-
sokmam. Şunu bilesiniz ki hükümdarım, sahiplik
din, niçin?”
hizmetçiliği gerektirir. Kendisine değil de başka-
Filozof cevap verdi: sına hizmet eden ise bize göre akıllı değildir.
Bilgelik ruhu yeşertir, onu besler ve süsler.
“Hükümdarım, küre ile ne demek
Fiziksel lezzetler ise onunla çelişir. Bilgelik
istediğinizi anlamıştım. Demek istediğiniz
yüceliğin yoludur. Bilgelik yoksunları yaratıcı-
şuydu: Benim kalbim kaskatı oldu, tıpkı şu küre
sına yaklaşamaz. Kâinatın bütün unsurları denge
gibi, çünkü çok kan döktüm ve siyasetle çok uğ-
üzerine kuruludur. Bu denge olmadan kâinatta
raştım, bu nedenle kalbim artık ne bilgi kabul
hiçbir şey duramaz. Denge, yaratıcının ölçüsü-
eder, ne de bilgelerin hikmetine iltifat eder. Ben
dür. Onun hikmeti de bütün kusur ve hatalardan
de bu küreyi parlak bir aynaya dönüştürdüm, ay-
uzaktır. İnsanların, yaratıcının eylemlerine en
na ise duru olarak yansıtır cisimlerin akislerini.”
çok benzeyen eylemi, insanlara iyi davranmaktır.
İskender “doğru söylüyorsun, benim ne Ve siz ey hükümdarım, kılıcınızla, hükümdar-
demek istediğimi anlamışsın” dedi ve ekledi: lığınızın gücüyle yürüyorsunuz. Böylece
insanların bedenlerini yanınıza alıyorsunuz. Asıl
“Şimdi söyle bana, bu aynayı bir leğene
onlara iyi davranarak, insaflı ve adil olmak
koyup üzerine su doldurdum, sen ise onu bir
suretiyle kalplerini yanınıza almanın yoluna
maşrapaya çevirip suyun üzerinde yüzer hâlde
bakmalısınız. İşte hükümdarlığınızın anahtarı
bana geri gönderdin, neden?”
budur. Eğer söyleyebiliyorsanız, yapabiliyorsu-
Filozof cevap verdi: nuz demektir. Ancak yapabilmekten emin olmak
istiyorsanız, söylemekten sakınmalısınız. Kutlu
“Su dolu leğenin dibindeki aynayı bana
hükümdarlık, çağının önderi olmaya devam
göndermekle yıllar geçti, zaman kalmadı ve
edenlerin hükümdarlığıdır. Talihsiz hükümdarlık
ölüm yakın, artık bilgi de bu kısa süre için bir
ise yok olup gidendir. Yaşamını adilce kuranın
şey yapamaz demek istediniz. Ben de o aynayı
kalbi duruluğun lezzetini tadar.”
bir maşrapaya dönüştürüp su üzerinde yüzdür-
düm. Böylece bilgi ve tecrübe ile bu kısa süreyi * * *
değerlendirme fırsatlarını gösterebileceğimi ifa-
Büyük İskender hüküm sürmeye, ülkeler
de ettim, tıpkı leğenin dibindeki aynayı bir maş-
fethetmeye devam eder. Kıtadan kıtaya koşturan,
rapa yapıp suyun üzerinde yüzdürdüğüm gibi.”
ülkeler fethedip hükümdarları dize getiren Koca
İskender “doğru söylüyorsun” dedi ve de- İskender ümitsizce tutulduğu ölümsüzlük hayali-
vam etti: ni gerçekleştiremez. Nihayet fetih sırası ona
gelir. Bedeni feth olur ve ruhu ölümsüzler
“Peki, bu maşrapayı toprakla doldurup sana
diyarına süzülür. Onun kurduğu bilgeler heyeti
gönderdim. Sen ise hiçbir şey söylemeden oldu-
ona karşı son görevlerini bilgece yerine getirir-
ğu gibi bana iade ettin, üstelik bunda daha önce-
ler. İskender’in naaşı altın bir tabut içindedir.
kiler gibi herhangi bir şey yapmadın, niçin?”
Hepsi tabutun başında toplanmıştır. Bilgelerin
Filozof cevap verdi: başı ve büyüğü seslenir: “Her biriniz bir söz
desin. Bu söz aydınlar için teselli edici, halk için
“Sonrasında kaçınılmaz ölüm var ve bu be-
ibret verici olsun.” İlk önce de kendisi çıkar
den bu kuru, soğuk ve ağır toprağa girecek, sonra
birkaç adım atarak öne doğru. Elini tabutun
organlar çözülecek, beden çürüyecek, değerli,
üzerine koyar ve ilk sözü kendisi söyler:
latif ve duru olan ruh bu gördüğümüz bedenden
ayrılacak demek istediniz.” “Esirlerin esir edicisi esir düştü.”
İskender “doğru anlamışsın, senin hatırın Sonra ikinci bilge ileri çıktı ve ikinci sözü
için Hindistan’a iyilikte bulunacağım” dedi ve söyledi:
5
DOĞU EDEBİYATI (KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ), YIL: 2, SAYI: 3, İLKBAHAR-YAZ 2008
“İşte İskender, altını içinde saklardı, şimdi “Herkesin susup dikkat kesildiği kişi sus-
altın onu içinde saklıyor.” kundur şimdi bütün suskunlar konuşsun.”
Üçüncü bilge şöyle dedi: Yirmi ikinci bilge şöyle dedi:
“İnsanlar bu cesetten ne çok ürküyorlar! “Ölümüne sevinenler de sana kavuşacak,
İnsanlar bu tabutu ne çok seviyorlar!” tıpkı senin ölümüne sevindiğin kişilere kavuştu-
ğun gibi.”
Yedinci bilge şöyle dedi:
Yirmi üçüncü bilge şöyle dedi:
“Bize öğüt verirdin, en büyük öğüdün
ölümün oldu, aklı olan düşünsün, alanlar ibret “Niçin bir uzvuna bile sahip değilsin, oysa
alsın.” bütün yeryüzüne sahiptin? Neden şu daracık
yerle yetiniyorsun, oysa bütün yeryüzü sana dar
Sekizinci bilge şöyle dedi:
gelirdi?”
“Senden korkanlar arkanda çekiştirirdi
Yirmi dördüncü bilge bir Hint zahidi idi,
seni, şimdi ise senin huzurundadır onlar ve
şöyle dedi:
senden korkmuyorlar.”
“Böyledir işte dünyanın sonu, en iyisi daha
Dokuzuncu bilge şöyle dedi:
başında zahit olmak!”
“Niceler, suskun olmanı çok isterdi ama
İskender’in aşçısı olan yirmi beşinci bilge
susmazdın, şimdi konuşmanı isterler, şimdi ise
şöyle dedi:
konuşmazsın.”
“Yastıklar serildi, minderler döşendi, sofra-
Onuncu bilge şöyle dedi:
lar hazır, meclisin sahibi yok ortada.”
“İskender! Ölmemek için çok öldürdü, şim-
Yirmi sekizinci bilge şöyle dedi:
di kendi öldü.”
“Şu koskoca dünyadan yedi karış yere
On ikinci bilge şöyle dedi:
dürüldün, bunu gerçekten bilmiş olsaydın, o
“İbret dolu büyük bir gün bu gün.” kadar hırslı olmazdın.”
On dördüncü bilge şöyle dedi: * * *
“Dünyanın enine boyuna dar geldiği hü- İskender’in naaşı vasiyeti gereği İsken-
kümdar, kuşatılıverdiğin yerde durumun acaba deriye’de annesine teslim edilir. Annesi zaman
nice!” içinde hoyrat iştahlara hedef olmaması için
naaşını altın tabuttan çıkarır, mermer bir mezar
On beşinci bilge şöyle dedi:
yaptırır. Taziyesinin hüzünlü halk taziyelerinin
“Hayret ediyorum sonu böyle olan bu yol- aksine neşeli bir şölen havasında icrasını vasiyet
da insanların çalı çırpı toplama tutkusuna!” etmiştir İskender. Hazırlıklar yapılır, şehirde
tellal çağırır. Herkes davetlidir şölene. Sadece bir
Hintli bir bilge olan on sekizinci şöyle
yakınını yitirmiş veya bir sevdiğini kaybetmiş
dedi:
gönlü hüzünlüler hariç. Nihayet şölen saati gelir,
“Gazabı ölüm olan hükümdar, ölüme de ama hiçbir konuk gelmez. Annesi durumu
gazap etseydin ya!” soruşturur. Görevli “bunun siz istediniz” der.
Durumu anlamaya çalışan annesi şehirde böyle
On dokuzuncu bilge şöyle dedi:
bir kimsenin bulunmadığını öğrenir. “Sonun da
“Ey insanlar, bunun eski kral olduğunu başlangıcın gibi oldu ey İskender” diyerek onun
biliyorsunuz, şimdi yeni kral ondan ibret alsın!” bilgeliğine hayran kapatır taziyeyi. Doğulu
hikmet ise Büyük İskender faslını galip kapatır.
Yirminci bilge şöyle dedi:
“İşte o çok dolaşandır bu, şimdi uzun uzun
yatıyor.”
Yirmi birinci bilge şöyle dedi:
6
DOĞU EDEBİYATI (KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ), YIL: 2, SAYI: 3, İLKBAHAR-YAZ 2008
Desenler:
Üzeyir ÇAYCI
7
DOĞU EDEBİYATI (KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ), YIL: 2, SAYI: 3, İLKBAHAR-YAZ 2008
Divân edebiyatı ve Fars edebiyatı
ALİ NİHAT TARLAN NEREDE?
üzerinde uzman olan Tarlan’ı Pakistan hükûmeti
Can Şen İkbâl’den yaptığı çevirilerden ötürü “Sitâre-i
İmtiyaz” nişânıyla ve Fars edebiyatı çalışmala-
rından dolayı İran Şahı Rıza Pehlevî “Nişân-ı
Âli-i Hümâyün”la mükafatlandırmıştır.3 Ali
Nihat Tarlan’ın alanında yayımlanmış pek çok
kitabı ve yazısı vardır. Tarlan’ın oğlu tarafından
hazırlanan eserde kitaplarının sayısı elli olarak
gösterilmiştir.4 Eserlerinden bazıları şunlardır:
Edebî Sanatlara Dair, Şeyhî Divânını Tetkik,
Divân Edebiyatında Muamma, Metinler Şerhine
Dair, İran Edebiyatı, Mevlânâ, Fuzûlî Divânı
Şerhi… Deneme ve şiirler de yazan Tarlan’ın iki
edebî eseri vardır: Güneş Yaprak ve Kuğular.
Metin şerhinde bir çığır açtığı söylenen
Tarlan’ın ismi, edebiyatla ilgilenenlerin dikkatini
çekecek şekilde, derslerde, çeşitli araştırmalarda
sıkça geçmektedir. Onun eserlerine atıfta bulu-
nulmakta, görüşlerinde faydalanılmaktadır. Buna
rağmen 1978 yılında vefât eden Tarlan’ın onlar-
ca eserinde bugün sadece çok az bir kısmı
piyasada bulunabilmektedir. Bunlar da Fuzûlî
1898 yılında hayata “merhaba” diyen Ali Divânı Şerhi, Şeyhî Divânını Tetkik gibi çok
Nihat Tarlan “(…) elli yılı aşkın bir zaman kesi- bilinen eserleridir.
minde çeşitli öğretim kademelerinde Türk eğit-
Bu noktada insan kitaplarda, derslerde
imine hizmet etmiş bir eğitimci, Türk edebiyatı
kendisine atıfta bulunulan, metin şerhinde yeni
alanında yüzlerce öğretmen yetiştirmiş bir
bir çığır açtığı söylenen Tarlan’ın eserlerinin
hocaların hocası, Türk edebiyatına özellikle,
niye yayımlanmadığını merak ediyor ve
divan edebiyatımıza gönül vermiş bir edebiyat
sormadan edemiyor: Ali Nihat Tarlan nerede?
tarihçisi, ender yetişen bir metinler şerhi profe-
sörü, geniş ve derin bir kültür sahibi şair ve Ali Nihat Tarlan bu dünyadan otuz sene
edip, zengin bir iç dünyası olan bir düşünür, önce göçtüğüne göre onu bu dünyada yaşatmaya
kısacası çok yönlü bir insandır. (…)”1 Kültürlü devam edecek olan şey eserleridir. Türk edebiya-
bir babadan ilk bilgilerini almıştır. İstanbul tı çalışmalarında gerçekten Tarlan’a önem verili-
Darülfünunu’nun Fransızca ve Farsça bölüm- yorsa yapılması gereken en kısa zamanda Tarlan
lerini bitirdikten sonra aynı üniversitenin külliyatının yeniden yayımlanmasıdır. Eğer
Türkoloji bölümünü de bitirmiştir. Mezuniyeti eserleri yeniden yayımlanırsa genç edebiyat araş-
ile birlikte çocukluk hayâli olan mesleğe, hocalı- tırmacılarının ve meraklıların onu okuyabilme,
ğa başlar. 1919’da başladığı hocalık serüveninde eserlerinden faydalanabilme imkânı doğar ki bu
ortaokullardan liselere üniversiteye kadar farklı da onun açtığı “çığır”ın kesintisiz devam ettiril-
kademelerde görev alır ve pek çok öğrenci mesi, geliştirilmesi için gereklidir. Vefâtının
yetiştirir. 1921’de İstanbul Üniversitesi’nde “İs- otuzuncu yılında bu büyük âlimimizi saygı ve
lâm-Türk Edebiyatlarında Leylâ ve Mecnûn rahmetle anarken yazımızı onun bir beyti ile
Mesnevileri” adlı teziyle Türkiye’de yapılan ilk noktalamak istiyoruz:
edebiyat doktorasını tamamlar. 1933’te metinler
“Nevbahar-ı ömr birkaç gün sürer sandık Nihad
şerhi doçenti olarak üniversiteye atanır ve bura-
Arkasındaymış sebihun-ı hazan biz bilmedik.”5
daki görevini emekli oluncaya dek sürdürür.2
3 Cunbur, a.g.y. s. 4
1 Müjgân Cunbur, “Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan –Hayatı ve 4 Adnan Siyadet Tarlan, Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan- Hayatı
Eserleri”, Prof. Dr. Ali Nihat Tarlnan’ın Makalelerinden ve Eserleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1995, s.
Seçmeler, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1990, 39-44
s.1 5 Ali Nihat Tarlan, Kuğular, Yağmur Yayınevi, İstanbul
2 Cunbur, a.g.y. s. 2 1970, s. 78
8
DOĞU EDEBİYATI (KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ), YIL: 2, SAYI: 3, İLKBAHAR-YAZ 2008
lesi ve Emir Firuzkûhî’nin İran’da yayımlanan
SEBK-İ HİNDÎ ARAŞTIRMALARINA
Sebk-i Hindî’nin önemli şâirlerinden Sâib-i
YENİ BİR KAYNAK
Tebrîzî külliyatına yazdığı önsöz. Kitabın ikinci
Can Şen bölümünü oluşturan “Hindistan’dan Sebk-i Hin-
dî’ye Bakış”ta Şemsürrahman Farukî’nin “Şehir-
Hint, İran, Türk ve Urdu edebiyatlarında
deki Yabancı, Sebk-i Hindî’nin Poetikası” adlı
yaşam alanı bulmuş ve bu milletlerin edebiyat-
geniş makalesi İngilizce’den kısmen tercüme
larında önemli bir iz bırakmış olan Sebk-i Hindî
edilmiş. Bu üç yazının tercüme edilerek esere
(Hint Üslûbu) hakkında maalesef Türkçe kaynak
konulmasının Farsça ve İngilizce bilmeyen
azdır. Edebiyatımızda özellikle Nâ’ilî ve Şeyh
araştırmacılar için oldukça faydalı olacağını
Gâlib’in şiir dünyalarının oluşumunda önemli bir
düşünüyoruz.
yeri olan Sebk-i Hindî hakkında hazırlanmış
Türkçe eserlerin az olması çok üzücüdür. Bu Üçüncü bölümü oluşturan “Türk Edebiya-
çalışmaların ikisi dışındakiler makale ya da tından Bakış”ta Sebk-i Hindî’nin Nef’î, Nâi’lî,
konuyla ilgili bazı kitapların bölümleridir. Sebk-i Nâbî ve Şeyh Gâlib üzerindeki etkisi incelenmiş.
Hindî üzerine, bizim tespit edebildiğimiz, ülke- Son kısmı oluşturan “Sonuca Doğru: Sebk-i
mizde kitap olarak yayımlanmış iki çalışmadan Hindî’nin Oluşumunda Dinî, Siyasî ve Kültürel
ilki 2006 yılında Turkuaz Yayınları’ndan çıkan; Etkiler”de akımın toplumsal boyutları irdele-
Hatice Aynur, Müjgan Çakır ve Hanife Konucu niyor. “Ekler” kısmında ise Sebk-i Hindî’nin
tarafından hazırlanan “Sözde ve Anlamda Farklı- büyük şâiri Sâib-i Tebrîzî’den Hâfız Hulûsî ve
laşma, Sebk-i Hindî” isimli eserdir. Bu eser 29 Ali Nihat Tarlan’ın yaptığı çevirilere yer
Nisan 2005 tarihinde düzenlenen sempozyumda verilmiş.
sunulan bildirileri ihtiva etmektedir.
Kitabın belki de en önemli kısımlarından
Bu değerli çalışmadan sonra yayımlanan biri ise “Açıklamalı Sebk-i Hindî Bibliyograf-
ve yazımızın konusu olan ikinci eser ise Ali Fuat yası”. Konuyla ilgili İngilizce, Farsça, Urduca,
Bilkan ve Şadi Aydın tarafından hazırlanan Türkçe, İtalyanca ve Rusça bütün kaynakların
“Sebk-i Hindî ve Türk Edebiyatında Hint Tarzı” listesi açıklamalı olarak verilmiş. Bu kısmın
(3F Yayınevi, İstanbul 2007, 254 sayfa) adlı araştırmacılara büyük kolaylık sağlayacağı kanı-
kitaptır. Büyük bir emekle hazırlandığı belli olan sındayız.
bu eser hakkında yazarları “Önsöz”de şunları
Yazımızı bitirirken Sebk-i Hindî araştırma-
söylemektedirler:
cılarına böyle derli toplu bir kaynak hediye
“Bu alanda birkaç makale dışında ayrıntılı ettikleri için eserin yazarları Ali Fuat Bilkan ve
bir çalışmanın bulunmaması Sebk-i Hindî’yle Şadi Aydın’a teşekkür etmek istiyorum.
ilgili böyle bir çalışmanın faydasının tartışılama-
7 Şubat 2008
yacağını göstermektedir. Yaklaşık altı yıllık bir
çalışmanın ürünü olan bu eser, tenkit, düzeltme,
ek ve tavsiyelerle daha da olgunlaşacaktır. Bu Şiir:
çalışmada kullandığımız malzemeyi 1995-1996
yıllarında Hindistan’da, 2001-2003 yılları ara- TAYY-I MEKÂN
sında İran’da ve 2003-2004 yılları arasında da
Can Şen
Amerika’da yaptığımız araştırmalarda topladık.
Türkiye’deki birkaç çalışmayı da eklersek tam
Gel, kalk, yürü,
dört ayrı coğrafyadan derlediğimiz zengin mal-
Göçüp gidelim saf doğuya.
zemeyle, Sebk-i Hindî konusundaki çalışmaların
Hâfız’ın kabrinde ağlayalım,
tümünü bir araya getirtmeyi hedefledik.” (s.11)
Fürûğ’un kabrinde güller kanar belki.
Eserde “Önsöz”den sonra gelen “Giriş”
Çöllerde Mecnûn olalım,
kısmında yazarlar Sebk-i Hindî kavramının
Kadeh yapalım kumlardan.
doğuşu ve mahiyeti hakkında bilgi veriyorlar.
Birinci bölümü oluşturan “İran’dan Bakış” kıs- Gel, kalk, yürü,
mında iki makale tercümesi yer alıyor. Bunlar Göçüp gidelim saf doğuya!
Farsçadan tercüme edilen Abdulvehhâb Nurânî-
yi Visâl’in “Sebk-i Hindî Kavramı” adlı maka- 16 Şubat 2008
9
Description:Ömer Hayyam (1048-1122). Ömer Hayyam adıyla tanınan Ebu'l-Feth. Ömer bin İbrahim el-Hayyâmî, 11 ve 12. yüzyıllarda İran'da yaşamış bilim adamı ve şairdir. rum, havuza gidiyorum, sinemaya gidiyorum; okul harika, herşey harika Bombalar patlıyor üniversitelerde, abiler, ablalar vur