Table Of Content2020
BU KİTAP TÜRK
EDEBİYATINA HEDİYE
EDİLMİŞTİR
ABDULLAH EFENDİ
VAHDET RIZA - KISA HİKAYELER I
İMTİHA
Galata zaptiye karakoluna zaptiye amiri Mehmet Fettah
Bey’in maiyetindeki askerlerden biri geldi. Koşar adımlarla
ikinci kattaki Müstantik Vahdet Rıza Bey’in odasına girdi.
Vahdet Rıza Bey İstanbul’un en meşhur müstantiklerindendi.
Bilhassa Osman Sabri Bey gibi ismi iyilik ve tecrübeyle yad
edilen bir adamdı.
Vahdet Rıza Bey orta boylu, alaca gözlü, göz kapakları
yarı kapalı bir adamdı. Kalın bıyıklarından üst dudağını
göremezdiniz. Tek camlı gözlüğünü çıkararak askere neden
geldiğini sordu.
“Efendim Fettah Bey size bu pusulayı vermemi rica
etti.” Vahdet Rıza Bey gözlüğünü tekrar takarak pusulayı
okudu.
“Kıymetli dostum Vahdet Rıza
İki gün evvel ihbar olunan antikacı Mustafa Münir
Bey’in merdiven korkuluğu üzerinden düşmesi veçhiyle vuku
bulan kazaya dair na’şı mütalaa eden tabipler Münir Bey’in
kafasının arkasındaki yara emaresinin düşmek suretiyle
değil de darp yemek suretiyle meydana geldiğini tavzih ettiler.
Badehu zevceleri Nedamet Hanım ve kayınbiraderi Servet
Bey'e yaptığımız istintak neticesi Servet Bey maznun-u katil
olarak Münir Bey'in ticaret yaptığı asilzade Atıf Kemal Bey’i
dava eylediler. Evde bir askerimizi bırakmak veçhiyle Atıf
Kemal Bey’in hanesine gittiğimizde kendinin hanesinde
bulunmadığını ve validesi gaip olduğunu ifade eylediler.
Vakanın bu merhalesinden itibaren muhtaç-ı muavenet-i
mücerrep bulunduğumuzdan an karib’üz-zaman Beşiktaş’a
gelmenizi rica ederiz.
Zaptiye Amiri Mehmet Fettah
Fî 5 Eylül 1313”
Vahdet Rıza Bey bu mektup üzerine hemen raporları
kütüphanesine kaldırıp yola koyuldu. Yaklaşık yarım saat
sonra Beşiktaş’a vardığında Mehmet Fettah Bey askerleriyle
yolda beklemekteydi. Fettah Bey meşhur pelerininin içinde
yalnızca kafası görünmek suretiyle kayıkçıları seyrediyordu.
Burma bıyıklarını düzeltip araba yoluna döndüğünde Vahdet
Rıza Bey’in landosunu gördü. Vahdet Rıza Bey redingotunun
düğmelerini açarak arabadan indi. Fettah Bey’le tokalaşıp
konuşmaya başladılar. Vahdet Rıza Bey dedi ki;
“Mesele nedir?”
“Atıf Bey’i bulamadık.”
“Konaktan başka bir yere baktınız mı?”
“Hayır. Malumundur bizler üniformalıyız. Bizim bir
mahalde görünmemiz şüphe uyandırıyor. Bu sebepten seni
çağırttım.”
“Mektubu okuduğumda çok şeyler gözüme battı. Evvela
merdivenden düştü denilen adam sonradan muayyen biri
tarafından katledilmiş oluyor. Şimdi Atıf Bey de muhakkak
itimat ettiği bir dostunun yanındadır. Bu adamın kimlerle
muarefesi olduğunu bilir misin?”
“Gazetelerden okuduğum bir Cihan zade Fethi Bey
var.”
“Artık Fethi Bey'in evinde olmadığını biliyoruz. Bu
adamın evi nerededir?”
“Beyoğlu’nda.”
“Şu Fethi beye bir misafir olalım.”
Bu konuşma üzerine Vahdet Rıza Bey ve Fettah Bey
landoya binip Beyoğlu’na doğru yola çıktılar. Vahdet Rıza Bey
yolda sigarasını tüttürüp Fettah Bey’e döndü.
“Çok garip.”
“Nedir garip olan?”
“Sen buraya gelirken evde bir asker bıraktım
demişsin.”
“Evet.”
“Peki Atıf Bey’e sizin geldiğinizi kim haber verdi?”
“Vallahi doğru söylüyorsun. Kim haber vermiş ola ki?”
“Fikrimi şimdi söylemeyeyim ki kimse maznun olmasın.
Hele bir Atıf Bey’i bulalım da...”
“Cinayetten başka birinin haberi mi vardı acaba?”
“Çok uzak bir ihtimal.”
İkindi vakti Beyoğlu’na vardılar. Fettah Bey eve uzak
bir yerde durdu. Vahdet Rıza Bey ceketini ilikleyip zili çaldı.
Kapıyı ihtiyarca bir adam açtı. Vahdet Rıza Bey’in gözlemine
göre bu adam kâhya olabilirdi.
“Buyurun monşer”
“Ben zaptiye karakolundan müstantik Vahdet Rıza.
Fethi bey ile konuşmak istediğimi haber verir misiniz?”
Biraz sonra üst kattan zengin kıyafetli bir adam indi.
Kırk yaşlarında, bıyıksız, siyah gözlü bir adamdı. Bu adam
Fethi Bey’in ta kendisiydi.
“Vahdet Rıza Bey hoş geldiniz. Buyurun.”
“İçeri girmeyeyim ayak üstü bir şey sual edeceğim.
Refikim Fettah Bey’in birkaç parça eşyası vardı satılmak için.
Atıf Bey’i arıyorduk fakat bulamadık.”
“Hanesi Beşiktaş’tadır.”
“Hanesinde yoklar. Kendisiyle akşama kadar irtibata
geçmemiz icap ediyor.” Fethi Bey Vahdet Rıza Bey’i biraz
süzdü. Vahdet Rıza Bey serin kanlılığını büyük bir
mukavemetle muhafaza ediyordu.
“Belki İzzettin’in yanındadır.”
“İzzettin Bey’i nerede bulabiliriz?”
“Adalarda küçük bir yalısı var. Orada kime sual etseniz
gösterirler.”
“Çok teşekkür ederiz. Çok minnettarız.” diyerek
aceleyle Fettah Bey’in yanına geldi.
“Adalar’da imiş.”
“Fethi hemen söyledi mi?”
“Bu gibi adamlar başını derde sokmamak için her şeyi
söylerler.”
Kayıklara vardıklarında karanlık iyice çökmüştü.
Adalar'dan dönüş vakti olduğu için iki misli parayla
tuttukları bir kayıkla karşıya geçtiler.
Yalının yerini kayıkçıdan öğrenip faytonla oraya
vardılar. Vahdet Rıza Bey ve Fettah Bey faytondan inip
kapıya geldiler. Kapıyı çaldıklarında bizzat İzzettin Bey açtı.
İzzettin Bey'in başı açıktı.
“Vahdet Rıza Bey buyurun?”
“Atıf Bey'i görmeye geldik.”
“Atıf Kemal burada değil?”
“İzzettin Efendi sizi istintak etmeksizin şu anda tevkif
edebilirim. Lütfen çekiliniz de Atıf Bey ile konuşalım.”
İzzettin Bey başını eğerek kapıdan çekildi. Vahdet Rıza
Bey yukarı kata çıktı. Salona girdiğinde karşısına temiz
yüzlü, kumral bıyıklı, gök mavisi gözlü bir adam çıktı.
Adamın çehresi o kadar güzel idi ki bir baksanız hep bakmak
isterdiniz. İnce ve tatlı bir ses ile;
“Ben de sizi bekliyordum Vahdet Rıza Bey.” dedi.
“Atıf Bey cinayet ile itham ediliyorsunuz.”
“Biliyorum. Ben de buraya bu meselenin aileme intikal
etmemesi için buraya geldim. Efendim inanınız ki bu
meseleye müteallik hakkımda size söylenen her şey bil
külliye yalandır. Arzu ederseniz siz sual ediniz ben tecvip
edeyim.”
“Peki.” ikisi de oturdular. Evin hizmetçisi dört kahve
getirdi. Herkes birer sigara yaktı ve istintak başladı.
“Atıf Bey, Münir Beyle ne kadar zamandır muarefetiniz
var?”
“Takriben bir buçuk sene.”
“Kendiyle hangi münasebat üzere refakat
ediyordunuz?”
“Ben karib zamanda antika ticareti yapma kararı
aldım. Malumunuz Mustafa Münir Bey İstanbul'da bu işi
yapan sayıca az insanlardandır.”
“Cinayet ile alakalı istintak için Fettah Bey gelirken
neden kaçtığınızı söylediniz. Peki size bunu kim haber verdi?”
Atıf Bey biraz duraksadı. Sigarasını tüttürerek
konuşmaya devam etti.
“Biz gibi adamların eli kolu uzun olur Beyim.”
“Lütfen bana bir isim veriniz.”
“İsim nenize lazım efendim işte bir yerlerden geldi.”
“Atıf Bey şu vakada firarınız bile sizi tecziye eylemeye
yeter de artar bile. Sizi bir müddet taht-ı tevakkufta tutmak
mecburiyetindeyiz. Bizimle karakola kadar geliniz.”
Atıf Bey bir iki parça esvap alıp Vahdet Rıza Bey'le
faytona bindiler. Vahdet Rıza Bey yol boyunca Atıf Bey'i
seyretti. Mavi gözlerine vuran loş ışık öyle bir parıltı
veriyordu ki adeta derin bir derya misali tefekküre dalmış Atıf
Bey'i o halde kim görse içini deruni bir kasvet bürürdü.
Vahdet Rıza Bey Atıf Bey'e dedi ki;
“Ecdadınızdan bahseder misiniz muhabbet edelim.
Daha yolumuz uzundur.”
“Efendim bizim ecdat ta Oğuzlara kadar uzanır. En
eski dedemiz Oğuz kağanın silah ve edevatını taşırmış.
Badehu fetih esnasında da Fatih'in silahtarlığını yapan yine
bizim dedemizmiş. Tanzimat'tan sonra dedem Paris'e
yerleşmiş. Ben de Paris'te tevellüt etmişim. İdadiyi orada
bitirdim. Sonra tekrar Der Saadet'e geldik. Geçen sene ticaret
yapmaya karar verdim. Avrupa'da antika ticareti iyi
kazandırıyor. Burada da Münir Bey'i bulup bu işi yapmaya
başladık. Münasebetimiz o dereceye gelmişti ki evine dahi
birkaç defa davet etti.”
O sırada tekrar arabadan dışarı bakıp içini çekti. Sonra
devam etti.
“Siz de anlatınız? Ben de insanların hikayelerini
dinlemeyi severim.”
“Benim serüvenim ta ismimin konmasından başlar.
Doğduğumda validem ismimi Vahdet Eşref koymak istemiş.
Babam ise Ahmet Rıza.”
Atıf Bey'in yüzünde istemsiz bir tebessüm belirdi.
“Sonra mutabakat sağlamışlar zahir.”
“Evet. Adımız olmuş Vahdet Rıza. Ben çocukluğumdan
beri lisan öğrenmeye pek meraktım. El hasıl elsine-i selase ve
Fransızcayı sular seller gibi öğrendim. Meslek hayatıma
tercüman olarak başladım. Merhum Müstantik Eşref Bey'e
Avrupa'da mütercimlik yaptım. Sonra bazı şeyler oldu. Eşref
Bey'i kaybettim. Gözlerimin feri gitti falan filan. Sonra bir
kuyumcu vakasının hallinde yardımcı olunca bizi zaptiyeliğe
sonra da müstantikliğe terfi ettirdiler.”
Konuşmanın burasında araba durdu. Kapıyı Fettah
Bey açtı.
“Haydi efendiler son durak.” ikisi de arabadan indiler.
Vahdet Bey karakola girmeden Fettah Bey'i kolundan tuttu.
“Fettah, Münir Bey'in evini temizlettirmedin değil mi?”
“Yok azizim yok müsterih ol.”
“O halde oraya yarın gidelim.”
Vahdet Bey, Fettah Bey ve Atıf Bey karakola geldiler.
Atıf Bey'i herkes tanıdı. Vahdet Bey dedi ki;
“Atıf Bey, üzerinizde ne varsa şu masaya bırakınız.”
Atıf Bey üzerinden bir paket sigara, iki kutu kibrit, bir
dolma kalem, bir Londra bileti ve bir tane çakı çıkardı. Çakıyı
görünce Fettah Bey Vahdet Rıza Beye baktı. Tabi Atıf Bey
bunu fark edince dedi ki;
“Sadece tahayyüten taşıyorum Fettah Bey.”
O gece Vahdet Rıza Bey karakoldan çıkarken dış
kapıda Fettah Bey'i çağırdı.
“Buyur monşer.”
“Fettah Efendi yarın Atıf Bey'in odasını da mütalaa
etmek mucip-i lüzumdur. O sebepten neş'et ailesinin
uyanmaması için evine dostunun kahyası gibi bir adamı
sokmak lazım. Sen bu gece Atıf Bey'in el yazısını almaya
bak.”
“Neden?”
“Ailesine onun ağzından pusula yazmak için.”
“İyi hoş da eve hafiye sokacağımıza İzzettin'inkini
göndersek olmaz mı?”
“Olmaz. İzzettin erbabı sadakat biri. Atıf'ın aleyhinde
delil bulsa dahi hemen imha ettirir. Tamam mı sen dediğimi
yap.”
“Peki imza… yahut mühür?”
“Onu bulmak kolaydır. İnşallah yarın erkenden Münir
Bey'in evine gideceğiz.”
×××
Ertesi gün aynen sözleşildiği gibi Vahdet ve Fettah
beyler erkenden karakola geldiler. Vahdet Rıza Bey'in elinde
mecmualarla gelmişti.
“Fettah, el yazısını alabildin mi?”
“Maalesef! Adam çok zeki.”
“Ne suretle istedin?”
“Adını kaydedeceğimi söyledim. İsmini yazmasını
isteyince bana niçin siz yazmıyorsunuz dedi.”
“Tahmin etmiştim. Şimdi beni seyret.”
Vahdet Rıza Bey Atıf Bey'in bulunduğu kısma geldi.
“Bonjour mösyö.”
“Bonjour monşer.”
Elindeki mecmualarla içeri girdi.
“Geceniz nasıl geçti?”
“Berbat. Bu ilk hapis tecrübem. Ama inanınız masum
olduğumu bilmeseydim bugün şurada böyle rahat
duramazdım.”
“Birazdan Münir Beyin evine gideceğiz.” Atıf Bey biraz
duraksadı. Sonra devamen dedi ki;
“O evdekilere dikkat ediniz monşer. Pek muzır
insanlardır.”
“Tembihiniz için teşekkür ederim. Neyse bu arada size
birkaç mecmua getirdim. Canınız sıkılmasın.”
“Ah mondiyü. Vahdet Bey size çok müteşekkirim.”
Vahdet Rıza Bey, Fettah Bey'i de alarak karakoldan
ayrıldı. Mustafa Münir Bey'in evine Fettah Bey'in arabasıyla
gittiler. Yolda Fettah Bey merak içinde sual etti;
“Adama ne diye mecmuaları verdin?”
“Sevabına!” diye cevap verdi Vahdet Rıza Bey. Bir saate
yakın bir vakitte eve vardılar. Kapıda Fettah Bey'in bir askeri
ve içeride iki adamı vardı. Eve girdiler. Üç gündür evden
çıkamayan Servet Bey ve Nedamet Hanım üst katta yemem
salonunda kahvaltı yapıyorlardı. Vahdet Bey içeri girince ikisi
de ayağa kalktı. Vahdet Bey eliyle oturmalarını işaret etti.
Vahdet Rıza Bey Servet beye döndü.
“Servet Bey, Nedamet Hanım başınız sağ olsun.”
“Sağ olun efendim.”
“Servet Bey bana vakayı tekrar anlatabilirseniz
memnun olurum.” bu sırada Nedamet Hanım müsaade
isteyerek sofradan kalkıp dışarı çıktı.
Servet Bey anlatmaya başladı.
“Efendim o gün gece yarısı hepimiz uykuya geçmiştik.
Artık gece ne olduysa bilmiyoruz. Sabah uyandık ki Münir
Bey öyle köşede yatıyor. Evvelden düştü zannettik. Meğer
darp edilmiş.”
“Zaptiyeye Atıf Kemal Bey'in ismini vermişsiniz. Siz de
bu şüpheyi uyandıracak bir şey mi yaptı?”
“Efendim son zamanlarda bizim eve çok gelip
gidiyordu. Hem Münir Bey ile ticaret yaptığından belki bir
sebeple aralarında husumet hasıl olmuş olabilir.”
“Hemşirenizi çağırır mısınız?”
Servet Bey Nedamet Hanımı çağırdı. Vahdet Rıza Bey
tasdik etmesi için ona da kaydettiği ifadeyi okudu. Nitekim
Nedamet Hanım da kabul etti.
“O gece evde sizden başka kim vardı.”
“Cariyemiz Zehra vardı.”
“O nerede?”
“Odasında. O daha çocuktur Beyim. On bir yaşında.”
“Bu bir şey fark ettirmez.” dedi ve salondan dışarı çıktı.
Ev üç gündür aynı vaziyette bekletiliyordu. Vahdet Rıza Bey
evvela merdiven korkuluklarının alt kattaki boşluk kısmın
indi. Maktul burada yatıyordu. Bir müddet zemini inceledi.
Yerdeki kurumuş kanı fark etti. Yavaşça etrafını inceledi.
Biraz bakındıktan sonra Fettah Bey'i çağırdı.
“Bak Fettah kan lekesini görüyor musun? Maktul
buraya sürüklenerek getirilmiş. Fakat lekenin cihet-i emaresi
kapıyı değil merdivenleri gösteriyor.”
“Yani ceset yukarı kattan mı taşınmış?”
“Fil hakika öyle. Zira Atıf Bey burada işi bitirmek istese
idi sürüklemeye dahi gerek kalmazdı. Peki yukarı niçin çıktı?
Description:VAHDETRIZA.pdf